03/06/2016
EĞİTİMİN BAŞI SEVGİ
Bir haftadır geçmeyen nezlenin ardından oğlum Salı akşamı birden ağır ağır nefes almaya başlayınca doktoruna götürdüm ve tabi her zamanki gibi buhar tedavisine başladık.. Okula gidemeyişinin ikinci gününde öğretmeni aradı " Gal nasıl ?, Durumu anlattım. Dün sabah öğretmeni bu kez sınıf arkadaşlarıyla beraber tekrar telefon açıp Gal'e " Bir an önce iyileş " mesajlarını ilettiler. Telefonu kapattıktan sonra oğlum bana gülümseyerek " Anne hasta olmanın iyi bir tarafı var biliyormusun " dedi; " Öğretmenin ve arkadaşların seni arayıp bu şekilde sevindiriyor...Peki seni de ararlarmıydı hasta olduğun zaman?
" 'Hayır oğlum beni aramazlardı!"...
Bizde hasta olduğumuzda kimse aramazdı... Öyle bir gereksinim duyulmazdı. Çünkü eğitim ve öğretim anlayışı bugün burada şahit olduğum anlayıştan çok uzaktı. Hiç bir yönden mukayese kabul etmeyecek kadar değişikti.
Okulu sevmeyi çok istedim aslında. Hayat boyu içimde, yüreğimin derinliklerinde bir yerlerde okul ve öğrenim sevdası olmasaydı belki daha ortaokulda iken okulu terketmiştim..
İlkokul sıralarından talihsiz başlayan okul maceram sonuna kadar ağır aksak gitti. Sebepleri zaman zaman kişisel de olsa Türkiye geneli açısından öğrenim sürecinin çocuklar için neyi ifade ettiğine baktığımda, en azından benim dönemimde bu yoldan geçenlerin içinden bir çoğunun okula güle oynaya gitmediklerinden eminim..
Sevgiden, destekten ve özveriden uzak bir eğitim sistemi içinde yetişmiş olmak bence ben ve benden önceki nesillerden gelenler için çoğu zaman bir sorundu.
Oysaki bir toplumu ileri seviyelere götürmenin ilk şartlarından biri çocuklara doğru temeller üzerinden bir hayat yolu çizmek değil mi?
Peki bu temeller nedir?
Bence bir nesil yetiştirmenin ilk temel şartlarından en önemlisi " sevgi" dir.
Çocuklar çiçektir deyip korku toplumu yaratanların sonradan acaba biz neden ilerlemedik diye sormaya hakları yoktur bence..
Türkiye'de insanlar ilk çocukluk yıllarından itibaren sindirilirler. Bu en azından yirmi yıl evveline kadar böyleydi. Hoş bugünkü Erdoğan Hükümetiyle Türkiye'de bazı şeylerin daha iyiye gitmiş olacağını düşünmek komik olur sanırım.
Toplumun her alanında korku ve sindirmek hakimdi..
Bu en temel eğitim olan ilkokuldan başlayıp eğitimin tüm kademelerinde bu şekilde devam ederken, sistemin tümüne yansıyan şahsiyetsiz bir toplum yaratılır. Kişiliği gelişmemiş ezik insanlar. Hiyerarşik yapıya göre bir üste söz söylemeye hakkı olmayanlarla , müdür olunca kompleksli geçmişinin acısını kendi altındaki memurlardan çıkaranlardan oluşan bir toplum yaratılır..
Benim ilkokul öğretmenim her fırsatta çocukların tepesine şaplak atmaktan adeta haz alırdı .
Nedenini anlamadığım bir çok kez kafama var gücüyle vurduğunu hatırlarım. Bir kez kalemim yere düşmüştü arkamdaki çocuk ta nedense kalemime sahiplenme gereği duyarak yerden alıp vermemeye karar verince elinden çekip geri almak istemiştim . Birden saniyeler içinde bir kuvvet kulağımdan beni önüme doğru çevirdi.. Kulağım çok acırken ne olduğumu şaşırdığımı ve küçük düştüğümü hissettiğimi hatırlıyorum..
