29 Mart 2020 Pazar


                                 




                                      Bugünleri de atlatacağız!!



Son günlerde kendimi Obsesif Kompulsif Bozukluğu olan insanlar gibi hissetmeye başladım.. Hani ellerini üç beş dakikada bir yıkamadan duramayan insanlar vardır . Ellerini nereye koysalar, ne yapsalar,  sürekli olarak mikrop bulaşacağı endişesiyle ne yapacaklarını bilemeyen insanlara dönüştük şu son bir, bir buçuk aydır. İstemeden temizlik hastalığına tutulmuş gibi davranmaya başladık.

Peki daha önce pismiydik biz? Kimimiz gerçekten öyleyken  bir çoğumuz  temizlik kurallarına belli bir yere kadar özen gösteren normatif insanlardık. Büyük bir çoğunluğumuz  bundan bir kaç hafta evveline dek  temizliğin hesabını bu derece ayrıntılı tutmuyorduk . Ve daha düne kadar günlük yaşantımız içinde, modern hayat standartlarında yaşayan bizler ne kolera ne de tifo gibi hastalıklara yakalanacakmış gibi davranmıyorduk.  Temizlik hayatımızın normal akışında hep varken bile ayrıntılarla uğraşmıyorduk büyük çoğunluğumuz. Günde bir çok defa elimizi yıkamakla beraber yine de evimizin, ofisimizin dışında geçen saatlerde temiz ve pis ile iç içe olduğumuz açıktı .


Elimizle bir ödeme yapıp iki dakika sonra aynı elimizi yüzümüze götürdüğümüzün  farkına bile varmayız ki normal günlerde. Alışveriş merkezinin yürüyen merdivenlerinin kenarına tutunduktan iki dakika sonra satın aldığımız bir ıvır zıvırı ayak üstü midemize yuvarlarken elimizi yıkamayı bile düşünmediğimiz  o kadar çok an var ki normal zamanlarda... Ellerimiz gün boyu bir çok şeyi tutuyor.. Bir tanıdığımızı gördüğümüzde elimizi otomatik olarak ona uzattığımızda hemen elimizi yıkamayı düşünmüyoruz bile ...

Şubat ayında Çin'de ortaya çıkıp ardından tüm dünyayı saran Corona virüsünün getirdiği yepyeni koşulları kabullenerek yaşamak bir çok insan için gerçekten zor..

Herşeyin başı hijiyen deniyor. Yani bu virüs'ten korunmanın birinci şartı. " Hijiyenmiş efendim!"   Ellerimizi hep yıkamak ve  yüzümüze sürmememiz lazım...

Avustralya'da New South Wales Üniversitesi'nde 26 öğrenci üzerinde yapılmış bir araştırmadan çıkan sonucu buldum internette; "Elimizi günde yaklaşık olarak kaç kez yüzümüze götürdüğümüz" konusunu merak edince. Araştırmaya göre öğrencilerin saatte ortalama 23 kez elleriyle yüzlerine dokunduklarını  tespit etmişler.

En hayatı önemdeki durumlarda bile sonuçta insan çok kez insiyaki olarak hareket ediyor. Yani ne kadar zararlı ya da tehlikeli diye uyarılsakta bir günden diğerine ellerimizi yüzümüze götürmemeyi öğrenmemiz zor. Bunu üç kez beş kez yapmasak ta sonunda mutlaka farkına bile varmadan, otomatik bir şekilde kendimizi gözümüzü ovalarken, burnumuzu kaşırken, ağzımıza sürerken buluyoruz yeniden.. Hay Allah derken birazdan bir kez daha aynı şey oluyor...

Her gün banyo olduğumuz, evimizi sildiğimiz, üzerimizi değiştirdiğimiz açık. Bugün kimse ortaçağın pisliğinde yaşamıyor. Temizlik hepimizin günlük hayatının rutin bir parçası ama şu günlerde bizden beklenen hijiyen bunun çok ötesi bir şey.

Latex eldivenler, maskeler, alcogel temizleyiciler .. Ellerimiz,   telefonumuz, bilgisayarın klavyesi, masa, kapı kulplari.... sürekli temizlenmesi gerekenler içindeler.  Sadece kendimizi değil yaşadığımız ortamı devamlı dezenfekte etmekle uğraşıyoruz. Nasıl bir titizlik bu sormayın..(!)

Günlerdir sokaklara çıkamıyoruz bu virüs yüzünden. İnsanlarla karşı karşıya gelmememiz en önemlisi.  Virüsü kapmamak ya da yapıştırmamak için herkes evlerine kapatıldı.. Şu lanet mikrobun tam olarak hangi yollardan yapışıp yapışmadığını bile sonuna kadar bilmiyoruz..

Mesela sokakta yürürken sizden beş dakika önce geçtiğiniz yolda birisi hapşırmışsa havada hala bu virüsün  bulunması mümkün mü? Ne bileyim!! Bilmiyoruz ki.

Ben her gün köpeğimi çıkarmak zorundayım...Ve bunu zevkle yapıyorum çünkü bu bana en azından biraz güneşte çıkıp hava almak imkanı veriyor. Kimi zaman uzaktan yine köpeğini indirmiş komşularıma rastlayıp, yine uzaktan uzağa bir iki kelime konuşup yolumuza devam ediyoruz...

Bu sabah aşağı indiğimde  baktım iyice  şaşırmışım ne halt yiyeceğimi, kapıyı ayağımla iterek açıyorum..Evet! Nadia Comaneci gibi hareketlerle ayaklarımla kapılar açıp kapatır oldum.. Ellerimde gel , bir yandan tasmayı temizliyorum diğer taraftan elimi... İleriden bir başkası köpeğiyle geçse iyice kenara çekilip yüzümü öbür tarafa dönüyorum...Yukarı çıktığımda ayakkabılarımı dışarıda çıkarıyorum..

Haftada bir eve süperden gelen tüm alışverişi elden geçirmekte ayrı bir operasyon . Herşey temizlenip, yıkanmadan yerleştirilmiyor dolaplara.. Bir saat yıkamakla uğraşıyorum. Sebzeleri, meyveleri, paketleri temizliyorum....

Hiç böylesi bir temizlik anlayışım olmamıştı. Evim her zaman yeterince düzenli, yeterince temizdi. Ancak şimdi aklımı kaçıracağım... Sonuçta insanların yüzde yetmişinin bu virüsü geçireceği söyleniyor. Peki o zaman bunca hijiyen neye yarıyor?? !! Virüs'ün yayılmasını yavaşlatmaya sanırım... Karantinanın insanların bir anda toptan hasta olmasını engellemeyi hedeflediği gibi.

Yavaş yavaş geçireceğiz hepimiz. Corona'yla yaşamayı da öğreneceğiz .. Arada ilacı bulacakları ana dek sabırla yeni durumu kabulleneceğiz. Sevdiklerimizi uzaktan kucaklayarak..büyüklerimizi destekleyerek.. Ve herkes için dua ederek bu günleri de atlatacağız!!




Batya R. Galanti





















23 Mart 2020 Pazartesi





                         
                           Kalan sağlar aynı noktadan devam edecekler!



   Sabahın erken saatlerinde balkona küçücük bir kuşun konduğunu gördüm.. Pencereye yaklaştım, kuşu gözetlemek için. .Bu sene uzun süren, karanlık ve bol  yağışlı günlerin ardından, özellikle son  bir iki haftadır devam eden kimi parçalı bulutlu, kimi insanın ruhunu tamamen kaplayan gri tonlarının hakim olduğu uzun günlerin ardından bize yeniden merhaba diyen masmavi gök yüzünü selamlıyorum.  Camı örten perdeyi aralayarak, balkona ve ilerideki manzaraya ne kadar da uzun bir zamandır bakmadığımı farkederken  ufukta görünen yeşil alanlara gözümü dikiyorum eskiden olduğu gibi. Kimi kimi hayal kurmak için aradağım yeşili nasıl da unutmuşum bir zamandır.... Bir an için kendimi, bugünlerde geçirdiğimiz karışıklıkları unutmak istiyorum. Sakinliğe, sükunete ihtiyacım var..

Hayatımda böylesi günler yaşadığımızı hatırlamıyorum.. Hayatımda hiç böylesi bir belirsizlik içinde hissetmedim kendimi. Bizleri nelerin beklediğini bile bilmediğimiz, bir anda herşeyin ters yüz olduğu günlerden geçerken, dünyanın hiç bir köşesinin kaçılacak bir delik olarak görülemeyeceği kadar yayılmış bir salgının içinden yaşadıklarımızı düşünüyorum.. Halbuki dışarıda sanki hayat kaldığı yerden devam ediyormuş gibi görünüyor aynı anlarda.. Kuşların cıvıltısını duyarken, saksının içinde kendine yer bulan güvercini izlerken.. Çiçeklerime abandı güvercinin biri yine.. Git oradan, ne yiyorsun benim çiçeklerimi? demek istiyorum , keyfinden geçilmeyen, olanlardan habersiz hayatına olduğu yerden devam eden güzel varlığa.. Onun gibi bir an yanımda biten , küçük dört ayaklı sıska köpeğime de aynı gözlerle bakıyorum bugünlerde. Ne güzel olabilirdi , hiç farkında bile olmadan yaşayıp gitmek, aynen onlar gibi..düşünmeden, kaygılanmadan, üzülmeden ne olacak demeden?



Dışarıdaki ağaçlara bakıyorum, yavaş yavaş çiçeklenmeye başlayan bahçeye, palmiye ağaçlarına, doğa ne kadar güzel, bahçeler, parklar .. O gözle görülmeyen düşman olmasa sanki hiç bir sorun yokmuş gibi görünüyor insanın gözüne...

Devlet adamlarının her birinin ağzından hep aynı söz çıkıyor son günlerde, Netanyahu, Macron ya da Trump; " Savaştayız!"

Bence savaş bundan iyidir.  Savaşta karşınızdaki düşmanın kim olduğu bellidir.. .Sonra savaşta ateşkes olabilir. Burada verdiğimiz savaş gözle görülmeyen türden.. Ve heryerde...En dost bildiğimiz ortamlarda, sevdiklerimizin nefesinde, iş yaptığımız , el tokuştuğumuz dostlarımızın ellerinde..bir an elimizi koyduğumuz kapının kulbunda, masada , bardakta , her tarafta olan bulaşıcı bir şey bu . Ve ondan kendimizi koruyacak bir silah şimdilik yok. . ve bu silahı bulacakları ana kadar hepimiz esiriz.. Belirsizlik içinde bekleyen esirleriz.. Evlerimizde  çaresiz bekleyen esirleriz bizler..

En ileri devletler bile kendilerini yeterince hazırlamamış görünüyorlar bu savaşa..Sanki tarihte hiç yaşanmamış gibi..sanki hiç böylesi bir olasılık akıllarından bile geçmemiş gibi... Ne tıbbi araç kapasiteleri ne acil yatak sayısı olarak umut verici bir yerde değil dünya. Son anda eksikleri kapatma savaşı veriyor bir çokları..

Labaratuarlardaysa  gece gündüz hiç durmadan yapılan araştırmalarda , deneylerde en yakın bir tarihte bir aşı bulmek için ter döküyor laborentler, araştırma görevlileri, doktorlar ve bu dalın uzmanı bilim insanları. Onların bir an önce bizi kurtaracak ilacı buldukları günü görmek için bizler dua ediyoruz..

Diğer taraftan akıllarını başlarına almamış densiz insanlar , dünyanın dört bir yanında  hala daha  durumu ciddiye almamaya devam ediyorlar .  Dediler ya bu virüs genelde gençleri etkilemiyor diye .. O zaman onlar da hayatlarına devam etmek istiyorlar.. Doğru evde hiç bir şey yapmadan oturmak ideal değil tabii genç bir insan için. Dışarıda, parklar, ormanlar, kumsallar dururken neden dört duvar arasına hapsolsunlar değil mi?   Umurlarında mı geri kalanlar... Dışarıda hele güzel bir gün varken.. Çocuklarıyla birlikte ağaçlar arasında top oynamak, piknik yapmak varken, koltukta oturupta ne yapacak daha otuzundaki genç adam. Babası ya da büyükbabası umurunda mı ?? ya da kimi savunma mekanimaları zayıf düşmüş bir diğer insanlar için evde kalmayı düşünecek kadar kendinden bir şeyler vermeye alışmışlar mı ki günümüz gençleri ? Binlerce insanın hayatı kimi boşvercilerin ellerine kalmış görünüyor. İnsanoğlunun egoizimi yeniden kendini gösteriyor.

Kafalarına kafalarına vurmadan, ceza yemeden anlayamadılar durumun ciddiyetini.. Milano'da, Madrid' te , New York'ta , İstanbul'da ,,,. Avrupa'da salgından en çok etkilenen İtalya tabutları yüzer yüzer doldurmaya başladı son günlerde.. En büyük umutsa bu yükselen sayının ardından alınan tedbirlerin yavaş yavaş kendini göstermesi..

Şu an  dünya genelinde bir milyar insan  ne iş yerlerinde artık ne de gezmelerde ..insanlar evlerinde, insanlar karantina'da heryerde!!

En az yüz yıldır dünya'da benzeri bir durum yaşanmamış gibi .. II. Dünya Savaşından beri böylesi enternasyonal boyutlarda bir kriz yaşanmadığı kesin.  Avrupa'da, Amerika'da, Avustralya'da.. Bu salgının, kitlesel ölümlere neden olmasının dışında, sebep olduğu  ekonomik kaos'tan ne zaman ve nasıl çıkılabileceği şu an için tamamen bir soru işaretidir.. Bir anda dünya ekonomisi durmuş gibi..



Küçük büyük bir çok işletmeler bir anda iflas ederlerken insan hayatını her yönüyle etkileyen bu salgın önümüzdeki aylarda süpriz bir şekilde mutlu sonla bitse bile  girilen ekonomik krizden çıkmak için çok daha uzun bir süreye ihtiyaç olacağı söyleniyor..

Çağın bize getirdiği en son teknolojik hizmetlerden yararlanarak sürdürmeye çalıştığımız şu anki günlük hayatımız bir anda raydan çıkarken alt üst olan psikolojimize baktığımda sadece çocukların değil biz büyüklerin bile teskin edilmeye ihtiyacımız olduğunu görüyorum. Sevdiklerimiz için duyduğumuz kaygıyla beraber, hayatla ölüm arasında bir anda ne kadar ince bir çizgi olabildiğini hissettiğimiz şu günlerde sevgiye çok daha fazla ihtiyaç duyarken , uzaklarda kalanlarımıza sarılamamanın hüznünü yaşıyoruz...

Ve tüm bunlar bize sadece doğanın bir başkaldırısı gibi geliyor bana. O çok bencil yaradılışımızla anlayamadıklarımız sebep oluyor tüm bunlara. Seller gibi, depremler gibi, toprak kaymaları ve buzulların erimesi gibi. Yüzyıllardır sadece bugünü düşünerek yaşayan ve sadece işine geleni yapmaya devam eden insanın ödediği bedeldir bu virüste.. Kendimizden başka hiç bir şeye karşı duyarlı olmadığımız için sonunda doğa bizden intikam alıyor. Ve ne olursa olsun , insan hiç değişmeyecek.. Yarın öbür gün ölen ölecek kalan sağlar da aynı noktadan devam edecekler..bir gün  bu film tamamen sonlanana dek!!!



Batya R. Galanti

16 Mart 2020 Pazartesi

                               
         Otist bir çocukla Korona günleri!



Dün sabah oğlumun saat yedide yanıma gelmesiyle uyandım. Aslında en az iki saat evvel  gördüğüm rüyanın etkisiyle gözlerimi çoktan açmıştım. Fakat evde durmak zorunda kaldığımız şu son günlerde yataktan çok erken kalkmak işime gelmiyor.

Son bir haftada adeta bir anda hayatımızın şekli değişiverdi. Ortaya çıkan bir virüs kimsenin aklının kenarından geçmeyecek kadar karıştırdı herkesin yaşamını.... Benimse bu son günlerin karmaşası rüyalarıma bile yansımış. Engelleri aşıyordum uykumda, annemle beraber.. Bu virüs ortaya çıktığından beri en çok endişelendiğim kişilerden biri de doğal olarak annem.

Neyse, parçalı bulutlu bir uykunun ortasında yanıma gelen oğlum sabahın yedisinde aşağıya inecem diyor bana. Gal, bu saatte ne yapacaksın aşağıda.. Sallanıcam..

