25 Eylül 2019 Çarşamba

Yeniden secimler?



Geçtiğimiz hafta beş aydan daha az bir süre içinde Israel ikinci kez seçimlere gitti.
Zaman gelir insan seçim hakkını kullanmak istemeyecek kadar politikacılara karşı olan inancını yitirebiliyor.  En azından ben neredeyse o durumdayım. Fakat  yine de oyumu kullanmaya devam etmemin tek sebebi, sonuçta birilerinin bizi yönetmesine muhtaç olduğumuz gerçeğidir.
Ve bu yüzden sadece ben değil her vatandaşın  istese de istemese de bir parçası olduğu toplumun geleceğini belirleyecek bu süreç içinde kendisine verilen seçim hakkını kullanarak  ülke yönetiminin ya olduğu şekilde devam etmesi ya da  değişmesi adına bir şeyler yapması bir yükümlülüktür.

Geçen seçimlerden rakibi Benny Gantz'in  bir adım önünde çıkarak Cumhurbaşkanından beşinci kez aldığı yetkiyle tekrardan Hükümet kurmak için kolları sıvayan  Binyamin Netanyahu   bu kez partiler arası çatışmalar, anlaşmazlıklar ve onunla koalisyon hükümetinde yer almama sözü veren Mavi Beyaz karşısında çaresiz yeniden seçimlere gidileceğini ilan etti.




İkinci seçimlere gelene dek, media'nın yoğun ateşi altında kalan Netanyahu'nun  kısa bir zaman içinde oy kaybına uğrayarak Hükümet kurmasını sağlayabilecek desteğe erişememesi ve aynı şekilde  Gantz'in da tek başına bir Hükümet kurabilmesinin söz\ konusu olmadığı göz önüne alındığında ortaya çıkan tablo halkın bir belirsizliğin bir bölünmüşlüğün içinde olduğudur.

Bir tarafta açık istatistiki verilere göre ülkeeyi son 13 yıldır bir çok açıdan iyi yönetmiş  olan Binyamin Netanyahu, Israel'in ekonomik puanını yukarılara taşırken, inovasyonda
dünya liderlerinden biri haline gelmiştir . Uluslararası alandaki gücüyle sayılı ülkeler arasına giren Israel'in bu  saygın  noktaya gelmesinde de  başarılı bir rol oynamıştır.

Israel medyasının sağ hükümetle olan husumeti dışında gün gün ortaya atılan yeni yeni iddialar, bugüne kadar soruşturma kapsamında olan dosyalar ve her gün eşi ve oğluyla da ayrıca girilen bire bir  güç savaşının zararlarının sonuçlarına katlanmak zorunda kalan bir liderdir  Netanyahu..

Ülkede OECD geneline göre bir hayli artan ekonomik dağılımdaki dengesizliğe ışaret eden sol, yolsuzluk suçlamaları yüzünden Netanyahu ile bugüne kadar koalisyon hükümeti kurmayı reddetmiştir..

Dış Basında  şeytanlaştırılmasının dışında Israel'de uzun yıllar, ülkenin yer aldığı coğrafi konumu nedeniyle halkın aradığı kuvvetli bir lider, güven veren bir başbakan  oluşu , konuşmasındaki, ikna etme yeteniği ile de üstünlüğünü kanıtlayarak  bugünlere dek yönetimi kimseye kaptırmamayı başaran Netanyahu artık biraz olsun yıprandı ve bir anlamda da yıpratıldı.



Seçim sabahı ortaya çıkan ilk sonuçları gösteren tablo...bu tablo bugün ufak tefek farklılıklarla genel  olarak aynıdır


Gün gelir çok uzun süren liderlikler kendi kendilerini  yıpratır kimi anlamda yeni bir yönetimin görevi devralmaması da demokrasi adına sağlıklı bir şey değildir , yıllarca aynı kişinin seçimle de ülke basına gelmesi aslında yanlış ve aykırıdır. Ancak her ülke kendi kanunlarıyla yönetilir. Mesela Amerika'da bir lider ancak iki kere seçilme hakkına sahiptir.

Netanyahu hakkındaki suç dosyaları ise daha şimdilik bir sonuca ulaşmadan basın tarafından suçluluğu ispatlanmış gibi yazılması,  konuşulması  ne kadar adildir onu bilmiyorum.
Israel sonuçta yeri geldiğinde Cumhurbaşkanını, eski başbakan, içişileri bakanını, sağlık ve ekonomi bakanlarını suçlayarak ceza evine sokmuş bir ülkedir. Bununla ne kadar övünmek mümkün onu tabii bilemem. Bir tarafta yolsuzluğun ne kadar çok olduğunu ortaya çıkarırken bu olaylar diğer taraftan konumu ne olursa olsun gerektiğinde suçlu olan her kimse cezasını alır diyen bir demokrasinin varlığının da ispatıdır .bütün bunlar.

Bu son seçimlerin sonuçlarına göre bir haftadır başlayan görüşmelere göre yeni bir hükümetin bu kez de kurulabilme olasılığı çok yüksek görünmüyor.  Birbirlerinin destekleri olmadan hükümet kuramayan partilerin her birinin aynı hükümette yer almak istemediği bir diğeri yüzünden çıkan antlaşmazlıklar ülkeyi çıkılması zor bir yola sokmuş görünüyor.

Liberman'ın oyunuyla dağılan ve yine Liberman 'in oyunlarıyla çıkmaza giren süreç ve siyasi
partiler içinden dindarlarla işleri olmadığını ilan eden sol , bu seçimden üçüncü büyük parti olarak çıkan Araplarla bir araya gelip te ülkenin geleceğini tehlikeye atamayacağını söyleyen sağ ve yine Netanyahu ile el sıkışmalarının mümkün olmayacağını ilan eden İthak Rabin'in  bugün iyice küçülen İşçi Partisi ... bu seçimlerden çıkan durum son yıllarda bu halkın içinde bulunduğu bölünmüşlüğün en büyük yansımasıdır.

Üçüncü kez seçimlere gidilmesinin konuşulmaya başlandığı şu günde kafama gelen soru;
Ucuncu kez secim acaba neyi degistirecek?





Batya R. Galanti

19 Eylül 2019 Perşembe

DENİZ



Yavaş yavaş boğucu sıcakları  geride bırakırken Israel'de denizin  en güzel zamanlarını yaşamaya başladığımız şu son günlerde, ne yazık ki yine geç saatlere kalan kumsal gezilerimde hep aynı şey aklımdan geçiyor.. En yakın zamanda tekrardan mayomu üzerime geçirip artık dalgaların  yerine daha sakin biraz daha dost sulara girmek.
 Her ada çocuğu gibi çok küçük yaşta yüzmeyi kendi başıma öğrenmiştim sanırım. Çocukluğumda ya da gençliğimde bana en sevdiğim şey nedir diye sorsalardı  sanırım deniz ve yüzmek derdim.   Denizi aslında hala çok severim ancak bugün geride bıraktığım senelerin ardından yaşadığım ülkede deniz benim için güzel olduğu kadar  ürkütücüdür.
Buraya ilk geldiğim zamanlardan itibaren gördüğüm, duyduğum şeylerden ve kimi kişisel tecrübelerden sonra denize artık daha temkinli yaklaşıyorum.  Artık en sevdiğim şey kimi akşamüstleri kumsalda çıktığım yürüyüşlerde ufukta güneşin batısını izlemek .


İstanbul'da geçen çocukluğum boyunca Marmara denizinin serin sularına kendimi bıraktığımda bir daha hiç çıkasım gelmezdi. Benim için yüzmek tarifi olmaz bir mutluluktu. Ne tuhaftı ki o zamanlar biz çocuklara denizin tehlikelerinden bahseden pek olmazdı..  . Bir çok konuda olduğu gibi, deniz ve yüzme konusunda da kadere teslim bir zihniyetle büyümüştük. Gittiğim hiç bir denizde , hiç bir havuz ya da  tatil köyünde ise   yüzenlerin güvenliğinden sorumlu bir cankurtaran olduğunu hatırlamıyorum. (Yanlışım yoksa eğer!! )  Ada'da yoktu en azından..  Yalan söylemeyeyim, 1990'larda ağbimlerin yazları müdavimi oldukları Kilyos'taki plajda bir tane can kurtaran olduğunu hatırlarım.  Yazın en sıcak zamanlarında en az 35 derecelerdeki kızgın güneşin altında kendisine ayrılan , merdivenle çıktığı  şemsiyesi bile olmayan iskemlede saatlerce işinin başında olması beklenen ( !)  görevlinin slip mayosu üzerinde, kavrulmuş bedeniyle denizde yüzenleri gözetlemek yerine plajda sereserpe yatan bayanlara takılmakla meşgul olduğunu anımsarım. Arada boğulan olursa artık biri görüp belki haber verirdi.Bense  başıma gelebilecek tehlikeleri düşünmeden  her koşulda, her noktada, her fırsatta denize atlayarak yüzdüm. Şansım olmuşki başıma bir şeyler gelmemiş ve sadece mutlu hatıralarım olmuş. Adanın en arkasında, dil burnunda soğuk sulara atladığım kayalardan dizimde kalan tek bir çizik dışında Marmara denizi açıklarında tekneden kendimi bıraktığım  derin sulara balık gibi daldığım günlerde benden daha mutlu bir insan yoktu sanırım. Bir boğazdan denize girmeyi sevememiştim. Zevksiz gelirdi bana o yosunlu boğaz koylarından,  düzensiz kıyılarından denize girmek. Belki alışIk ta değildim insanı bir anda metrelerce sürükleyen akıntısına , sIk sIk geçen tankerleri, kimi külotlu deniz severleriyle dolu ortamına :) ... Benim için varsa yoksa ada vardı.
Ve her kıyı , karşısına başka bir kıyıyı alırdı İstanbul'da.  Bizim İstanbul yahudileri de en çok bunu severlerdi. Karşıda görülen kıyıları... Ada'da iseniz Maltepe,  Kartal görünürdü.. Boğaz çocuğuysanız bir iki kilometre karşınızda boğazın diğer yakası olurdu. Bense karşıda beton yığınlarıyla dolu bir kara parçası yerine yeşil tepeler görseydik ya bari diyerek insanların hayranlıklarına hep limon suyu sIkardım. .

Israel'e geldiğimdeyse karşılaştığım deniz çok farklıydı . Öncelikle yazın sıcağında serinlemek için denize girmek terimi Tel Aviv'deki kumsallar için geçerli değildi çünkü burada  yazları deniz neredeyse kaynıyordu.  Ayrıca tuzluluk oranı o kadar yüksekti ki gözlerinizi suyun içinde yanlışlıkla bile açmanız mümkün değildi .Dalgalarsa  yüzmeyi kesinlikle imkansızlaştırıyordu.


1996'da Aliya yaptığımda İbranice okulunda yani Ulpan'da benimle birlikte olan bir arkadaşım vardı. Onunla  ilk günlerden okul çıkışı bir gün denize gitmeğe karar vermiştik. Aman ne mutluyum. Kendimi kuş gibi özgür hissediyordum nedense. Kaldığım odama döndüm, mayomu giyindim, yanıma gerekli her şeyi aldım ve güzelim altın sarısı kumlarda biraz güneşlenmek hem de yüzmek için sahile kostüm.  Fakat , tüm kıyı boyunca konulan bayrakların güvenli olan ve olmayan noktaları işaret etmeleri yetmezmiş gibi bir çok  noktada dikili olan koca can kurtaran kulelerinin hoparlörlerinden seslenen  iri yarı adamlar bizi  daha denize ayağımızı koyduğumuz an uyarıyorlardı  Girmenize izin verilen noktada bir yığın insanın ortasında en fazla belinize kadar gelen suda dalgalarla oynamaktan başka bir şey yapmak mümkün değildi.





. İşte o gün arkadaşımla aramızda türkçe konuştuğumuzu gören görevlilerden orta yasa yakın bir tanesi yanımıza yaklaşarak, kendisinin de İzmir doğumlu olduğunu , herhangi bir ihtiyacımız olursa ona gelebileceğimizi,  bize seve seve yardım edebileceğini söylemişti. Ertesi hafta sınıfta gazeteden haberler okurken adının Mando olduğunu söyleyen o yardımsever adamın resmi gazete gözüme iliştiğinde haberi okuma gayretimi anımsıyorum.  " Bat Yam'da boğulmakta olan bir kişiyi kurtarmak için denize atlayan cankurtaranın kendisi dalgalara yenik düştü " diye yazıyordu.  Ne kadar üzülmüştüm !
Böylece Israel'deki kumsallar son derece romantik  ortamları ve  şehir insanının hayatına kattıkları güzellikleriyle birlikte bana ilk zamanlardan " Dikkat Tehlike" sinyali verdiler en kuvvetli şekilde.
Her sene tüm önlemlere  rağmen denizde boğulan kişilerin sayısına bakınca ister istemez insan çok dikkatli hareket etmek zorunda olduğunu hissediyor .
Deniz tüm tehlikeleriyle beraber  hayatımın vaz geçilmez bir parçası olmaya devam ediyor. Yılın büyük bir bölümü sahilde yaptığım yürüyüşlerin dışında temkinli bir şekilde denize girmeye ve   yüzmeğe  devam ediyorum.  :)  En güzeli ise sezon sonunda artık biraz olsun serinleyen ve sakinleşen sulara dalarken bir an çocukluğumu hatırlamak.




Batya R. Galanti












16 Eylül 2019 Pazartesi


          BİZE SIRT ÇEVİRENLER



Uzun yıllar öncesinde , üniversitenin ikinci sınıfına gittiğim zamanlarda akşam turlarında otellerden toplama turistleri Kervansaray gece kulübüne götürürdüm.  Benim için hep aynı olan ancak her gün oraya ilk kez gelen insanlar içinse farklı bir gösteriyedi bu.  Türk kültürünü, müziğini, folklorunu ve arada biraz endüstriyel tadda da olsa yemeğini  tanıtan bu eğlence kulübünde sahne alan Alagöz Kardeşlerin sundukları neşeli ve renkli bir müzik şöleniydi bu. .
Alagöz kardeşler Kervansaray'da her akşam bir çok dilde şarkıyı da seslendirirlerdi. İnsanları memnun etmenin bir yolu da  onlara  kültürünüzü tanıtırken karşınızdakine kendilerinden de bir şeyler verebilmektir. Örneğin popüler Fransızca, Almanca şarkıları onlar için seslendirmek.
Her gece  Amerika'dan, İngiltere'den Almanya'dan turistler bulunurdu ..
Aynı senelerde Türkiye'ye , Israel'den de çok turist geliyordu.. Mutlaka her akşam Kervansaray'ın bordo renkli salonunun  yüksek tavanına erişen kolonlarının orta yerindeki sahnenin çevresini   dolduran insanların arasında .. " We are from Israel!" diye bağıran Israelliler de vardı . Ve aynı salonda , Israellilerin yanında  Ürdün, Arabistan, Kuweit gibi ülkelerden gelen Arap turistler de olurdu ... Ve orası sadece bir eğlence kulübüydü, turistik bir gece kulübü..insanların kültürlerini, müziklerini tanımak için toplanmış gruplarla dolan bu mekanda nefret değil müziğin sesi vardı sadece.
Alagöz Kardeşler sordukları zaman.. Kimler var ?  Français???  "  Ouiii!!! , evet..O an salonda alkış kopardı, her bir millete adeta tezahürat yapılırdı, Almanlara, Amerikalılara vs...
Araplar olduğu zaman Israelliler ıslık çalar alkış tutarlardı. Belki de herkesten fazla.. Hani, farklı bir ortamda iken aslında hepimizin insan olduğumuzu anımsamak için bir şanstı bu. Israelliler belliki bu duyguyu hissediyorlardı ..
Bazen bu herşeyden büyük bir ihtiyaçtır insan için. Kimseyle kişisel bir sorununuz olmadığını anlamak ve anlatmak . Politikanın işin içinde olmadığı an ve yerde,  kimsenin dövüşmek durumunda  olmadığı bir ortamda dost olabilmenin  mümkün olduğunu kendinize ve karşınızdakine göstermek ... İnsanın içtiği, yemek yediği, şarkı söylediği bir gece kulübünde hep beraber şarkılar söyleyebilmek.. Kimisinin bir kadeh içkiyle kendini unuttuğu bir yerde.. Israelliler sevinmeye ve hep beraber eğlenmeye hazır görünürlerdi ..
Bir kez bile görmedim, Arap gruplardan bu beklentiye olumlu karşılık verenini.
Böylesi bir tepkiye hiç bir gece tanık olmadım.. Lübnan'dan , Kuweit'ten  ya da Mısır'dan , Tunus'tan ya da Arap Emirliklerinden geleninin  Israellilere alkışla ya da basit bir şekilde olumlu cevap verdiklerini görmedim..  Çıt çıkarmazlar, bir anda çekilip susar,  adeta her defasında bir çeşit boykot tepkisine girerlerdi.. Bunu ben hep bekledim. Bu küçük şeyler büyük göstergelerdi benim gözümde !!

