HIZLA İLERLEYEN TEKNOLİYE RAĞMEN
Annemlerin ağbim ve benim evden ayrılışmızla birlikte evde başbaşa kaldıkları senelerden aklıma gelen bir anıları bir an yüzüme hafiften buruk bir gülücük kondurdu.
2006 senesinde kaybettiğim babam uzun yıllar Parkinson hastalığı ile savaşmıştı. Hayatı bu hastalıkla genç denebilecek bir yaştan itibaren çok değişen babama annem uzun seneler bakmak zorunda kalırken birlikte yaşadıkları zor hayatın içinden benim hatırladığım en önemli şey son derece metanetli bir insanın " sessizce " verdiği gerçek bir yaşam mücadelesine rağmen hayata yine de hiç küsmemiş olması idi.
Parkinson Hastası olan bir insan beynindeki hareket mekanizmasını harekete geçiren temel madde olan Dopamin'in salgılanmaması yüzünden günde en az üç kez Levopar denen bir ilacı yutmak zorundadır. Yoksa böyle bir hastanın bedeni işlemez; en temel, en minimal hareketleri yerine getiremez . Babam bu hastalıkla 26 yıl sürdürdüğü mücadelesinin sonunda yine Parkinson'un getirdiği komplikasyonlar yüzünden hayata veda ettiği zaman 80 yaşında idi.
Ona bu hastalığın teşhisi konulduğu günden neredeyse ölene dek hep bir umutla yaşadı ve yaşadık. Bir gün yeni bir ilaç çıkacak ve hayat daha kolay olacak diye.
Bazı hastalıkları teşhis ederken doktorlar hastaya " Bu hastalıkla yıllar boyu yaşayabilirsin ! " gibi yorumlar yaparlar zaman zaman. Eğer böyle bir hastalıkla yaşamaya yaşam denebilirse. Bu hastalıktan ölmez ancak sürünürsün deselerdi belki zalimce olurdu değil mi? Ama hakikat ne yazik ki budur.
Beni gülümseten buruk anı ise, annemle babamın arasında geçmiş olan bir olaydır.
1996 yılında Israel'e göç ettiğimde annemler hala İstanbul'da yaşıyorlardı. Benim büyüdüğüm evden ayrılmışlar daha küçük bir eve geçmişlerdi. Ağbimin büyük yardımlarıyla becerdikleri bu taşınma karmaşasını yaşadıkları günlerde annem yorgunluktan iyice şaşkınlamış vaziyetlerdeymiş..
Bir gün beni telefonla arayarak başına gelen bir şeyi gülerek anlatmıştı..
" Bilemezsin ne yaptım. "
Bir yandan evi toparlamakla uğraşırken diğer taraftan babama dikkat etmiş . Bakmış babamın hareketleri durma noktasında; " Leon ilacını içtin mi sen iyi değilsin ? Babam o an; " Galiba unuttum! . " Annem " Sen ağırlaştın birden nasıl da unuttun." . Dur bakayım ben hemen.... Annem mutfağa gitmiş ilaç kutusundaki ilaçları kontrol etmek için. Ya tabii, unutmuşsun diyerek bir bardak suyu doldurmuş. Aklında bin tane düşünce ve yorgunluk ta cabası . İşte o an o halde hapı ağzına koymuş ve suyu dikmiş tepesine!! . Ve aynı saniyede " Aman Allahım ilacı ben içtim iyi mi?? !! " Öyle böyle değil Parkinson ilacı bu!! Kadın o durumda hem panik halinde ve herşeye rağmen hem de gülme krizinde. Ben ne salağım, nasıl da yaptım bunu.. O an hemen tualette parmağını ağzına sokarak içtiği hapı kendi kendini kusturarak çıkartmış çıkartabildiği kadar ve buna rağmen aradan geçen dakikalarda bütün bedeni uyuşmuş bir kaç saatl boyunca..
Otuz beş yıl evvel babama ilk teşhis konulduğunda doktor ona Madopar vermişti. Bugün hala bu hastalara verilen ilaçların başında geliyor Madopar ya da Levopar.. Sonuçta ülkeden ülkeye ilaç adlarında ufak tefek farklılıklar görülse de , zamanla kimi yeni ilaçların çıktığı söylense de kullanılan maddelerin içeriğine bakıldığında büyük bir değişim yok sanırım.
Geçen hafta bizim televizyon bozuluverdi birden .. Eskiden bozulan elektrikli aletleri tamir eden insanlar vardı. Bugünse gidip yenisini alıyorsunuz hemen. Tamir için vereceğiniz yüksek ücretler yerine üzerine ekleyeceğiniz bir miktar para ile son teknoloji bir alet satın almanız mümkün.