Ortaokulu ve liseyi Türkiye'nin en seçkin okullarından ikisinde okumuş olmama rağmen bir çok şey bu okullarda bile çok farklı değildi..
Ortam çocuğa ve insana dost olmaktan kanaatimce bir hayli uzakti. Sahsım adına o soğuk hapishane izlenimi yaratan gri duvarların arkasında eğitmen olarak çalışan bir çok öğretmenden çok hayalkırıklığı yaşadım. Oncelikle insancıllık açısından.. ( Bu arada sevgiyle hatırladığım hocaların da olduğunu söylemeden geçmem mümkün değil...)
Dersleri mükemmel, performansları doksan yüz olan bir avuç arkadaşım ya da ortanın üzeri notlar almayı başarıp sınıfı rahatlıkla geçen bir diğerleri belki karşı çıkarlar bu sözlerime.
Fakat bir eğitmen bir sınıfa girdiği zaman sadece mükemmel ya da başarı oranı iyinin üstünde olan talebelerle performansını ölçemez.. Sorunlar yaşayan ya da kapasitelerinin altında başarı gösteren çocuklara yardım etmek bir öğretmenin ilk ödevlerinden biri olmalı ve olmalıydı her zaman.
Her sınıfta böyle çocuklar mevcuttur. Eğer ileri bir toplumda yaşıyorsunuz tanık olacağınız şey okulun ve öğretmenlerin böyle çocuklara yardım etmek için harcadıkları çabadır.. Çünkü her çocuğun içinde mutlaka bir cevher mevcuttur. Türkiye'de ise bırakın zorlanan çocuklara destek olmayı öğretmenin öğrencilerle bir olup bir tekmeyi de kendisinin attığını şahsen bilirim.
Ortaokulumdaki Psikolog Danışmanın okulun popüler kızlarıyla olan karşılıklı sempatisi dışında gerçek sorunlarla boğuşan ve yardıma ihtiyacı olan talebelere ne kadar yetiştiğinden emin değilim
Sevgi ve ihtimam bir çocuğu yoktan var edebilir oysa..
Topluma kazandıracağınız her insan bir ülkenin geleceğinin güvencesidir
Buna karşılık korkuya dayanan öğretim sistemi ezberci zihniyetle birleşince üretken bir toplum yaratmak nasıl mümkün?
Öğretmen korkusuyla bildiğini de unutan, her sene tekrar tekrar önüne getirilen şiirleri çok kez anlamadan bağıra çağıra okuyan , Atatürk söylevlerini hafız gibi ezberleyen öğrencilerin laikliğin ve modern Türkiye'nin aydınlık geleceğinin teminatı olamadıkları bugün açıkça ortadadır.
Bir ülkeyi gerçekten kurtaracak olan çocuklar kişiliğini ve düşüncesini ortaya koymaktan çekinmeyen çocuklardır. Böyle çocuklarsa demokratik ve liberal bir eğitim ortamı içinde yetişebilirler.
Disiplinin korku sınırlarını zorladığı, tek tip insan modeli yetiştirmek için kalıpların dışına çıkmayan, model seçilen sistemin bir fabrikasyona döndüğü, eleştiri ve serbest düşüncenin her şekilde ket vurulduğu bir ülkede gelişmiş bir nesil yetiştirmek nasıl mümkün ?
Ya da bir diğer deyişle kendileri olmalarına izin verilmeyen çocukların ileride mutlu insanlar olmalarını beklemek ne mümkün?
Okulu bitirdikten sonra yaşadıkları travmaları atlatmak için yıllarını psikolojik tedavilerle geçirmek zorunda kalmayacak nesiller için, yüzleri gülen insanlar yaratmak için , düşündüğünü söyleyen, hayallerini gerçeğe çeviren bir toplum için eğitim demek " sevgi " demek olmalı herşeyden önce....
Sevgiyle kalın!!
Batya R. Galanti
EĞİTİMİN BAŞI SEVGİ
Bir haftadır geçmeyen nezlenin ardından oğlum Salı akşamı birden ağır ağır nefes almaya başlayınca doktoruna götürdüm ve tabi her zamanki gibi buhar tedavisine başladık.. Okula gidemeyişinin ikinci gününde öğretmeni aradı " Gal nasıl ?, Durumu anlattım. Dün sabah öğretmeni bu kez sınıf arkadaşlarıyla beraber tekrar telefon açıp Gal'e " Bir an önce iyileş " mesajlarını ilettiler. Telefonu kapattıktan sonra oğlum bana gülümseyerek " Anne hasta olmanın iyi bir tarafı var biliyormusun " dedi; " Öğretmenin ve arkadaşların seni arayıp bu şekilde sevindiriyor...Peki seni de ararlarmıydı hasta olduğun zaman?
" 'Hayır oğlum beni aramazlardı!"...
Bizde hasta olduğumuzda kimse aramazdı... Öyle bir gereksinim duyulmazdı. Çünkü eğitim ve öğretim anlayışı bugün burada şahit olduğum anlayıştan çok uzaktı. Hiç bir yönden mukayese kabul etmeyecek kadar değişikti.
Okulu sevmeyi çok istedim aslında. Hayat boyu içimde, yüreğimin derinliklerinde bir yerlerde okul ve öğrenim sevdası olmasaydı belki daha ortaokulda iken okulu terketmiştim..
İlkokul sıralarından talihsiz başlayan okul maceram sonuna kadar ağır aksak gitti. Sebepleri zaman zaman kişisel de olsa Türkiye geneli açısından öğrenim sürecinin çocuklar için neyi ifade ettiğine baktığımda, en azından benim dönemimde bu yoldan geçenlerin içinden bir çoğunun okula güle oynaya gitmediklerinden eminim..
Sevgiden, destekten ve özveriden uzak bir eğitim sistemi içinde yetişmiş olmak bence ben ve benden önceki nesillerden gelenler için çoğu zaman bir sorundu.
Oysaki bir toplumu ileri seviyelere götürmenin ilk şartlarından biri çocuklara doğru temeller üzerinden bir hayat yolu çizmek değil mi?
Peki bu temeller nedir?
Bence bir nesil yetiştirmenin ilk temel şartlarından en önemlisi " sevgi" dir.
Çocuklar çiçektir deyip korku toplumu yaratanların sonradan acaba biz neden ilerlemedik diye sormaya hakları yoktur bence..
Türkiye'de insanlar ilk çocukluk yıllarından itibaren sindirilirler. Bu en azından yirmi yıl evveline kadar böyleydi. Hoş bugünkü Erdoğan Hükümetiyle Türkiye'de bazı şeylerin daha iyiye gitmiş olacağını düşünmek komik olur sanırım.
Toplumun her alanında korku ve sindirmek hakimdi..
Bu en temel eğitim olan ilkokuldan başlayıp eğitimin tüm kademelerinde bu şekilde devam ederken, sistemin tümüne yansıyan şahsiyetsiz bir toplum yaratılır. Kişiliği gelişmemiş ezik insanlar. Hiyerarşik yapıya göre bir üste söz söylemeye hakkı olmayanlarla , müdür olunca kompleksli geçmişinin acısını kendi altındaki memurlardan çıkaranlardan oluşan bir toplum yaratılır..
Benim ilkokul öğretmenim her fırsatta çocukların tepesine şaplak atmaktan adeta haz alırdı .
Nedenini anlamadığım bir çok kez kafama var gücüyle vurduğunu hatırlarım. Bir kez kalemim yere düşmüştü arkamdaki çocuk ta nedense kalemime sahiplenme gereği duyarak yerden alıp vermemeye karar verince elinden çekip geri almak istemiştim . Birden saniyeler içinde bir kuvvet kulağımdan beni önüme doğru çevirdi.. Kulağım çok acırken ne olduğumu şaşırdığımı ve küçük düştüğümü hissettiğimi hatırlıyorum..
