TANRIDAN BANA HEDIYE
Bu yıl oğlum ilkokulu bitirdi.
Bir anda geçen zamana ve oğlumun artık 12 yasını tamamlamak üzere olan küçük bir ergen olduğuna inanmakta zorluk çekiyorum..
Geçen gün günlüğümün sayfalarında aradım onun ilk kez devlet yuvasına başlayacağı günleri.. Kaygılarımı , kafamdaki onlarca soru işaretini aradım... Onun otuz kişilik bir yuvada nasıl kendi kendini idare edebileceğini düşündüğüm ve Tanrının ona yardım etmesi için dua ettiğim günlere geri döndüm...
Bir buçuk ay evvel okulun bahçesinde büyük bir törenle bitirdiler koca bir yılı ve nasıl geçtiğini anlamadığım altı yıllık uzun bir ilkokul dönemini.
Akşam saat sekizde toplandığımız okul bahçesinde ortam tam bir panayırı andırıyordu. Tüm çocuklar beyazlar içindeydiler. Hepsinin çok heyecanlı oldukları gözlerinden cıvıl cıvıl hallerinden belliydi.. Çocukların aylardır hazırlandıkları bu gösteri için gelen tüm veliler, büyükanneler ,dedeler ve kardeşler bahçede dizilmiş iskemlelerde yerlerini aldılar..
Tören yerine kurulmuş ışık sistemi, kocaman hoparlörler ve kameralar, kısaca herşey hazırdı.. Oğlumsa heyecandan bir yerde duramıyordu. Sürekli arkadaşlarını bırakıp yanımıza gelirken ne kadar kaygılı olduğunu hissediyordum.
En son birinci sınıfı bitirdiği gün sınıf içi yapılan o küçücük törende harika okuduğu tekstini bitiremeden heyecandan ağlamaya başlamıştı. Onu teskin etmek için dışarı çıkarken ona herşeyin yolunda olduğunu ve onunla gurur duyduğumu söylediğim anları hatırladım.
Evet bu geçen yıllarda oğlumun bir adım daha olgunlaştığını biliyordum ama yine de onun heyecanı beni etkiliyordu..
Gal törenin açılış konuşmasını üç arkadaşıyla birlikte yapacaktı, .. İlk konuşacak olanın oğlum olmasının dışında , bu yıl emekliye ayrılan müdürlerine çiçeği yine onun vermesi için öğretmeni ona ısrar etti , çünkü o okulunun en sevilen talebelerinden biriydi.
Gal okulun sene sonu gösterisinin altından büyük bir başarıyla çıktı. Benim hayat boyu yapmadığım şeyi yaptı, 700 kişinin önünde konuştu, dans etti ve müdürüne son vedayi o yaptı..
Gal özel bir çocuk..hem de çok..
Onun doğduğu günden bugüne geçirdiğimiz engebeli yolları düşündükçe, yaşadıklarımızı... ne de çok şey yaşadık diyorum bir an..
.
Ne kadar çok şeyi başardık birlikte. Ve elinden tutarak çıktığımız bu yolda yapacak daha ne çok şey var aslında.
Gal'i benim kucağıma ilk verdiklerinde tam bir melekti.. ( tabii tüm bebekler gibi değil mi? ! ) Kendine özgü küçücük katlı kulakları vardı, bembeyaz bir teni ve bol bol saçı..
İkinci kez anne olunca insan çocuğuna farklı bir noktadan bakıyor artık.. Farklı bir tecrübeyle, önceden yaşanmış aşina duygularla ve daha korkusuzca...
Fakat ilk aylardan itibaren bir şeyler farklı gelişti.. Bir çok şey kızımla yaşadığım gibi değildi..
Gal üç aylık olduğu zaman başını kaldıramıyordu.. Objeleri takip edemiyordu..
İlk aylardan bazı şeyler soru işaretlerini bir biri arkasına getirdi bizim için..
Bağlı olduğumuz sağlık kurumunda dört aylıkken başladığımız fizik tedaviler Gal ile çıktığımız maceranın sadece başıydı.
Gelişiminde gösterdiği tüm gecikmelere rağmen onun gözlerinde gördüğüm pırıltılar, zayıf olan kasları yüzünden çektiği zorlukları aşmak için geliştirdiği tüm taktikler , ancak bir annenin gözlemleyebileceği bir çok işaret bana herşeye rağmen onun için her zaman ümit beslemem gerektiğini söylüyordu..
Yıllarca bir doktordan diğerine koşturmanın dışında , konuşma ve oyun terapilerinin ardından hayatımı adadığım bu çocuk için bugüne dek herşey engebeli bir yoldan geçiyor..
Hayat kimisi için kolay, kimisi ise en ufak şey için çok daha büyük bir çaba harcamak zorunda..
Oğlum üç yaşına geldiğinde yaşadığı fiziki zorlukların yanında onunla en büyük savaşı davranış bozukluklarıyla vermeye başladık.
Her gün gelen öfke nöbetleri yaşantımı gerçekten bir kaç kat zorlaştırırken sorununun ne olduğunu anlayamıyordum..
Bir yere gitmek için onu giydermem gerektiğinde, arabaya bindiğimizde ya da indiğimizde, süpemarkette , alışveriş merkezinde ve her tür durumda tutan nöbetler hepimizi yeterince hırpalarken kendimce geliştirdiğim mizah yoluyla bunları atlamak için savaşıyordum.. Her öfke nöbetinde tiyatro yapmaya başlamıştım.
Mizah yönümün olduğunu her zaman bilirdim ancak bir anda çocuğun aklını çelmek için uydurduğum tuhaf ve hepimizi güldüren senaryolara ben bile inanamıyordum..
Çoğu zaman bu sayede, hem nöbetlerini daha çabuk atlatıyorduk hem sorun sanki bir komedinin tuhaf bir parçası imiş gibi geliyordu bir anda gözüme.. Bazen yorulsam da, çok kez nefesim tükense de..
Gal, çok sevimli ve konuşkan bir çocuk olduğu için yıllarca görüştüğüm nörologlar, psikiyatristler ve bilimum gelişim uzmanı doktorlar çocuğumun sorununu teşhis edemediler.
İlkokulda öğrenim güçlüğü olan çocuklarla eğitime başlayan Gal okumayı belki de normal bir çocuktan daha çabuk söktü..
Yıllarca teşhis konulamamasının verdiği bir yanlız savaştı bizim için hayat .. Taa dokuz yaşına dek...
İnternette aradığım tüm olasılıklarda otizmi bulduysam da , Gal'in eğitmenleri bana , " insanlarla iletişimi gayet iyi ! " diyorlardı.. Benimse kafama Gal'in göz teması kurmakta zorluğu olmaması takılmıştı.. Yani kafam iyice karışmıştı.
Sonunda bir tanıdığımdan bir merkez telefonu buldum ve aradım..
Üç uzun görüşmenin, işin uzmanlarının yaptıkları saatler süren araştırmanın ardından dokuz senedir yaşadığımız durumun ismini koyduk sonunda ... Otizm!!
Evet, dedim ya Gal çok özel bir çocuk.. Evet sanmayın, merkezde bile teşhiste zorlandılar çünkü Gal tam sınırda bir otist. Bazı yönleriyle neredeyse tamamen normalken kimi takıntılarıyla ve ilgi alanlarındaki saplantı şeklindeki zaaflarıyla o tam bir otist..
Oğlumu tanımadan önce bana otizm nedir, otist çocuklar nasıldır diye sorsalardı ; kişilerle hiç iletişim kuramayan, oldukları yerde sürekli sallanan ve kendi alemlerinde yaşayan çocuklar aklıma gelirdi. Eminim bir çok insan bunu böyle bilir. Fakat aslı öyle değil. Yüksek fonskyonlu otist çocuklar çok zaman normale yakın davranışları olan , normatıf zekalı ve gerekli destek ve ilgiyle topluma kazandırılabilecek çocuklardır .Hatta aralarında yüksek zekaya sahip olanların sık görüldüğü de bilinen bir gerçektir.
Herşeyden en önemlisi çocuğuma teşhis konulduğundan beri oğlumu büyütürken yaşadığım zorlukların bir kısmının devletin bize tanıdığı bir çok haklar ve yardımlar sayesinde sırtımdan kalktığını hissettim. Oğluma tanınan haklar ve yardımlar hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırdı..
Bu arada büyüyor, yavaş yavaş olgunlaşıyor, yaşadığı zorlukların kendisi de farkında , hatta zaman zaman bana " Anne özür dilerim elimde olmadan yaptım ama bak şimdi geçti" deyip benden özür diler. Artık çoğu zaman öfkesini kontrol edebiliyor, edemediği zaman da yaşadığı nöbet eskisi kadar uzun sürmüyor.
Herşeyden önemlisi, tüm mücadelemizle birlikte onun için gösterdiğimiz tüm çabanın o kocaman kalbi olan oğlum tarafından her an takdirle karşılanması.
Gal bize günde kaç kez şükranlarını sunar ben de bilmiyorum..
Onun duygusallığı, merhameti ve inceliğinin her çocukta bulunmadığını biliyorum.. Daha çok küçük yaştan karşındaki için kaygılanan, yardım edilmesi gereken yerde ilk koşan, anneannesine bir centilmen gibi el vermeyi hiç unutmayan, kalbinde herkese ayrı bir yer ayırabilen bambaşka bir çocuk o..
Evet belki tam 12 yıldır hayatım baştan sona değişti. Belki kendi hayatım yerine onunkini yaşamaya başladım. Herşey sil baştan olsa da, kafama göre program yapıp uygulama şansım olmasa da, seyahatler benim için şimdilik sadece hayal olsa da, her gün aynı sorulara sabırla tekrar tekrar yanıt vermek zorunda olsam da, hayatımı onun istediği monotoni içinde geçirmenin ötesine çok fazla gidemesem de Gal Tanrının bana bağışladığı bir hediye ............
Batya R. Galanti.