RADIKAL ISLAM
Temmuz 2014'te çekilmiş kısa bir dokümanter film izlemiştim.
Kalbinden çok ağır hasta olan ve Gazze'deki hastanede kendisine çare bulamayan doktorların ricasıyla annesiyle birlikte acil olarak Israel'deki hastanelerden birine nakledilen küçük bir çocuğun kısa hikayesi.
Israel'de her yıl özellikle Wolfson hastanesinde bir çok çocuğun hayatı gönüllü bir organizayson olan Save A Child's Heart ( SACH ) ( Bir Çocuğun kalbini Kurtar ) tarafından kurtarılmaktadır .
1996 yılında kurulan bu organizayon için çalışan gönüllü doktorlar, hemşireler ve diğer tüm ekip kendilerine gelen her hastanın hayatını kurtarmak için çabalamaktadır.
İzlediğim filmdeki küçük çocuk ta bu çerçevcede Israel'de bulunmaktaydı.
Bu kısa filmde uzun süredir kaldıkları hastanede kendileri için gösterilen çabanın o küçük masum çocuğun annesine ne kadar yansıdığını gözlemlemeye çalıştım.
Sadece sözlerinde değil, yüzündeki, gözlerindeki ifadede, tüm vücut dilinde duygularını çözmeye çalıştım.
Kendi öz evladının, o küçücük masum çocuğun yaşamını kurtaran o özel insanlara karşı hissettiklerini anlamak istedim
Bir yıldan belkide daha fazla o hastanede bulunan ve artık Yahudilerin gelenekleri ve bayramları hakkında belli bir fikir edinmiş olan bu kadına sorduğu sorularda gazeteci belli ki ona uzatılan yardım elinin fikirlerinini ne kadar değiştirmiş olabileceğini anlamaya çalışıyordu.
Arada hastaneye gelen gönüllü kadınlar çocuklara hediyeler getirdiler. Kadın; " Gelen gönüllüler hiç bir zaman yahudi veya arap ayırımı yapmıyorlar, herkese aynı davranıyorlar" demekten kendini alamadi.
Kimi zaman hüzün, kimi zaman sevinç ve gözyaşı olan o gözlerde herşeye rağmen hiç kaybolmayan o şüphe esas duyguyu oluşturuyordu. Kendisi ve çocuğu için gösterilen tüm dostane yaklaşım, insani çaba, harcanan binlerce dolar ve manevi özveri içindeki şüpheyi yok edememiş görünüyor.
Sözlerinde, gözlerindeki ifadede ve vücut dilinde bu şüpheyi, bu güvensizliği her an gözlemlemek mümkün.
Gazeteci kendini tutamıyor konuyu Yerushalayim'den ( Kudüs'ten ) açıyor .... Filistinli kadın önce bunu konuşmayalım diyor.. Ve en sonunda ekliyor, hepimiz " El Kuds " için ölmeye hazırız..
Ardından bilindik kelimeler bir anda dudaklarından rahatça dökülüyor;
" Bizim için yaşamın bir değeri yok! "
O zaman ne için bütün çaba? Neden çocuğunu kurtarmak için bu kadar savaştın, neden göz yaşı döktün, neden gecelerce uyumadın. Neden??
Sonunda Kudüs için Şehid olmaya giderse onu helal ederim demek için mi?
Evet Ortadoğu insanı için ölüm yaşamdan daha değerli..
17 yasında evine zorla girerek gencecik kadını küçük çocuklarının gözleri önünde kalbinden bıçaklayan çocuk için kendi hayatının hiç bir değeri olmadığı gibi başkasınınkini de elinden almak en kolay şey..
Ya da yataklarında uyuyan üç beş yaşındaki minikleri delik deşik edenler için ölüm Tanrının emriyken şeytan kılığında gezen bu insanlar için canice katlettikleri çocuklar cenette sadece bir bilet.
Aklıma yıllar evvel çok sevdiğim bir arkadaşımın bana söylediği babaannesinin sözleri geldi.. Birlikte İstiklal caddesi'nde yürüyorduk, arkadaşım zaman zaman islamdan , yahudilikten konuşmayı severdi benimle..
Durdu ve bana şöyle dedi " Babaannem dedi ki; bir yahudi ne kadar iyi bir insan olursa olsun cennete gitmeye hak kazanamaz " . Sanırım arkadaşım da babaannesinin bu sözlerinin içindeki mantığı çok fazla sindirememişti. Ben se sustum.
Bugün, yüzyıllar evvelinde olduğu gibi bir inanç uğruna ölüme iman edenler bu dünyayı cehenneme çevirmeye hazırlar.
Filistinli Arabın Yahudiyi öldürmek için yeterli sebepleri var diyenlerin göremediği gerçekler se Ortadoğu'da ölümün yaşamdan daha çok değere sahip olduğu halkların yüzyıllardır yaşadığı sefil hayat ve bu hayatın hesabını sordukları Batı'dan almak istedikleri intikamdır.
Bu durum Gazze, Yemen, Irak, Suriye vs.. için hiç bir farklılık göstermemektedir.
Hiç bitmeyen kin yüzyıllardır devam ederken dinin kölesi haline getirilmiş karanlık zihniyetin getirdiği savaşlar , kan ve barut artık Ortadoğunun dışına taşmaktadır.
Bilgisayar devrini yaşayan Batının 21. Yüzyıl'da kendisi için planladığı gelecek muhakkak ki farklıydı.
AB'nin ilk kuruluş yıllarıyla gelen umut dolu günler, kalkan sınırlar birleşen ve bütünleşen ekonomik güç ve kulturel değerler buradaki insan için umut dolu bir gelecek çiziyordu.
Bugünse Avrupa'nın kendi içinde yaşadığı ekonomik sorunlar bir yana Ortadoğu halklarının beklenmedik göçleriyle yeniden şekillenen coğrafi yapı, yıkılan dengeler ve herşeyden önemlisi Radikal İslamın başta Avrupa ve Amerika olmak üzere son bir kaç yıldır tehtid ettiği dünya huzuru..
Nasıl sa kimse bunları önceden göremedi..
Ortadoğu'da kaynayan kazandan taşan kızgın lavlar yavaş yavaş heryeri sararken internetin getirdiği hızla yayılan fanatizm Avrupa'da doğan büyüyen beyinlere hiç beklenmedik şekilde etki etmektedir..
Nice'te küçücük bir kız çocuğunu tekerleklerin altına alırken Allahu Akber diye bağıran genç , Brüksel'de metro'da işe giden kadınların gözlerinin içine bakarak kendini patlatan zehirli beyinler Tanrının katında birer "şehid " olacakları inancıyla dünyanın huzurunu kaçırmaya yeminliler. Girdikleri kilisedeki yaşlı rahibin boğazını keserken eski çağların barbarizmini hatırlatanlar için Avrupa hala inanılmaz bir şekilde ne tepki vereceğinin şaşkınlığını yaşamaktadır.
Israel'de onlarca yıldır yaşanan terörü diğerinden ayıranların hala anlamak istemedikleri gerçek , bu dünyada kendilerinden olmayan kitleleri yok etmek için Cihad yemini edenlerin inandıkları yolun bir olduğudur.