6 Haziran 2019 Perşembe

ISRAEL TOPLUMUNDA HERKESE YER VAR



Bugün Yeruşalayim'de 18. si  düzenlenen Gay Parade yani Gurur yürüyüşünde binlece polis görev başında. Her sene çoğunluğu gençlerden oluşan on binlerce insan bu yürüyüşe katılır. Tam bir karnavala dönen,  LGTB haklarının korunması ve toplumda eşcinsel insanların kabul görmesi için düzenlenen bu yürüyüş Israel toplumunun bir çok yönlerinden biri olan farklı olanı tolere etmeğe açık olan yüzünün açığa vuruşudur.
Dünyanın en karmaşık toplumlarından birisidir aslında Israel toplumu. Demokratik temeller üzerine kurulmuş olan Yahudi ülkesi İsrael'in bağrında yaşayan çok farklı inanışların, farklı tipte insan karakterlerinin buluştuğu ve  ancak bu topraklarda bir zaman yaşayarak anlaşılabilecek bir karma kültürün yansımasıdır Israel toplumu. İçinde var olan çoğu ılımlı insanların, her inanışa, her görüşe aynı mesafede bakma eğilimindeki liberallerin, bu toplumu Batı'ya yaklaştıranların yanında  radikal dindarlar  ve tutucu yahudilerin , Israeli Israel yapan Yahudiliği en kuvvetli anlamda hissetiren özelliklerin tek adresi olan bir ülkedir burası.
Bu toplumu oluşturan halkın bir çoğunun tek ortak özelliği yahudi bir anne ya da babadan doğmuş olmalarıdır. Bunun dışında onları birleştiren ortak özellikler sadece bu topraklarda dünyaya gelen yeni nesiller arasında ortak bir gelecek için aynı çatı altında yaşamaya devam eden insanlar arasında kurulan yepyeni bağlardır.
Bu halka yakından baktığınızda kimi Doğu Avrupa'nın içindenkopup gelenlerdirr bu insanlar. Kimi  Polonya'da Varşova yakınlarında bir kasabada doğmuş bir Hasid Yahudisidir. Kimileri Yemen'den,  kızgın Arabistan çöllerinin ortasındaki Arap kültürünün en belirgin özelliklerini ülkeye getirmişlerdir. Bir diğerleri  Hitler'in iktidara geçtiği yıllarda Berlin'i gerilerde bırakarak binlerce yıllık rüyalarını daha Israel kurulmadan gerçekleştiren Yek'lerdir. Güney Amerika'nın o alışılmış sıcak insanlarının özelliklerini taşıyan yine eski Polonya köklerini unutup Arjantin'de antrikot kültürüyle değişime uğrayanlar  ise bir kez daha kendilerini göç ettikleri bu süt ve bal ülkesinde yepyeni bir kültürle iç içe bulanlardır.  Radikal dınlarların yanında , kimi gelenekçiler ve kimi ateistlerdir. O bilindik doğu kültürünün en acılısı en dramatiği olanlarıdır ya da Kuzey Amerika'nın soğunu getirenlerle , Avustralya'dan  Güney Afrika'ya kadar hiç akla gelmeyecek köşelerden başka başka alışkanlıkları buralara taşıyanlardır Israelliler. Bu ülke insanın çoğu bir  Doğu Batı senteziyken bir çokları katiksiz bir doğu kültürü yansımasıdır. Kimileri ise ülkenin o doğulu kültürünü  bugüne kadar eleştirip kendi alıştıkları kültür içinde bir dünya kuranlardır. Israel her şeyden birazdır. 



İşte tüm bu karma kültürün içinde Yahudilik genel hatlarıyla insanların arasındaki en belirgin bağdır. Kimi Israellilerin yaşamlarını baştan aşağıya belirleyen kurallardır, Tora'da yazılı olan tüm açık emirler . Bir çoğu için bir klasik gelenektir Şabat akşamları ve bayramlar.. Aile'nin ne olduğunu hatırlatır her defasında bir araya gelinen bayram yemekleri. Bir çokları için din bir hiçken , bazen gelişen modern hayatın içindeki liberaller toplumu yeniden çizen kurallara öncelik edenlerdir.
Tüm bu farklılıkları hep birlikte yaşatan demokratik düzenin içinde her sese yer olduğu gibi 18 yıldır aksatılmadan düzenlenen  Gay Parade da toplumun çoğunluğu tarafından normal karşılanan bir karnaval haline gelmiş gibidir Israel'de.  Artık her ailede var olan aynı cinsten kişilerin birlikteliklerinden doğan başka ailelerin ister istemez benimsendiği günümüzde daha fazla özgürlük ve daha fazla destek için . ister eşcinsel olsun ister olmasın seslerini birleştiren grupların devletten beklediklerini dile getirmeye çalıştıkları bir platfomdur Gay Parade.
Yeruşalayim'de dinlerin merkezi olan bu kutsal şehirde ( eşcinselliğe üç monoteist dinin bakışı  açıktır)  böyle bir yürüyüşün getirdiği tartışmalar bir yana kanımca her insanın sevmeye ve sevilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Her insan mutlu olmayı hakkediyor. Yeter ki kendi mutluluğu ve kendi hakları bir başkasının mutluluğuna, haklarına ve varlığına tehtid oluşturmasın.
Bu tip  yürüyüşlerde beni rahatsız eden şey, bu insanların  haklarının yaşadıkları toplum tarafından  kabul edilmesi için vermeğe çalıştıkları mesajlarda kimilerinin baş vurdukları abartıdır.



Verilmek istenen mesaj onların da sevmeye hakkı olduğudur!   Ve bu mesaj en doğal haliyle sevenlerin verdiği öpücüktedir.  Sevginin lisanı sevdiğine sarılmaktır, elini tutmaktır , onun gözlerinin içine gülerek bakmaktır .  Gay Parade gününde kimilerinin sokaklarda her taraflarını açıp verdikleri akla sığmaz pozlarla sevginin ne ilgisi var ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum.   Dili dışarıya sarkmış , aşırı alkol ya da uyusturucunun tesiriyle hareketlkerini kontrol etmekte zorlanan bir insanın hiç bir şeye örnek olamayacak davranışlarını anlamakta zorluk çekiyorum. Böyle  insanların topluma nasıl bir mesaj vermek istediklerini ise hiç anlamıyorum.
Gerçek insan sevgisi adına çocuklara güzel bir gelecek bırakmak adına birbirimizi tüm özelliklerimizle kabul ederken ve severken  her şeye rağmen liberal toplumun içinde de kimi sınırların sağlıklı bir toplum için gerekli olduklarını düşünüyorum.



