Doğum günümde bir tek dileğim var
Doğum günüme çok az bir zaman kaldı. Her defasında bu sene de keşke çok çabuk geçip gitmese ve ben artık büyümesem diyorum ama her geçen yıl zaman daha da çabuk geçiyor...
2 Ekim 1968'den bugüne tam 52 yıl geçmiş..Ne de çabuk büyüdüm (!) diyorum bir an ..
Genç kızken aynadaki gergin ve pürüzsüz yüzüme baktığımı anımsıyorum ve geçeceğini bildiğim zamanı hayal ettiğimi, olgunluk yaşlarımı ve arkasından gelecek olan yaşlılığı.... O zamanlar o kadar uzakmış gibi geliyordu ki o günler..
Daha 18'indeyseniz ya da yirmilerinde yaşlılığı kendinize çok uzak bir mevhum olarak görmeniz söz konusudur büyük ihtimalle. Hatta kendinizin hiç yaşlanmayacağınıza inanmanız olasıdır. Bu tuhaf bir insanı savunma mekanizması gibi bir şey sanırım. Hayat ilk gençlik yıllarında çok uzun bir yolculuk gibi bir his uyandırıyor kişide. Gençler hep genç kalacaklarmışta yaşlılar da sanki en başından yaşlı olarak doğmuşlar gibi aptalca bir olgu vardır çoğu kez gençlerin beyinlerinde.. Gençler yaşlılara bakıp zaman zaman dalga geçtiklerinde hiç bilmezler hayat denen sürecin adeta kısa metrajlı bir filme benzediğini. Ve en yaygın ayırımcılıklardan bir tanesi de bu yüzden gençler tarafından yaşlılara yapılır,
Aynadaki yüzümde gördüğüm o canlı ifadenin yavaş yavaş söneceğini düşünürken gelecekteki görünümümü kesin tahmin etmem kolay değildi o zamanlar..
Gerçi bugün için hala daha kendimi yeterince genç hissetsem de doğum günleri beni pek öyle sevindirmiyor. Aslında doğum günlerimi küçüklükten beri öyle çok sevinçle karşıladığımı anımsamıyorum. Bizimkilerin bu güne öyle çok ehemmiyet vermemeleriyle ilgiliydi bu durum sanırım.
Çocukluğumda, şerefime gerçek amlamda bir doğum günü partisi tek bir kez yapılmıştı ..O da beşinci sınıfı bitirdiğim seneydi
Hayatımda ilk defa bir sürü çocuk evimizi doldurmuştu.. Sanırım doğum günüme sınıfımdaki tüm çocukları davet etmişlerdi.. Pastalar , hediyeler süprizler.. Belkide hayatımda ilk kez kendimi bu kadar özel hissetmiştim. Halbuki ilkokul hayatım baya yanlız geçmişti diye hatırlıyorum.
Öğretmenimiz gestapo gibi bir kadındı, o kadar ciddi, o kadar otoriter, o kadar şeytanca bir tipti ki bana okulu bir tehtid olarak algılamam için yeterinden fazla tesir etmişti o kadın... Ve ben gittikçe içime kapanmış kendimi herkesten çektikçe çekmiştim.. Ya da böylesi bir durumla nasıl mücadele edeceğimi bilmediğim için gittikçe pasifize oluyor ve çekingenleşiyordum.. Böyle olunca da tenefüste yapayanlız dolaşırken seksek, ya da lastik oyunları oynayan kızların yanına gidip oyunlarına iştirak etmek istediğimi sözlemekten bile acizdim.. O zaman tek arkadaşım Eti'ydi..
Ve bu yüzden o okulu bitirmeme kısa bir zaman kala böylesi bir doğum günü partisi bana bir anda hiç olmadığım kadar popülerlik hissi vermişti birden bire. Adeta o gün başka birisi olup çıkıvermiştim.
Daha ileriki senelerdeyse okul hayatımda geçirdiğim tüm zorluklara rağmen her zaman çok arkadaşım olmuştu.. Espriyi, güldürmeyi seven bir tiptim.. arkadaşlarım beni çok seviyordu , tabii ki ben de onları..belki de okulu bırakmamış olmamın en önemli sebeplerinden biri de buydu..
Sadece lise son sınıfta tekrardan kısmen içime kapanmıştım. Ama bu sefer bu benim kendi seçimimdi. Böylesini tercih etmiştim. Hatta yeni katıldığım sınıf olan 10. sınıfta yakınlaştığım bir çok kızdan bile uzaklaşmıştım o yıl. Böyle daha rahattım çünkü kendimce benim için önemli yer tutan bambaşka şeyler vardı...
Ve hayat geçti, ve ben büyüdüm..doğum günleri benim için hep saçmalık olarak kaldı kafamda. Bir kez öyle yer etmiş sanki..
Gündelik hayatınızda sevildiğinizi hissetmek sadece doğum günlerinde hatırlaktan daha değerli.
Sevgi, hediyelerin çok ötesinde bir duygu. Hatırlanmak her zaman güzelşe de sevgi sızın için ayrılan zamanda, size gösterilen anlayışta ve sevdikleriniz sizin için yaptığı kimi küçücük ama anlamlı davranışlardadır.. Sevgi en çok ,büyük şeylerde değil küçücük anlarda hissedilir ..
Doğum günleri belki küçük çocuklar için büyük mutluluklar demeksede bir zaman sonra sadece geçen yaşamın sizden neleri götürdüğünü anımsatıyorlar..
Bu yıl koca bir doğum günü pastasının üzerinde dizili mumları söndürürsem eğer Tanrı'dan tek dileğm olur herhalde o da. " içten bir gülüş" !!!
Batya R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder