ÇOCUKLUĞUM
Buyukada, Şehbal Sokak, Fırının karşısı....
Cocuklugumdaki yazlar aklıma özellikle kazınmış gibidirler..
Adada geçirdiğim her anın benim için ayrı bir mutluluk olduğu bir gerçekti.
Hele bazi anılar belki bir parça daha özel olabiliyor insan için.
Özellikle de bir çocuk için...
O yazın ilk günü hiç aklımdan gitmez. Belki de benim için zorlu geçen bir öğrenim yılının ardından yeniden nefes almak gibimiydi o yaz..
Güneşin ilk ışıklarıyla uyandığımda kulağıma ilk çalınan ses martıların çığlıklarıydı.
Heyyyy adadayım!! Şişli'nin karanlık, puslu ve hüzünlü havasından çıkıp yeniden bisikletime kavuştuğumu müjdeleyen martılar...ve yatağımdan büyük bir mutlulukla fırladığım anlar sanki dün gibi.
Güneşin ilk ışıklarıyla uyandığımda kulağıma ilk çalınan ses martıların çığlıklarıydı.
Heyyyy adadayım!! Şişli'nin karanlık, puslu ve hüzünlü havasından çıkıp yeniden bisikletime kavuştuğumu müjdeleyen martılar...ve yatağımdan büyük bir mutlulukla fırladığım anlar sanki dün gibi.
Annem sabah sabah yazlık kıyafetleri yatagin uzerine yigmis dolapları duzenliyordu..
İlk iş kırmızı tahta ceyolarımı ( bunlar her yaz adadaki eczaneden satin aldigimiz tahtadan, ortopedik terliklerdi ) aradım. Adanın benim için neyi ifade ettiğini sorsalardı şöyle 10 yaşlarımda iken öncelikle turuncu bisikletim Daniela sonra Ceyo terliklerim ve ardından her gün olmazsa olmaz olan deniz sefam aklıma gelirdi sanırım.
Üst üste giyilen kalın kıyafetler ve paltolara verilen ara ise ayrı bir zevkti.
Daha kahvaltımı bile etmeden aşağıya indim. Babamın bisikletimi çıkarıp çıkarmadığına baktım, Ikinci el bisiklet aşağıdaydı. Turuncu gövdesi, beyaz jantları vardı. Hafif paslanmaya başlayan jantlar umurumda bile değildi. Babama ya da anneme bana yeni bir bisiklet neden almıyorsunuz dememiştim ben. Elindekiyle mutlu olan bir çocuktum. Belki de birazıcık saftım.
Benim için önemli olan bisiklete binip gezebilmekti . Daha fazlası çok fazla umurumda değildi.
Beş buçuk yaşımdayken bisiklete binmeyi babam öğretmişti. Bir kaç gün içinde yardımcı tekerlekler olmadan bir iki düşüş arkasından olmuştu bu iş.
Çevik ve hareketli bir çocuk olmakla birlikte minyon sayılırdım. Buna rağmen bisiklete binmeyi ilk öğrendiğim yazdan itibaren babamın kız bisikleti olan (!) Peugeot'suna göz dikmiştim . ( kız bisikleti idi nede olsa ! ) .
Üst üste giyilen kalın kıyafetler ve paltolara verilen ara ise ayrı bir zevkti.
Daha kahvaltımı bile etmeden aşağıya indim. Babamın bisikletimi çıkarıp çıkarmadığına baktım, Ikinci el bisiklet aşağıdaydı. Turuncu gövdesi, beyaz jantları vardı. Hafif paslanmaya başlayan jantlar umurumda bile değildi. Babama ya da anneme bana yeni bir bisiklet neden almıyorsunuz dememiştim ben. Elindekiyle mutlu olan bir çocuktum. Belki de birazıcık saftım.
Benim için önemli olan bisiklete binip gezebilmekti . Daha fazlası çok fazla umurumda değildi.
Beş buçuk yaşımdayken bisiklete binmeyi babam öğretmişti. Bir kaç gün içinde yardımcı tekerlekler olmadan bir iki düşüş arkasından olmuştu bu iş.
Çevik ve hareketli bir çocuk olmakla birlikte minyon sayılırdım. Buna rağmen bisiklete binmeyi ilk öğrendiğim yazdan itibaren babamın kız bisikleti olan (!) Peugeot'suna göz dikmiştim . ( kız bisikleti idi nede olsa ! ) .
O işteyken ben her gün onun bisikletini alıyordum. Boyum daha o kadar küçüktü ki ancak ayakta binebiliyordum. Ama inatla her gün belki biraz boy atmışsam bu kez otururken ayaklarim pedallere yetisebilir diye kontrol ediyordum.. Taa ki bir sefer yere kütük gibi düşene dek..
