10 Eylül 2020 Perşembe

Insan yavrusunu terk etmez!

  

Köpeğimi sabahın erken saatlerinde indirdiğimde eve yakın bir bahçenin girişinde üç küçük kediye rastladım ..Üç minik kardeş  sabahtan bastıran sıcakla birlikte bir bahçe duvarının dibinde, gölgede birbirlerinin kuyruklarıyla oynuyorlardı . Öyle tatlıydılar ki bir yandan Pitzy'yi onlara yaklaştırmamak için gayret ederken diğer taraftan onları seyredaldım.

Acaba  kedi yavrularının neredeyse bir insan tavrıyla sarılışlarının , küçücük dilleriyle oralarını buralarını yalarken birbirlerinin boyunlarına kollarını dolamalarının bizim bildiğimiz "sevgi "yle bir ilgisi var mıdır diye düşündüm. .O an tek emin olduğum şey, dogada  uyum içinde var olan canlıların  birbirleriyle iç içe olan yaşamlarının mükemmelliğiydi..

Kedicikleri izlemeye  başladığım andan itibaren içimde ilginç bir şey oldu.. Biri kapkara bir panteri andıran, diğer ikisi gri olan yavruların oyunlarındaki sevimliliklerinin ve o an çevreye yaydıkları enerjinin benliğimde esen rüzgarları dindirdiğini hissettim..

Hayvanları  izlerken hep bambaşka bir ruh haline giriyorum ben. Biz insanların  içinde  var olan ve hiç bitmeyen sorular ve sorunlar ve sadece insana özgü stres onların dünyasında mevcut değil gibi.. İç güdülerinin peşinde devam ettirdikleri varoluş savaşı her ne kadar karmaşık ve bir o kadar acımasız olsa da bir an için  bir ağacın gölgesine uzandıklarındaki hallerini tarif edecek kelime sanırım huzurdur!

Etrafı çevreleyen apartmanların ortasındaki ağaçlık yerde o minik kediler yeşilliklerin üzerinde alt alta üst üste birbiriyle dövüşürlerken etraftan kulağıma çalınan ses;  kuş cıvıltıları..ağaçlarda hiç durmadan ötüşen kuşlar.. Doğa o kadar dingin ki o an..

Benimse aklıma 14 yaşım geldi bu kez. Yine ada'daydım ( ne yapayım, bir çok anlatılası  şeyler benim için hep ada'da geçenler galiba )  Yine yazlardan bir yaz..oturduğumuz evin bahçesinde bir kedi doğum yapmıştı.. Beş tane yavru, hepsi  başka başka renklerde minicik yaratıklar.. kapının önünde beşini sıraya dizip kuzenlerime onlara taktığım isimleri saydığımı anımsıyorum.. İşte o yavruların daha dünyaya ilk geldikleri gecelerden birinde pencere kenarında yattığım yatağımda ben uykuya dalmaya çalışırken birden şimşekler çakmaya gök gürlemeye başlamıştı durmadan.. Çok sıcak  geçen bir kaç günün ardından yağmur bastırmıştı.  Kopan fırtınanın gürültüsüne rağmen gecenin karanlığında ağlayan yavru kedileri duymuştum birden.. Sağnak yağışın içinden kulağıma çalınan miyav sesleri ağlayan bir bebeğin yardım isteyişini hatırlatıyordu. Kediciklerin anneleri neredeydi ki? Yağmurda onları emin bir yerde saklamamışmıydı bilmiyordum ama içimden bir ses onların açıkta bir yerlerde savunmasız kaldıklarını söylüyordu.. Yağmurun şiddeti hiç umurumda değilse de karanlıktan çok korkan bir çocuktum ben ama o yavrulara yardım etmek isteğim herşeyin önüne geçerek dolaptan çıkardığım kırmızı yağmurluğumu pijamamın üzerine geçirerek  kendimi dışarıya atmıştım. Bahçe duvarının gerisindeki kocaman arsaya inip seslerin geldiği noktada el yordamıyla bulduğum sırılsıklam olmuş minicik yavruları tek tek yağmurluğun içine koyarak eve dönmüştüm . O gece ben kendimi o yeni yetme halimle çok büyük bir kahramanlık yapmışım gibi hissettiğimi anımsıyorum.

Bir hayvana, bir canlıya en ufak bir  yardım ettiğinizde yaşadığınız şey öncelikle tatmin duygusu sanırım. Kuzenimse bir kez bana, iyilik yaptığımızda da aslında bunu kendimiz için yaptığımızı söylemişti. Kendi vicdanımızı rahatlatmak için başkalarına yardım ettiğimizi iddia etmişti.. Bunun adı kendi egomuzu tatminmiş!!   Ne farkeder ki?.Kendi egosunu tatmin etmek için kötülük yapanlar da  var!!

Seneler sonraysa bir gün Şişli'deki evimize yeni yeni büyüyen bir kedi dadanmıştı. Balkon kapısının yanındaki pencerenin oraya gelmiş ve bir daha da orayı bırakmaz olmuştu.. Bizden yemek bekliyordu.. Annesinin onu terk ettiği günden itibaren belkide hayatta kalmayı beceremeyecek kadar korkmuştu bir şeylerden ..O kadar da güzel bir kediydi ki bu. Bembeyaz tüylerinin kimi yerlerinde siyah benekleri vardı, ayrıca güzel bir suratı ve son derece masum bakışları...  Evimizin kömürden ve Şişli'nin is dolu havasından hep kirlenen balkonumuzu hiç terk etmeyen o kediyi yemek artıkları vererek beslerken  o  hep aynı noktada, pervazın diğer tarafında oturup ağlıyordu .. Bu yüzden de ismini Ladino'da sürekli ağlayan ve şikayet eden anlamına gelen " Mauyo !! koymuştuk.. Biz onu, bir gün sonunda cesaretini toplayıp balkonumuzu terkettiği güne dek bırakmamıştık ..Aylar sonra geri geldiğindeyse yüzündeki o masum ifade artık gitmişti..

Doğa'da yavrusunu bir ömür hiç terk etmeyen tek varlık insandır sanırım. Anne çocuğuna bütün bir hayat fedakarlık yapmaya hazırdır.. Kedi ise  ( ya da diğer tüm hayvanlar da aynı şekilde )  doğurdugu yavrularını büyüttükten sonra sonsuza dek terk eder.. Vahşi doğanın şartlarına terk edilen kediler büyüdüklerinde içgüdüsel olarak kendi kendilerine yetmeyi öğrenirler ve güçlerine göre mücadeleyi ya kazanır ya kaybederler.. Biz insanlar da ise çocuğun kendi kendine yetmeğe başlaması için ihtiyaç duyulan süre hayvanlardan çok daha uzundur..

Insan denen varlıksa hayvanlar gibi degil,,,,normal bir annenin yavrusunu bir ömur de geçse yüzüstü bırakıp gitmesi söz konusu bile olamaz


Batya R. Galanti



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder