31 Mart 2022 Perşembe

Terör bir kez daha sokaklarda.. dünya ise bir kez daha suskun

 Ben gençken ne sokak serserilerinden, ne gece başıma gelebileceklerden korkmadan dışarılara kendimi atmayı bilen biriydim!! Hani erkek gibi derler ya.. Öyleydim biraz!!

İstanbul'un tüm serserilerine rağmen başına buyruk bir genç kızdım her daim!!

Gece sokağa çıkmak için kimseye ihtiyacım olduğunu düşünmeden heryere giden bir ben vardım hep!!

Hayatın korkulması gerekenlerinden pek korkmayan biriydim o zaman!!

Büyüdüğüm şehir bugün o zamanlardan belki kat kat korkutucu, kat kat tehlikeli bir yer oldu kadınlar için. Sokak ortasında öldürülen kadın sayısı dünyada en yüksek ülkelerden biri oldu Türkiye.

Israel'se bu konularda  çok daha rahattı. Tam benlikti. Şehir merkezlerinde bile hep bir rahatlık söz  konusuydu. Buradaki huzur, bir evinizde olmak hissi gibiydi. Rahattı her yer!!

Gece yarısına kadar genç çocuklar, kızlar sokaklarda korkusuzca gezebilirlerdi bu ülkede. Daha çok yakın bir zamana kadar. ( Belki de bir anlamda  daha bir hafta öncesine dek bu böyleydi!!!)

Israel'in, tüm geçirmiş olduğu savaşlara rağmen, en belirgin en güzel şeylerinden biriydi hissettiğiniz güvenli ortamı ve beni en çok etkileyen şeylerden biriydi bu. Tüm düşünülenlerin tersine bu ülkede kızlar günün her saati rahatça sokaklardaydı.

2000'lerde başlayan ikinci intifada'da ilk kez bu olguda bir değişim oldu. İlk kez, sokaklar insanı ürkütmeye başlamışlardı. Ama bu korku geceleri değil tersine en çok gündüzleriydi.  İlk defa o dönem ölüm insanı heryerde yakalayabilir hissiyle gezer olmuştuk Israel'de. Ve bu korku en az dört yıl sürdü o dönem.

Daha önce de olan kimi intihar saldırılarının sayısı arttıkça bu his birden bire çok yoğun olarak benliğimizi sarmıştı.  Otobüse binmek, şehrin merkezinde dolaşmak, bir kafe'de oturmak ilk kez birden bire korkutucu olmuştu. ( her saat!! )

2004 sonrası yeniden bir rahatlama dönemi geldi. Yeniden bildiğim Israel'in o huzurlu ortamına kavuşmuştuk. Zaman zaman roketlerle başlayan kimi çok yoğun çatışmalara girdiğimiz günler dışında.2007'de başlayan, 2009'da Gazzeye ilk askeri operasyonu getiren roket saldırılarıyla Gazze sınırında değişen hayatın Israel'de yepyeni bir güvenlik sorunyla bugünlere dek bitmeyen ve her defasında bir basamak daha çıkan gerginliklerle devam eden yaşamımız.

Normal günlerde, ne kızımın gecenin bir yarısı köpeği indirmesinden ne de gece ikide eve girmesinden korkmadığımız bir atmosferden birden yeniden 2000'li yıllarını başını aratmayan, belki o dönemlerden bile daha stresli günleri getiren saldırılar bizi yeniden sarstı.

Bir günden diğerine cehennemi yeniden geri getirenlerle değişti tekrardan günlük yaşamımız.

Her duyduğunuz ses, her ambulans sireninin insanları acaba ne var? sorularına iten,  kimi şeytani oluşumlarla iç içe yaşamak zorunda kalan bizler sürekli senaryolarla uğraşıyoruz.

Herkes bir panik içinde.

Dün insanların yarıya yakını günlük rutin hayatının bir çok gerekliliklerini yerine getirmemişler. Bir çokları mecbur kalmadıkça sokağa çıkmaktan bile çekinir durumdalar. Okullara çocuklarını göndermemiş çok insan var.

Bir hafta içinde gelen üçüncü saldırı insanları travmatik bir duruma soktu.

Dün ilk kez çalıştığı kursa taksi tutarak gittiğinde, arabasına bindiği şoför Danielle'e  daha kemerini ilk bağladığı anda ; "Eğer bir saldırı olursa hemen kapıyı açıp karşı binaların arasına doğru koş tamam mı!" demesi onu tabi ki rahatlatmamış daha da çok strese sokmuş.

Herkes sürekli olasılıklar içinde hareket eder halde. Üniversite'ye gitmek için güzergah değiştirmek, eğer bir olay olursa nasıl kaçılabileceği ihtimallerini hesaplamak.. Son bir kaç gündür devan eden yeni hayat!!

Hükümet, yeni kararlardan, yeni  önlemlerden bahsediyor. Daha çok polis, daha çok asker sevk edilecek her noktaya. Polis yeterli olmadığından Başbakan silah ruhsatı olanları bugünlerde silahlarını yanlarında taşımaya çağırdı!!( Bu da durumun zorluğunu ispatlıyor )

Her iki günde bir insanları makineli tüfeklerle tarayan teröristlerin varlığıyla normal hayat devam edebilir mi?

Daha düne kadar, güvenlik sorunları nedeniyle Gazze'den bir süredir giriş yapmayan bir sürü Gazzelinin, yeniden Israel'de çalışmaları,  Ramazan ayında Al Aksa'ya girmeleri için izin verilmek isteniyordu. Hükümet. Hamas'a iyi niyet göstergesiyle, gerginliği azaltmayı planlarken, Hamas tersini yaparak yine de ve tekrardan olaylar başlatmaya çalışıyor. Bunlar bilinen klasik taktikler.

Saldırılar artarken, kısıtlamalar yeniden gündeme gelecek. Bu defa Hamas yeniden ve bir defa daha tehtid edecek. Zaten Radikal İslamın amacı bu.  Kısırdöngü yaratmak. Huzursuzluk başlatarak, saldırarak karşı tarafı önlem almaya itmek. Karşı tarafı karşılık vermeye zorlamak. Ve sonra da karşı taraftan gelen cevabı dünyanın gözlerine sokarak, Israel Ramazan'da Müslümanlara zulüm yapıyor propagandasını bir kez daha kullanarak Israel'i köşeye sıkıştırmaya çalışmak.

Günlerdir burada devam eden teröre karşılık dünya yine tepkisiz ve suskun. Saldırılar dünya basınında yine satır aralarından veriliyor. Konu kimseyi ilgilendirmiyor. Kimsenin kılı kıpırdamıyor.  Hamas'ın, Radikal İslamın Israel'de genç insanları kadınları öldürmesini kınayan bir kişi yok!! ( Biden ayıp olmasın diye bir şeyler söyledi ama Amerika'daki basını çok irgalayan bir şey değil bu)

Israel kendini savunmak zorunda kaldığında herkes ayağa kalkacak.

O günleri bekliyorum!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

30 Mart 2022 Çarşamba

Terörün amacı nedir?

Bazı hassas durumlarda, terörün baş kaldırdığı günlerde insanlar etkiye tepkiyle karşılık vermeye başlarlar. Kızgınlık ve öfke korkuyla karıştıkça insanlar mantıklarıyla değil yaşadıkları duygusal karmaşanın getirdiği tepkiyle karşılık vermeye başlayabilirler. Ve bu şekilde bir anda bütün bir topluma karşı bir duruş başlar. Bir anda tüm Araplar, tüm Müslümanlar bizi öldürmek istiyorcasına ayaklananlar olur.

Üst üste yaşananlar hepimizi duygusal bir kaosa çekmeye başlarken, ilk tepkilerimizden biri, sokağa çıkmaktan korkmak olur. Ve bu korku sizi hedef alan kitleyi susturmak istemekle karşılık bulur.

Akıllarını kullanamayıp sadece duygularıyla hareket ettiklerinde insanlar bir anda içlerinde uyanan şeytana uyarak karşılık verebilecek bir kıvama bile getirilebilirler. Günler içinde insanların zihinlerine sokaklarda yaşanan vahşet görüntüleri kazınmaya başladığında bu yavaş yavaş toplu bir travmaya dönüşmeye başlar. İşlerine, okullarına giden insanlar belli bir paranoya'ya kapılmaya başlarlar. Kalabalık ortamlardan, şehir merkezlerinden, otobüs duraklarından korku başlar. Çocuklarımız için endişe etmeye başlarız. Oraya gitme, burada fazla oyalanma gibi düşünceler beynimizi etkileri altına almaya başlar.

Bu tepkiler böyle zamanlarda en tehlikeli sonuçlara da sebebiyet verebilecek toplumsal bir korku psikolojinin neticesidir. İnsanlar bu şekilde karşı grubun tümüne karşı önce bir korku sonra karşı bir tepki oluşturmaya başlarlar.

İşte bu zamanlarda liderlere, basına ve din adamlarına çok fazla iş düşüyor bence.

Çünkü size karşı gerçekleşen radikal eylemlere karşı eğer  siz de radikal bir tepkiyle cevap verirseniz ne kendi çıkarlarınıza hizmet edersiniz ne de aradığınız huzuru temin edebilirsiniz.

Zaten radikal grupların hedefleri de bu değilmidir?  Size karşı giriştikleri kanlı eylemlerle sizi ortadan kaldırmayı aramanın dışında, sizi toplumsal olarak parçalara ayırmak, sizi bölmek, içinize korku koyarak ve tüm toplumsal ve insani değerlerinizi yıkarak normatif bir ülkeden sizi kaotik ortamlara sürükleyerek sizi içerden çökertmek.

Hepimizin çevremizde tanıdığımız, onlardan olup aynen bizim gibi, normal yaşamlarına devam etmekten başka kaygıları olmayan karşı gruptaki masumları unutmamamız gerekiyor. Onların bizlerden en ufak bir farkları olmadığını. Topluma zarar verenlerin tüm hedefleri, yeterince korkutup ülkeyi yangın yerine çevricek düğmeye basılmasıdır !!

Vahşi Batı kurallarını uygulayan grupları taklit etmenin bize kesinlikle faydası olamaz. Onlarla mücadeleyi yetkili kişilere bırakmamız gerekiyor.

Bırakalım terörle, teröristlerle, insanlık düşmanlarıyla, radikal İslam'la liderler, ordu ve polis uğraşsın.

Bize karşı ayaklanan insanlara karşılık ne sosyal medya'da, ne televizyon'da; "Araplara ölüm" diye seslenmenin hiç bir şeyi daha iyi yapmayacağı açıktır.

Dünkü olayda teröristi imha eden Amir Khoury, bizim güvenliğimiz için aldığı yaralar sonucu canını verdi.  Amir Khoury,  Yahudi Devleti için şehit düşmüş bir Hıristiyan Arap'tı.


 

29 Mart 2022 Salı

Tanri bütün masumlari korusun

Yarın Arapların "Toprak Günü!"ymüş. Hamas günlerdir çağırı yapıyor, Araplar ayaklansınlar diye...

Israel polisiyse sözde son bir kaç gündür alarmda. Eline silah alanı durdurmak çok zor.

Bu geceyse yine ölüm vardı buralarda... Yine vahşiler kurşun yağdırdılar insanların üzerlerine. Yoldan geçenlerin...Genç,  ihtiyar ya da kadın, hiç bir şey gözleri görmüyor bunların. Makineli silahla tarayan bu defa motosikletli bir şeytan. Tel Aviv'in hemen bitişiğindeki Ultra-Ortodoksların yaşadığı, Bnei Brak'taki ana caddeden geçenlerden beşini öldürdü.

Ne tuhafki, bu şehirde yaşayan bu haredi denen aşırı dindar gruplar askerlikten bir de muhaftırlar. Yeşivalarda öğrenmekten başka bir işte yapmazlar. Ama Araplar yine de, Yahudidirler diye vurmuşlar onları işte.

Cihad içindeler, bize karşı. Onların istedikleri toprak değil, bizi öncelikle öldürmek. Onlar bu eylemi sevap görmeselerdi özellikle her Ramazan bunları yaşamazdık böyle!!!

Gantz, boşuna, Ürdün'de Kral Abdullah'la görüşmek için hazırlanmıyordu. Geçtiğimiz günlerde bir gazetecinin sözleri herşeyi anlatıyordu;  "Gantz, kan dökülmesini engellemek için Ürdün'e gidecek!!"Kral Abdullah'ın arabulucu olmasını istiyor Israel Hükümeti. Arada hükümetin içinde zaten, İslamcı bir parti var. Teröristlerle çekilmiş resimleri basına yansıyan İslamcı Mansur Abbas, Bennett Hükümetinde koalisyon ortağı.

Duyumlar vardı. Bugünler bekleniyordu.

Neden, kutsal günlerde bu insanlar, silahı alıp adam öldürmek istiyorlar acaba? Neden Ramazan'da huşu içinde dua etmek yerine her defasında aynı senaryoyu tekrarlıyorlar?

Hamas son bir kaç senedir içimizdeki Araplara seslenmeye başladı. Israelli Arap gençleri kızıştırıyorlar. Ve bu en tehlikelisi. Bunlar da hep Erdoğan'ın başının altından çıkan fikirler. Yıllardır Ankara'da Hamas'a büro açan, onu besleyen, Kudüs Müslümanlarındır diye bağıran bu Müslüman Kardeşler Lideri, Hamas'ın hareketlerinin arkasındaki fikir babasıdır da ayrıca. Araplara her mitinginde açıkça, Kudüs'ün kurtuluşu için birleşmekten bahseden bu Türk Halifesi sözde geçen günlerde bize barış eli uzattı.

Dün İsrael Savunma Bakanı Benny Gantz ve Filistin Otoritesi yetkilileri Ürdün Kralı Abdullah'la görüştüler. Amaçları Ramazan Ayı'nın gelişiyle birlikte artan gerginliğin tam bir çatışmaya dönüşmesini engellemek. Şu an itibariyle bunu başaramadıkları açık.

Korkulan, geçen yıl ki senaryonun, daha kötüsünün tekrarı.

İçteki Arapların yeniden kalkmaları ìçin Hamas provokasyon yapmaya devam ediyor. Ve paralel olarak saldırılar ve roketlerle İsraellileri köşeye sıkıştırmak istiyorlar.

Şimdilik bu şiddet dalgasını engelleme çabaları fayda etmiyor. Son bir kaç gündür yaşananlar önümüzdeki zor günlerin işaretleri...

Bu bağlamda,  Israel Cumhurbaşkanı Herzog'un da Amman'a ilk kez acil bir ziyaret gerçekleştirmesinin beklendiği de açıklandı. 

Hamas 2021'de İsraelli vatandaşlarını üzerimize sürdürdü.

Bu devletten hepimiz gibi yardım alan, işsizlik ücreti, kira yardımı ya da engelli yardımları alanlar,  bu ülkenin vatandaşı olarak bu devletin sigorta sisteminden faydalanan bu insanlar bu devletin malına, insanlarına saldırdılar, zarar verdiler. İsraelli Araplar içinden " kimi"  gençler ülkeyi birbirine kattılar geçtiğimiz yıl. Ve yine Ramazan günleri aynı eylemleri, hatta çok daha kötüsünü tekrarlamak niyetinde oldukları söyleniyor. 

Kutsal günlerde yine şiddetin doruğa çıkması bekleniyor. 

Tanri bütün masumlari korusun.


 



İki asker, iki kültür, iki dost ve aynı ortak kader


Yazan Fellah (Z"L) ve Shirel Abukarrat (Z"L)

Pazar gecesi Israel'ín kuzeyinde, Haifa bölgesi sınırlarında bulunan Hadera şehrinde, bir anda tüm ülkede büyük bir heyecan ve şok yaratan türde korkunç bir saldırı gerçekleşti. Hadera'ya,  Um El Fahem'den, yani yine Israel sınırları içinde bulunan bir Arap yerleşim yerinden, yerlilerinin Israel vatandaşlığına sahip olduğu bir şehirden çıkmış olan iki Daesh üyesi tarafından gerçekleştirilen saldırı ülkede büyük bir sarsıntı yarattı.

Öncelikle, daha geçen hafta Beer Sheva şehrinde meydana gelen olayın kesinlikle tesadüf olmadığı da bu şekilde ortaya çıkarken bu ikinci hadiseyi de yine aynı terör örgütü, yine Daesh üstlendi. Bu defa kimi farklı öğeler taşıyan, Daesh'in da işe karışıtığı yeni bir terör dalgası içine girmiş olduğumuzun sinyalleri var gibi.

Önemli olan ikinci nokta, Hadera'da gerçekleştirilen saldırıda teröristlerin ellerinde bulunan kocaman  makineli tüfekler, bu defaki  amaçlarının daha geniş çaplı bir katliam olduğunu gösteriyor. Bir iki ölü ve yaralıyla bitecek bir saldırıdan çok,  Israellilere daha büyük bir zayiat, geniş çapta bir zarar vermeyi planlamış oldukları, olayın ardından teröristlerin çantalarından çıkan binden fazla mermiden de belliydi.

Eğer o iki terorist etrafı taramaya başladıklarında, tesadüfen aynı cadde üzerinde bir restoranda yemek yiyen IDF'in üç özel eğitimli askerinin müdahalesi olmasaydı kurban sayısı kat kat fazla olabilirdi.

Tam yedikleri yemeğin ortasında birden dışarıdan gelen silah sesleriyle durumun farkına varan bu üç kahraman asker, kendilerini restorandan caddeye attıkları gibi, iki teröristi yok etmeyi ve olaya son vermeyi becerdiler. ( Bu üç asker yeri geldiğinde Arap köylerinde, onlardan biri gibi dolaşarak, Arapçayı onlar gibi konuşabilen, onlar gibi davranmayı bilen ve bu şekilde onlara, onların içinden müdahale edebilecek şekilde yetiştirilmiş bir tim içinden geliyorlar )

Olayda ölen iki askerse, sanırım aynı bölükte birlikte hizmet veren iki genç çocuktular.

Biri Israel'in kuzeyindeki Dürzü köylerinden gelen 19 yaşındaki Yazan Fallah diğeri Israel'e Fransa'dan göç etmiş olan bir ailenin çocuğu olan Shirel Abukarat.

En üzücü olan, bu iki gencin olaydan bir saat evvel çektirdikleri, hala gülümseyen son resimleriydi.

................................

Danielle askerliği zamanlarında bana hep Cuma'yı anlatırdı.

O çok sevdiği Bedevi asker Cuma...

Üssünde bulunan bir çok karavandan oluşan farklı bölüklerden birindeydi Cuma. Ona bu genç adamı tanıştıran, askerde neredeyse bir anne gibi bağlandığı en yakın dostlarından biriydi.

Önce arkadaşının dostuydu Cuma. Sonra onun bölüğüne ilk gittiği gün Danielle tanıdı onu. Sevecen kişiliğiyle hemen sevmişti Danielle Cuma'yı.

Nöbetlerden kalan zamanlarında, bazı gecelerde Cuma'nın, onunla birlikte aynı bölükten çoğu Bedevi olan diğer silah arkadaşlarıyla vakit geçirdikleri karavana girdiğinde, Cuma onları, çöldeki çadırlarında misafirleri nasıl ağırlıyorsa, aynı havada ağırlarmış.

İlk iş demlikteki çaydanlıktan çay getirmek olurken, Danielle her defasında çayı sevmediğini hatırlatmaktan yorulsa da Cuma ona bir kez daha teklif edermiş.

Bütün gün, içine kimi otları ekleyerek içtikleri bu çaylar dışında, karavanlarındaki  televizyonda 24 saat Bedevilerin en sevdiği şey olan, deve yarışlarını izlerlermiş, Israel'in ortasındaki kurak topraklarda, Negev Çölünde yaşayan bu askerler.

Bir çoğunun dört eşi olduğunu duyduğunda şaşırırken, ama Cuma öyle değil Anne diyordu Danielle. O tek kadın için yaşıyor. Onu çok seviyor ama yine Cuma'nın bir arkadaşının daha  ikinci eşi aldığını anlatıyordu kızım.

Derken Danielle hayatında ilk kez Bedevileri askerde tanıdı. Onlardan, çöl kanunlarının bir kısmını öğrendi. Cuma ona, IDF'teki Bedevilerin görevlerini anlatıyordu fırsat oldukça. Hayatları çölde geçen bu insanların kumlarda nasıl iz sürmeyi bildiklerini Danielle Cuma'dan öğrendi

Cuma, çöldeki ayak izlerinden teröristleri nasıl yakaladıklarını anlattı ona.

Kumdaki ayak izlerinden, bölgede faaliyette olan grupların yaşlarını. cinsiyetlerini, kilolarını, bedenlerinde taşıdıkları yüklerin ağırlığını nasıl anladıklarını,,,,.

Danielle'i askeri görevi sırasında, kişiliğiyle, verdiği güven duygusu ve sevecenliğiyle en çok etkileyen askerlerden bir de Bedevi asker Cuma idi. Hani Robinson Crusoe'nun, yalnız kaldığı ada da bulduğu yerli dostu gibi, sevecen, güvenilir ve yardımsever.. Evinizden uzaklarda, bilmediğiniz, daha önce hiç tanımadığınız bir yerde, ağır şartlarda, tamamlamak zorunda olduğunuz komutların, yerine getirmekle yükümlü olduğunuz bir sorumluluğun altında iken belki de en çok aradığınız şey size iyi davranan insanlardır. Iste Cuma da böyle biriydi. 

Kimi dostlar, kimi dostluklar  daha kısa bir zaman öncesine kadar hiç tanımadığınız bir toplumun, bir grubun, bir kültürün içinden çıkarlar. Bir ülke medeniyetinin orta yerinden, şehir hayatının bilindik koşuşturmasının içinden çıkan, modern bir genç kızla, binlerce yıllık bir çöl kültürünün, bugünkü yansımalarıyla hala geçmişten çok fazla izler taşıyan bir grup insanın içinden çıkıp gelen, aynı noktada, aynı amaç için aynı hedef için hizmet veren iki farklı insanın birbirleriyle nasıl dost olabildiklerini görebilmesi açısından da kızımın yaşadığı bu özel, "askerlik tecrübesi" hayatının önemli deneyimlerden biriydi.

.........................

Geçtiğimiz gün, Hadera şehrinde olan saldırıda, olay yerinden kaçmak isteyen Shirel'in ilk görüntüleri insanın kalbini paramparça edebilirdi. İnternete yansıyan, sokak kamerlarının ortaya koyduğu çekimlerde, genç asker, üzerlerine makineli tüfekle mermi boşaltan iki şeytandan kaçarken bir ara yere düşüyor, kalkarak yeniden koşmak isterken yığılıyordu. Bunu ben görmedim. Kızımın arkadaşı anlattı.

19 yaşındaki Shirel'in dün, onunla ortak kaderi paylaşan, Yazan Fallah'la beraber çektirdikleri son resimleri paylaşıldı media'da.

Biri Dürzü ailenin çocuğu. Ailesinin tek erkek evladı imiş Yazan. Herkesin çok sevdiği biriydi, ailemizin prensiydi o diyordu aile fertlerinden biri. Shirel, Fransa'daki Müslüman ( Arap) anti-semitizminden korktukları için Israel'e göç etmiş bir ailenin kızı. "Fransa'daki Araplardan korktuk, buradakiler onu öldürdüler! " dedi cenazede ağlayan annesi.

Bir Dürzü askerle, Fransa'da büyümüş bir Yahudi kız, Israel'de, aynı bölükte birlikte hizmet verirken, muhtemelen yakın bir dostluk kurulmuştu aralarında. İki ayrı kültürün çocuğunun aynı zamanda, aynı yerde, aynı hedef için kurdukları dostluk, Pazar gecesi Hadera'da aynı hüzünlü sonla bitti.

27 Mart 2022 Pazar

Google'da kesin sildiğiniz bir şeyi bir daha geri getirmek mümkün olmayabiliyor.

Dün ilginç bir şey oldu. Başıma daha önce de gelmiş bir şey. Dün sabah yazdığım yazıyı bir hata sonucu sonsuzluğa uğurladım :) Tamamen şaşkınlıktan, en az iki saatimi verdiğim yazımda bir çok kez olduğu gibi, yayınlamamdan iki saat sonra, farkettiğim kimi imla hatalarını ( yine acelecilikten!!) cümle düşüklüklerini görünce bir kez daha düzeltmeler yaptım, ve yeni bir sayfaya kopyaladığımdan emin olduğum bir şekilde, bir öncekini ( gereksiz bir şekilde )  sildim. Hem de, silmek istediğinizden eminmisiniz sorusuna da çok emin bir evet cevabımla beraber en az iki saatimi verdiğim emeğimi çöpe attım.

Neyse. en azından imla hatalarını düzelttikten sonra sildim 😅

Önce üzüldüm boşa giden çabaya..ancak sonuçta bu yazı benim kendi kafamdan çıktıysa, çok istersem bir kez daha yazabilirim dedim. Hem belki bir kez daha yazarsam bu kez daha güzel olabilir!

Yazdığım bir şeyi daha önce bir kez daha silmiştim kaza ile. Ancak o kez, gecenin bir yarısı elimde cep telefonumla uyuya kalınca sanırım telefonu tutan parmaklarım ekranda  silme düğmesine gitmişti.

Bu tip olaylar dijital dünyamızın daha sevimsiz olan taraflarından.

Bazen de yazdıklarımızı bilerek ve isteyerek yok etmek iyi oluyor!

Eskiden kağıtlara dökülen yazılar belki yırtılıp atılabilirlerdi. Belki bir yangında, bir ateşte yok olabilirlerdi (?!) Üzerlerine bir fican kahve dökülebilirdi.

Bugün bilgisayarın beyninde olan bir yazıyı bulmanız mümkündür dense de, eğer yazı sadece google'da ise, bir kez kesin sildiğiniz bir şeyi bir daha geri getirmek mümkün olmayabiliyor.

O günkü girişlerimden aradığım sayfalarda, o saatte yazmış olduğum sayfa silinmiş çıkıyor. Sil komutu vermiştim bir kere!!



Israel'de terörle sarsıldığımız gece

Bizi yirmi yıl evveline götüren korkunç bir silahlı saldırının akşamında hepimizin içinde bir ağırlık çökerken, kötülerin sonunda amaçlarına ulaşamamalarını diliyorum.

Bu akşam Hedera'ya, Israel'in kuzeyinde bir Arap yerleşim yeri olan Um el Fahem'den gelen, makineli tüfekli iki terörist'in şehrin merkezinde etrafa rastgele ateş etmeleri sonucu iki kişi öldü, on kişi yaralandı.

Ölen iki kişi o an otobüs durağında üstlerine doğru yola çıkmak için bekleyen 19 yaşlarındaki, biri Dürzü kökenli diğeri genç bir bayan olan iki Israel askeri oldukları açıklandı. 

Ramazan'a yaklaştığımız bu günlerde etrafın kızışmasına engel olmak için Hamas'a bir çok ödün vermeye hazır olan hükümet şimdi ne yapacak göreceğiz?

Bizi, 2000'lerin başındakine benzer bir terör dalgasının beklediğinden şüphe eden hükümet ve güvenlik kurulu bu gece acil toplanarak durumu görüşmek için biraraya geldiler.

Radikalizmin beyinleri dumura uğrattığı bir toplumun barış için ödün vermesini beklemek çok zor.

https://www.maariv.co.il/news/israel/Article-907176



Israel'deki maratona imzasını atan Ukraynalı!


Ukrayna'daki savaştan Israel topraklarına sığınan bir mültecinin geçtiğimiz Cuma günü Yeruşalayim'de yapılan maratonu birincilikle tamamlamasının ardından sırtına sardığı iki ülke bayrağıyla verdiği selam  anlamlıydı.
32 yaşındaki mültecinin adı Valentyna Veretska. 11 yaşındaki kızıyla kutsal topraklara sığınan kadın geride Rusya'ya karşı savaşan eşini bırkamak zorunda kalmış.
Hala devam eden savaştan, soğuk ülkesinin sıcacık kucağından uzaklardaki bu ülkeye gelen bu insan ve onun gibi bir çoklarının en büyük rüyaları yeniden ana vatanlarına dönmek.
Israel'e geldiği günün ertesinde düzenlenen bu maratonda, ülkesini Uluslararası bir yarışta başarıyla temsil etmiş kadar büyük bir zafer duygusu yaşıyordu mutlaka bu yerlere yabancı olan bu insan. Kendisiyle birlikte binlerce kişinin koştuğu bir günde, daha önce hiç tanımadığı bir yerin, bir kültürün bir ülkenin sokaklarında, ona bir süre için kucak açan bu yerde belki de sonsuza dek sürecek bir dostluk, bir minnetarlık duygusuyla da doluyordur yüreği. Belki hiç tanımadığı bu ülke hakkında tüm düşündüklerinden farklı tecrübeler yaşıyor bile olabilir. Zor durumlarda ülkelerin birbirlerine ellerinden geldigince yardım edebilmeleri ne kadar önemli!!
Bu kadın  belki de çok savaşın ezdiği halkının sesi olmak için de koştu ve bu amacına kısmen varmış gibi görünüyor. Onun bu koşusu ve başarısı bir çok haber sitesinde de yer almışa benziyor.
Ukrayna halkını, Israel'de kısmen tanımak fırsatı bulduğumuz bu insanların doğasındaki cesaret ve direnç, başka halklara örnek olacak büyüklüktedir.
Bu şekilde bu insanların mücadelesi kolay kolay bitmez.
Bu insanlar kendinlerine her yerde ayakta kalmak için bir sebep bulur ve ümitlerini korurlar.
Sanırım bu yüzden, Ruslardan çok daha zayıf olmalarına rağmen, bu koca ordunun karşısında kimsenin beklemediği bir  direnç göstermekteler.
Herhangi bir insan ya da bir toplum, kendini ayakta tutacak metanete sahip olduğu sürece kolay kolay pes etmeyecektir.
 

 





 

24 Mart 2022 Perşembe

 Herşeye rağmen dünyanin en mutlu ülkelerinden biri olmak



Terörün, savaşların neredeyse hayatın normal bir parçasına dönüştüğü bir ülkede yaşamak nasıldır?
Ve herşeye rağmen dünyanın en mutlu 10 ülkesi içinde olmaya devam etmek!!
Israel gibi bir ülke için her sene arka arkaya, dünyanın en mutlu halklarından biri olmaya devam etmek ilginç bir veri.
Geçtiğimiz hafta, Israel yeniden dünyanın en mutlu ülkelerinden biri içinde çıktı.
Peki bu mutluluğun kriteryonları nelerdir?
İnsanı mutlu eden bireysel şeyler, toplulukların bütünü için de geçerli midir?  Herhalde öyledir.
Bireysel mutluluk.. Ruhsal ve bedensel sağlıkla beraber maddi imkanlarla yakından alakalı bir şeydir.
Yaşadığınız andan tatmin olabilmek duygusudur mutluluk.
Özgüvendir. Koyduğunuz hedefler için savaşmaktır. Ve hedeflerinize ulaşabilmenin size getirdiği tatmindir. Yaşadığınız ülkenin size bu hedefleri gerçekleştirebilmeniz için verebildikleridir.
Toplumla aranızdaki uyumdur.
Demek, Israel'de, yaşanan tüm problemlere, savaş ve huzursuzluklara rağmen insanları hala mutlu eden faktörler, hayatın olumsuz yönlerinden fazladır!
Ülkenin bulunduğu olumsuz şartları olumlu yönde değiştiren şeyler neler olabilir?
Örneğin,  geçtiğimiz aylarda yapılan bir istatistikte, tüm şikayetlere rağmen Israel'de insanlar genelde "Sağlık Sistemi'nden" memnunlar.
OECD geneline göre ortalama aylık ücret burada düşük sayılsa da insanların büyük çoğunluğu senede bir ya da iki defa yurt dışına seyahate çıkabiliyorlar.  İşsizlikse düşük.. Ve Israel'de, insanlar genel olarak çok aktifler. Yani 7'den 70'ye, çoğu kişinin hedefleri var. Kendileri  ve toplum için bir şeyler yapmak için çalışan, gönüllü hizmetlere katılan insanların sayısı yüksek.
Ve tüm bunların fazlasıyla olduğu bir çok Batı ülkesinden, tüm savaşlara ve bölgesel huzursuzluklara rağmen nasıl oluyor da Israel'deki insanlar daha mutlu olduklarını söyleyebiliyorlar?
Yani, kimse biz bir İngilizden daha mutluyuz demiş değil. Ancak 0'dan 10'a kadar verilen derecelendirmelerde, Israelliler gayet yüksek notlar verebilmişler.
Peki neden ya da nasıl?
Bu konuda yaptığım ufak tefek araştırmalar ve duyduklarım benim düşündüklerimi yüzde yüz teyid etti.
Israellileri, tüm güvenlik sorunlarına rağmen,  dünyanın bir çok ülkesine göre daha mutlu yapan şeyler aslında çok basit. Yukarıda genel olarak söylediğim, temel yaşam şartlarının yanında, Israellileri hala daha yaşama bu şekilde bağlayan şeyler manevi değerlerdir. Geçtiğimiz günlerde yazdığım Shabbat yazısında anlattığım şeydir.
Kısaca bir çok Batı ülkesinden daha mutlu olabilmenin şartları içinde, uzun yaşam, iyi bir sağlık ya da eğitim sisteminin yanında, inanç ve aile kavramı büyük bir yer tutuyor.
Öncelikle, Israel'de, Endüstrileşmiş bir ülke olmasına rağmen, Tanrı'ya inanan insanların sayısı yüzde 95. Bu bile bu halkın, inanmayan bir başka topluma göre daha iyi bir yere koyuyor. Çünkü, inanan insanın, bilinmedik bir güçten aldığı bir kuvvet vardır. En yalnız anında dahi kendini yasladığı bir manevi güç söz konusudur.
Daha bir kaç gün evvel, bu konuda yapılan bir araştırmadan bahsedildi. Tanrı' ya inanan insanların ateist kişilerden daha uzun yaşadıkları düşünülüyor.
Ve mutlaka, inanan insanlar inanmayanlardan daha huzurludurlar.
Ve Israel' de, aile kavramı, aile bağları çoğu Endüstrileşmiş ülkelerden daha güçlü.
Toplumsal bağlar bu ülkede çok güçlü. Aile ve arkadaş bağları. İnsanlar kısaca daha az yalnızlar.
Ve bu kişinin tüm koşulları daha rahat karşılayabilmesinde büyük bir etki sağlıyor.
Çocukluktan askerliğe insanların ihtiyaç duydukları içten, samimi arkadaşların oluşumunu sağlayan ortamlar mevcut.
3000 yıllık, kimi yönlerinden şikayet edebildiğimiz geleneklerin, çoğunluğun bugüne uyarlanmış bakış açısıyla, hala bizi birarada tutan dini ritüellerin varlığı anne babadan kesin bir kopuşu engelleyen sebeplerden birini de oluşturuyor.
Çoğu kez, endüstrileştikleri kadar inançtan uzaklaşmış bir çok topluma göre, Israel'de, High-Tech Şirkette çalışanlar ve doktorlar ya da mühendisler bugünlere dek Pesah'ta eşlerinin mi yoksa kendi ailelerinin mi tarafında bayramı kutlayacaklarını konuşabiliyorlar.
Ve bir terör saldırında yaşananlar tüm toplumu derinden sarsmaya devam ederken, bazen hiç tanımadıkları yalnız bir askerin cenazesine binlerce Israelli katılabiliyor. Geçtiğimiz gün yaşanan terör hadisesi herkesin tek konuştuğu, birlikte acıdığı bir olaya dönüşüyor.
Israel toplumunda temelde var olan tüm farklılıklara ve görüş ayrılıklarına rağmen temelde yinede birini diğerine bağlayan şeyler var. Bu da bu ülkeyi, Hamas, Hizbullah, Daesh ya da diğerlerinin varlıklarına rağmen , dünyanın en mutlu dokuzuncu ülkesi yapmaya yetiyor..

 

 

23 Mart 2022 Çarşamba

Israel'de terör


Dün, uzun bir zamandan sonra yeni bir terör saldırısı yaşandı Israel'de.

Arabada giderken, radyolar yayınlarını orta yerde kestiklerinde eski günlere döndüğümüzü hissettim  birden.. "Son anda elimize ulaşan bir habere göre!" diye başlayan konuşmalar çok eskilerden, tanıdık gelen cümlelerdi...

2000 senelerinin başlarını anımsatan cümleler. Bir çok Israelli için umutlarla başlayan, 2000 senesi Camp David görüşmelerinin,  Ehud Barak'ın, altın tabakta sunduğu topraklara karşı, Yahudilerin herşeyi kabul etmeye hazır olduğunu düşünen Arafat'ın; "Eğer önümüzde bu kadar eğilmeye hazırlarsa bu insanlardan alacaklarımız bununla bitmez!" fikriyle başlattığı 2. İntifada seneleri!!