Batya R. Galanti

4 Haziran 2019 Salı

                                               Rehberlik



Üniversitenin ikinci sınıfındaydım. Bir gün bir arkadaşım yanıma geldi;  " Batya yardımına ihtiyacım var!"  " Ne oldu? " Kuzenim rehberdir, beni aradı . Plan Tours , şehiriçi turları, öğleden sonra turu için rehbere ihtiyaçları varmış.. "Ama ne sen ne ben rehber değiliz ki!"  Arkadaşım; "  Kuzenim önemli değil dedi.., Üç saatlik bir boğaz turu imiş, teknede, fazla bir şey bilmeye gerek yok. Sadece onlarla olmak, biraz konuşmak , bildiğin kadarıyla İstanbul'dan bahsetmek yeterliymiş. E o zaman git işte deyiverdim. Yok sen de gel ne olur . Çaresiz kabul ettim. Üniversite'ye çok yakındı büro. Beş dakika sonra oradaydık. İçeri girdiğimde klasik bir seyahat acentesinde olduğu gibi her tarafta İstanbul fotoğrafları asılı olan büroda oturan bir kaç eleman ellerinde telsizlerle birileriyle konuşurken  , sekreter kız telefon'da tur kapatmaya çalışıyordu. Arkadaşım bizi boğaz turu için çağırdılar dedi.  Karşı tarafta yetkili kişi olduğu belli olan orta yaşlı, iri yarı adam otoriter bir havada etrafa komutlar dağıtırken bize doğru bakarak bir an. " Ha tamam, iyi ki geldiniz dedi.  Çok sıkışık durumdayız şu an.  Arkadaşım önce kendini tanıttı. Bense olayla alakam yokmuş gibi davranmaya çalışırken, adam bana , " Ya siz ? diye sordu birden. . " Ben mi?  Ben onunla geldim!"  deyiverdim.  Son bir senedir bir tekstil firmasının ingilizce tercüme işlerini yapıyordum, okulumun dışında kalan saatlerde. İhtiyaçları oldukça çağırıyorlardı beni, ama o ana kadar rehberlik hakkında hiç bir fikrim yoktu. Öyle çok atılgan bir yapım da olmadığı için biraz çekingen bir ifadeyle cevap vermeye başladım adamın sorularına. Sen yabancı dil biliyormusun ?  Biraz dedim, Adam; " Biraz derken?
Saint-Benoit Lisesi mezunuyoum dedim, ayrıca biraz da  ingilizce biliyorum.. Oooo dedi  memnun bir ifadeyle.. İsmin ne ? Batya!   Musevimisin? Evet dedim. O zaman sen İspanyolca da bilirsin! Ben " Yok evde Ladino konuşulur  !" Tamam işte ferketmez! " Nasıl Farketmez! Aynı şey değil ki!
"Bizim bütün İspanyolcacı rehberler sizinkilerdendir, becerirsin "



Bak bu aralar ispanyolca rehbere ihtiyacımız büyük ayrıca Fransızca ve İngilizce bilmen çok iyi.
Ne olduğunu anlamadan; Yarın gelin apprenti olarak başlayın!  diye bir şey duyar gibi oldum
Benim ağzımdansa olur diye bir şeyler çıkıverdi . Ancak okulu tamamen boşlamam mümkün değildi.. Takipte olmam,  notlar, sınavlar çok önemli. Tamam , saatlerini uydurmaya çalışırız.
Bende bir heyecan. Turistlerle çalışmak kim bilir ne güzeldir!!  Peki ya bu işin bir düzeni , devletin her hengi bir kontrolü yok mu? Sonra aklıma geldi burası Türkiye. Unutmuşum!!
Ertesi sabah , şehir turuna gönderdiler beni, yani Aya Sofya ve camiler, Arkeoloji müzesi , Kapalı Çarşı! Süper.. Genç bir rehber adam, İngilizce, Fransızca ve Almanca rehberlik yapıyordu gruba.  Tecrübeli bir rehberdi, çok bilgiliydi ve ağzından çıkan lisanları mükemmel konuşuyordu gerçekten. Otellerden toplama olduğu için grupta bir çok ülkeden insanlar vardı. İspanyol turistlere benimle olmaları gerektiğini söylemisti. Bir süre sonra İspanyol turistleri tamamen bana teslim edince şimdi hapı yuttum dedim. Daha ilk günden ise başlayacağımı zannetmemiştim.. Sadece apprenti olacaktım ya. Neyse bir gün evvel Istanbul,  Aya Sofya ,  Sultanahmet Camii hakkında bir şeyler okumuştum. Ancak tüm bunları bir de İspanyolca anlatmak vardı.