Gal 15 yaşını geçti ve uzun senelerden sonra ilk kez bu son altı aydır korkularını yenerek kendi başına biraz olsun dışarı çıkmayı öğrendi. Çok geç kazandığı özgürlüğü onun için çok değerli. Sekiz dokuz yaşlarında yapması gereken şeyleri o şimdi yapıyor. Aşağı inip salıncaklarda sallanmak istiyor. O koca bir çanak gibi büyük salıncağın içine güzelce yerleşerek ileri geri sallanırken yattığı yerden bir yandan gökyüzünü seyrediyor. Hayallerinde neler olduğunu sadece o biliyor.  Aslında bazen ben bile hala salıncakta onunla sallanırım. Midem bulanana kadar.. Sonra kalkarım.. Hemen evimizin arkasında var bir oyun bahçesi, bir tane de on tarafta..

Gal'e  bugünlerde bahçede sallanmak çok akıllı bir iş değil desem de kime konuşuyorum ki ben. Oflanıp puflanmaya başlıyor hemen. Ama sen işitmedin mi bu virüs yüzünden dikkatli olmak lazım değil mi?  Daha cümlemin ortasında bana oooooo yapıyor . Krize girdi girecek saniyeler içinde biliyorum. Gal, Alcogel'i yanına al lütfen, ellerini ağzına koyma ve  sallandıktan sonra ellerini sil. Uyarılarımın ne değeri var bilmiyorum.. Neyse dün akşam ilk kez televizyon'da oyun alanları üzerine  resmi ağızlardan yapılan uyarıları duyunca Gal bugün artık salıncak lafını ağzına almadı.


Evde saplanıp kaldığımız daha ilk günler bunlar. Otist bir çocukla bu iş nasıl olacak bilinmez? Bir yandan sağlığımızı korumayı başarmak ( ? )  diğer tarafta oğlumun bu kesin hapsi kabullenmesini sağlayarak en az rahatsızlıkla zamanı doğru değerlendirmeyi becererek ruh sağlığımıza en az zararla işin içinden çıkabilmek .  .

Gal'in alıştığı tüm programı allak bullak oldu. Herkes gibi. . Dışarı çıkmak yok, insan yok, kimi terapiler, toplantılar, restoranlar ve geziler hepsine bilinmeyen bir tarihe kadar ara vermek ..... Aslında işin , viral yönü onu çok ilgilendirdiğinden değil. Virüsmüş, hastalıkmış, onu ne kadar endişenlendiriyor bilmiyorum. Onu esas meşgul eden şey yapmaya alışkın olup ta yapamadıkları sanırım. Girdiği stresse ister istemez benden kaynaklanan ya da etraftan yansıyan stresin etkileri ekleniyor. Haberlere ara vermeye gayret ediyorum. Kendim için ve onun için.. Onu bunu yapamazsın  elini sil, dikkat et demekten ben yoruldum o ise bir kaç kez ağlama krizine girdi..

Bu çocuklar, ya da daha doğrusu otist  insanlar çoğu zaman  çevrelerindekileri ilgilendiren bir durum ya da olayın  kendisiyle pek meşgul değillerdir. Hayatın içinde onları ilgilendiren bambaşka detaylar vardır her zaman. Onların kendi obsesif alışkanlıkları ve ilgi alanları gibi..  Başkalarının ilgilenmedikleridir bunlar hep  Onların önem verdikleri olayın kendisi değil içindeki bir detaydır sadece.

Korona krizi devam ederken de Gal kendi günlük monotonisinin bir an için ortadan kalkmış olmasından huzursuz .

Dünya ters düz olsa da Gal gibi çocuklar aynı noktadan baktıkları resimde hep aynı şeyi görürler.

Bu günlerde geçecek. Ve gelecek nesiller tarih kitaplarında okuyacaklar 21. yüzyılda yaşadığımız bu salgını da . Bilgisayar çağına girmiş olan sözümona gelişmiş insanlığın bir anda bir virüs yüzünden düştüğü çaresizliği yazacak kitaplar.. Bilgisayar Çağı ya da Ortaçağ da olsa galiba farketmiyor. Günümüz dünyası  aynen çok eskilerde olduğu gibi hala doğanın karşısında aciz kalıyor. Taa ki büyük çabalardan sonra birileri en sonunda çıkıp bir buçuk sene sonra insanlığı kurtaracak aşıyı  hizmete sunana dek.  Biz çaresizler grubu ise elimiz kolumuz bağlı, emirleri yerine getirip kendimizi korumaya çalışmaktan başka bir şey yapamıyoruz.

Yeniden,  yakınlarım, sevdiklerim, sonra tüm insanlık için bugünlerin bir an önce bitmesini diliyorum..




Batya R. Galanti

12 Mart 2020 Perşembe




                           2020'nin böyle geleceğini bilseydik hiç girmezdik!



Dün akşam oğluma, Benimle geliyormusun , ben Super-Pharm'a gidiyorum dedim.. Oğlum; "Ne yapacağız Anne? .. Bir kaç alacak şeyim var, hem yürümüş oluruz beraber. Peki bekle geliyorum!!

Bir arkadaşımla telefondaki konuşmamızda bana koca bir liste saydı . Almamız gereken vitaminlerin listesiymiş. Benim de aklımdaydı kaç gündür de bu kadar detaylı bir listeyse düşünmemiştim hiç.

Savunma sitemimizi güçlendirmemiz önemliymiş efendim.

Aklıma geçenlerde okuduğum bir yazı geldi. Dışarıdan alınan vitaminlerin tek faydası bunları satanları zenginleştirmekmiş diyordu.

Peki bu durumda alsak gerçekten fayda eder mi? En azından zararı olmaz sanırım.

Ağbimse son senelerde iyice hipokondrikleşenlerden. Ona bakarsam tam panik!!

Ben genelde doğru beslenmeye çalışanlardanımdır ama bu ara inadına iştahım kesildi nedense...


