19 Nisan 2019 Cuma

PESAH!



Israel'de insanların bir alışkanlığı vardır  Perşembe gününden birbirlerine Şabat Şalom derler. . Bayram'dan neredeyse bir iki hafta evvelse İyi Bayramlar mesajları başlar! Bu bir yahudi alışkanlığımıdır heryerde böylemidir  pek bilmiyorum. Türkiye'de nasıl olduğunu nedense hatırlamıyorum bile.

1995 yılında Israel'e dokuz yıl aradan sonra geldiğimde bir perşembe günü otobüs alıp bir yerlere gitmistim tek başıma. Dönüşte  şoför Tel Aviv'deki otobüs garına vardığımızda otomatik kapıları açarken, " Hepinize Şabat Şalom!" demişti. Benim gibi gola'da yani Israel dışında büyümüş bir yahudi için bu küçük teferruatların  büyük anlamları vardı. Böyle küçük şeylerden bile heyecanlanıyordum o zaman.

1996 ylında Aliya yaptığımdaysa,  Ulpan'da İbranice öğrendiğim ilk ayları hiç unutmadım.
Kita Alef 'e yani dil okulunun  birinci sınıfına gittiğim zamanlarda insanlara ilkokul talebesi gibi  kita alef'teyim dediğim zamanlarda bana gülmelerinin dışında, otuz yaşıma yaklaştığım o günlerde küçücük Israelli çocuklar gibi klasik bayram şarkılarını da bize öğretmelerinin beni son derece mutlu etmesinin yanında  bayramların bu halk için  insanları birarada tutan çok temel bir aile kavramı olduğunu öğretmişlerdi bana. Bayram'da her " Bu gece kime davetlesin? "   sorusunun ardında  yanlız kalmamamızın ne kadar önemli olduğunu hissettirirlerdi insana bu ülke'de.
Herşeye rağmen yine de çocukluğumda gola'da kutladığımız Pesah ile Israel 'deki bayramı zaman zaman mukayese etmeğe devam ederim kimi anlamda. Bu da sanırım çocukluğuna ait anılara belli bir özlem duyan insanın kalbinden geçen doğal duygulardır.
Benim için Pesah'ı yaşamak mesela sanki siz diğerlerinin sahip olmadığı bir özelliğe sahipmişsiniz gibi bir histi. Yaşadığınız çevredeki insanların çoğunluğunun o gün anlam taşıyan bir şeyleri yokken siz sanki çok özel bir anı yaşıyormuşsunuz duygusu gibi. Sadece size ait olan bir şeyi! Bu belki de bana özgü bir hismiydi bilmem.

Çocuklar için  ne olursa olsun bayramlar her zaman ayrı bir anlam taşır. Kutladığınız bayramın ne olduğu aslında çok ta önemli değildir. Pesah, Paskalya ya da Ramazan.. sonuçta özel bir gündür o gün. Diğerlerinden farklı .Her biri kendine ait ritüelleri , şarkıları ve hikayeleriyle, harçlıkları ve hediyeleriyle. Sonuçta ne olursa olsun, ne kutlanırsa kutlansın çocuk için farketmez!



Pesah ta işte benim için belki de bütün bir yıl beklediğim en anlamlı günlerdendi. Öncesi hazırlıklarıyla, aynı akşam bizim Ladino olarak okuduğumuz  Hagada yani Mısır'dan , Firavunun esareti altında yaşayan Yahudilerin kölelikten özgürlüğe doğru, Kenaan topraklarına yani bugünkü Israel'e doğru çıkışın , çölde kırk yıl yaşanan göçün hikayesi olan Hagada'yla ve kuzenlerimle biraraya gelişimizle içimi sevinçle dolduran bir bayramdı Pesah hep .. Mayasız ekmekle yediğimiz yemeklerin bayramı. Dayımın her Pesah bize göndermeyi ihmal etmediği tropik buketin içindeki rengarenk çiçekleri salonun en baş köşesine koyan  annemin o geceki ziyafeti hazırlamak için mutfaktaki yoğun çabası bile benim için o günü çok özel yapan anılardan bir tanesi .. Salonun sonuna kadar açılan kapılarının ardında saklanan şatafatlı eşyalar bir anda bir sergi gibi ortaya çıkarlarken. ahşap masanın üzerine serilen şık örtüyle beraber dizilen porselen tabaklar ve kristal bardakların tepedeki ahizeden yansıyan ışıkla pırıl pırıl parladıkları o günde en güzel kıyafetlerimizle ailenin diğer üyelerini beklemenin keyfi nasıl da büyüktü benim için..

Bayramdan bayrama yaşanan kimi klasik olgular, bugün tarihe karışmış kimi törensel gelenekler ve kaybettiğim kimi büyüklerimle birlikte gittikçe solmaya yüz tutan anılar bunlar.

Bu akşam eşimin ailesine davetliyiz yine Seder için. Dinimiz ve geldiğimiz köklerimiz bir bile olsa , yine de yerden yere, kasabadan kasabaya, bir şehirden diğerine bile değişen kimi gelenek farklılıklarıyla hayat daha da renkli kimi açıdan. Bugün Israel'de kutladığımız Pesah her ailede kimi değişik alışkanlıkları da birlikte yaşatıyor insana. Sonuçta kutlanan bayram aynı olsa da.




Batya R. Galanti



16 Nisan 2019 Salı

               

                                               NOTRE DAME'IN YANGINI




Dün gece tam bir haberin ortasında idik, birden son dakika gelişmesi olarak geçti muhabir; " Notre Dame de Paris" yanıyor diye!  Ve ekranda Katedralin son an görüntüleri belirdi.  O muhteşem Katedralin tepesinden fışkıran alevlerin görüntüleri.  Tüylerim ürperdi birden.  Paris'in simgesi olan Notre Dame'ın ateşlerle boğuşan hali ekranlardaydı. Avrupa'nın en güzel, en ihtişamlı yapılarından birinin bu şekilde yandığını görmek ne kadar üzücüydü. Viktor Hugo'nun kitabına konu olmuş, dünyanın her yerinden gelen turistlerin ziyaret etmeden geçmedikleri bu büyük tapınak nasıl da yanıyordu alev alev.
Peki nasıl başlamıştı bu yangın? Bunu bilmek için daha çok çok erkendi.
Paris halkının ve tüm Fransızların nasıl bir şok içinde olduklarını düşündüm o an. Kim bilir nasıl da canları acıyordur, ateşlerin içinde eriyen bir tarihe tanıklık ederken.



Bense böylesi eserlerin sadece belli bir ülkeye değil tüm insanlığa ait olduklarına inanıyorum.
Tüm insanlık için büyük bir değer taşıyan bu dev sanat eserinin ve tabii Katolikliğin Paris'teki  sembolü olan böylesi bir yapının kaybı her normal insanın yüreğine acı vermesi gereken bir şey olmalı.

Dün gece France 24'ten olayı canlı olarak izlerken  dikkatimi çeken studio'ya davet edilen bir konuk oldu.  Polonya kökenli bir yahudi yazar olan Marek Halter'i dinledim. Notre Dame'ın hıristiyanlığın büyük bir mirası olduğunu anlatırken bu Katedral'le bir zamanlar özdeşleşmiş olan bir kişilikten  bahsetti. Kardinal Lustıger'den.  Sonradan Hıristiyanlığa geçen Jean-Marie Lustıger'in mezarının Katedralin hemen yanında olduğunu anlattı.  Hıristiyan geleneklerine göre gömülmüş olan  Kardinal'in yahudiliğini de asla unutmamış olduğu için ölmeden evvel cenazesinde ayrıca Kadiş okunmasını rica ettiğinden bahsetti.

Fransızların böyle bir anda studio'ya bir yahudi yazarı çağırmaları ,  Hıristiyanlığın sembollerinden biri olmuş Notre Dame de Paris'nin yokolmakla karşı karşıya kaldığı bir gecede yaşanan derin duyguları farklı bir inanca ait birisinin ağızdan,; bir yahudiden dinlemek değişen çağın farklı düşüncelere, görüşlere, dinlere nasıl eşit mesafeden bakmak için gayret gösterdiğini kanıtlıyor bir kez daha. Yanmakta olan bir Katedral olsa da studio'ya gelen konuşmacının Yahudi olması bir şey  değiştirmiyor . Dinler arası harmoni sanırım böyle bir şey olmalı! .

Dilerim bu yangın sadece restorasyona bağlı bir elektrik kaçağı sorunundan çıkmıştır. Söylenenlere göre, meydana gelen  hasarin büyüklüğü nedeniyle sebebi ortaya çıkaracak dellilerin yok olmuş olmaları ihtimalinin büyük olduğu ve araştırmalardan bir sonuç elde etmenin çok kolay olmayacağı yönünde.

