Geçen gün yine bazı işler için eşimle birlikte Tel Aviv'deydik. Oraya uğra, buraya git..derken geçen saatlerin farkında değildim ben. Eşim birden; "Ben acıktım !"dedi. Bekle biraz, eve döndüğümüzde yersin derken, hala gideceğimiz yerleri sayarak, o kadar bekleyemem burada bir kaç büfe falan var, seç birisinden bir şeyler getireyim yeriz dedi...
Arabada yemek yemeyi yasaklamıştım ben halbuki 😁... Oğlum bu yasağa tam riayet edenlerden. Babasını da hep uyarıyormuş. Eski arabanın koltuklarını ortaklaşa berbat etmişlerdi. Ama hayır eşim bu defa kararlı... Ve bir yasak bir kez delindi mi yandık!!!
Nasıl istersen dedim... On dakika sonra elinde kağıt bir torbada bir şeylerle geldi. Arabada beklemedeyiz o an. Sokak arası acil yemek. Uffff...insanın en sevdiği şeylerden biri böyle pis pis atıştırmaktır ama değil mi?!!.
Lüks restoranları, inceden hazırlanmış özel menüleri kimi kimi arkada bırakabilen pis boğaz şeyler. Hiç farkında olmadan açıktığınızı anladığınızda imdadınıza koşan, içi tıka basa doldurulmuş sandwich'i her ısırdığınızda ağzınıza gelen bin bir değişik tadla birlikte ne kadar acıktığınızı keşfederken mest olmak...
Kolum boyunda bir baguette'in içini neyle doldurduklarını bile anlamadan sarıp sarmaladıkları kağıdı açıp ilk ısırıktan sonra: "Bu ne??? "dedim. Arada sadece eşimin değil, geçen saatlerde benim de midemin nasıl da zil çaldığını o an anlarken ben...
Pek anlamıyorum nedir derken bir ısırık daha alıyorum....Mmmm lezzetli mi bu?? Galiba. Onu da anlamadım ilk anda. Karar veremiyorum. Ama yine de ısırıkların ardı arkası kesilmiyor. İçindekiler ne yahu?!! Sanırım tavuk parçaları var... O kadar çok baharat karıştırılmış ki biraz da ondan anlamıyorum galiba. Patates, turşu ve mayonezi farkettim..bir ısırık daha alırken... Beni en çok çeken şey, sandwich'in içi mi dışı mı ( ekmeğin sadece kendisi mi? ) hala çözmedim...
Israel erkek.... iki ısırıkta koca baguette'in sonunu bulmak üzere. Bense sözde hızlı yediğimi düşünüyorum. Boğulmayayım da!! Tadına varmaya çalışırken, normal bir kadının durması gereken miktarı çoktan geçmişim ama hala duramıyorum. Ve durasim da pek gelmiyor. Benim boyutlarımda biri, 1.88 boyunda ve 100 kilodan fazla bir adamla aynı sandwich'i mideye indirmem normal değil diyorum. Ama bu defa açlığımın dinmemesi sorun gibi :) Baguette bir harika..içindeki karışık şey de fena değil aslında. Tavuğa bol bol curry koymuşlar.
Neyse işin kısası, böyle pis şeyler yediğimde ille de ekmeğin beynimizde yarattığı o özel etkiyi düşünürüm. Bir flash gibi. Ve herhangi bir salata ve bir tabak sebze yediğinizde olmayan bir his vardır bu tip bir hamuru midenize indirdiğinizde. Kocaman bir porsyonu bir çırpıda götürürken bir türlü doyma noktasına geldiğinizi hissetmezsiniz. Hamur sonu gelmez bir çekimdir. Bir parçayla başlarsınız ve daha çok istersiniz. Sebzeyse midenizi şişirir ve sizi gerçekten doyurur. Hamurun verdiği hazzı ise çok kez sebzede kolay kolay bulamayabiliyoruz.
Seneler evvel, Beylerbeyi'nde yanımda Güney Amerikalı bir karı kocayla geziyordum. Yine rehberliğin ilk günleriydi. Sanırım tam bir ekmek fırınının önünden geçerken kadın: "Porque las mujeres turcas son gorditas?" diye sormuştu. Türk kadınları niye tombulmuşlar? Ben, kısaca Türkler çok ekmek yerler diye cevap verebilecekken, Türkler çok hamurişi severler diyesim tuttu da o an "hamurişi "kelimesi aklıma gelmiyor. Fransızca'da hamur; la pâte.. yine kafamda başlıyor çeviri. Gayet basit olarak" pasta "değil de.. pata diye düşünüyorum bir an. Porque comen mucha pata!!"diye çıkarken ağzımdan, "Aman Tanrım!! Ne dedim ben!! Kadın; "Que pata?! "derken Benim aklıma bizim ladino'da pata kelimesinin argo anlamı geliyor. Ah ne dedim ben?? Pata erkeklik organı derken gülmeye başlıyorum. Neyse onlardaki anlamı daha az problemili, ördek ya da kuşların ayaklarına pata derler ya. Fransızca'daki "pattes" gibi. Tabi kadın şaşırır..ayak kilo aldırmaz ki!!! Neyse sonunda, " Los turcos comen mucho pan! " diyerek düzeltmiştim. ( Çok ekmek yerler demiştim kısaca)
Türkler gerçekten dünyada en çok ekmek yiyen millettir. Evin kadını kocaman bir tabak kurufasulyeyi yer sofrasının ortasına koyduğunda 10 kişilik bir ailenin her biri ortadaki yemekten kaşıklamaya başlaladıklarında bu kadar çok kişinin bir yemekle doyabilmesinin tek sırrı tükettikleri ekmek miktarıdır.
Türkler için ekmek her daim ana besin maddesiydi. Ve sanırım bugünkü enflasyonla belki de eskisinden de zorlaşan şartlarla gelen açlıkla diğer besinlerin yokluğunu kapatan şey olmaya devam ediyordur ekmek.
Gayet lezzetli olan Türk Mutfağının, Osmanlı Kültürüyle, bir sürü devlete hakim bir milletin zenginleşen değerlerinden biri mutlaka günlük menüsü olsa da fakir bir köylünün sofrası yeterince cılız kalabiliyor. Bu yüzden Anadolu kadını tüm fakirliklerine rağmen çoğu kez şişmandır.
Ama ekmeği genelde çoğu insan sever. Ben de çok severim. Kendimi tutmasam yiyeceğim miktarın sınırı yoktur sanırım.
Ekmek ve ekmek benzeri herşey böyle değil mi? Pizza, makarna, ravioli ya da benzeri olan herşey.
Hamur insanı mutlu ediyor sanki. Kan şekerinizi anında tepeye çıkarttıkça bir an kokain almışçasına mutlu oluyorsunuz. Sarhoşluk gibi bir şey bu.
Arabada yediğim sandwichte böyle bir şeydi. Farkında olmadan enerjimin düştüğünü yerken anlarken yemeğe devam ettikçe kendime geldiğimi hissettim. Ve esrar gibi daha fazlası için dur demek zorlaştı bir an... Hamurla ilgili sorun da burada başlıyor ve bitiyor. Hamur'da doyma noktası yok! Ve alışkanlık yapıyor. Kendinize, nefsinize hakim biri değilseniz sonunu getirmek zor.
Çok yemek istemiyorsanız derler ki masaya oturmadan evvel bir iki bardak su için. Midenizde doluluk hissi yaratmak için.
Tek bildiğim şey ekmekle doymak zor!!! Ya da belki de ekmeğe doymak zor!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder