17 Ağustos 2016 Çarşamba



                                 TANRIDAN BANA HEDIYE



Bu yıl oğlum ilkokulu bitirdi.
Bir anda geçen zamana ve oğlumun artık 12 yasını tamamlamak üzere olan küçük bir ergen olduğuna inanmakta zorluk çekiyorum..
Geçen gün günlüğümün sayfalarında aradım onun ilk kez devlet yuvasına başlayacağı günleri.. Kaygılarımı , kafamdaki onlarca soru işaretini aradım... Onun otuz kişilik bir yuvada nasıl kendi kendini idare edebileceğini düşündüğüm ve Tanrının ona yardım etmesi için dua ettiğim günlere geri döndüm...
Bir buçuk ay evvel okulun bahçesinde büyük bir törenle bitirdiler koca bir yılı ve nasıl geçtiğini anlamadığım  altı yıllık uzun bir ilkokul dönemini.
Akşam saat sekizde toplandığımız okul bahçesinde ortam tam bir panayırı andırıyordu. Tüm çocuklar beyazlar içindeydiler. Hepsinin çok heyecanlı oldukları gözlerinden cıvıl cıvıl hallerinden belliydi.. Çocukların aylardır hazırlandıkları bu gösteri için gelen tüm veliler,  büyükanneler ,dedeler ve kardeşler bahçede dizilmiş iskemlelerde yerlerini aldılar..
Tören yerine kurulmuş ışık sistemi, kocaman hoparlörler ve kameralar, kısaca  herşey hazırdı.. Oğlumsa heyecandan bir yerde duramıyordu. Sürekli arkadaşlarını bırakıp yanımıza gelirken ne kadar kaygılı olduğunu hissediyordum.
En son birinci sınıfı bitirdiği gün sınıf içi yapılan o küçücük törende harika okuduğu tekstini bitiremeden heyecandan ağlamaya başlamıştı. Onu teskin etmek için dışarı çıkarken ona herşeyin yolunda olduğunu ve onunla gurur duyduğumu söylediğim anları hatırladım.
Evet  bu geçen yıllarda oğlumun bir adım daha olgunlaştığını biliyordum ama yine de onun heyecanı beni etkiliyordu..
Gal törenin açılış konuşmasını üç arkadaşıyla birlikte yapacaktı, .. İlk konuşacak olanın oğlum olmasının dışında , bu yıl emekliye ayrılan müdürlerine çiçeği yine onun vermesi için öğretmeni ona ısrar etti , çünkü o okulunun en sevilen talebelerinden biriydi.

Gal okulun sene sonu gösterisinin altından  büyük bir başarıyla çıktı. Benim hayat boyu yapmadığım şeyi yaptı, 700 kişinin önünde konuştu, dans etti ve müdürüne son vedayi o yaptı..

Gal özel bir çocuk..hem de çok..

Onun doğduğu günden bugüne geçirdiğimiz engebeli yolları düşündükçe, yaşadıklarımızı... ne de  çok şey yaşadık diyorum bir an..
.
Ne kadar çok şeyi başardık birlikte. Ve elinden tutarak çıktığımız bu yolda yapacak daha ne çok şey var aslında.

Gal'i benim kucağıma ilk verdiklerinde tam bir melekti.. ( tabii tüm bebekler gibi değil mi? ! ) Kendine özgü küçücük katlı kulakları vardı,  bembeyaz bir teni ve bol bol saçı..
İkinci kez anne olunca insan çocuğuna farklı bir noktadan bakıyor artık.. Farklı bir tecrübeyle, önceden yaşanmış aşina duygularla ve daha korkusuzca...

Fakat ilk aylardan itibaren  bir şeyler farklı gelişti.. Bir çok şey kızımla yaşadığım gibi değildi..
Gal üç aylık olduğu zaman başını kaldıramıyordu.. Objeleri takip edemiyordu..
İlk aylardan bazı şeyler soru işaretlerini bir biri arkasına getirdi bizim için..
Bağlı olduğumuz sağlık kurumunda dört aylıkken başladığımız fizik tedaviler Gal ile çıktığımız maceranın sadece başıydı.
Gelişiminde gösterdiği tüm gecikmelere rağmen onun gözlerinde gördüğüm pırıltılar, zayıf olan kasları yüzünden çektiği zorlukları aşmak için geliştirdiği tüm taktikler , ancak bir annenin gözlemleyebileceği bir çok işaret bana herşeye rağmen onun için her zaman ümit beslemem gerektiğini söylüyordu..
Yıllarca bir doktordan diğerine koşturmanın dışında , konuşma ve oyun terapilerinin ardından hayatımı adadığım bu çocuk için bugüne dek herşey engebeli bir yoldan geçiyor..
Hayat kimisi için kolay, kimisi ise en ufak şey için çok daha büyük bir  çaba harcamak zorunda..
Oğlum üç yaşına geldiğinde yaşadığı fiziki zorlukların yanında onunla en büyük savaşı davranış bozukluklarıyla vermeye başladık.
Her gün gelen öfke nöbetleri yaşantımı gerçekten bir kaç kat zorlaştırırken sorununun ne olduğunu anlayamıyordum..
Bir yere gitmek için onu giydermem gerektiğinde, arabaya bindiğimizde ya da indiğimizde, süpemarkette , alışveriş merkezinde  ve her tür durumda tutan nöbetler hepimizi yeterince hırpalarken  kendimce geliştirdiğim mizah yoluyla bunları atlamak için savaşıyordum.. Her öfke nöbetinde tiyatro yapmaya başlamıştım.
Mizah yönümün olduğunu her zaman bilirdim ancak bir anda çocuğun aklını çelmek için uydurduğum tuhaf ve hepimizi güldüren senaryolara ben bile inanamıyordum..
Çoğu zaman bu sayede, hem nöbetlerini daha çabuk atlatıyorduk hem sorun sanki bir komedinin tuhaf bir parçası imiş gibi geliyordu bir anda gözüme.. Bazen yorulsam da, çok kez nefesim tükense de..
Gal, çok sevimli ve konuşkan bir çocuk olduğu için yıllarca görüştüğüm nörologlar, psikiyatristler ve bilimum gelişim uzmanı doktorlar çocuğumun sorununu teşhis edemediler.
İlkokulda öğrenim güçlüğü olan çocuklarla eğitime başlayan Gal okumayı belki de normal bir çocuktan daha çabuk söktü..
Yıllarca teşhis konulamamasının verdiği bir yanlız savaştı bizim için hayat .. Taa dokuz yaşına dek...
İnternette aradığım tüm olasılıklarda  otizmi bulduysam da , Gal'in eğitmenleri bana , " insanlarla iletişimi gayet iyi ! " diyorlardı.. Benimse kafama Gal'in göz teması kurmakta zorluğu olmaması takılmıştı.. Yani kafam iyice karışmıştı.
Sonunda bir tanıdığımdan bir merkez telefonu buldum ve aradım..
Üç uzun görüşmenin, işin uzmanlarının yaptıkları saatler süren araştırmanın ardından dokuz senedir yaşadığımız durumun ismini koyduk sonunda ...  Otizm!!
Evet, dedim ya Gal çok özel bir çocuk.. Evet sanmayın, merkezde bile teşhiste zorlandılar çünkü Gal tam sınırda bir otist.  Bazı yönleriyle neredeyse tamamen normalken kimi  takıntılarıyla ve ilgi alanlarındaki saplantı şeklindeki zaaflarıyla o tam bir otist..

Oğlumu tanımadan önce  bana otizm nedir, otist çocuklar nasıldır diye sorsalardı ; kişilerle hiç iletişim kuramayan, oldukları yerde sürekli sallanan ve kendi alemlerinde yaşayan çocuklar aklıma gelirdi. Eminim bir çok insan bunu böyle bilir. Fakat aslı öyle değil.  Yüksek fonskyonlu otist çocuklar çok zaman normale yakın davranışları olan , normatıf zekalı ve gerekli destek ve ilgiyle  topluma kazandırılabilecek çocuklardır .Hatta aralarında  yüksek zekaya sahip olanların sık görüldüğü de  bilinen bir gerçektir.

Herşeyden en önemlisi çocuğuma teşhis konulduğundan beri oğlumu büyütürken yaşadığım zorlukların bir kısmının devletin bize tanıdığı bir çok haklar ve yardımlar sayesinde sırtımdan kalktığını hissettim. Oğluma tanınan haklar ve yardımlar hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırdı..

Bu arada büyüyor, yavaş yavaş olgunlaşıyor, yaşadığı zorlukların kendisi de farkında , hatta zaman zaman bana " Anne özür dilerim elimde olmadan yaptım ama bak şimdi geçti" deyip benden özür diler. Artık çoğu zaman öfkesini kontrol edebiliyor, edemediği zaman da  yaşadığı nöbet eskisi kadar uzun sürmüyor.

Herşeyden önemlisi, tüm mücadelemizle birlikte onun için gösterdiğimiz tüm çabanın o kocaman kalbi olan oğlum tarafından her an takdirle karşılanması.

Gal bize günde kaç kez şükranlarını sunar ben de bilmiyorum..

Onun duygusallığı, merhameti ve inceliğinin her çocukta bulunmadığını biliyorum.. Daha çok küçük yaştan karşındaki için kaygılanan, yardım edilmesi gereken yerde ilk koşan, anneannesine bir centilmen gibi el vermeyi hiç unutmayan, kalbinde herkese ayrı bir yer ayırabilen bambaşka bir çocuk o..

Evet belki tam 12 yıldır hayatım baştan sona değişti. Belki kendi hayatım yerine onunkini yaşamaya başladım.  Herşey sil baştan olsa da,  kafama göre program yapıp uygulama şansım olmasa da, seyahatler benim için şimdilik sadece hayal olsa da, her gün aynı sorulara sabırla tekrar tekrar yanıt vermek zorunda olsam da, hayatımı onun istediği monotoni içinde geçirmenin ötesine çok fazla gidemesem de Gal Tanrının bana bağışladığı bir hediye ............



Batya R. Galanti.




4 Ağustos 2016 Perşembe


                                                RADIKAL ISLAM



Temmuz 2014'te çekilmiş kısa bir dokümanter film izlemiştim.
Kalbinden çok ağır hasta olan ve  Gazze'deki hastanede kendisine çare bulamayan doktorların ricasıyla  annesiyle birlikte acil olarak Israel'deki hastanelerden birine nakledilen küçük bir çocuğun kısa hikayesi.
Israel'de her yıl özellikle Wolfson hastanesinde bir çok çocuğun hayatı gönüllü bir organizayson olan Save A Child's Heart ( SACH ) ( Bir Çocuğun kalbini Kurtar )  tarafından kurtarılmaktadır .
1996 yılında kurulan bu organizayon için çalışan gönüllü doktorlar, hemşireler ve diğer tüm ekip kendilerine gelen her hastanın hayatını kurtarmak için çabalamaktadır.
İzlediğim filmdeki küçük çocuk ta bu çerçevcede Israel'de bulunmaktaydı.
Bu kısa filmde uzun süredir kaldıkları hastanede kendileri için gösterilen çabanın o küçük masum çocuğun annesine ne kadar yansıdığını gözlemlemeye çalıştım.
Sadece sözlerinde değil, yüzündeki, gözlerindeki ifadede, tüm vücut dilinde duygularını çözmeye çalıştım.
Kendi öz evladının, o küçücük masum çocuğun  yaşamını kurtaran o özel insanlara karşı hissettiklerini anlamak istedim
Bir yıldan belkide daha fazla o hastanede bulunan ve artık Yahudilerin gelenekleri ve bayramları hakkında belli bir fikir edinmiş olan bu kadına sorduğu sorularda gazeteci belli ki ona uzatılan yardım elinin fikirlerinini ne kadar değiştirmiş olabileceğini anlamaya çalışıyordu.
Arada hastaneye gelen gönüllü kadınlar çocuklara hediyeler getirdiler. Kadın;  " Gelen gönüllüler hiç bir zaman yahudi veya arap ayırımı yapmıyorlar, herkese aynı davranıyorlar" demekten kendini alamadi.
Kimi zaman hüzün, kimi zaman sevinç ve gözyaşı olan o gözlerde herşeye rağmen hiç kaybolmayan o şüphe esas duyguyu oluşturuyordu. Kendisi ve çocuğu için gösterilen tüm dostane yaklaşım, insani çaba, harcanan binlerce dolar ve  manevi özveri içindeki şüpheyi yok edememiş görünüyor.
  Sözlerinde, gözlerindeki ifadede ve vücut dilinde bu şüpheyi, bu güvensizliği  her an gözlemlemek mümkün.
Gazeteci kendini tutamıyor konuyu Yerushalayim'den ( Kudüs'ten )  açıyor .... Filistinli kadın önce bunu konuşmayalım diyor.. Ve en sonunda ekliyor, hepimiz  " El  Kuds " için ölmeye hazırız..
Ardından bilindik kelimeler bir anda dudaklarından rahatça dökülüyor;
" Bizim için yaşamın bir değeri yok! "
O zaman ne için  bütün çaba? Neden çocuğunu kurtarmak için bu kadar savaştın, neden göz yaşı döktün, neden gecelerce uyumadın. Neden??
Sonunda Kudüs için Şehid olmaya giderse onu helal ederim demek için mi?
Evet Ortadoğu insanı için ölüm yaşamdan daha değerli..
17 yasında  evine zorla girerek  gencecik kadını küçük çocuklarının gözleri önünde kalbinden bıçaklayan çocuk için kendi hayatının hiç bir değeri olmadığı gibi başkasınınkini de elinden almak  en kolay şey..
Ya da yataklarında uyuyan üç beş yaşındaki minikleri delik deşik edenler için ölüm Tanrının emriyken şeytan kılığında gezen bu insanlar için canice katlettikleri çocuklar cenette sadece bir bilet.
Aklıma yıllar evvel çok sevdiğim bir arkadaşımın bana söylediği babaannesinin sözleri  geldi.. Birlikte İstiklal caddesi'nde yürüyorduk, arkadaşım zaman zaman islamdan , yahudilikten konuşmayı severdi benimle..
Durdu ve bana şöyle dedi " Babaannem dedi ki; bir yahudi ne kadar iyi bir insan olursa olsun cennete gitmeye hak kazanamaz " .  Sanırım arkadaşım da babaannesinin bu sözlerinin içindeki mantığı çok fazla sindirememişti. Ben se sustum.
Bugün, yüzyıllar evvelinde olduğu gibi bir inanç uğruna ölüme iman edenler bu dünyayı cehenneme çevirmeye hazırlar.
Filistinli Arabın Yahudiyi öldürmek için yeterli sebepleri var diyenlerin göremediği gerçekler se Ortadoğu'da ölümün yaşamdan daha çok değere sahip olduğu  halkların yüzyıllardır yaşadığı sefil hayat ve bu hayatın hesabını sordukları Batı'dan almak istedikleri intikamdır.
Bu durum Gazze, Yemen, Irak, Suriye vs.. için hiç bir farklılık göstermemektedir.
Hiç bitmeyen kin yüzyıllardır devam ederken dinin kölesi haline getirilmiş karanlık zihniyetin getirdiği savaşlar , kan ve barut artık Ortadoğunun  dışına taşmaktadır.
Bilgisayar devrini yaşayan Batının 21. Yüzyıl'da kendisi için planladığı gelecek muhakkak ki farklıydı.
 AB'nin ilk kuruluş yıllarıyla gelen umut dolu günler, kalkan sınırlar birleşen ve bütünleşen ekonomik güç ve kulturel değerler buradaki insan için umut dolu bir gelecek çiziyordu.
Bugünse Avrupa'nın kendi içinde yaşadığı ekonomik sorunlar bir yana Ortadoğu halklarının beklenmedik göçleriyle yeniden şekillenen coğrafi yapı, yıkılan dengeler ve herşeyden önemlisi Radikal İslamın başta Avrupa ve Amerika olmak üzere son bir kaç yıldır tehtid ettiği dünya huzuru..
Nasıl sa kimse bunları önceden göremedi..
Ortadoğu'da kaynayan kazandan taşan kızgın lavlar yavaş yavaş heryeri sararken internetin getirdiği hızla yayılan fanatizm Avrupa'da doğan büyüyen beyinlere hiç beklenmedik şekilde etki etmektedir..
Nice'te küçücük bir kız çocuğunu tekerleklerin altına alırken Allahu Akber diye bağıran genç , Brüksel'de metro'da işe giden kadınların gözlerinin içine bakarak kendini patlatan zehirli beyinler Tanrının katında birer "şehid " olacakları inancıyla dünyanın huzurunu kaçırmaya yeminliler. Girdikleri kilisedeki yaşlı rahibin boğazını keserken eski çağların barbarizmini hatırlatanlar için Avrupa hala inanılmaz bir şekilde ne tepki vereceğinin şaşkınlığını yaşamaktadır.
Israel'de  onlarca yıldır yaşanan terörü diğerinden ayıranların hala anlamak istemedikleri gerçek , bu dünyada  kendilerinden olmayan kitleleri yok etmek için Cihad yemini edenlerin inandıkları yolun bir olduğudur.

  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...