22 Ağustos 2017 Salı




                       ORTADOĞUDAN DÜNYAYA YAYILAN RADİKALİZM

                                                  VE ARAP ISRAEL SORUNU




Geçtiğimiz Cumartesi sabahı, sıcaklarla birlikte  uykusuz geçen bir çok geceler gibi yine  bölük pörçük bir uykunun ardından günün ilk ışıklarıyla başlayan  bir güne daha zoraki gözümü açtım. Aklıma gelen ilk şey gece yatmadan izlemiş olduğum korkuç görüntüler oldu.

Barcelona'da  Terör!!

Yıllar evvel Israel'de , Tel Aviv'de hayatımızı karartan terörün on beş yıl sonra Avrupa'nın tam orta yerinde boy göstereceğini kim düşünebilirdi.

Barcelona'nın göbeğinde binlerce kişinin gezdiği bir anda, dünyanın en güzel , en popüler,  en turistik köşelerinden birinde güzel bir yaz günün tam orta yerinde kimin aklına gelirdi böylesine dehşet anlarının vuku bulabileceği!!

Fas uyruklu gencin kullandığı araçla önüne çıkan insanları yaşı, cinsiyeti farketmeden acımasızca ezmesinin ardından  çekilen görüntüler unutulacak gibi değil.

Sabah gözlerimi acar açmaz zihnimde tekrar o küçük çocuk canlandı. Bembeyaz bluzu, sortu yine tertemiz çoraplarıyla yerde kanlar içinde yatan küçücük çocuğun cansız görüntüsü.
Tanrım bu nasıl şeytanca bir eylem. Hangi insan bile bile küçücük bir çocuğu öldürebilir?

Peki bu insanların amaçları ne? Avrupa'dan , dünyadan istedikleri şey nedir?

Ben çocukken dünyanın sonunun geldiğini gösterecek olan alametlerden bahsederlerdi. Bunlardan ikisi hep aklıma takılır. Mevsimlerin birbirine karışması ve din savaşları.

O zamanlar 21. yüzyıla girdiğimiz bu devirde din savaşları neden olsun derdim.

Aklıma gelmezdi ki..

1988 yılında Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rushdie " Satanic Verses " ( Şeytan Ayetleri ) kitabını yayınladığı zaman İran Cumhurbaşkanı Ayetullah Humeini başta olmak üzere hakkında ölüm fetvası çıkardıklarında Ortadoğu insanının liberalizm ve demokrasi karşısında aldıkları tavır açıkça belliydi.

Bugün Avrupa'yı yavaş yavaş saran ateş doğunun batıya karşı açtığı bir savaştır. Karanlığın aydınlığa karşı başlattığı bir savaş. Yüzyıllardır eğitimi, bilimi , sanatı reddedenlerin köhneleşmiş beyinlerinde ağını ören örümcek misalidir din adamlarının onlara zikrettiği saplantılı mesajlar.

Israel'de 2000'lerden bugüne yaşanılan terör  bugün Arapların  Avrupa'ya göçüyle beraber bu kıtaya taşınıyor. Bu insanlar gittikleri her yere adeta ölümü de taşıyorlar.

Ortadoğudaki savaşlardan  kaçanlar geldikleri cenneti de cehenneme çevirmekte hiç geç kalmamış görünüyorlar.

Milyonlarca insanın savaş halinde olduğu Ortadoğu'da terör kamplarında eğitilen çocukların ortasında sadece tek bir ülke  tüm dünyaya bilim ve teknoloji ihraç ediyor.  Ve onu yayılmacılıkla suçlayan Batı kendi içindeki radikalizmi Israel'in yaşadıklarından ayrı tutuyor.

Barcelona'da yaşanan terör hadisesinden bir ay evvel El Aksa yakınlarında görev başında bekleyen iki polis üç arap gencin silahlı saldırısında öldürüldüler. Olay yerinde çıkan silahlı çatışmada daha sonra bu silahlı teröristler Israel Polisi tarafından ölü ele geçirildiler.

Olayın hemen ardından filistinli gençlerin silahları camiinin içinden aldıklarına dair görüntüler meydana çıktığı için polis El Aksa'nın içinde  saklanılmış başka silahlar olup olmadığını araştırmak amacıyla camiyi geçici olarak kapattı. ( sadece iki gün) . Arama ve soruşturma için.