Kılıfı hazır bir ayaklanma. Dünya nasılsa onların her senaryosuna açık. Neymiş Israel'in muhalefet lideri Ariel Sharon Har Ha Bayıt'i ziyaret etmiş.

Dünyanın yediği yeme göre, Israel kışkırtıcı davranışlarıyla Filistinlilerin haklarını çiğnemeye devam ediyordu!! Kimse Camp David'te Filistinlilerin, ellerinin tersiyle, onlara sunulan barışı reddettiklerini konuşmuyordu bile. Hiç kimse!! Çoğu dünya vatandaşının, Israel'in barış için verdiği ödünlerden haberi bile olmadı ve bugüne dek bunlar bilinmez. Satır aralarında kalmış, önemsizmiş gibi konuşulmamış, ancak Filistinlilerin gerçekten barış istemediklerinin kanıtları....

O dönem tek konuşulan, Har Ha Bayit'e Ariel Sharon tarafından yapılan, aptal, sembolik ziyaretin getirdiği balagan'dı!! ( karışıklık!)

O zirvenin arkası Israel'de yaşamı tam bir cehenneme döndürmüştü.. En az üç yıl süren, binden fazla insanın, masum Israellilerin canına mal olan terör eylemlerinin yaşandığı dönemi getirmişti, o "barış  görüşmeleri"(!) . Her an her yerde patlayabilecek bir teröristin alacağı canlardan biri olmak korkusuyla 2003 sonlarına kadar devam eden karmaşa...

Her defasında benzer haberlerle verilen dehşet manzaraları.. Tepesi havaya uçmuş otobüsler.. ve olay yerine gelen ambulanslar.. Bir değil, iki ya da beş değil.. Her defasında onlarca ambulans.. ve yerde yatan genç kızlar ve çocuklar...

Dünkü haber radyoda verilmeye başladığında aklıma bunlar geldi, saniyeler içinde. Son anda gelen haberlere göre, Beer Sheva'daki Big Alışveriş Merkezinde bir terör saldırısı....

Bilemedim yine eskisi gibi bombalı bir intihar eylemi miydi?

Yine benzer bir saldırı ancak bombalı değil...Son senelerde olduğu gibi, önce Big Alışveriş Merkezi içindeki park yerinde, terörist arabasını  yürüyenlerin üzerine sürerek bir kaç kadını eziyor ve ardından arabasından çıktığı gibi oradan geçmekte olan genç bir Rav'i onlarca bıçak darbesiyle cansız yere seriyor. Ve sonra önüne gelen kim varsa saldırmaya, yaralamaya devam ediyor.

Bilanço ağır.. 4 ölü.. biri ağır biri orta dereceli iki yaralı...

Akşam çıkan haberlere göre, olayı gerçekleştiren otuz yaşlarındaki adam Israelli bir Daeş teröristi.

Geçmişte ilkokul öğretmenliği (!) yaptığı bilinen Mahmud Abu Quayain... Bir dönem Irak'ta Daeş'ın terör kamplarında eğitim görmüş. Ve daha sonra,  Suriye'de Daeş saflarında savaşmak üzere, Israelli Araplardan savsçı gençler topladığı ortaya çıkarılınca yargıç tarafından kendisine beş yıl hapis cezası verilmiş. Ancak dördüncü yılın sonunda, Mahmud Al Quayain Israel Mahkemesini, yaptıklarından pişmanlık duyduğuna ikna etmeyi başarmış. Eşi ve çocuklarına dönmek istediğini, ailesini tek kendisinin geçindirdiğini, çocuklarının ona ihtiyacı olduğunu söylediğinde  Beer Sheva Mahkemesi hapis süresini bir yıl azaltarak onu serbest bırakmış.

Ve dün, ona inanan Israel Yüksek Mahkemesinin kendisine hediye ettiği özgürlüğün bedelini dört masum insan canlarıyla ödedi...

Önümüzde yaklaşan Ramazan ayı dolayısıyla artan gerilimi anlamakta bir kez daha zorlanıyorum.

Israel Gizli Servisi Shabak geçtiğimiz günlerde,  Hamas'ın Ramazan'da olayları tırmandırmak için harekete geçmeyi planladığını söyledi.

Son bir iki haftada, Yeruşalayim'de üst üste meydana gelen bıçaklama olaylarının bunların ilk işaretleri olduğu söyleniyordu zaten.

Bir ihtimal, oruç tutulan, Tanrıya dua edilen günlerde masum insanlara saldırarak hayatlarını almanın kutsal olduğuna inananların ardından, Ramazan'da Israel'in gerilimi arttırdığı, Müslümanlara saldırdığı haberleriyle yer alacak tekrar dünya sitelerinde..

Israel Polisinin zavallı Arapların, dua eden müminlerin kutsal hanelerine, camilerine tecavüz ettiği haberleri çıkar yine dünya manşetlerinde.  Nasıl olsa onların haltlarını ne görüyor, ne duyuyor ne de biliyorlar!!!




22 Mart 2022 Salı

Zelensky'nin Israel'den beklentileri


Dün Ukrayna'dan yeni yepyeni görüntüler vardı ekranlarda. Ağaçlara bağlanmış genç insanları  kırbaçlayanlar gördüm, sanırım Kyiev' de.

Kimdi bu insanlar? Kim kimi neden kırbaçlıyordu? Pek sansürlenmeden yayınlanan bu dehşet manzaraları gecenin son saatlerinde, gün bitiminin ağırlığıyla uyuşmuş  bedenimi bir anda allak bullak ettiler. 

İnsanların bir günden diğerine içlerinde yaşayan canavarı nasıl dirilttiklerini görmek korkunç. Kısa bir süre önce belki de herkes gibi hayatları olan insanların düştükleri vahşet.  Daha bir ay öncesine dek sokaklarda birinin diğerinin yanından geçtiklerinde, işlerine ya da evlerine giderlerken şimdi aynı şehrin meydanlarında, sokak başlarında birbirlerine işkence uygulayanlar var

Şeytan ruhu taşıyan insan figürleri kanımızı donduruyorlar. Çoğu gençten olan bu kişileri içlerinden birileri yakalayıp plasterlerle ağaca yapıştırmışlar.  Pantalonları aşağı indirilmişler....onurlarıyla birlikte...

Kaba yerlerine kuvvetle vuran bu zalimler kimler peki? İnsanlar bir günden diğerine nasıl bu kadar vahşileşebiliyorlar diye soruyorsunuz kendinize. Sadece bir an seyredereken gözlerimden yaşlar geliyor. Bakmakta zorlanıyor insan.  Bir an onların acısını hissediyorum sanki. Yapma lütfen!!! diyorum!! Kime??!!

Kimi Neo-Nazi Ukraynalıların, sözde savaşmayı reddeden gençleri bulup cezalandırmalarıymış bu olay!! Doğru mu bilmiyorum...Sadece tek açık olan şey, herşeyini kaybeden bir halkın, savaşın getirdiği acımasız hallerin düşürdüğü kişilerin yaşadıkları kaos'un kimi yansımalarıydı bunlar belki de.

Bazı durumlar artık tam bir çaresizliğin yan etkileri gibi...

Şu ana kadar sanırım 10 milyon Ukraynalı yerlerinden yurtlarından oldular. Ukrayna nüfusunun dörtte biri yer değiştirmek zorunda kaldı. Başka şehirlere, başka ülkelere gidenler çoğunluk. Bu savaşın ne zaman biteceği bile bilinmezken, masumlar her zamanki gibi, kör ve bilinçsizce atılan bombalarda hayatlarını kaybetmeye devam ediyorlar.

Dün,   96 yasındaki Boris Romanchenko'dan bahsetti dünya basını. 1942-45 yılları arası dört ayrı kamptan sağ kurtulmayı başarmış bir Ukrayna Yahudisi bu.   2022 yılı 18 Mart günü Rusya'nın saldırılarında hayatlarını kaybedenlerin içinde olduğu tespit edilmiş. Boris Romachenko'nun kaderinde yine bir savaşın kurbanı olmak varmış.

Batı, evlerini bırakarak kaçmak zorunda kalan Ukraynalılara kucak açmaya devam ediyor. İnsanlar, Almanya'da, İngiltere ya da Fransa'da yaşanılan insanlık dramına karslık ellerinden ne gelirse yapmak için gönüllü olarak, giysi,  yiyecek, içecek, oyuncak, sağlık malzemeleri, ne varsa vermeye hazırlar. Bir çok insan evlerinde, bir süreliğine Ukraynalı mülteciler kabul etmeye de hazırlar.

Bir taraftan dehşete düşüren bir savaş bir anlamda da Batı'nın bir an herşeyi bir kenara bırakıp hemen yanıbaşlarında seyreden insanlık dramına kayıtsız kalamayacağını ispatlıyor ki, zaman zaman o çok korktuğumuz, sevgi kavramını kaybettiklerine inandıklarımızın  hala içlerinde merhamet olduğunu ıspatlamaları içimizi bir anlamda umutla dolduruyor yeniden.

Tabi, kişisel ve kurumsal yardımların ötesinde, Batı şimdilik Ukrayna'ya silah yardımıyla destek olmaya çalışıyor. Bir taraftan Rusya'ya karşı alınacak her tür tedbirin getireceği sonuçlar iyice hesaplanmak zorunda. Kimse Ukrayna'daki savaşın diğer bölgelere sıçramasını, bu karmaşanın global bir ateşe dönüşmesini istemiyor. Ukraynanın egemenlik haklarını yeniden kazanması için gayretler söz konusu.

Şimdilik Putin'in işinin düşündüğü kadar kolay olmadığı da ortaya çıkmış olduğu belli.

Kimse Ukrayna'nın böylesi bir direnç göstermesini beklemiyordu. Ukrayna, Ruslara bağımlı bir diktatörlükle yönetilmeye karşı. Ukrayna yıllardır seçimini Batı'dan yana ortaya koymuştu.

Dünya yeniden iki blog'a bölünmek üzere. Bu savaşın sonuçlarını şimdilik kimse kestiremiyor.

Korona için aynı şeyi düşünmüştük. Zannediyorduk ki sadece bilinmeyen bir virüsün getireceklerini kestirmek zor. Ancak şu an anlaşılan şu ki, en büyük tarihçilere bile sorduklarında, Ukraynadaki son durumun dünya'ya ne gibi bir şekil vereceğine dair onlar bile net bir yanıt veremiyorlar.

Amerika ve tüm Batının yanında, Israel de ilk günden Ukrayna'da olanlar karşısında neler yapabileceğini  düşünmeye başladı. Özel yardimlar, Dini kurum olan Chabbad'ın topladığı yardım paraları dışında,  Israel Devleti Ukrayna'da tam teşekküllü bir çadır hastane kurdu.

Onun dışında, genç insanlar, kimi dindar Yahudiler ve bir çok gönüllüler Ukrayna'da sınırlara gittiler.

Ancak, Ukrayna Devlet Başkanı Vlodimyr Zelensky geçtiğimiz akşam, Knesset'e zoom'la bağalanarak, o an mecliste bulunan yaklaşık 150 Milletvekiline sitemle karışık bir konuşma yaptı.

Zelensky Knesset'e, Israel'in yaptığı kimi yardımlar için her ne kadar teşekkür ettiklerini bildirdiyse de Rusya'nın Ukrayna'ya saldırıları karşısında Yahudi ülkesinin  daha net ve kesin bir duruş sergileyerek onlara silah yardımı ve Rusya'ya yaptırım uygulamasının şart olduğunu ekledi.

II. Dünya Savaşı'nda Ukraynalıların Yahudilere yaptıkları yardımı hatırlatması ve Holocaust'u örnek göstererek, Ukraynanın bugün Yahudilerden aynı şekilde yardım beklediğini söylemiş olmasıysa biraz talihsiz bir karşılaştırma olmuş.

Her ne kadar Rusya'nın Ukrayna'yı kuşatması büyük bir sivil drama yol açsa da bu durumu bir halkın sistematik olarak ortadan kaldırılmasıyla mukayese etmek yanlıştır.

Üstelik, suçluluk hissi yaratmak üzere, Israel'i,  kimi  boyundan büyük beklentilerle köşeye sıkıstrimak  Zelensky'nin bugün tüm dünya'da saygı uyandıran duruşuna yakışmadı.

Kendisi de Yahudi olan bu Lider, Ukrayna'da kendi soyundan gelen atalarının geçirdiği tarihi unutmuş gibi konuşuyor. Ukraynalıların gösterdikleri empati derken, Ukrayna,  Yahudi tarihinin en zor olaylar geçirdiği ülkelerden biridir,. Bunu nasıl unutur?

Sonuçta geçmişte yaşananlar bugünkü Ukraynalı insanın acısına ilgisiz kalınmasına bir sebep değildir. Her ülke bugün Ukrayna için elinden geleni yapmalıdır. Ukraynalı çocuğun geçmişte olanlardan kesinlikle suçu yoktur fakat Zelensky Israel'den, silah beklediğini, Israel'in Savunma sistemlerinin dünyada en iyisi olduğunu belirterek, Ukrayna'ya savunma sitemleri vermesi, Demir Kubbe desteği yapması gerektiğini söylemesi ilginçtir.

Zelensky, Israel'e bir Süper Güç gibi hitap ederken, bu 9 milyonluk ülkeden beklentileri ülkenin boyundan çok öte değilmidir?

Daha çok kısa bir süre evvel, Amerika Demir Kubbe'ye yaptığı maddi desteği çekmeyi düşündüğünü söylediğinde her biri 100.00 dolar maliyeti olan bu misilleri tek başına nasıl üreteceğini kara kara düşünmeye başlamıştı Israel!!

Hem elindeki demir kubbeyi, başka bir ülkeye verdiğinde, yarın öbür gün tepemize düşebilecek roketleri Israel neyle tutacak?

Rusya'ya karşı yaptırım uygulamasının olası sonuçlarına ne demeli??  Israel'in Suriye'de kendi varlığını tehlikeye atan oluşumlara karşı sürdürdüğü savaşın devamında, Rusya'nın birden bire Israel'in bölgedeki hareketlerine karşı çıkabileceği fikrine ne diyor Zelensky?

Israel Amerika mıdır??!!!

Bir ülkenin başka bir ülke için yapabilecekleri kendi boyunu aşabilir mi???

21 Mart 2022 Pazartesi

Büyük bir Rav'ın cenazesi vardı dün

Dün Israel tarihinin en büyük cenazelerinden birinin, ülkeyi bir kaç saatliğine felç ettiği bir gündü.

Geçtiğimiz Cuma, evinde ani bir şekilde ölen, Rav Haim Kanievsky'nin cenazesi, burada hafta başı olan Pazar gününde,  Israel'in Merkezinde, kuşların bile daha yeni yeni gözlerini açtıkları saatlerden itibaren, normal hayatı öğleden sonraya kadar bir anda susturdu... 

Yüz binlerce insan, Yahudi Ülkesinin en dindar şehirlerinden biri olan Bnei Brak'ta, Kanievsky'nin evinin bulunduğu mekandan  defnedileceği mezarlığa kadar olan caddeleri hınca hınç doldururlarken tüm basın sadece bu konuyu konuşuyordu.

Yüzbinlerce Ultra Ortodoks genç ve yaşlı erkekler meydanlardaydılar. Sadece erkekler!!

Tek amaçları, bu çok saygın insanın son bir defa olsun braha'sını alabilmekti herhalde.

Yukarıdan yapılan çekimlerde, Israel'in fakir nüfusunun en yoğun olduğu bu şehrin, yıpranmış evlerinin ortasından geçen caddelerinde görülen manzara simsiyah bir kalabalıktı...

Aynı kıyafetin yüzbinlercesinin birlikteliğiydi bu. En gencinden en yaşlısına kadar her birinin kafasında aynı siyah şapka ve aynı paltonun tek bir bütün oluşturduğu anlardan biriydi bu.

Bu üniformanın temsil ettiği şey, Tora'dan başka her şeye kendilerini kapayan tek bir görüş, tek bir nefes olmalıydı.. Her ne kadar kendi içlerinde bir sürü kollara ayrılsalar da!!!

Pecere kenarlarında, balkon aralıklarında oturtulmuş küçücük çocuklar yukarılardan bir yerlerden seyrediyorlardı aşağıdaki büyük cenazeyi. Kadınlar ve çocuklar

Peki kimdi bu Kanievsky?

1928 yılında, bugünkü Bielarus'ta olan Pinsk Şehrinde doğmuş bir Rav'di Haim Kanievsky. Kendisi gibi, ravların olduğu bir aileden gelen ve daha küçük bir çocukken, o dönem Polonya sınırlarında bulunan  şehrinden ailesiyle birlikte Israel topraklarına göç etmiş. İlk günlerden, Tel Aviv'in hemen bitişiğinde olan bu dindar bölgeye yerleşen Kanievsky ailesi ve mütevazi yaşamına 94 sene sığdıran Haim Kanievsky'nin bir çok  mitzvot dolu olan, uzun denebilecek yolculuğu...

Hayatı Talmud öğretisiyle geçen bu Rav, insanlara karşılık beklemeden iyilikler yapmasıyla tanındı. Tek amacı, sadece Talmud  okumak ve öğrenmek olan bir adam.

2011'de Sakat Çocuklar için kurduğu Yardım Kuruluşu dışında, hasta, fakir, ona gelen insanlara elinden geldiğini yapmasının dışında, son derece fakir ve yalın bir yaşam sürmüş.

Eski ve bakımsız evinin salonunda, plastik bir iskemlede, tek yaptığı şey bütün gün kitapların içine gömülmek ve ona gelenleri kabul etmek olmuş. Evinin duvarlarının her köşesini kaplayan ciltlerin ne olduğunu soruyorum eşime!! Tora'yı yorumlayan büyük hahamların eserleri diyor bana.

Bu insanların,  yaşam, doğa ve evren hakkında çok değişik ve ilginç yorumları vardır genelde. ve bir çoklarının derin felsefeleri...

Bu Rav hakkında bildiğim tek şey, Israel'in en basit insanlarından en büyük politikacılarına kadar çok saygı görmüş bir lider olmasıydı.

Benim fikrimse, yaşadığı mütevazı hayatında parayı ve gücünü sadece yardım için kullanmış olması takdir edilmesi gereken yönüydü mutlaka.