Otuz yıl evvel televizyonlar antikaydı. Kocaman kasasıyla ayarını yapmak için arkada düğmesi olan televizyonlarda görüntü bazen karlı olur antenle uğraşmak gerekirdi düzeltmek için.. Aradan geçen bir kaç yılda önce sanırım Plasma çıktı, sonra , Digital, daha sonra sırada High Definition vardı. Şimdi piyasada Led ve en son sanırım K4 var. Ve tüm bu televizyon çeşitleri gayet uygun fiyatlara satılıyor..
Gelişen teknoloji ve bilgisayarlar sayesinde yeryüzünde bugün var olan bir çok meslek şimdiden yavaş yavaş kaybolurken yakın zamanda cerrahlara bile ihtiyaç kalmayacağını konuştuk daha dün ağbimle.
Annemlerin ağbim ve benim evden ayrılışmızla birlikte evde başbaşa kaldıkları senelerden aklıma gelen bir anıları bir an yüzüme hafiften buruk bir gülücük kondurdu.
2006 senesinde kaybettiğim babam uzun yıllar Parkinson hastalığı ile savaşmıştı. Hayatı bu hastalıkla genç denebilecek bir yaştan itibaren çok değişen babama annem uzun seneler bakmak zorunda kalırken birlikte yaşadıkları zor hayatın içinden benim hatırladığım en önemli şey son derece metanetli bir insanın " sessizce " verdiği gerçek bir yaşam mücadelesine rağmen hayata yine de hiç küsmemiş olması idi.
Parkinson Hastası olan bir insan beynindeki hareket mekanizmasını harekete geçiren temel madde olan Dopamin'in salgılanmaması yüzünden günde en az üç kez Levopar denen bir ilacı yutmak zorundadır. Yoksa böyle bir hastanın bedeni işlemez; en temel, en minimal hareketleri yerine getiremez . Babam bu hastalıkla 26 yıl sürdürdüğü mücadelesinin sonunda yine Parkinson'un getirdiği komplikasyonlar yüzünden hayata veda ettiği zaman 80 yaşında idi.
Ona bu hastalığın teşhisi konulduğu günden neredeyse ölene dek hep bir umutla yaşadı ve yaşadık. Bir gün yeni bir ilaç çıkacak ve hayat daha kolay olacak diye.
Bazı hastalıkları teşhis ederken doktorlar hastaya " Bu hastalıkla yıllar boyu yaşayabilirsin ! " gibi yorumlar yaparlar zaman zaman. Eğer böyle bir hastalıkla yaşamaya yaşam denebilirse. Bu hastalıktan ölmez ancak sürünürsün deselerdi belki zalimce olurdu değil mi? Ama hakikat ne yazik ki budur.
Beni gülümseten buruk anı ise, annemle babamın arasında geçmiş olan bir olaydır.
1996 yılında Israel'e göç ettiğimde annemler hala İstanbul'da yaşıyorlardı. Benim büyüdüğüm evden ayrılmışlar daha küçük bir eve geçmişlerdi. Ağbimin büyük yardımlarıyla becerdikleri bu taşınma karmaşasını yaşadıkları günlerde annem yorgunluktan iyice şaşkınlamış vaziyetlerdeymiş..
Bir gün beni telefonla arayarak başına gelen bir şeyi gülerek anlatmıştı..
" Bilemezsin ne yaptım. "
Bir yandan evi toparlamakla uğraşırken diğer taraftan babama dikkat etmiş . Bakmış babamın hareketleri durma noktasında; " Leon ilacını içtin mi sen iyi değilsin ? Babam o an; " Galiba unuttum! . " Annem " Sen ağırlaştın birden nasıl da unuttun." . Dur bakayım ben hemen.... Annem mutfağa gitmiş ilaç kutusundaki ilaçları kontrol etmek için. Ya tabii, unutmuşsun diyerek bir bardak suyu doldurmuş. Aklında bin tane düşünce ve yorgunluk ta cabası . İşte o an o halde hapı ağzına koymuş ve suyu dikmiş tepesine!! . Ve aynı saniyede " Aman Allahım ilacı ben içtim iyi mi?? !! " Öyle böyle değil Parkinson ilacı bu!! Kadın o durumda hem panik halinde ve herşeye rağmen hem de gülme krizinde. Ben ne salağım, nasıl da yaptım bunu.. O an hemen tualette parmağını ağzına sokarak içtiği hapı kendi kendini kusturarak çıkartmış çıkartabildiği kadar ve buna rağmen aradan geçen dakikalarda bütün bedeni uyuşmuş bir kaç saatl boyunca..