Yola çıktık oğlumla.. Her yer sanki daha bir boş! Bir kaç gündür Corona etkisi Israel'de iyice hissedilemeye başlandı. Anlamadığım, her muhtemel grubu karantinaya sokmalarının dışında Israel'de bugüne dek, hiç bir özel önlem görmedim.  İnsanlar şu ana kadar çok rahat davrandılar. Sanki Çin'de İtalya'da , ya da İran'da bulunan virüs'ü uçuşları durdurarak ve yurt dışından her geleni karantinaya sokarak durdurabileceklerini zannettiler . Sadece bir merkezi Korona hastaları için hazırladılar . Hastanelerdeyse ayrı bölümler hazırlanıyor deniyor.  Bunlar tabii ki çok önemli. .Umarim yeterlidir. Ama hiç bir yeri dezenfekte ettiklerini  falan görmedim. Kimsenin ateşini ölçtüklerini de görmedim bugüne dek. Otobüslerde, trenlerde her şey aynıydı düne dek.

Devletlerin aslında bu tip bir salgına daha bir hazırlıklı olmaları gerekirdi sanki. Şu an en gelişmiş ülkelerde bile ortaya çıkan kaos bence sadece  bugünü düşünerek yaşama eğiliminde olan biz insanların başımıza bir anda gelenlere hazırlıksız yakalanmamızdandır. Sanki hiç başımıza gelmeyecekmiş gibi , olasılıklara hazırlanmayı bilmiyoruz. Halbuki,  Sars, Mers ve tuhaf tuhaf bir sürü virüsler görülmüş son senelerde. Bilim adamları olasılıkları düşünerek , gerekli çalışmalar yapıp hiç rapor hazırlamazlar mı acaba? Böylesi bir salgının yeniden ve hangi sıklıkta ve nerelerde ortaya çıkabileceğini araştıran bilim adamları var herhalde. Ama sanırım büyük adamlar başka şeylerle daha bir meşguller. Dünyayı kendi menfaatlerince evirip çevirmekle meşgul olanlar, çıkar  politikalarıyla..silah satımları, savaşlar, başka endüstri alanları, ceplere giren tonlarca paracıklarla meşgul olanlar! İşte hayat bu diyoruz!!!  Şimdi, Almanya'da Fransa'da, Amerika'da korkulan şey Sağlık Sistemlerinin bir anda yayılan bu pandemiyi kaldıramaması. Korku buradan kaynaklanıyor. Virüs  çok çabuk yayılıyor. Ölüm oranı aslında çok yüksek değil , yüzde üç kadar ancak yapışma oranı çok yüksek ve bu yüzden bir anda çok insanın hastanelik olma durumu söz konusu.. Dünya'da böylesi büyük bir salgını sarsılmadan kaldırabilecek bir sağlık sistemi şimdilik pek yok gibi görünüyor. Tüm panik te bundan. Bugün parlementerlerin kendileri de hastalandıkça belki bir dahaki sefere daha hazırlıklı olmak için bir şeyler yapmayı düşüneceklerdir.

Ya biz küçük insanlar ne yapacağız? Hiç! Elimizden dua etmekten başka bir şey gelmiyor!

Neyse arada Super-Pharm'a girdim. ..Etrafıma bakınırken, oğlum ;"Anne niye buradayız? karar ver ne yapacağına diyor.  Ona daha önce söylediysem de neden orada olduğumuzu. Gal sabırsız ya hep. O yine sorar bana. Bir daha. Bekle biraz Gal! Ben biraz sıkıntıdayım, etraf o kadar boş ki, İnsan tedirgin oluyor acaba hata mı yaptım buralara geldiğime baksana her yer boş! Neyse  olacağına varır!  Eczane bölümü için numara aldım, ( olmayan )  kuyruğa gireyim diye. En iyisi yetkili kişiye sormak, virüs için hangi vitaminleri önerebileceğini. Arkamda bir adam gördüm, smartphonuyla meşgul. Sırada olup olmadığını sordum.. Gülümsedi. Yok, ben karımın satın alınacaklar listesine bakıyorum  diyor Neler lazım..Hahaha ! bak o önemli dedim, sonra dayak yemiyesin ! Adam, Doğru dedi, Bana kalsa farketmnezdi  ama o tek tek yazdı.. Biz kadınlar daha bir temkinliyiz sanki. Son günlerde evin hijyen bekçiliğini üstlenmemden biliyorum. Benim eşimse çok rahat..Hatta çıldırtma seviyesinde bir rahatlık bu. (her konuda olduğu gibi hahaha )  Ona dedim; sen hasta olmak istiyor olabilirsin ama ben olmamak için elimden geleni yapmayı tercih ederim diyorum ve ellerine gerektiği yerde hemen gel koyuyorum. Hep hatırlatıyorum aileme. Sokakta daha çok..Kim normalde bu kadar titiz olabilir ki?? Delilik bu!! Mümkün değil böyle yaşamak!! Bunun bizim normal hayatımız olmadığı kesin..Ancak bugünler geçene kadar bu anormal duruma adapte olmamız şart!

Sonunda sabırsızlanınca normal raflarda kendi kendime vitaminlere bakmaya karar verdim. Oğlumsa, Anne biraz evvel daha burada değilmiydik. diye sordu. Onu bazen pek duymamayı öğrendim, çünkü Gal devamlı bir şeyler söyler ve aynı soruları yeniden ve yeniden sorar.  Ama cevap vermeden  duramadım. Gal, izin verirsen bir şey arıyorum. Neyse bin çeşit vitamin alamam şimdi. Centrum neyimize yetmez bizim! Multi vitamin işte!!!