Sanırım geçen yıl düzenlenen   Dünya Güzellik Yarışmasında Iraklı güzelle Israelli genç kız birbirleriyle dost olmuşlar.. Yarışma gününe kadar bir araya gelen genç kızların arasında doğal olarak arkadaşlıklar kurulur. Bu iki genç kız da bu şekilde birlikte resim çektirip medya'da paylaşmışlar. İki saf, temiz kalpli genç kızın birlikte çektikleri selfie Israel'de televizyonlarda ve haber sitelerdinde yayınlandı ve bu resim çok büyük bir ilgi uyandırdı . Herkes buna çok olumlu tepki verdi.. Aynı günlerde Iraklı güzelin ailesi ise, Irak'ta bir anda ölüm tehditleri almaya başladılar .. Durum genç kız için o kadar vahim hale geldi ki ülkesine geri dönmeyi düşünemedi bile. Sonunda Amerika'ya iltica etmek durumunda kaldı. Belki bu onun için en iyisiydi sonuçta...
Geçtiğimiz hafta Israelli Judo'cu ile finalde aynı mindere çıkması men edilen sampyon İran'lı altın madalyayı  Israelli rakibiyle karşılaşmadan terk etmek zorunda bırakıldı.  İran'ın Israelle ilgili probleminin ne olduğunun bilinmemesi konusu bir tarafa hayatlarında sporun, müziğin , kültürün ve tüm insanı aktivitelerin savaşların dışında kaldığını anlayamayan bir rejimin kurbanı olmuştur  İran'lı sporcunun bizzat kendisi!!
Mısırlı güreşçiyle de benzer bir olay yaşanmıştı geçmiş yıllarda..İster istemez Israelli sporcuyla güreşen Mısırlı genç müsabakanın sonunda kendisine elini uzatan Israelli güreşçiye elini vermeyi reddetmişti..
Yakın zamanda yine Malezya Hükümeti sakatlar olimpiyatlarında Israelli sporcuları ülkesinde ağırlamayı kabul etmediği  için  olimpiyatların başka bir ülkede düzenlenmesine razı oldu !!
Bütün bu örnekler uzar gider..
Israellilerinse ne Araplarla ne Müslümanlarla kişisel bir nefreti hiç olmadı..  Her barış yapılan Müslüman ülkeyi mutlaka ziyaret eden Israelliler Arap yemeklerini, Arap kültürünü dışlamadılar. Yeri geldi bu kültürü benimsediler, müziklerini dinlediler ve dinlerler ..
Barıştan bahsettikleri zaman, sadece toprak alıp toprak vermek dışında bir şeyler daha var.. Anlaşılmayan
Hala birilerinin değişmeyen zihniyetinin ne derece büyük bir sorun olduğunu olduğunu anlamayan çok insan var.. Büyük çoğunluğuyla  toprak sorunumuz olmadığı halde  yine de var olan  nefretlerini görmeyenler var....  Sadece savaşılanlarla değil sorun hiç savaşılmamış toplumların da bunların içinde olmasında..
Bu şey birilerinin daha çocuk yaşta içlerine sokulmuş kindedir. . Hiç bir neden de olmasa yine var olacak bir duygu bu.. Bir kitabın satırlarında yatan nefret. Hala bugüne dek dokunulmaz sayılan bir kitap..hayatlarında her şeyden daha çok yere ve söze sahip bir rehber kitap bu.  Değiştirilmeyen. Tanrının ağzından çıktığına inandıkları  sözlerin, yazıların arkasındaki kör inançlarda yatan olumsuz duygular..
Bu kitabın ötesindeki diğer tüm şeyleri reddedenlerin  başvurdukları tek lügat ..
Bilimden. matematikten, felsefeden, müzikten, spor ve dahası düşünme ve konuşma özgürlüğünden yani kısaca her şeyden uzak tutulmuş kitlelerin daraltılmış dünyalarına sığdırılan sabit fikirlerin  yetiştirdiği  insanlara elimi uzatmak onlara kendimi açmak istiyorum.. Farklı şeyleri..farklı düşünceleri, inanışları, gerçekleri anlatmak istiyorum..Sadece bana içten gülümsemelerini istiyorum..
Onlarla barışmak istiyorum....bana sırt çevirmiş kitleler görüyorum...





Batya R. Galantı

  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...