Evinin ve yaşantısının bunu ispatladığını görmek mümkün.

Zaten bütün Bnei Brak çok mütevazı bir şehir. Mütevaziliğin ötesinde, yaşamın sadece belli bir noktada kapadığı insanların, diğerlerinden soyutlanmış varlıklarının, bugüne ait hiç bir şeyle karışmayan bambaşka bir anlayışla yoluna devam eden kişilerin,  gözlerini sadece belli bir noktaya dikerek hep aynı şeyleri tekrarlayan bir kitlenin hala farklı bir boyutta kalan benliklerinin herşeye direnişinin bir sembolü  bir şehir bu.

Ayrıca, estetikten, bakım ve güzelliklerden tamamen uzak kalmış, çok farklı bir anlayış ve mütevazilik tarzıdır bu. Sanki kendilerinden geçmiş bir topluluk bu.

Hayata kazandırılmaları gereken bir sürü çocuğun, gencin sadece bir tek şeyin arkasında harcandıkları bir şehir.

Sadece Tora'nın arkasında gizlenen bir hayat. Sadece tek bir şey için soluyan ve geçen zamanın tüm getirdiklerine ve götürdüklerine kendilerini kapayan insanlar...

Aralarından bir çokları bir şekilde buraları ve bu hayati terk ederlerken, kimileri de onların arasına katılmayı tercih edebiliyorlar.

Neyse derken ben Kanievsky'nin son yolculuğuna uğurlanışındaydım.

Binlerce, yüzbinlerce kişinin bir anda birbirlerini ezebilecek kadar sıkış sıkış biraraya gelişlerinden , hengameden korkuldu bir kez daha. Geçtiğimiz sene Har Meron'da olduğu gibi.

Neyse ki pek bir olay olmadan bu büyük cenaze olup bitti sonunda. Sanırım bu defa akılları başlarındaydı. Çok fazla itişip kakışanlar olmadı.

Birde bir şeylere koru körüne inananlar, büyük Ravların sözlerini, polisten, yasalardan daha çok dinlerler. Dini liderler bu kişiler için Tanrının elçileri gibidirler. Bu yüzden akılları donma noktasına gelmiş, kimi dindarları ancak, akıllı liderler kendilerine getirebilirler.

Aklı başında liderler bu durumlarda önemli bir role sahiptirler.

Kanievsky'nin bu görevi zaman zaman yerine getirirken, doğru yönlendirdiği kitleler olmuş. Ancak bazen verdiği kararlar, yasalarla bir kez daha ters düşebilmiş.

Din ve seküler devlet anlayışı her zaman birbiriyle örtüşmüyor.

Üç bin yıl evvelki yasaları yorumlayanlar, bugünün şartlarına göre alınan kararlara uymakta zorluk çekebiliyorlar.

Israel'se din ve laik unsurları birlikte götürmeye çalışan ilginç bir devlet. Yahudilikle modern yaşamı beraber götürmek her zaman mükemmel sonuçlar vermiyor.

Mükemmel olan ne var ki deseniz?

İnsanların dini inançlarını belki de kendi şahıslarına saklamaları olabilirdi.  Bu da Yahudi Devleti olmak ilkesiyle tam olarak el ele gitmiyor.

Dedim ya, bu ülkenin var  olmak amacıyla demokratik kanunları arasında incecik bir çizgi var.. Birbiriyle ayrı düşenleri uyumla barıştırmak sorununu yaşayan bambaşka bir devlettir Israel.

Bu açıdan da tektir!!

Neyse bu konu daha çok uzar!!

Güle güle büyük Rav. Umarım yerine, yine mütevazı ve iyiliklerle gelecekler yerleşsin. İnsanlara biraz da akıl ve fikir de versin!!!


20 Mart 2022 Pazar

DÜŞMAN KARDEŞLER

"Adam öldürmeyeceksin!"der Yahudilik ve peşi sıra gelen "Hıristiyanlık"!!

İkisinin en büyük ortak özelliği birbirlerinden tamamen ayrılan bazı noktalara rağmen sonuçta aynı temele dayanmalarıdır.

Yani özde ikisi de; "On emri!"savunur.

Ve yüzyıllar boyu devam eden antisemitizme rağmen, sonunda Batı'da yine de belli bir ortak ahlaki değerler bütününden bahsedilmeye başlanmıştır. Bu iki dinin sahip olduğu kimi ortak noktalardan yola çıkılarak, kimi inananlar, kimi düşünürler bu ortak ahlaki değerleri ön plana çıkararak belki de aramızda bizleri ayıranların getirdiği düşmanlıklar yerine ortak paydalarda buluşmayı ve bu şekilde araya giren mesafeleri bir derece  ortadan kaldırmayı hedeflediler.

Ve denir ki, bu ortak değerler, Batıyı diğerlerinden kısmen de olsa ayıran şey oldu. Dine dayanan humanist yönlerin ortaya çıkışı, bugün uzaklaşılan inançların insanları kendilerini çok daha kötü şeyler yapmaktan alıkoymalarını sağladığı düşünülür. Din insanları bir zamanlar, bir nebze de olsa adam etmişti. Vahşi yönlerini tımar etmenin en etkili yolu insanlara dinin getirdiği bir ışık oldu bir anlamda.  "Tanrı korkusu"yla birlikte,  kimi kutsal kurallara riayet etmek zorunluluğu insanları hayvanlardan, ve kendi vahşi tutumlarından uzaklaştırmıştı.

Bugünkü Batı'yı belki bir çok diğer kültürlerden ayırarak, insanlığın örnek kabul ettiği ana özelliklerin, yerküredeki farklı uluslara örnek olan bir çok şeyin köklerinin bu ortak manevi değerler olduğu söylenir oldu sık sık.

Bu iki monoteist dinin getirdiği toplumsal yaşam kültürü olmadan bugüne gelmek zordu belki de.

Buna rağmen, Batı birbirine ve diğerlerine karşı çok amansız savaşlar vermedi mi?

Stratejik hesaplar, ekonomik depresyonlar sanırım manevi değerleri mutlak olarak yıkabiliyorlar.

Karşımızdakine zarar vermemek anlayışı ile büyütülsekte insan kendi çıkarlarının zarar göreceğini gördüğü an, ahlak ve din bir yerden sonra savaşları durdurmaya yetmiyor sanırım.

İnsanlık sadece son iki büyük dünya savaşında ortalama 150 milyon kayıp vermişti.

Ve belki o günden bugünlere, bizleri yeniden birbirimizi boğazlamaktan tutan tek şey, o çok korkutan nükleer başlıklı silahlar oldu.

Tek bir düğmede çok fazla insanın varlığını bitirecek, kalanları da yaşanmaz şartlarda bırakacak nükleer silahlar belki de sanıldığından olumlu bir hizmet verdiler bugünlere dek.

Bugün geçen yüzyıldan beri, birden yeniden bir deli çıktı. Putin. Adam birden delirdi. Yiymi yıil aradan sonra. Otoritesinin devamı korkusuyla...

Her zaman eksik olan tek şey böylesi bir aklı kaçığın, kimsenin hayal etmeyeceği adımları atmasına kalır. Bir anda milyonlarca insanın yaşamını değiştirmek ve dünyayı en olmayacak senaryoların eşiğine getirmek için.

Ne adamın Ortodoksluğunun,  ne savaşlardan çok fazla çekmiş olan ailevi geçmişini, ne de  bizzat kendisinin acı tecrübeleri  haritaları kendi lehine düzeltmek için elinin altındaki kitleleri imha etmekten alıkoymaz gibi.

Bazı strateji uzmanlarına bakarsanız, Putin kesinlikle deli değil. Ne yaptığını çok iyi biliyor.

Ukraynanın son bir kaç haftada ne hale geldiğine baktığınızda, adamın neleri hesapladığı umurunuzda bile değil.

Ve böylece, Ruslar kendi kardeşleri olan Ukraynalıları öldürmek zorunda kalıyorlar.

Bir defa daha iki kardeş halk birbirlerini yok etmenin getireceği düşmanlık tohumlarıyla besleniyorlar.

Ne manevi değerler, ne aynı sabah aynı duaları aynı dilde okumuş olmaları bir şeyi farkettirmiyor.

Ve aklıma dün akşam yeniden, Yeruşalayim'deki, kapalı çarşının içinde bir defa daha bir Filistinlinin bir Yahudiyi bıçakladığı haberi geliyor.

Bu bölgenin de. iki düşman kardeşleri,   bu iki Semitik halkta da yani bizlerde de durum çok farklı değil.

Kimi oyunlar kimi kışkırtmaların neticeleriyle ölümler ve savaşlar burada hiç bitmiyor..

Senelerdir, kullanılan insanlar ve devam eden aynı manzaralar...Yıkılan yuvalar, evsiz ya da yetim kalan çocuklar.. Post Travma yaşayan halkların kök salan nefretlerini, uzun zaman atamayacak nesillerin birbirlerine karşı kaybettikleri inancı bir kez daha bulmalarını imkansızlaştıran ezeli bir karmaşa...

İki ezeli düşman.

Israel'in ilk kurulduğu günün ertesi üzerimize ambuş yapan komşularımız ve bizler.

Ve sonu olmayan bir güvensizlik...

Geçtiğimiz günlerde yeni bir araştırma yayınlanmış Israel'de.