Çıktık, eve yürüyoruz,  hava harika! Gal, iyi ki çiktik değil mi.. Biraz hava almak iyi gelir hep!

Senenin en güzel zamanı şimdi. Yavaş yavaş açan çiçeklerle beraber bahar kokusu başlar yakında. Yasemin kokusuysa hepsini bastırıverir. Yol boyu dalga dalga esen rüzgarla burnunuza gelen o güzel koku hayatın yaşanır olduğunu hatırlatır yeniden her adımda. Ağaçlar tomurcuklanmaya günler yavaş yavaş uzamaya başladı, güneş yeniden biraz daha yukarıdan bakıyor bize son günlerde. Havalar da biraz ısındı . Korona da sıcakla biter demişlerdi ilk günler. Şimdilik onu da bilmiyoruz. En büyük profesörlerin bile bu virüs hakkında  fazla bir şey bilmedikleri bilinen başka bir gerçek.

Bugün Purim ve normal şartlarda Purim tam bir karnavaldır Israel'de. Avrupa'da da karnavallar , festivaller zamanı yine.. Birazdan önümüzde önemli bayramları karşılamaya doğru gidiyoruz halbuki. Pesahı, Paskalyayı bekliyoruz kutlamak için.. Bu vesileyle bir çok faaliyetler olurdu şimdi tüm dünyada . Ama hepsi iptal.. Tadını kaçırdı herşeyin bu virüs.

Dün Israel'deki hasta sayısında birden öyle bir yükseliş oldu ki bir gün evvel 1000 kişiye kadar izin verilen toplantılar bugün sadece yüz kişiye indirildi. Çoğu insan evinde. Bir çok şirket çalışanlarına evden çalışma talimatı verdi.. Bence bugün okullar da açılmamalıydı. Ve eminim ileriki günlerde kapatılacaklardır yeniden..

Seçimlerden de bir şey çıkmadı zaten. Böyle olacağı belliydi. Geçici bir Hükümetle bu iş daha ne kadar gidecek? Hele böylesi Acil bir durum zamanında?!!

 Komplo teorileriyse yine gündemdeler.. Önce olay Çin'deydi. O zaman bunun Amerika'nın Çin'e karşı yürüttüğü ekonomik savaşın içinden çıkmış bir gizli saldırı diyenler oldu.. Şimdilik bu virüs'ün getirebileceği tek olumlu şey ; İran'da Molla  rejiminin  düşmesi olabilir! Rejimin ileri gelenleri  tek tek hastalanırken benim de aklıma bir an komplo teorileri gelmiyor değil hahaha!

Şaka bir yana, dünyanın dengesini bozduk. Tek bildiğim bu .Çıkan kimi yazıları okuyunca anlıyorum ki Uzakdoğu'dan dünyaya yayılan bu virüs'ün sebeplerini araştırınca, bu son salgın yarasaları yemelerinin çok ötesinde şeylerden kaynaklanıyor gibi. Sorun keşke sadece ne yedikleriyle ilgili olsaydı. Yedirtmezlerdi ve o zaman belki biterdi. Sorun daha karmaşık .. Dünya nüfusunun yüzde altmışını taşıyan Uzakdoğu'da devam eden şehirleşme çabalarıyla yok edilen ormanlarla ilgili bir durummuş bu. Artan nüfusla birlikte yok edilen ormanlarda yaşayan Yabani, yırtıcı hayvanlar doğal ortamlarını kaybettikçe insanların yaşam alanlarına girmeye başlamışlar. Yaban hayvanlarının insanla iç içe yaşayan evcil hayvanlarla iletişimleri arttıkça sonunda bu hayvanlardan insanlara daha önce bilmediğimiz türden  ölümcül virüsler taşınıyor . Ve eğer Amerikan ve Avrupalı , politikacılar, çevre bilimciler,  bilim adamları  Uzakdoğu'daki rejimlerle ve bilim insanlarıyla birlikte, ortak çalışmalarla , ormanların yok edilmesine bir son vermek için bir çevre programı hazırlamazlar ve nüfus artışıyla gelen sorunlara çözümler bulmazlarsa bu tip salgınlar insanlığın  karşısına sık sık çıkacakmış deniyor!!


Şimdilik durum bu!  2020'nin böyle geleceğini bilseydik hiç girmezdik yaw :) !!




Batya R. Galanti

1 Mart 2020 Pazar



             

              Kimin anne baba olması ya da olmaması gerektiğine neye göre karar veriyoruz?




Çocuklarım daha çok küçükken kulüp'te bir günü hatırlıyorum.. Bir hafta sonu idi. Oğlum ve Danielle yanımdaki küçük çocuk havuzunda beraber oynarlarken benim elimde kitap uzaktan uzağa onları gözetliyordum. Böyle yerlere kitapla gitmek benim gibiler için aslında elalem alışverişte görsün gibi bir şeydir. Genelde bir iki satır bir şey okuduktan sonra, çocuklarım ya da etrafımda olan biten şeyler beni yeterince meşgul etmeye başladığından kitap filan okuyamam . Yine işte öyle anlardan biriydi bu da. Bir taraftan aklım çocuklardayken diğer taraftan Cuma günü olmasının getirdiği rahatlıkla kulübü daha bir doldurmuş olan insanları izliyordum.  Israel'in kavurucu güneşinden kaçmak adına bulduğum  şemsiyenin altında hala daha yeterince rahatsız eden  boğucu sıcakla beraber etrafımda olan bitenleri gözlemlemeğe devam ediyordum. Geniş bahçenin yeşil alanının her tarafına ekilmiş palmiye ağaçlarının bir an için esinti vermesi bile birazıcık rahatlatır gibiydi... Öylesine bakınmaya devam ederken çimlerdeki şezlonglarda oturan insanların arasında  biraz ötede, iki üç yaşlarında bir çocuğa gözüm takıldı. Sevimli, yüzü kocaman bir gülüşle aydınlanmış ufaklık elindeki topu karşısında duran genç adama doğru fırlatırken çok keyifli görünüyordu.. Aba!! (Baba ) tut!!  diye seslenirken , babası ona  topu nasıl daha hızlı atabileceğini anlatıyordu. Şöyle yap böyle yap diye komutlar veriyordu gülümseyerek.. Havuzda durduğum saatler boyunca adam oğluyla hiç durmadan oynadı o gün, bense içimden ne iyi bir baba diye düşündüm . Tabii ki hayatımda çocuğuyla oynayan bir babayı ilk kez görmüyordum. Ama işte ne bileyim ikisi de çok sevimliydiler...

Ertesi gün , Cumartesi..aynı noktada yine yerimizi bulmuştuk. Ben Gal'in can simidini şişirmeye çalışırken Danielle etrafımda dönüp duruyor sorular soruyordu. Ve benim gözüme bir gün evvelki küçük çocuk ilişti yine. Çocuk bu defa havuzun içindeydi.. Yanında bu kez başka bir adam vardı ... Bu genç adam da çocuğa suda sıkı sıkı sarılmışken devamlı yanaklarını koklayıp onu öpüp duruyordu. Ne kadar çok sevgi vardı aralarında..  Ve çocuk bu adama da Aba diyordu.. Sonuçta çocuğun iki babası vardı.

Ben çocukken bildiğim tek bir aile yapısı vardı. Anne, baba ve çocuk! Roller belliydi..Başka bir şey tanımazdık .

Halbuki Homoseksüellik, insanoğlunun varoluşundan bugüne olan bir şeydi hep. Geçmişte , yani bundan çok kısa bir zaman öncesine kadar eşcinsel kişiler kendilerini toplumdan gizlemek zorundaydılar. Eşcinsellik toplumun dayattığı en büyük tabulardan bir tanesiydi. Eşcinsel insanlar evlenmediklerinde ya da kendilerine eş seçmediklerinde arkalarından çok şey söylenirdi ve bu kişiler genelde gerçek cinsel eğilimlerini ortaya çıkarmaktan çekinen zavallı insanlar olarak sessiz, içlerine dönük ve çoğu zaman gizli saklı mutsuz bir hayat sürerlerdi. Kimi yerde, kimi toplumlarda ve çoğu müslüman ülkelerde eşcinseller hala daha kimliklerini saklamak zorundadırlar.  Çünkü bugüne dek heteroseksüel olan çoğu insanı  aynı cinsten insanların birbirlerine sarılmaları, sevişmeleri ve aşk yaşıyor olmaları rahatsız edebiliyor.

Geçtiğimiz haftalarda birlikte ortak bir yaşam süren iki bayanın evine yemeğe davetliydik. Kardeşleriyle birlikte verdikleri yemeğe bizi de çağıran yakınlarımız bunlar. Hafif bir haftasonu akşamı yemeğiydi bu.

Evlerine ilk kez gittiğimiz için, kısa bir arayıştan sonra bulduğumuz apartman ve neredeyse yanlış bir dairenin kapısını vurmak girişimimizden sonra ( numarayı hatırlamayınca bir an)  sonunda bulduğumuz doğru adrese vardığımızda  elimizde içini çikolatalarla doldurduğumuz renkli, seramikten yapılmış bir kap olan küçük hediyemiz ve kırmızı bir şişe şarapla birlikte zile vurduğumuzda  bize kapıyı açan küçük canavar daha bir şey söylememize fırsat vermeden anında ortalıktan kaybolmuştu. İki anne o an mutfakta son hazırlıkları yapıyorlardı. Ailenin davetli olan diğer üyeleri ve küçük kabileye son zamanlarda katılmış olan şirin yavru bir köpekle birlikte  insanı karşılayan  sıcak bir yuva ortamıydı bu! Salondaki kanapeyi doldurmuş diğer aile bireyleri hep bir ağızdan bize merhaba derken  oturacak pek yer olmadığını farkettim. . Israel'de insanlar çok rahattırlar. Dışarıdan biri geldi diye kimse sizi karşılamak için strese girmez genelde. . Kendi kendinize bir yer bulup , kendinizi o ana adapte edersiniz. Aile dostumuz bir iki dakika sonra yanımıza gelerek bizi candan bir şekilde kucakladıktan sonra iki yaramaz oğlan çocuğunu kanapede işgal ettikleri yerden hafifçe itiştirerek (!!) açtığım yere oturdum. Aynı şekilde eşim de! ..  . Yemek başlamadan etrafta dönen hafif muhabbete katılmak yerine benim gözlerim çocukları takipteydi. İki kardeş arasında  aşağı yukarı bir yaş fark varmış.   Yaklaşık 10 senedir ortak bir hayat sürdüren bu iki bayanın çocukları sekiz ve dokuz yaşlarındalar. Aynı babanın sperminden her birinin ayrı dünyaya getirdiği, yani babadan biolojik olarak gerçekten kardeş olan iki çocuğu büyüten iki bayan. Israel'de sperm bankası yoluyla dünyaya gelen bir çok çocuktan sadece ikisi.

Bugün eşcinselliği kabul etmenin zorunlu olduğuna ne kadar inansam da yine de aklımdan geçen çok klasik sorulara engel olamıyorum. Çocuklarla iki anne arasındaki günlük hayatı sorguluyor kafam. Bir taraftan iki kadının karşılıklı dayanışmasını izliyorum. Aralarında büyük bir uyum olduğu açık. Biri konuşurken diğeri ona saygı duyuyor.. Her biri belli ki  kendi sorumluluğunu üstlenmiş, üzerine düşeni yapıyor..Tam bir ortak yaşam.


Çocuklar her ailede büyüyen çocuklar gibiler. Hala eğitmekle uğraştıkları köpeğe komutlar verip bize köpeğin marifetlerini gösteriyor bir tanesi..

Birden aklıma geliyor, acaba bu iki kadın da normal çiftler gibi  çift kişilik yatakta mı yatıyorlar diye. Kendi kendime cevap veriyorum. Ne bekliyorsun peki?!!! Aynı cinsten iki kişi arasında oluşan yakınlığı, sevgiyi anlıyorum. Onların da herkes gibi sevilmeye olan ihtiyaçlarını da kesinlikle kabul ediyor ve buna saygı duyuyorum. Sıra çocuk sahibi olmaya geldiğindeyse yine de kafamda bir sürü tabu var benim de. Onları atmaya çalışşam da bu tip şeylere yeteri derecede alışkın olmadığımı farkediyorum. Bir taraftan onlara haksızlık ediyorum diyorum diğer taraftansa çocukların iki aynı cins yerine , iki farklı cinsten kişilerin örnek rolleriyle büyütülmelerinin temel bir aile kuralı olduğunu düşünmeden yapamıyorum. Eğer bir erkek çocuğu bir baba örneği olan bir aile yapısı içinde  büyümezse bunun getireceği sonuçlar nedir?  diye aklıma takılıyor. Ya da bir kız çocuğunun sadece iki anne modeliyle yetiştirilmesi ya da tersi.. Freud'un getirdiği teoriler aklıma geliyor. Oedipus kompleksi ve bir sürü şey. Sağlıklı olan nedir? Psikolojik tanımlamalar , psikiatrinin ortaya attığı iddialar. Doğrusu nedir?

Yüzyıllar boyu bir nesilden diğerine kocaman bir tarih yazdı insanoğlu.. İlk çağlardan taa 19. yüzyıl Endüstrileşme sürecine ve..bugün yaşadığımız Bilgisayar  Çağına dek insanlığı düşünüyorum ... Kitaplara sığmayan sayısız savaşları, Ortaçağ Engizisyonunu, İ. Dünya Savaşını , II. Cihan Harbini yaşayan insanlığın elinden çıkan tarihi düşünüyorum. .Bugüne dek yazılan tarihi inceden inceye okursa insan görür ki içinde iyilikten , dayanışmadan, sağlıklı toplumlardan çok karmaşalar, toplumsal çekişmeler,  katliamlar, işkenceler ve büyük günahlar bulur. O çok şey emreden din kitaplarının sözümona sevgi sözlerine karşı yeryüzünde bugüne dek en çok nefret yaşanmış..


Bugüne kadar  ahlaki değerlerden bahsederken bir tarafta doğru düzgün toplumlar yaratmak için yasalar ve kurallar koymaya çalışan ama özündeki çıkarcı zihniyete hep yenik düşen insanın oluşturduğu toplumların temeline bakıyorum.. Çıkış noktası olan en küçük topluma: İnsanın temeline   Yani " Aile!" aklıma geliyor benim.

Bugüne dek bize çizilen doğruların , öğretilerin ilk okulu olan aile..

Aile kavramı şimdiye kadar bu kadar doğru idiyse eğer o zaman neden insanlık bu kadar çok günah işledi peki?

Anne ya da baba olmak isteyen her insanın sorgusuz soruşturmasız bu isteğine kavuşmasının mümkün olduğuna baktığımda, yeryüzündeki  toplumların neden bu derece problemli olduklarını anlayabiliyorum. ( Kısmen!!)

Her mesleğin bir okulu olduğunu biliriz. Hangi işi icraa etmek istiyorsanız mutlaka belli bir testten ya da testlerden geçmeniz gerektiği malumdur.

Ya peki anne ya da baba olmak için sizi imtihana sokan biri var mı? Böyle bir ülke var mı?

Hayır! Eşcinselliğe karşı çıktık tarih boyu.. Onların çocukları olması tuhaf geliyor bize.

Peki kişilik bozukluğu olan insanların kurdukları ailelere ne demeli? Narsist anne babaların elinde büyüyen zavallı çocuklara??  Ya acımasız , sadist ebeveynler tarafından yetiştirilen insanların yıkılan dünyalarını hiç düşündük mü? Kendi isteklerini, kendi inandıkları kuralları eşlerine çocuklarına kaba kuvvetle empoze etmeye çalışan babaların yaşattığı cehennem için ne demeli ? Ya kendi çocuklarını taciz edenlerin bulunduğu bir toplum daha mı iyidir?

Kimse bu tip insanlar anne ya da baba olmadan onları herhangi bir testten geçirmeyi düşünmedi .

Kimse anne baba adaylarını yetiştirmek için zorunlu okullar koymayı da düşünmedi..

Bugüne dek akli dengeleri normal olmayan insanlar  anne baba olmaya devam ediyorlar.  Sadece gerekli merciilere yansıyan bir durum olduğunda devlet bu çocukları kurtarmak adına devreye giriyor. O da tabii dünyanın sayılı ülkelerinde oluyor çoğu zaman. Ancak gözden kaçan o kadar çok çocuk var ki..

Tüm bunları düşündüğümde kendi kendime soruyorum, çocuklarını sevgiyle, anlayışla büyüten bir eşcinselin mi yoksa her gün çocuğuna kaldırdığı elini durduramayan bir heteroseksüelin ebeveynliği mi  daha doğrudur??




Batya R. Galanti

  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...