13 Nisan 2018 Cuma

    HAYVANLAR VE BEN



Hayvanlar ve biz Türkler ya da Türk kökenliler.. Çocukluğum.. Beton binalar, Şislinin birbirine girmiş, çamurlu sokakları ve izbe bir apartman dairesinde geçen yıllar.. Doğa ve ben birbirimize ne kadar da uzaktık o zamanlar. Hayatımın en kritik senelerinin bu kadar yalın ve anlamsız bir ortamda geçmiş olması da acaba bir talihsizlik mi? Sadece ben değil, benim gibi aynı ortamı solumuş tüm tanıdığım çevrem adına soruyorum.. Ne ağaçlar ve çiçekler, ne bahçeler ne oksijen soluyan doğal ortamlar ne de hayatımıza renk katan hayvanlar benim çocukluğumun bir parçası olmadı .

Karanlık bir şehrin karmaşasında tüm bunlardan çok uzaktık

Hatırlıyorum da bir gün okulda öğretmen sınıfa sormuştu ; " Hanginiz evinizde hayvan besliyorsunuz?"

Eğer yanılmıyorsam koca sınıfta bir kişi bile parmak kaldırmamıştı..

Kısmen bu yüzden hayvanları çocukken çok az tanırdım. Onlar hakkında hiç bir bilgim yoktu neredeyse. Hayvan işte, düşünemeyen, anlamayan, sanki hiç bir hissi olmayan canlılardı işte . Ne kadar da yabaniydim..

Ama bu benim suçummuydum bilmem.

Aslında annem hep anlatır , daha iki yaşımdayken Büyükada'da o kasaba et almaya girdiği zaman kaşla göz arasında dışarıya fırlayıp, kapının ağzında yatan köpeklerin karınlarını küçücük ellerimle ovalayıp kuçu kuçu diye severmişim..

Bize en aşina hayvanlar sokakta, orada burada en zavallı halleriyle yaşayan kediler ve köpeklerdi.. Kuşlarsa dallarda cikcikleyen hani " O kuş beyinlilerdendiler" !!

Bizim binanın arka tarafı biraz olsun ağaçlık bir alandı. Kediler bir seneden diğerine orada ürüyorlar çoğalıyorlardı..

Biz birinci katta oturduğumuz için , kediler sık sık balkonumuza tırmanırladı.. Annem defile başladı derdi bahar aylarında. Camımıza işedikleri için sürekli camları silmek gerekirdi.

Dilleri tüylerine sinen kömürü temizlemeye yetmezdi zavallıların..Yoğun hava kirliliği onları hepimizden çok etkiliyordu..

Bir gün 8 ya da 9 yaşlarındayım. Annem o senelerde gözlerindeki problem yüzünden iyi göremiyordu . Beni çağırdı " Batyush gel, şu kedinin büyüklüğüne bak..!!" Odaya girdim, cama yaklaştım baktım iki başlı bir şey var orada sonra farkettim  iki kedi alt alta üst üste..Birden utandım anneme burada iki kedi var diyemeden;  Aa evet ! deyip içeri kaçtım..

Benim için bir İstanbul'da yaşayan derbeder kediler bir de haziran sonrası Büyükada'daki temiz, bakımlı mart ayı mahsulü yavrular vardı. Her yıl oynadığım,sevdiğim yeni yeni yavrular..

İki yaşında sevdiğim o güzelim  köpeklerdense bir kaç yıl sonra korkmaya başlamıştım . Çünkü sokaklarda sürü halinde yaşayan bu köpekler biz onlardan ne kadar çekiniyorsak onlar da bizden çekiniyorlardı. Ve bu yüzden insana tepkiliydiler.  Aşısız, bakımsız ve vahşiydiler ve bunun suçlusu tabii ki kendileri değildi.

Fakat annemin  kuduz korkusu yüzünden yaptığı uyarılar yüzünden köpeklerden ürkmeye başlamıştım..Geceleri gruplar halinde gezen bu canlıların tek savaşının hayatta kalmak olduğunu bilmiş olsaydım da ne değişirdi?

Genç kızlığa gelene kadar hayvanları biraz daha yakından tanımaya başladım. Ama hala hayatımın yakın bir parçası değildiler ..

13 14 yaşlarımdayken bir gün oturma odamızda ders çalışıyorum.. Yine bahar ayları gelmiş bir kaç kedi balkonumuzda sıraya girmişlerdi. Baktım bir kedi diğerinin üzerine binmiş, arkadan ağzıyla ensesini yakalamıştı. Diğer kediler sırada bekliyorlar. " Ben aman Allahım!! tecavüz!! zorla ırzına geçiyor , hatta bir tane değil ki , diğerleri de sırada!! .. Yerimden fırladım gittim kocaman sopalı süpürgeyi buldum. Kız kediyi kurtarmalıyım ( O zamanlar kedilerin çiftleşme kurallarını ne kadar bildiğim çok açık ortada tabii ) .. Açtım kapıyı, sopayla hepsini bahçeye attım.. Miyav sesleri, bağırış haykırışlar halinde bahçede birbirlerini tekrardan takipe girdiler.. Bense keyiflerini bozduğumun farkında bile değildim :)))

Arada yukarımızda Almanya'dan yeni gelmiş bir komşu taşınmıştı. Gerçek bir hayvasever. Zamanla hayvansever insanlar olduğunu da öğrendim.. Yaşım büyüdükçe  farklı insanlar tanıyordum . Sokak  kedilerini  besleyen seven evindeki kedisinden çocuklarından bile daha çok bahseden tatlı bir bayan. Bir gün merdivenlerde rastlamış anneme Almanya'dan kızının düğünüden döndüğünü anlattıktan sonra " Gel gel beş dakika kızımın fotoğraf albümünü gör demiş.. Annem oturmuş kadın şöyle kalınca bir albümle dönmüş. Annem bakıyor, birinci fotoğraf, şifonyerin üzerinde bir kedi, ikincide aynı kedi kanapenin üzerinde, yerde , yatakta  , iskemlede .....Albüm bittiğinde kadının hangi kızını daha çok sevdiği artık bir soru işaretiydi.

Bense bir süre sonra hep hayvanım olsa keşke rüyaları görmeye başlar oldum. Ama hangi hayvan bizim eve uygundu bilmiyordum. Çoğu zaman işte olduğum için köpek getirmem mümkün değildi. Hasta babama bakan annemin başına nasıl bırakırdım her an oraya buraya çiş yapacak bir yavruyu.. Kedi de olamazdı biliyordum.

Bir yaz günü ada turundan dönüyorum hafta sonu kalabalığı içinde püfür püfür esen güvertede oturduğum yerde yanıma orta yaşa yakın bir adam ilişti. Bir baktım parmağında muhabbet kuşu adam oturuyor,  Yemyeşil tatlı bir kuş. Tek anlayamadığım şey kuş nasıl olur da uçmuyordu. Herkes adama bakıp ona sorular sormaya başladılar. Adam, " Bugün doğum günü o yüzden onu gezmeye çıkardım " dedi. Oradan bir kadın evinde parti yapıp arkadaşlarını çağırabileceğini söyleyerek dalga geçerken, ben;  " Acaba parmağıma verebilirmisiniz kuşu? " diye sordum.. Kuş hemen elime geldi. Devamlı bir şeyler mırıldanıyordu. Papağanların konuştuğunu bilirdim ama muhabbet kuşlarının böylesi bir özelliği olduğunu bilmiyordum. Eve döndüm anneme bir kuş satın almak istiyorum dedim,

Ertesi gün kuşçu dükkanının yolunu tuttum, Içlerinde öyle güzel renkte kuşlar vardı ki. Bin bir kuşun arasından bir tane seçtikten sonra, bir de muhabbet kuşlarına nasıl bakılır diye bir kitap aldım. Çok memnunum ! Gerekli ihtiyaçlarını da temin ederek  eve geldim. Ama bir sorun var saatler geçiyor kuş hareketsiz.. Hayat yok, sürekli de ishal gibi. Kitaba bakıyorum, satın aldığınız kuş eğer hareketsizse hasta olabilir diyor. Ertesi gün dükkana geri gidiyorum. Bu şekilde üç beş kere kuşları geri götürmüştüm ne yazık ki. Arada komşuların ben kafes elimde gidip gelirken kafayı üşüttüğümü düşünmelerinden çekinmeye başlamıştım. Sonunda sevgili Kuki'mi bulana dek,,güzel kuşum benim..en az on kelime öğrettiğimiz , kendince neredeyse bir köpek kadar oyuncu , parmağımdan inmeyen tatlı kuşum..

Bugün evde beslediğimiz Pitzi'mize ( köpeğimize ) gelene dek olanlar bunlar..

Pitziyi de eşim getirdi . Yıllarca köpek evde beslenmez diyen eşim. Köpek bahçe ister ,açık alan  ister diyen eşim onu bir gün sokakta , başıboş ürkek bir halde koşarken bulduğu gün getirdi, Ve o gün bugün bizim ailemizin ayrılmaz bir parçası oldu. O çok sakin  bir apartman köpeği..

Bugün, geçmişe nazaran hayat ne kadar değişti.. Ya da benim çocukluğumdaki Türkiye'den bugünlere her yerde hayvan sevgisi farklı boyutlara ulaştı gibi. Avrupa'da, belki Israel'de geçmişte de insanlar evlerinde hayvan beslerlerdi fakat bugün Türkiye'de de artık insanlar daha bilinçli sanki.

Kimileriyse köpekleriyle, kedileriyle bizim Türkiye'de yukarımıza taşınan Alamancı komşumuz gibi çocuklarının ötesinde bir ilişki içindeler.

Bazısı onlardan konuşurken insandan bahseder gibi de konuşabiliyor hatta.. Ben de şaşırıyorum zaman zaman.

Mesela oturduğum apartman 16 katlı, haliyle çok farklı kişiler var. Çoğuyla selamlaştığım ve iyi bir iletişim içimde olduğum komşularım içinden tabii hafif garipçe olanlar da var.

Örneğin kırk yaşlarında bir müzik hocası oturur yukarı katlardan birinde. Çoğu zaman asansörde karşılaşırız. Beni gördüğünde direk Pitziyi sorar yanlız ve sonunda da mutlaka Pitzi'ye selam şöyle der. Senelerdir alıştım, artık bayanın ismini de bilmediğimiz için ailece ismi " Pitzi Nasıl " dır? Geçtiğimiz günlerde eşimle birlikte rastlaştık yine, eşim Pitzi sürekli seni soruyor demez mi kadına.  Ben dirseğimle eşimin hafiften koluna vurmaya başladım bu kadar bariz dalga geçmesin diye..

Pitzi'nin varlığı evde koşulsuz sevginin adresi . Hiç büyümeyen bir bebeğe bakmak gibi.. Tek beklentisi en temel ihtiyaçlarının karşılanması ve ona verdiğimiz sevgi..

Ha tabii bir de her akşam her koşulda onunla çıktığım gezmem var. Geçenlerde annem cepten arıyor tam dokuz civarı . Pitzi'yle aşağıda tur atıyorum  diyorum.  Annem telefonda!! " Hahaha çok romantiksiniz!! " demez mi?

Tabii köpeğinizle dolaşırken diğer köpek sahipleriyle girdiğiniz;  Cinsi ne ?  , Yaşı kaç ? muhabbetleriniz var bir de .. Geçen haftalarda bir genç bayan yaşını sordu. On yaşında deyince " Aaaa çok genç görünüyor demez mi.. En fazla 3 verirdim !" diye de devam etti sonra.. Botox yaptırıyoruz ondan diyecek oldum..

Geçtiğimiz aylarda bir akşam yine Pitzi'yi aşağıya indirmek için tasmasını taktım, asansöre bindiğimde komşulardan yine bir hayli tuhaf olan epey gençtten bir bayan asansördeydi.

" İyi Akşamlar diyerek içeri girdim ,. Asansörde inerken  başım eğik, aklımda bir sürü düşünceler,  dalgın bir hallerde dururken.. Yanımdakinden bir ses " Benziyorsunuz!!"..
 O an yanımda ne kızım, ne oğlum,..ona baktım gülümsedim.. Kendi kendime " Bu ne diyor ? ... diye düşünürken  " İkiniz de zayıfsınız dedi.. Pitziyi kastediyordu.. Hayatımda çocukken annemle babama benzediğimi söylerlerdi. Cocuklarımı ise sık sık bana benzetirler. Kız iyice gaza geldi ,
" Sadece zayıflık olarak değil, yüzünüz de benziyor " diye devam etti.
Haklısın der gibi oldum. Ben de gülüyorum.. Biliyorsun köpekler sahipleriyle dura dura zamanla benzeşirler diye adeta birde bilimsel açıklama da getirdi.  Ayrılmadan önce alınmadın değil mi diye de sordu. Bense yok canım ne var ki alınacak.  Pitzi'ye sormak lazım o alınmış olmasın diye gülerek devam ettim. 

İnsan kimden alınacağını seçmeli galiba :))

Hayvansız bir ortamdan onlarla yaşamsız bir hayatı düşünemediğim günlere kadar benim onlarla olan macerlarım da şimdilik bu kadar..

Onların güzel varlıklarının yaşamımızdan hiç eksik olmamasını diliyorum....



Batya R. Galanti

  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...