22 Ocak 2019 Salı

HIZLA İLERLEYEN TEKNOLİYE RAĞMEN



Annemlerin ağbim ve benim evden ayrılışmızla birlikte evde başbaşa kaldıkları senelerden aklıma  gelen bir anıları bir an yüzüme hafiften buruk bir gülücük kondurdu.

2006 senesinde kaybettiğim babam uzun yıllar Parkinson hastalığı ile savaşmıştı. Hayatı bu hastalıkla genç denebilecek bir yaştan itibaren çok değişen babama annem uzun seneler  bakmak zorunda kalırken birlikte yaşadıkları zor hayatın içinden benim hatırladığım en önemli şey son derece metanetli bir insanın  " sessizce " verdiği gerçek bir yaşam mücadelesine rağmen hayata yine de hiç küsmemiş olması idi.
Parkinson  Hastası olan bir insan beynindeki hareket mekanizmasını harekete geçiren temel madde olan Dopamin'in salgılanmaması yüzünden günde en az üç kez Levopar denen bir ilacı yutmak zorundadır. Yoksa böyle bir hastanın bedeni işlemez;  en temel, en minimal hareketleri yerine getiremez . Babam bu hastalıkla 26 yıl sürdürdüğü mücadelesinin sonunda  yine Parkinson'un getirdiği komplikasyonlar yüzünden hayata veda ettiği zaman 80 yaşında idi.

Ona bu hastalığın teşhisi konulduğu günden neredeyse ölene dek hep bir umutla yaşadı ve yaşadık. Bir gün yeni bir ilaç çıkacak ve hayat daha kolay olacak diye.

Bazı hastalıkları teşhis ederken doktorlar hastaya " Bu hastalıkla yıllar boyu yaşayabilirsin ! " gibi yorumlar yaparlar zaman zaman. Eğer böyle bir hastalıkla yaşamaya yaşam denebilirse. Bu hastalıktan ölmez ancak sürünürsün deselerdi  belki zalimce olurdu değil mi? Ama hakikat ne yazik ki budur.

Beni gülümseten buruk anı ise, annemle babamın arasında geçmiş olan bir olaydır.

1996 yılında Israel'e göç ettiğimde annemler hala İstanbul'da yaşıyorlardı. Benim büyüdüğüm evden ayrılmışlar daha küçük bir eve geçmişlerdi. Ağbimin büyük yardımlarıyla becerdikleri bu taşınma karmaşasını yaşadıkları günlerde annem yorgunluktan iyice şaşkınlamış vaziyetlerdeymiş..

Bir gün beni telefonla arayarak başına gelen bir şeyi gülerek anlatmıştı..

" Bilemezsin ne yaptım. "

Bir yandan evi toparlamakla uğraşırken diğer taraftan babama dikkat etmiş . Bakmış babamın hareketleri durma noktasında;  " Leon ilacını içtin mi sen iyi değilsin ?  Babam o an;  " Galiba unuttum! . " Annem " Sen ağırlaştın birden nasıl da unuttun." . Dur bakayım ben hemen.... Annem mutfağa gitmiş ilaç kutusundaki ilaçları kontrol etmek için. Ya tabii, unutmuşsun diyerek bir bardak suyu doldurmuş. Aklında bin tane  düşünce ve yorgunluk ta cabası . İşte o an o halde hapı ağzına koymuş ve suyu dikmiş tepesine!! . Ve aynı saniyede " Aman Allahım ilacı  ben içtim iyi mi?? !!  " Öyle böyle değil Parkinson ilacı bu!! Kadın o durumda hem panik halinde  ve herşeye rağmen hem de gülme krizinde. Ben ne salağım, nasıl da yaptım bunu.. O an hemen tualette parmağını ağzına sokarak  içtiği hapı kendi kendini kusturarak çıkartmış çıkartabildiği kadar ve buna rağmen aradan geçen dakikalarda bütün bedeni uyuşmuş bir kaç saatl boyunca..

Otuz beş yıl evvel babama ilk teşhis konulduğunda doktor ona Madopar vermişti. Bugün hala bu hastalara verilen  ilaçların başında geliyor Madopar ya da Levopar.. Sonuçta ülkeden ülkeye ilaç adlarında ufak tefek farklılıklar görülse de , zamanla kimi yeni ilaçların çıktığı söylense de kullanılan maddelerin içeriğine bakıldığında büyük bir değişim yok sanırım.

Geçen hafta bizim televizyon bozuluverdi birden .. Eskiden bozulan elektrikli aletleri tamir eden insanlar vardı. Bugünse gidip yenisini alıyorsunuz hemen. Tamir için vereceğiniz yüksek ücretler yerine üzerine ekleyeceğiniz bir miktar para ile son teknoloji bir alet satın almanız mümkün.

Otuz yıl evvel  televizyonlar antikaydı.  Kocaman kasasıyla  ayarını yapmak için arkada düğmesi olan televizyonlarda görüntü bazen karlı olur antenle uğraşmak gerekirdi düzeltmek için.. Aradan geçen bir kaç yılda önce sanırım Plasma çıktı, sonra , Digital, daha sonra sırada  High Definition vardı. Şimdi piyasada  Led ve en son sanırım K4 var.  Ve tüm bu televizyon çeşitleri gayet uygun fiyatlara satılıyor..

Gelişen teknoloji ve bilgisayarlar sayesinde yeryüzünde bugün var olan bir çok meslek şimdiden yavaş yavaş kaybolurken yakın zamanda cerrahlara bile ihtiyaç kalmayacağını konuştuk daha dün ağbimle. 

Ama  2019'a girdiğimiz şu günlerde insanlar hala migren için Advil, Paracetamol gibi hapları yutmaya devam ediyor. En basit hastalıklardan en komplike nörolojik bozukluklara kadar çoğu hastalığa tam olarak  bir tedavi bulunabilmiş değil. Tıp bugüne kadar büyük çapta semtomları azaltmakla uğraşırken X bir hastalık için alınan bir hap başka bir tarafımızı bozabiliyor.

30 yıl sonra Parkinson hastaları hala aynı ilacı kullanıyor.

Evet doğru yaşam şartları gelişiyor her zaman. Ancak teknoloji  herşeyden daha da çabuk ilerliyor.. Bilgisayarlar, IPhone'lar.. Bazen bir kaç ay içinde yepyeni ürünler piyasaya sürülüyor.

Belki insanlar bugün geçmişe göre daha uzun ve daha kaliteli bir ömür sürüyorlar. Tıbbın  ilerlemediğini de söyleyemeyiz mutlaka.. Fakat bence bugün yaşamın uzamasının en önemli sebebi insanların daha bilinçli olmaları..

Sevgili Babam (Z"L ) da o zamanın şartları içinde kendisi için en doğrusunu yapmaya çalışmıştı hep. Keşke herşey bizim elimizde olsaydı.

Teknolojinin nimetlerinden elimizden geldiğince faydalanırken sağlığımız için dua edelim de bizleri haplarla doldurmaktan başka çok fazla bir şeyler yapamayan ( tabii ki kimi durumlar dışında ) doktorların ellerine düşmeyelim..



Batya R. Galanti



9 Ocak 2019 Çarşamba


                                            2019'A UYANIRKEN


31 Aralık gecesi,  günün yorgunluğu üzerime öylesine çökmüş ki bir çok akşam olduğu gibi saat on civarı Laptop'umu alıp yatağıma girdim. Bir şeyler okur , hafif bir müzik dinler sonra da uyurum diye. Yıl Başı olduğunu düşünmeden . Genç kızlığımda her yıl başı nereye gidelim tartışmalarını hatırlasam da bir an. İntenette okuduğum bir makale ile beraber fonda çalan Michael Bolton'un aşka çağıran sesiyle gözlerimin yavaş yavaş kapanmaya başladığını farketmemişim bile. Aslında hani o farkında olmama halinde iken bile gözlerimi açmaya çalışıyorum bir an ve sonunda uykuya yenik düşerken gece on iki'de birisinin yanımdaki Laptop'u aldığını hissediyorum . Uyku arasında bir patlama sesleri kulağıma çalınıyor; " Neler oluyor?" diyorum. Çatışma mı var. ??. Aman Allahım çok yakında bir yerlerde silahlar patlıyor. Birden hatırladım. Doğru ya , gençler Yıl Başı kutluyor ve şehrin bir yerlerinde  Havai Fişekler patlıyor bense çatışma var sanıyorum. Ne kadar da uzaklaşmışım Yıl Başı'ndan.  Israel'de Yıl Başı ertesi normal bir çalışma günü olduğu için çoğu zaman bugünü  bekar gençler kutluyor. Barlar, diskotekler ve restoranlar dolu aslında. Yılbaşı gecesi için .. Eğlenmek için fırsat arayanlar için,  sabah çok erken kalkmak zorunda olmayanlar , çoluk çocuğunu okula göndermek zorunda olmayanlar ve yorgun olmayanlar için güzel bir fırsattır Yıl Başı.