Patron beni daha ilk günden İspanyolca tura gönderdiyse benden de günah gitmişti!!
 Türkiye'de yeri gelince hademeden doktor,  nalbanttan veteriner, kunduracıdan diş hekimi olursa, benden niye bir günde rehber olmasındı ki?!!! O da olurdu.
İspanyolların bana söylediklerinin büyük çoğunluğunu anlıyordum.. Ladino bilmek mutlaka ki büyük bir yardımcıydı.  Derdimi anlatırken bir çok kez fransızcaya sığındığım da oluyordu. Bazen çok zor kelimeleri bilirken, bazen en basit bir şeyin İspanyolcasını bulmak için akla karayı seçiyordum.
Aya Sofyanın önünde  Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olan Constantinopolis'in sembolü, o zamanın en büyük bazilikası olan Santa Sofia 'yı görmeye gelen İspanyollara , 1453'te şehri Sultan Mehmet aldığı zaman kiliseyi camiye çevirdiğini söylemek istedim. Ok. her şey yolunda kelimeleri buluyorum, bir şekilde çıkıyorlar ağzımdan. Cami, ne tuhaftır ki Ladino'da türkçeleşmiş kelimelerden bir tanesidir  yani Ladino'da cami camidir .Peki, Fransızcası  Mosquet! Sonuna bir o ya da a eklersem. Mosquito geçiyor aklımdan.. Olur mu ya diyorum mosquito  sivrisinektir . O zaman kesin mosquita . Başladım anlatmaya, Mosquita olduktan sonra binaya yapılan eklemelerden , minarelerden  falan behsediyorum ve devam ediyorum, kendimden emin .  Adam dayanamadı , " Sinyora mosquita es bbzzzzzzz ! " dedi ve eliyle gösterdi bir de . Aaaa!! meğer Mosquita'da da sinek demekmiş!  Cami mesquita imiş.. İlk gün zordu ama yine de şikayet gelmedi ertesi gün bir daha gönderdiler beni. Yine şikayet gelmedi.  Ben her gün ter döküyordum ama işin ilginç tarafı insanlar memnundu . Ya insanların seyahat psikolojisi içindeki genel olumlu yaklaşımları  ya da benim gösterdiğim ekstra çabanın sonucuydu bu. Her geçen gün pratiğim arttıkça  benim için konuşmak biraz daha kolaylaşıyordu ama ilk günlerden yine komik olan bir anımı hiç unutmam.  Süleymaniye Camii'nde büyük ahizelere asılı olan Devekuşu Yumurtalarını anlatmak istediğim an girdiğim sıkıntı ." Estos huevos que son colgados en las lamparas son ....." dedim  yani bu lambalara asılı olan yumurtalar... ve kaldım.. Devekuşu ne bileyim nedir?? Arıyorum, , hani koşan büyük kuş var ya işte o . Arada kanat falan da çırpıyorum, Arjantin'li turistse muzip yüzüme bakıyor,  Ne yumurtası bu sinyora ? Sultan'ın mı, kimin ? derken  ben dahil herkesin ağzından patlayan  kahkahayla o gün anladım ki bu işin en güzel tarafı icra ettiğiniz mesleğin, bulunduğunuz durumların  genel olarak çok ciddi bir tarafı olmamasıydı.  Dünyanın farklı noktalarından sadece gezmek, eğlenmek, tanımak, tatmak için  gelen insanların esas amacı zamanlarını dolu dolu geçirmekti. Ve sizde de yeterince iyi niyet ve çaba var ise pek sorun çıkmıyordu genelde.

 İstanbul gibi kozmopolit, tarihi, çekici bir şehiri , eskiyle ve yeninin, batıyla doğunun, İslam'la Hıristiyanlığın buluşma noktası olan bu yeri her gün hem gezip hem gezdirirken diğer taraftan da para kazandığınız bu meslekte ayağınıza gelen dünya insanından değişik kültürleri, inançları, dilleri, deyişleri,  farklı düşünüşleri ve eğilimleri olduğunuz yerde tanımak imkanına da sahip oluyorsunuz. Gücü, kuvveti yerinde olan  ve özellikle genç insanlar için çok dinamik, çok güzel , çok renkli  ve ayrıca kazançlı bir meslektir bence rehberlik!



Batya R. Galanti

  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...