Arapların her tür şiddet olayında kendilerine fırsat bildikleri durumlar yeniden gündeme geldi tabii. Israel'in Tapınak Tepesinde Status Quo'yu değiştirmeye  çalıştığı iddiaları, esas amacın El Aksayı yıkıp burada Yahudilere ait beklenen tapınağın inşaası gibi uydurma hikayelerle yenilenen gösteriler. ve şiddet olayları..

Tüm bu olayların ardından camiinin girişine sadece güvenliği kontrol altında tutmak için konulmak istenen özel güvenlik kapıları ise yanlız Arapları değil adeta bütün dünyayı ayağa kaldırdı.

Ne tuhaf değil mi?

Güvenliği sağlayan iki polisi sen gel camiiye soktuğun silahınla çık öldür ve sonra her tür önleme karşı dünyaları kopar.

En ilginci ise Avrupa basınında o günlerde takip ettiğim haber başlıkları ve yazılar.

Örneğin Le Monde gazetesindeki makalede sorunun temelinin Israel'in sürdürdüğü işgal olduğu üzerinde durulmuş.

1967'den bugüne süren işgal ve yapılan yeni yerleşim birimleri.

Araplardan çok Arap haklarını savunanlar.

İçlerinde yaşayan milyonlarca Müslümanın varlığı mı onları buna iten? Kendilerinden bir parça haline gelen yakın dostlukları mı? Belki bugün  kurdukları ortak kültür mü? Komşuları mı? Okul arkadaşları mı? Yoksa ticaret mi? Yaşadıkları ortak dünyada onlardan olan beklentilerinin bizden çok daha fazla oluşu mu? ya da bugün enselerinde daha da çok hissettikleri terör tehtidi mi onları bu derece Anti Israel yapıyor.

Kimse bana insan haklarından bahsetmesin...

İkiyüzlü olmanın haceti yok..

2000 yılında Ehu Barak Arafat'a Camp David zirvesinde Yerushalayım'ın statüsü dahil herşeyi masaya yatırdığında Arafat bunu barış için , kendi gelecekleri için bir fırsat olarak göreceğine elinin tersiyle tüm teklifleri reddederek Ramallaha döndüğünde II. İntifada için yeşil ışığı yakmıştı..

2000-2005 yılları arasında  1000'den fazla Israelli teröre kurban gitti. Neden? Barışa şans vermek istedikleri için. Kurulduğu günden beri savaşmaktan yoruldukları için. Artık insan gibi yaşamak istedikleri için.

Bugünlerin gelişi  barışa verilen şans ile başladı. Israel solu 90'larda Araplarla barış için masaya defalarca oturdu.

Israelin kendilerine ödün vermeye hazır olduğunu görmelerinin ardından , gözlerinde düşmanın zayıf düştüğü imajı canlanan Araplar hiç bir zaman varlığını kabul etmeye hazır olmadıkları Yahudi Devletinden sadece uluslararası cemiyetin barış karşılığı ön gördükleri toprakları değil Israel'in  tümünü istediklerini çekinmeden söylerken teröre hız verdiler. Amaçları barış değildi.

1993 Oslo Antlaması ardından otobüsler, kafeler, restoranlar her yer hedefti, her zamankinden daha fazla hedef..

Parçalanan cesetleri duvarlardan kazımak, patlayan bombalardan geriye kalan otobüs iskeletinin içinde oturduğu yerde kömür haline gelmiş insan manzaraları ve bu dehşete tanıklık eden  beyinlerden yıllarca çıkmayacak travmalar bugünlere kadar bizi taşıdı..

Batı Şeria ile Israeli ayıran Duvar bu intihar bombalarının sonuçlarından.

Ülkelerinde gerçekleşen bir iki terör eyleminin ardından Aşırı Sağ Partilere verdikleri oy oranı bir anda fırlayan Avrupa Israeli utanç duvarı örmekle suçluyor.

Israel Barış yapmalı..doğru bence de yapmalı..


Sizinle barış içinde yaşamak isteyen insanlarla yanyana daha güzel bir dünya için barış en doğrusu. Büyük emeklerle, sevgiyle büyüttüğünüz çocuklarınızı bir gün savaşta kaybetmemek için barış . Umutla dolu bir gelecek için barış.  Hayatımıza anlamsızlık yükleyen bir savaşın ardından koşmamak adına barış.

Halbuki bugüne dek Israel'in Arapların ellerine teslim  ettiği her karış toprak bugün terör yuvası.

2000'de Ehud Barak'ın boşalttığı Güney Lubanan'da Hizbullah Israel'e karşı gelecek savaşta kullanmayı planladığı  binlerce füzeyi depolamakla meşgul , 2005'te Ariel Sharon'un çıktığı Gush Katif  bugün Hamasin  terör merkezi, Mısır'la yaptığı barista Begin tarafından Enver Sedat'a geri iade edilen Sinai Yarımadası Daesh'in en büyük terör üstlerinden biri bugün.

Üç karış toprağın ne tarafına dönerseniz radikal islam karşınıza çıkıyor.

Örneğin Golan Tepeleri.. Israel için hayati bir öneme sahip olan bu tepeler 1967'den beri Israel'in kuzeyini güvence altına alan tepeler.

Batı her fırsatta bu tepelerin de Araplara geri iadesinden bahsediyor.

Bugünkü durumu şöyle bir gözden geçirecek olursak,  Israel acaba hangi Araplara geri vermeli bu tepeleri?

Hizbullah? Özgür Suriye Ordusu?  Esad?  Daesh?  Hangi radikal grubu seçmemizi isterdiniz??

1967'de alınan topraklardan çekilmek mümkündü  EĞER

Karşımızda Israel Devletinin varlığını tanıyan , barış içinde yaşamayı gerçekten isteyen , çocuklarını korumak ve eğitmek için ellerinden gelen her şeyi yapan, Israel ve Uluslararası Cemiyet tarafından  kendilerine verilen yardımları eğitim için daha iyi bir gelecek için harcayan bir toplumla yaşamak durumunda olsaydık. İşte o zaman barış için ümit beslemek mümkündü. Ve bu uğurda çok daha fazla ödün ve toprak vermek mümkündü..

Kuzey Amerika'da yaşayan milyonlarca Kızıldereli'den geriye bıraktıkları  bir avuç insanla birlikte bugün İngilizce konuşan Kuzey Amerika kıtası, Güney Amerika'da İnkalar ve Mayalar'ın topraklarına  İspanyolcayı sokanlar, Avustralya'da Yeni Zelanda'daki yerliler yerine yeni kıtalarda yeni ülkeler kuranlar, Afrika Kıtasını bugüne dek sömürenler Israel'i yayılmacılıkla suçluyor.

Bense 8 milyon nüfusuyla 1948'den bugüne var olan  ülkeme bakığımda haritada hala küçük bir kırmızı nokta görüyorum.

Batı Şeria'da yerleşen yahudilerse Israel'in merkezini koruyan etten bir duvardır.

Keşke bu yerleri gerçek bir barış uğruna verebilecek bir ayrıcalığa sahip olsaydık.

Israel'in yayılmacı denen  politikasının temeli kanımca  sadece ve sadece çevresinde güçlenen radikal akıma ve düşmana karşı Israeli dar bir koridora sıkıştıramayacak kadar tehlike altına sokacak ödünlere şimdilik hazır olmamasının bir sonucudur.

Tapınak Tepesinde gezen güvenlik güçlerine duydukları husumeti en az Araplar kadar dile getiren Batı Basınının anlamadığı şey 1967'de Yerushalayım istila edilmedi , ilk kez özgürlüğe kavuştu.

Her yıl bir kaç milyon Hıristiyan Hacının ziyaret ettiği Saint Sepulcre Kilisesine varan Via Dolorosa yolunda Yeşhu'nun ( Hz, İsa'nın) çektiği acıyı anan inananları koruyan varlıktır Israel askeri . ( Sizler ona nefretle bakmaya devam etseniz de )

Yahudi Devleti bu şehirde üç dine var olmak özgürlüğünü getirmiştir.

Yerushalayım'de, eski şehirde  El Aksanın hemen dibinde bir kilisenin çanlarını hala  çalabilmesinin tek güvencesidir bu devlet.

Radikal İslami Avrupa'da Yahudi Devletine karşı savunan liberal dünya bunu bugün görse de görmese de ..

Franz Kafka'yı, Henri Bergson'u, Sigmund Freud'u Albert Einstein'ı,  Mendelssohn'u, Baruch Spinoza'yı ve daha nice yazar, düşünür, bilim adamı ve müzik insanını  Avrupa'ya hediye eden bir cemiyete karşı durmuş toplumların bugün Israel devletine karşı katıksız düşmanlığını anlayabilmek mümkün belki de....











  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...