Sonunda bir gun Dkucuk turuncu bisikletimin pabucu dama atılırken çoğu zaman Peugeot'ya binmeye başlamıştım, Arkamdan küçücük kıza bak kocaman bisiklete biniyor dediklerini hatırlarım..
Annemin arkadaşları böylece bana yeni bir isim takmışlardı; Erkek Marika ....
Aslında çok haklılardı, karakterimdeki tum masumiyete rağmen tam bir tomboy'dum..
Çok ta suçum varmıydı bilmem . Annemin arkadaşlarının çocukları hep oğlandılar. Ben de mecburen onlarla top oynuyor ve koşturuyordum. Hayatımdan şikayetçimiydim? Yok hayır gayet memnundum. Bazı ufak tefek kazalar dışında hersey yolundaydi .
Annemin arkadaşları böylece bana yeni bir isim takmışlardı; Erkek Marika ....
Aslında çok haklılardı, karakterimdeki tum masumiyete rağmen tam bir tomboy'dum..
Çok ta suçum varmıydı bilmem . Annemin arkadaşlarının çocukları hep oğlandılar. Ben de mecburen onlarla top oynuyor ve koşturuyordum. Hayatımdan şikayetçimiydim? Yok hayır gayet memnundum. Bazı ufak tefek kazalar dışında hersey yolundaydi .
Bir defasinda birinci katın merdivenlerinden sokağa yuvarlanmistim , bir kez kuzenlerimin arkalarindan koşarken beni kim çağırıyor acaba diye arkama bakayım derken hizla ağaca toslayıp basima aldigim darbeyle bayılmistim, çığrından çıkan atın nalları altında kalmistim bir yaz, ve ellerim dizlerim her tarafim kan revan icinde annem beni ilk yardima goturmustu, baska bir sefer aramızdaki yaramazlardan en küçüğünün yerde buldugu tasi bana dogru firlatmasi ile alnımı yarmasının ardindan bu kez basima pensler takilmasinin dışında hayatımdan gerçekten çok memnundum..
Beş kafadarın oluşturduğu bir çete gibiydik, o yaz birarada oldugum minik arkadaslarimiz ve ikia biz iyi çocuklar çetesiydik. Içimizde hiç kötülük yoktu. Ne birbirimize karşı ne de başkalarına.
Her gün beraber gittiğimiz denizden dönerken adanın çoğu yokuş olan yollarında eve dönüşün beni nasıl zorladığını anımsarım. Denizin ve güneşin ben de yarattığı yorgunluğun ardından bisikletimden inip itiştire itiştire eve dönüşlerim hep aklımda.
Nevruz yokuşunun tepesinde kuzenlerimle beraber tuttuğumuz evin girişindeki küçücük toprak parçasına bir şeyleri ekmeyi önerdiğim gün hepimizin bunu ne büyük mutlulukla karşılayıp evden getirdiğimiz küçük balta , kaşık ve bilimum aletlerle önce samandan ve çöplerden temizlediğimiz toprağı kazdığımız günlerde hepimiz 10 -11 yaşlarındaydık.. Ekmek için aklımıza gelen tek şey fasülye, mercümek gibi baklagillerdi. Her gün suladığımız topraktan çıkan filizler deniz dönüşünde ilk kontrol ettiğimiz şeydi.. O filizler bizim için sanki bir başarıya imzaydı.. Minik bahçemiz kuru bir samandan yeşeren küçücük bir alana dönmüştü.
Bir deniz dönüşü giriş kapısını itekleyerek giren koyunun sıra sıra açan yapraklarımızı yediği güne dek bu küçük yaratıcılık bizim için çok büyük bir mutluluk olmuştu.
Haftada bir gittiğimiz film aralarında elimize verilen harçlığa göre her birimizin satın aldığı birer şeyle filme tekrar geri girerken , birimiz tost, diğeri kola bir üçüncüsü çubuk krakeri herkesle paylaşirdı . Her bir ısırık veya bir yudum kola bizi mutlu etmeye yetiyordu..
Erkek çocuklarıyla oynarken hayatımdan şikayet etmedim ama neyseki yanımda bir de kuzinim vardı. O da bana kız çocuklarının ayrı bir cadı olduklarını hatırlatırdı hep. Benden üç yaş küçüktü ama benden inatçı ve diretkendi. Kızdığı zaman bana cimcik atarken son yumruğu konuşturan ben olurdum. Azarı da sonunda hep ben işitirdim.
12 yaşıma gelene dek erkek çocukları adada bisikletlerle polis çete oyunları oynadığım, top koşturduğum oyun arkadaşlarım oldu ..
Yıldırım Spor'da partilere katılmaya başlayıp kızlı erkekli oluşturduğumuz ilk gruba dek..