Geçen yazdan beri restorasyonda olan yapının yeniden eski haline getirilmesi sanırım kolay olmayacak. Ama bugünün insanı zoru başarmaya alışık gibi görünüyor.  Gelişen teknoloji ve süper beyinler herşeye muktedir gibiler. Ayrıca böyle zamanlarda huzur ve birlikteliğin ne kadar önemli olduğunu insanlar anlasın diye umut ediyorum.. Yıkmak, yakmak yerine birlikte inşaa etmek için birleşilmesini diliyorum. . Keşke!!!





Batya R. Galanti

1 Nisan 2019 Pazartesi

BARIŞ ELÇİLERİ!



İki gün önce Papa Francis Fas'ın başkenti Rabat'ta Fas Kralıyla biraraya geldi.
Son yıllarda Vatikan çok büyük bir değişim gösteriyor. Farklı dinler ve kültürlerle barış yönünde büyük çaba harcayan Katolik Kilisesi kendini 21. yüzyıla her yönüyle adapte etmek için gayret ediyor gibi.
Ne mutlu ki, dini bir lider farklı dinlere barış elini uzatabilsin.
Aynı sebepten 2014 yılında Israel'i de ziyaret etmişti Francis. Bu ziyarete Israel hükümetinin ne kadar önem verdiğini, medyanın büyük ilgisini çok iyi hatırlıyorum.

İki gün önce Rabat'ta Fas Kralı VI. Muhammad de  Papa Francis'i çok büyük bir ilgiyiyle karşıladı .
Bugün Fas'ta hala ikamet eden çok küçük miktardaki azınlığın rahat yaşaması için elinden geleni yapan Kral genel anlamda ılımlı bir lidere benziyor..
Tüm bunlar ne güzel haberler.  Dünyanın bir yerlerinde insanlar dinleri yüzünden zarar görürlerken birileri bir yerlerde hala kardeşçe bir yaşam sürmek adına çaba harcıyor. Rahat, huzurlu bir hayat için.


Geçtiğimiz hafta aslında internette bu gözle görülen dostlukla hiç bağdaşmayan olaylar hakkında haberlere rastladım internette. Fransa'da son yıllarda artış gösteren kilise yangınları hakkında çıkan haberler çok endişe verici geldi bana... Birileri ( ?! ) sürekli kiliseleri hedef alıyormuş Fransa'nın farklı bölgelerinde .. Bir çok kilise tahrib edilmiş, duvarlarına dışkıyla haçlar, işaretler bırakılmış!! Ve ilginç olan ise tüm bu yaşanan vandalizm karşısında gayet tedirgin olan kilise yetkililerinin suskunluğu!! 2016'da çok daha korkunç bir olay yaşanmıştı.. 86 yasındaki Rahip Jacques Hamel hizmet verdiği kilisesinde boğazı kesilerek öldürülmüştü.

Şimdi gelelim, kardeşliğe.. Papa Francis belki kendi açısından haklıdır. Belki barışçıl yollardan bir yere varmayı deniyordur.  Birilerine kardeşçe mesajlar vererek. Tüm gelişen radikal akımlara karşı zeytin dalı uzatarak. Bu yolda, karşı tarafta aynı dilden anlayan liderlerle görüşerek.
Tabii ki kutsalsavaş, cihad fikirleriyle beyinleri doldurulmuş kimi radikal akımlarla aynı dilden konuşmayacak kadar medeni bu insanlar. 21. Yüzyılda kendileri de din savaşı mı başlatsınlar? Hayır! Kilise tabii ki bunu yapmayacak. Çünkü birinin mesajı diğerininkinden çok farklı. Peki barışçıl yollardan, olumlu mesajlarla, iyi niyet ziyaretleriyle bu insanları durdurmak mümkün mü?  Bugüne dek, her tür reformu reddeden. en  minimal eleştiriye karşı insanları ölümle tehdit edenler. Ve  onunla bununla dost olmayacaksınız diyenlerle mi?  Bilmem??!!

Ama bakın geçen gün Papa ile  Fas Kralı toplantılarının sonunda birlikte önemli bir bildiriye imza atmışlar. Oynanan dostluk tiyatrosunun ardından kabak yine Yahudilerin başına patlamış gibi bir intiba uyandı bende.


Bu iki barış elçisi zat iki din arasındaki sorunları ne güzel de çözmüşler. Bravo! Tek engel galiba  Yahudilerin oyun bozanlığı! Efendim, Yeruşalaim'in Uluslararası Statüsünün korunmasının önemini belirtmişler..  Aman çok iyi yapmışlar tabii.

Burada üç dinin " ÖZGÜR "  olarak yaşadığı konusunda birisinin şüphesi var sanırım.  Eh, bu şekilde bir beyanname çıkarılınca intiba bu oluyor.

