Bir Kipur günü çıkışında kaderim mühürlendi
2 Ekim 1968....Şişli Ondokuz Mayıs İlkokulunun bulunduğu sokak..Operatör Raif Bey.. Teyzemin evinde, annemin kardeşiyle birlikte girdikleri Kipur gecesi... Gerçi annemin o kocaman karnıyle oruç tuttuğunu zannetmiyorum. O evde hayal meyal hatırladığım kocaman koridorun sonundaki oturma odasında yedikleri yemeğin ardından ettikleri muhabbet sırasında tutan doğum sancıları....
Teyzemler aynı senelerde eşinin yaşlı annesi yani kayınvalidesi ile birlikte yaşıyolarmış.. O zamanki insanların yaşlı anne babalarıyla aynı evin çatısını paylaşıyor olmaları olağan şeylerdi bizde...
Sonbahar'ın ilk günleri ve İstanbul'da yavaş yavaş kendini belli etmeye başlayan serin havalar ve o buruk ortamda annemin tutan sancıları ..Tam hep birlikte edilen sohbetin hemen orta yerinde..
Çok kolay bir doğum olmuştu der annem..
Ne tuhaf! Geçenlerde birisi doğduğum şehri paylaştı benimle..bir video klibiydi bu....Bugün Amerika'da ikamet eden, yine Yahudi asıllı genç bir adamın, İstanbul'u, adayı anlatan güzel bir derlemesiydi bu .. Paylaşan arkadaşım sordu bana; Özlem yok mu sende? diye
Bilmem, galiba bazen! Özlem varsa da ne yazar? O şehre anlam veren insanlar artık yoklarsa!
Kimi şeyler artık yerinde olmadıktan sonra özlemin bile bir manası yok gibi.
2 Ekim günü 12'yi biraz gece Ataman Kliniğinde doğmuşum ben.. Kippur günün ilk saatlerinde..
İsmimi Vida ( Ispanyolca hayat demek) ya da Viktorya yerine Batya koymuşlar.. Kutsal bir günde dünyaya geldiğim içindi belki?
Yıl 2004, Kippur çıkışı için verilen tarihte hastaneye gitmem gerekiyordu
Bu kez doğum yapmak için..
Kipur girişinde değil, bu kez çıkışında..
Israel hastanelerinde özel bir durum olmadıkça kolay kolay hiç bir kadına sezaryen'le doğum yaptırmazlar..
Ama bebek ters duruyordu...
Ve ilk doğumumda yaşadığım komplikasyonlardan sonra ikincide yeniden normal doğumu göze almaktan ben korkmuştum. Ama sonuçta sezaryeni belirleyen şey benim kararım değildi.. Fakat buradaki hastane politikaları yine de hiç belli olmuyordu...
Kipur bitimi gecesinde çantamı alarak Sheba ( Tel Ha Shomer ) Hastanesinin yolunu tutnuştum..
Gece hastaneye yattığımda bana son hazırlıklar yapılmıştı..
Sabah erkenden önceden verilen saatte ameliyat odasına alındığımda bu kez beni nelerin beklediğini daha iyi bildiğimi sanıyordum..
Ameliyathaneye giren doktorsa aynı hastanenin doktorları tarafından alınmış kararlarla en ufak bir ilgisi yokmuş, hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi ve onu hiç bir şey bağlamıyormuşcasına bana bir sürü soru yöneltmeye başlamıştı birden...
Neden sezaryen?
Ben yattığım yerden cevap vermeye başladım..
Neden mi?
Bana mı soruyorsun bu soruyu?
Bebek ters duruyor !
Bana ultrasound' ı getirin diye emir verdi hemşirelerden birine..
Getirilen ultrasound'da yaptığı kontrolde bebeğin normal pozisyona geçtiği görülüyordu..
Bebek son anda baş aşağı dönmüştü..
Ben bu sezaryeni yapmam deyince şok olmuştum bir an!
Nasıl yani?
Bebek normal pozisyondaysa eğer sezaryene gerek yok.. Doğumu beklemek lazım derken neredeyse bana sert bir çıkıştaydı..
Adamın tavrına, söylediklerine inanamıyordum.
Kulağında küpesi olan doktor, eldivenlerini çıkararak ellerini yıkayıp ameliyathaneden çıkarken ben hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım..
Adam ameliyathaneden çıkarken, baş doktoru çağırın demişti .
Savunmasız, operasyon yatağında yarı çıplak halimle yanıma o an gelen baş doktor olduğunu söyledikleri adama bağırıp çağırmaya başladığımı anımsıyorum,
Bana son anda bu sezaryeni yapmam diyemez kimse!
Bana bu operasyonu hastanenin kendisi belirledi..
Günümü siz verdiniz..
Bir gece önceden geldiğim bu yerde yaşadığım stres, heyecan, yapılan bir sürü test boşa olamaz!
Şimdi eve gidip başka gün gel diyemezsiniz
Ve bana bu şekilde küstahça konuşan o doktordan şikayetçiyim diye ağlıyordum....
Hayatımda böyle bir şey yaşamamıştım..
Sezaryenin riskli ve gereksiz olduğunu düşünmeleri bana böylesi bir davranışı haklı çıkarmıyordu..
Beni sessizce dinleyip işini yapmayı tercih eden baş doktorsa yanıma gelerek eğilip, şimdi sakin ol dedi, ameliyatı ben yapacağım.....
O andan sonra artık hiç kımıldamamam ve konuşmamam gerektiğini söylediler..
Yapılan iğnelerin ardından uyuşturulan bedenimi kısa bir süre sonra doktorun neden hiç durmadan ileri geri sarsmaya başladığını sormak istediysem de emirleri yerine getirerek sustum.
Bir kaç dakika içinde bebeği çıkartmış olmaları gerekirken yarım saatten fazla bir zaman sonra hala daha içimden bir şeyi çıkarmak isteyipte çıkaramıyorlarmış gibi bir durumdaydım..
Bir ara doktorla hemşirelerin aralarındaki konuşmalardan rahmin duvarlara yapışık olduğunu ve önce bunu halletmeleri gerektiğini duyduğumda ise bunun ne demek olduğunu bilmiyordum.
En az yarım saat süren birebir bir mücadeleyi andıran sarsıntılardan sonra eşimi yeniden yanıma çağırdıklarında eline küçücük bir bebek vermişlerdi..
Danielle'in tam tersi..minicik bir şeydi bu..
2 kilo 700 gram ağırlığında küçücük bir bebekti Gal...
Sonuçta bir önceki sezaryenden dolayı olan yapışmalar yüzünden sezaryen olmasının gerekli olduğu da ortaya çıkmıştı..
Gal 26 Eylül'de , Kippur'dan bir gün evvel 16 yaşını tamamladı..
Karantina'ya girdiğimiz günlerde nasıl da büyük bir hayal kırıklığı oldu bu durum onun için..
O halbuki bu sene çok daha özel bir gün hayal etmişti doğum günü şerefine.
Aynı akşam bir ara gülerek yanıma gelerek her zamanki gibi ellerini ovuştura ovuştura:
"Son çıkan kararlara göre, karantina'da " özel çocukları " ve kimi psikolojik problemleri olan kişileri ziyaret etmek mümkünmüş anne biliyormuydun bunu? derken yüzünde muzip bir ifade vardı.
- Söyle Karmitlere beni ziyaret edebilirler ! Ben de özelim ya!!!
Aslında otistler genelde şakadan pek anlamazlar ama Gal nükteyi seviyor. Galiba sonunda onu da alıştırdık espri yapmaya!!
Bir Kipur günü doğdum ben ve yine bir Kipur günü çıkışında ise kaderim mühürlendi... .
Batya R. GALANTI