Dansı çok seven benim kavalyem olmuştu bir çocuk . Daha o yaştan bir kıza nasıl hitap etmesi gerektiğini bilen bu küçük Don juanla bütün kış paylaştığım özel arkadaşlığın sonunda gruba yeni katılan kızlarla birlikte pabucumun dama atılmasıyla terkettiğim son partiye dek erkekler beni hep güldürmüştü. Hayatımda ilk kez yaşadığım duygusal bağ , ilk çocukluk aşkı ve ilk hayalkırıklığı bana erkeklerin sadece top oynamaya yaramadıklarını öğretmişti..
Çocukluğu geride bırakalı çok uzun yıllar oldu. Yaşanmış tüm güzellikleri de beraberinde. Ilk arkadaşlıklar, ilk ilişkiler ve hayal kırıklıklarıyla hayata ilk açılan bir pencere olan bu dönem bize gelecekte yaşanacakların sadece küçük bir promosu gibi..
Batya R. Galanti
Beş kafadarın oluşturduğu bir çete gibiydik, o yaz birarada oldugum minik arkadaslarimiz ve ikia biz iyi çocuklar çetesiydik. Içimizde hiç kötülük yoktu. Ne birbirimize karşı ne de başkalarına.
Her gün beraber gittiğimiz denizden dönerken adanın çoğu yokuş olan yollarında eve dönüşün beni nasıl zorladığını anımsarım. Denizin ve güneşin ben de yarattığı yorgunluğun ardından bisikletimden inip itiştire itiştire eve dönüşlerim hep aklımda.
Nevruz yokuşunun tepesinde kuzenlerimle beraber tuttuğumuz evin girişindeki küçücük toprak parçasına bir şeyleri ekmeyi önerdiğim gün hepimizin bunu ne büyük mutlulukla karşılayıp evden getirdiğimiz küçük balta , kaşık ve bilimum aletlerle önce samandan ve çöplerden temizlediğimiz toprağı kazdığımız günlerde hepimiz 10 -11 yaşlarındaydık.. Ekmek için aklımıza gelen tek şey fasülye, mercümek gibi baklagillerdi. Her gün suladığımız topraktan çıkan filizler deniz dönüşünde ilk kontrol ettiğimiz şeydi.. O filizler bizim için sanki bir başarıya imzaydı.. Minik bahçemiz kuru bir samandan yeşeren küçücük bir alana dönmüştü.
Bir deniz dönüşü giriş kapısını itekleyerek giren koyunun sıra sıra açan yapraklarımızı yediği güne dek bu küçük yaratıcılık bizim için çok büyük bir mutluluk olmuştu.
Haftada bir gittiğimiz film aralarında elimize verilen harçlığa göre her birimizin satın aldığı birer şeyle filme tekrar geri girerken , birimiz tost, diğeri kola bir üçüncüsü çubuk krakeri herkesle paylaşirdı . Her bir ısırık veya bir yudum kola bizi mutlu etmeye yetiyordu..
Erkek çocuklarıyla oynarken hayatımdan şikayet etmedim ama neyseki yanımda bir de kuzinim vardı. O da bana kız çocuklarının ayrı bir cadı olduklarını hatırlatırdı hep. Benden üç yaş küçüktü ama benden inatçı ve diretkendi. Kızdığı zaman bana cimcik atarken son yumruğu konuşturan ben olurdum. Azarı da sonunda hep ben işitirdim.
12 yaşıma gelene dek erkek çocukları adada bisikletlerle polis çete oyunları oynadığım, top koşturduğum oyun arkadaşlarım oldu ..
Yıldırım Spor'da partilere katılmaya başlayıp kızlı erkekli oluşturduğumuz ilk gruba dek..
Dansı çok seven benim kavalyem olmuştu bir çocuk . Daha o yaştan bir kıza nasıl hitap etmesi gerektiğini bilen bu küçük Don juanla bütün kış paylaştığım özel arkadaşlığın sonunda gruba yeni katılan kızlarla birlikte pabucumun dama atılmasıyla terkettiğim son partiye dek erkekler beni hep güldürmüştü. Hayatımda ilk kez yaşadığım duygusal bağ , ilk çocukluk aşkı ve ilk hayalkırıklığı bana erkeklerin sadece top oynamaya yaramadıklarını öğretmişti..
Çocukluğu geride bırakalı çok uzun yıllar oldu. Yaşanmış tüm güzellikleri de beraberinde. Ilk arkadaşlıklar, ilk ilişkiler ve hayal kırıklıklarıyla hayata ilk açılan bir pencere olan bu dönem bize gelecekte yaşanacakların sadece küçük bir promosu gibi..
Batya R. Galanti