Halbuki ben ne zaman Jerusalem'e ( Yeruşalaim-Kudüs!) gitsem ( ki pek dindar biri olmadığım için öyle çok gitmesem de bir iki yıl da bir Eski Kudüs'te bulunmak şansım olur)
Benim şahit olduğum, eski şehirde yaşanan  huşu'dur  . ( Askerlerin varlığı kimileri için rahatsız edici olsa da ne yazık ki bölge şartları başka türlüsünü el vermiyor!)
Francisken rahiplerine, çevredeki manastırlarda yaşayan rahibelere rastlarız hep eski şehrin sokaklarında gezerken. Hani çoğu arap dükkan sahiplerinin sizleri karşıladığı tipik Ortadoğu dükkanlarının olduğu o daracık taş yollarda yürürken. Her milletten, her dinden insan yanınızdan geçer.. Bir çok dil duyarsınız bir anda etrafınızda. Bazen anlamadan bakarsınız bir anda karşınızda Ortodoks Kilisesinin yerini soran Rus Turiste.. St-Sepulcre Kilisesini görmeye taa Amerika'dan gelen gruplar geçer Ağlama Duvarının önünde dua eden Hasid Yahudilerinin biraz ötesinden.
Yukarıda kalan Al-Aksa'ya ise sadece Kuran'dan kimi sureleri ezbere söyleyebilenleri alır kapıdaki Arap görevliler.. Buranın normal şartlar altında tek sorumluları onlardır.
Üç din burada dua eder  kimi günde üç,  kimi  beş kere ya da kaç kez gerekiyorsa.

Al Aksa'dan birilerine karşı terör estirmek için önlerine gelene taş atmadıkları, saldırmadıkları sürece onlar için de kesinlikle sorun yoktur burada ! Ama cami'de barut, patlayıcı madde , kafa göz yarmak için koca taşlar ve silah saklayanlar  kutsal mekan kelimesini ağızlarına almaya utanmalıdırlar.


Papa'nın Jerusalem'i Israel'in başkenti olarak kabul etmemesini Rabat'taki toplantıda hatırlatması ilginç bir yer ve zamanlamadır bence.  Bu toplantı sonrası böyle bir açıklamayla Papa Israel'e karşı Arap dostlarımızın yanındayız ve 1967'de Ürdün'den alınan bu topraklardaki Israel'in varlığını reddederken , Ürdün, Mısır ve Suriye'nin Israel'in güvenliğini tehtid eden hareketlerinin bir sonucu olarak başlayan bu savaşın getirilerini reddederken Uluslararası alanda BM tarafından geçmişte açıklanmış olan bildiriyi bugün de hatırlatarak bir kez daha  kınıyoruz demiştir Israel'e.


Ortadoğu kaynayan bir kazan.
Her tarafta savaşlar var.
Sünniler ve Şiiler yıllardır birbirlerinin boğazlarını kesiyorlar.
Ortadoğunun dört bir yanında yüzyıllardır ne savaşlar bitti, ne fakirlik, ne bağnazlık ne cehalet ve eşitsizlik.
Son yıllarda tekrardan iyice alevlenen kabile ve din savaşları Ortadoğunun her köşesinde insanları cehenneme sürüklemeye devam ediyor.
Sadece Suriye'de son sekiz yılda milyonlar savaşa yenik düştü.
Irak'ta , Yemen'de Suudi Arabistan ve İran hiç bitmeyeceğe benzeyen bir savaşın içindeler
Yemen'de  her on dakikada bir çocuk ölüyor.
Jerusalem'de barış istediklerini söyleyen Fas Kralı Ortadoğu'da her dinin özgür yaşandığı tek adresin neresi olduğunu görmezden gelmeye devam ediyor. Onlar gerçekleri görmezden gelmeye devam ederken bu bölgede yaşayan   Hıristiyan'ları buldukları yerde öldüren Daaş militanları başka inançların mezarlarına bile tahammül göstermiyorlar. Kırdıkları heykeller, yıktıkları ibadet yerleri onlar için sürdürdükleri kutsal savaşın bir parçası.

Tüm bu kaos'un orta yerinde küçücük bir ülke var ki tüm savaşlara rağmen hala daha Şalom Aleihem şarkısını bağıra bağıra söyleyen gençlerin Ağlama Duvarı'ndaki Hora'sına karışan kilise çanları ve müezzin sesiyle birlikte masmavi gökyüzünün altında gülümsemeye devam ediyor!!

Papa'ya, Avrupa'ya , Türkiye'ye, İran'a ve tüm karşı gelenlere rağmen!!!




Batya R. Galanti


  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...