Otuz beş yıl evvel babama ilk teşhis konulduğunda doktor ona Madopar vermişti. Bugün hala bu hastalara verilen ilaçların başında geliyor Madopar ya da Levopar.. Sonuçta ülkeden ülkeye ilaç adlarında ufak tefek farklılıklar görülse de , zamanla kimi yeni ilaçların çıktığı söylense de kullanılan maddelerin içeriğine bakıldığında büyük bir değişim yok sanırım.
Geçen hafta bizim televizyon bozuluverdi birden .. Eskiden bozulan elektrikli aletleri tamir eden insanlar vardı. Bugünse gidip yenisini alıyorsunuz hemen. Tamir için vereceğiniz yüksek ücretler yerine üzerine ekleyeceğiniz bir miktar para ile son teknoloji bir alet satın almanız mümkün.
Otuz yıl evvel televizyonlar antikaydı. Kocaman kasasıyla ayarını yapmak için arkada düğmesi olan televizyonlarda görüntü bazen karlı olur antenle uğraşmak gerekirdi düzeltmek için.. Aradan geçen bir kaç yılda önce sanırım Plasma çıktı, sonra , Digital, daha sonra sırada High Definition vardı. Şimdi piyasada Led ve en son sanırım K4 var. Ve tüm bu televizyon çeşitleri gayet uygun fiyatlara satılıyor..
Gelişen teknoloji ve bilgisayarlar sayesinde yeryüzünde bugün var olan bir çok meslek şimdiden yavaş yavaş kaybolurken yakın zamanda cerrahlara bile ihtiyaç kalmayacağını konuştuk daha dün ağbimle.
Ama 2019'a girdiğimiz şu günlerde insanlar hala migren için Advil, Paracetamol gibi hapları yutmaya devam ediyor. En basit hastalıklardan en komplike nörolojik bozukluklara kadar çoğu hastalığa tam olarak bir tedavi bulunabilmiş değil. Tıp bugüne kadar büyük çapta semtomları azaltmakla uğraşırken X bir hastalık için alınan bir hap başka bir tarafımızı bozabiliyor.
30 yıl sonra Parkinson hastaları hala aynı ilacı kullanıyor.
Evet doğru yaşam şartları gelişiyor her zaman. Ancak teknoloji herşeyden daha da çabuk ilerliyor.. Bilgisayarlar, IPhone'lar.. Bazen bir kaç ay içinde yepyeni ürünler piyasaya sürülüyor.
Belki insanlar bugün geçmişe göre daha uzun ve daha kaliteli bir ömür sürüyorlar. Tıbbın ilerlemediğini de söyleyemeyiz mutlaka.. Fakat bence bugün yaşamın uzamasının en önemli sebebi insanların daha bilinçli olmaları..
Sevgili Babam (Z"L ) da o zamanın şartları içinde kendisi için en doğrusunu yapmaya çalışmıştı hep. Keşke herşey bizim elimizde olsaydı.
Teknolojinin nimetlerinden elimizden geldiğince faydalanırken sağlığımız için dua edelim de bizleri haplarla doldurmaktan başka çok fazla bir şeyler yapamayan ( tabii ki kimi durumlar dışında ) doktorların ellerine düşmeyelim..
Batya R. Galanti
Evet doğru yaşam şartları gelişiyor her zaman. Ancak teknoloji herşeyden daha da çabuk ilerliyor.. Bilgisayarlar, IPhone'lar.. Bazen bir kaç ay içinde yepyeni ürünler piyasaya sürülüyor.
Belki insanlar bugün geçmişe göre daha uzun ve daha kaliteli bir ömür sürüyorlar. Tıbbın ilerlemediğini de söyleyemeyiz mutlaka.. Fakat bence bugün yaşamın uzamasının en önemli sebebi insanların daha bilinçli olmaları..
Sevgili Babam (Z"L ) da o zamanın şartları içinde kendisi için en doğrusunu yapmaya çalışmıştı hep. Keşke herşey bizim elimizde olsaydı.
Teknolojinin nimetlerinden elimizden geldiğince faydalanırken sağlığımız için dua edelim de bizleri haplarla doldurmaktan başka çok fazla bir şeyler yapamayan ( tabii ki kimi durumlar dışında ) doktorların ellerine düşmeyelim..
Batya R. Galanti