Sabah kalktığımda kendi kendime güldüm, nasıl da çatışma oluyor sandım diye.. 2019 gelmiş benim şuur altımda ise  çatışmalar yer etmişe benziyor kutlamalardan çok..
Ne güzeldir yeni gelen bir yılı en olumlu şekilde kutlamak. Bense tüm olumlu dileklerime rağmen geride bıraktığımız yılın ardından dünyanın ya da bir yerde insanlığın geleceği için endişelenmeden yapamıyorum. Kendi kendime dünyayı ya da insanlığı kurtaracak olan sen değilsen o zaman endişelenmek neden desem de dünya genelinde yaşanan olaylara baktığımda,  tarihin kimi yönden dönüp dolaşıp yeniden yavaş yavaş aynı noktaya doğru gidişatına tanıklık ederken  farkında olmadan bir kaygı oluşuyor insanda. Kendi özel hayatımızın yoğun kavgası içinde , kişisel sorunlarımızla boğuşurken bir de küresel, ısınma, göçler, radikalizm, uluslararası alanda dramatik bir çok politik değişimlerle gelinen kaygı verici durumlar farkında olmadan yaşadığımız strese katkıda bulunuyor. Öyle değil mi?
Genç kızlığımdan bugünlere geçen tarihi düşünüyorum.. Zorlu yılların ardından umutla gelen yepyeni bir dünya düzenine tanıklık eder gibiydik .. Bugün yeniden kaygı vermeye başlayan yepyeni bir dönüm noktasına doğru gider gibi dünyamız..
Yaklaşık otuz yıl önce Sovyetler Birliğinin dağılışının ardından komünizmin Doğu Avrupa'da sonlanması ve Amerikanın dünyada tek süper güç olarak kalışı Avrupa'nın birleşmeye doğru gidişini de beraberinde getirmişti. Doksanlarda Batı kendi için yepyeni bir dönemin başladığına inanıyordu.
Belki bize yansıtılan gerçeklerin ardında Batı'nın Ortadoğu'da, Afrika'da yaptığı bir çok stratejik hatanın, kısa dönem çıkar hesaplarının uzun dönemdeki getirilerinin sonuçları bugün yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
İkinci Cihan  Harbinin ardından ikiye bölünen dünya soğuk savaş yıllarının ardından Küresel savaşlara uzun zaman ara verilmişse de hiç durmadan devam eden  yerel savaşlar o zamandan bugünlere  büyük kitlelerin yaşamlarını son derece olumsuz etkiledi.. Ortadoğu'da, Afrika'da kurulan kukla Devletler'de,  kabile rejimleri ile yönetilen milyonların yaşadıkları dramlar artık sadece Ortadoğu ve Afrika sınırları içinde kalmama eğiliminde.. Globalleşen dünya  , hızla gelişen iletişim ve dünyanın kimi bölgelerinde devam eden dayanılmaz hayat şartları, artik savaşlarla sürekli yok edilen kitlelerin kıpırdanışları söz konusu.. Dün sadece Ortadoğu içinde olan ölümler, açlık, sefalet artık sınırları zorluyor.. Göçlerin getirdiği bir çok sorunlar Avrupa'da aşırı sağ'ın yükselişine katkıda bulunuyor. Dünya Politikası , Avrupa'nın gelişmiş toplumları artık eskisi gibi  emniyette olmadıklarını farkederlerken, ay sonunu getirmekte zorlandığını hissedenler yüzünden dengeler bozuluyor.
Dünya politikası yeniden değişim gösteriyor.. Trump Amerikan askerini Ortadoğu'dan çekerek Müteffiklerini  İslam Devletine karşı yanlız bırakırken, Rusya bölgedeki gücünü hiç olmadığı kadar kullabilecek boşluğu yakalamışken, Şii İran tüm ekonomik sorunlarına rağmen Sünni İslam dünyasına meydan okuyup Israel'in yok edilmesi gereken bir şeytan olduğunu haftada bir tekrar edip dururken Suriye'ye gelişmiş balistik silahlar sevkiyatına  devam edip burada konuşlanmak için elinden geleni yapmakta iken.. Avrupa'da , Dünya Ekonomi Devlerinden biri olan Fransa'da gelir eşitsizliği yüzünden kalkan işçi kesiminin son bir kaç aydır yarattığı karışıklıklara baktığım zaman.. Dün birleşirken bugün yeniden dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olan Avrupa'da gün geçtikçe güçlenen milliyetçi akımların gelecekte neler getirebileceğinin kuşkuları varken dünya için olumlu bir gelecek hayalleri kurmakta biraz zorlanıyorum.
Sanırım toplumları, dünyayı tek başıma değiştirebilecek güce sahip değilim. Dünyanın en tehlikeli yerlerinden birinde kurulmuş olan küçücük devletime bir gün barışın geleceği günü beklerken, çevremizde yaşayan diğer masum insanlar için de daha adil bir dünya düzeninin gelmesi için dua ediyorum. Kukla yönetimler, diktatörlükler yerine eşitlikçi, adil , demokratik rejimler.. Bunlar şimdilik ütopia gibi olsa da.

Birileri bir yerlerde krallar gibi yaşarken hala açlıktan ölenlerin olduğu bir dünya'da kişiye düşen görev belki de en azından yaşadığımız toplum içinde daha adil , daha yardımsever bireyler olabilmeyi başarmak ..




Batya R. Galantı





  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...