Ortaokulu ve liseyi Türkiye'nin en seçkin okullarından ikisinde okumuş olmama rağmen bir çok şey bu okullarda bile çok farklı değildi..
Ortam çocuğa ve insana dost olmaktan kanaatimce bir hayli uzakti. Sahsım adına o soğuk hapishane izlenimi yaratan gri duvarların arkasında eğitmen olarak çalışan bir çok öğretmenden çok hayalkırıklığı yaşadım. Oncelikle insancıllık açısından.. ( Bu arada sevgiyle hatırladığım hocaların da olduğunu söylemeden geçmem mümkün değil...)
Dersleri mükemmel, performansları doksan yüz olan bir avuç arkadaşım ya da ortanın üzeri notlar almayı başarıp sınıfı rahatlıkla geçen bir diğerleri belki karşı çıkarlar bu sözlerime.
Fakat bir eğitmen bir sınıfa girdiği zaman sadece mükemmel ya da başarı oranı iyinin üstünde olan talebelerle performansını ölçemez.. Sorunlar yaşayan ya da kapasitelerinin altında başarı gösteren çocuklara yardım etmek bir öğretmenin ilk ödevlerinden biri olmalı ve olmalıydı her zaman.
Her sınıfta böyle çocuklar mevcuttur. Eğer ileri bir toplumda yaşıyorsunuz tanık olacağınız şey okulun ve öğretmenlerin böyle çocuklara yardım etmek için harcadıkları çabadır.. Çünkü her çocuğun içinde mutlaka bir cevher mevcuttur. Türkiye'de ise bırakın zorlanan çocuklara destek olmayı öğretmenin öğrencilerle bir olup bir tekmeyi de kendisinin attığını şahsen bilirim.
Ortaokulumdaki Psikolog Danışmanın okulun popüler kızlarıyla olan karşılıklı sempatisi dışında gerçek sorunlarla boğuşan ve yardıma ihtiyacı olan talebelere ne kadar yetiştiğinden emin değilim
Sevgi ve ihtimam bir çocuğu yoktan var edebilir oysa..
Topluma kazandıracağınız her insan bir ülkenin geleceğinin güvencesidir
Buna karşılık korkuya dayanan öğretim sistemi ezberci zihniyetle birleşince üretken bir toplum yaratmak nasıl mümkün?
Öğretmen korkusuyla bildiğini de unutan, her sene tekrar tekrar önüne getirilen şiirleri çok kez anlamadan bağıra çağıra okuyan , Atatürk söylevlerini hafız gibi ezberleyen öğrencilerin laikliğin ve modern Türkiye'nin aydınlık geleceğinin teminatı olamadıkları bugün açıkça ortadadır.
Bir ülkeyi gerçekten kurtaracak olan çocuklar kişiliğini ve düşüncesini ortaya koymaktan çekinmeyen çocuklardır. Böyle çocuklarsa demokratik ve liberal bir eğitim ortamı içinde yetişebilirler.
Disiplinin korku sınırlarını zorladığı, tek tip insan modeli yetiştirmek için kalıpların dışına çıkmayan, model seçilen sistemin bir fabrikasyona döndüğü, eleştiri ve serbest düşüncenin her şekilde ket vurulduğu bir ülkede gelişmiş bir nesil yetiştirmek nasıl mümkün ?
Ya da bir diğer deyişle kendileri olmalarına izin verilmeyen çocukların ileride mutlu insanlar olmalarını beklemek ne mümkün?
Okulu bitirdikten sonra yaşadıkları travmaları atlatmak için yıllarını psikolojik tedavilerle geçirmek zorunda kalmayacak nesiller için, yüzleri gülen insanlar yaratmak için , düşündüğünü söyleyen, hayallerini gerçeğe çeviren bir toplum için eğitim demek " sevgi " demek olmalı herşeyden önce....
Sevgiyle kalın!!
Batya R. Galanti