Bu bölgede yaşayan Araplardan,  alınan kimi kan örneklerine göre, bu bölgede yerleşik nüfus içindeki Arapların  yüzde 70'inde Yahudilerle ortak Y genine rastlanmış. Yani bizlerle aynı babadan gelen çocuklar oldukları ispatlanan bir araştırma oldu bu.

Binlerce yıl aynı bölgede yaşayan ve buralardan farklı yerlere farklı kıtalara dağılan halkların bir zaman sonra geri dönenlerin aslında kardeş olduklarını ortaya koyan İbrani Üniversitesi araştırmasının sonuçları.

Daha evvel yayınlanan bir başka araştırmada, Aşkenaz'larda Filistinlilerle ortak genlerin Sefaradlardan bile daha kuvvetli olduğunu ortaya koymuştu.

İbrani Üniversitesinin araştırma tezine göre, Filistin'de yaşayan bir kısım Yahudiler ve Hıristiyanlardan zamanla İslam dinine geçenler oldu. Ve bu insanlar bugün buralarda yaşayan diğer Araplarla karıştılar. Ve sonuçta, birbirimizi öldürürken bizimle ortak genler taşıyan kardeşlerimizi öldürüyoruz.

Dünyanın bir başka yerinde, İspanya'da, İber Yarımadasını XV. yüzyılda bırakan atalarımızın arkasından bu yerleri terk etmeyi göze alamayan ve Hıristiyanlığa geçen, ancak bir çoğu gizliden kendi dinlerini saklayarak koruyan "los marranos" adı verilen gizli Yahudilerin de bu bölgede zamanla yerel halkla karışmalarının getirdiği bir benzeri gerçeklik söz konusudur.  Bu durumda, geçmişte İspanya'da yapılan bir araştırmada her beş İspanyol'dan birinin Yahudilerle ortak gene sahip oldukları ortaya çıkmıştı.

Ve insanlar yapılacak çok farklı genetik araşırmalarda halkları kardeşlikleri, çok fazla insanın diğerleriyle aynı DNA'yi taşıdıkları gerçeğiyle karşılaşmak mümkün.

Ve yine Tora'da, Adam'ın iki oğlu örneğinde olduğu gibi,  Kayin ve Hevel'in,  iki kardeş olmaları, aralarındaki nefrete engel olmadı. Sonuçta Kayin'in, babası Adam'ın kardeşini kendisine karşı kayırdığı inancı ve kıskançlığının esiri olmasının getirdiği kinle kardeşi Hevel'í öldürdüğü hikayesinde de görüyoruz ki yeryüzünde bir çok kez insanların kardeş olmaları, kimi felaketleri, kini, nefreti ve öç alma duygusunu bastırmaya yetmiyor.

İnsanlar kendi nefislerine hakim olamamanın, çıkar, intikam ve nefretin cezasını bir şekilde çekmeye devam edecekler gibi görünüyor.

Bireysel ya da toplumsal hesaplar..çıkar kavgaları büyük kitlelerin felaketi olmaya devam edecek.

Bunu ne 10 emir, ne ortak değerler ve paydalar, ne de kimi ortak genler durduracak gibi görünmüyor.

Tek gerçek, insanların, kardeşlerin daha iyi bir dünya için birleşmek yerine daha fazla yıkım getiren harplerden bir türlü kurtulamamalarıdır!!

18 Mart 2022 Cuma

Yahudilerde Shabbat'ın önemi


Yukarıdaki resimde, Challah ( Hala ) ekmeğiyle birlikte, Kiduş kadehi ve Shabbat mumları görülüyor...

Yahudiliğin sembollerinden olan bu üç şey, genelde gelenekleri koruyan Yahudilerin evlerinde ve  Shabbat sofralarında bulunurlar. ( gelenekleri koruyanlar dindar olmayabilirler)

Shabbat'ı korumak ya da shabbat geleneklerine ille her insan uymak zorunda olmasa da, Israel'de her cuma  öğleden sonra genel olarak bir kabuğa çekilme hissedilir.

                                              Damdaki Kemancı müzikalinden; ( Tradition ) "Gelenekler"

Ertesi sabah hayat bir şekilde yeniden canlansa da, cuma gecesi ( yani Shabbat akşamı )  sokaklar daha tenhadır.. Cuma  öğleden sonra  geceki aile yemeğine hazırlıklar başlar..

Shabbat yemeği için hazırlık yapan insanlar kendilerini o gecenin özel ziyafetine adarlar.

Shabbat yemeği  Yahudiler için çok değerlidir.

Evdeki gençlerin mutlaka yemekte bulunduğu, evli çocuklarınsa torunlarla birlikte büyük anne ve büyük babanın bu kutsal (!)  ziyafeti kaçırmadığı, kısaca haftada bir kez tüm ailenin mutlaka birlikte yemek yemek için gayret gösterdiği gündür Shabbat. ( Genelde yemek sonrası gençler dışarı çıkarlar! )

Bütün hafta çalışan eşler, çoğu kez Shabbat yemeğini ortaklaşa hazırlarlar.

Bir çok insan,  içinde sığır, tavuk eti ve yumurta koydukları kurufasulyeli "Hamin" denen Shabbat'a özel yemeği, cuma öğleden sonra "plata" denen bir ısıtıcının içine 24 saatliğine bırakırlar. Yemek, bir daha ocağa el sürmeyen gelenekçi ya da dindar aileler için, ertesi günkü öğlen yemeğine kadar bu şekilde  sıcak kalır.

Shabbat kadının Shabbat mumlarını yakması, erkeğinse, özenle giyindiği şekilde Sinagog'un yolunu tutmasıyla başlar.

Akşam sinagogdan dönen erkeğin, tüm aile bireylerinin toplandığı masada, şarap duasının ardından challah ekmeğini tuzla kutsayıp okuması sonrası yani Kiduş'tan sonra  yemek yenir.
Bir çokları yemeğin sonunda, hikayeler okuyup Shabbat şarkıları söylerler.

Ben, her shabbat evime birilerinin gelmesini arzu ederim.. Bu sanırım çoğu insan için en büyük keyiftir. Sevdiğiniz insanları sofranızda ağırlamak, bütün hafta göremediklerinizle bir fırsat yaratıp görüşebilmek. Elinizden çıkan lezzetleri başkalarıyla paylaşmak. İnsanlara evinizi açarak, çoğu kez birilerini yalnızlıktan ya da yalnız hissetmekten kurtarmak. Aynı şekilde sizin de yaşamınıza başkalarının kendi varlıklarıyla daha anlam ve neşe katmalarına izin vermek.

Biz ve bizim gibi insanlar,  kimi gelenekleri mutlu olmak, aileyi birarada tutmak için koruyanlardanız.

Ve bunun değeri hiç bir şeyle değişmez.


 

 




 


17 Mart 2022 Perşembe

Erkeği erkek yapan nedir?

Ben çocukken Türkçe'de deyim gibi bir söz vardı.

"Her gördüğün bıyıklıyı baban mı sandın "diye!

Türk erkeği ve bıyık birbirleriyle öyle özdeşleşmiş bir kavramdı ki artık bunun üzerinden türeyen deyimler bile ortaya çıkmıştı.

Şu an bu deyimi yazarken, şöyle google'a emin olmak için bir göz attım. Sonuçta bu söz benim hatırladığımdan biraz farklı çıktı karşıma; Aramalarda, her yerde, "Her gördüğün "sakallı'yı" baban mı sandın!" şeklinde geçiyor ki şaşırdım. Acaba günün modasına göre deyim de evrim mi geçirdi yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum bu sözü?

Okay. Ben deyimi bıyıklı olarak hatırlasam ya da sakalla olsa farketmez!!

Her suratında kıllarla gezeni baban mı sandın deseniz ne olur ?!

Önemli olan biz insanların şekilciliğinden bahsetmek istemem...

Türkiye'de yaşadığım dönemlerde yer etmiş,  şekilci bir bakış açısı derdi ki:  Bıyık erkekliğin sembolüdür!!

O dönemlerde, bıyık Türk kültürün neredeyse ana taşlarından biriydi.

Erkek dedikleri zaman bıyıksız düşünülmezdi. ( Benim babam dışında!!)

Hatta gayet akıllı, kültürlü insanlar bile  bu yaygın alışkanlığa uymak zorundaymış gibiydiler.

Sanki bir moda gibi, başladı mı arkasından giden bir çoğunluk vardır,

Ya da yaşadığınız toplumun koyduğu kriteryonların bir parçası olmak sanki daha çok işlerine gelir insanların.

Bense, küçücük bir çocuk olduğum halde etrafta karşıma çıkan bütün erkeklerin suratlarının ortasında olmazsa olmaz olan o koca bıyıkları sevmezdim.   Belki de annemin aklıma yerleştirdiği şeylerden biri de buydu. Onun deyimiyle, suratlarında bir fırça ile gezen erkekler :))

Bıyık öncelikle çok bakım isteyen "dekoratif " bir şeydir!!😅

Bir insan sadece toplumun onu daha erkek kabul etmesi adına o fırçayı uzatmak zorunda hissediyorsa kendisine bakması gerektiğini de unutmaması gerekir.  Bizim sokakta gördüğümüz erkeklerse genelde peşmurde halleri, saç sakal birbirine karışmış durumlarıyla pek bakımlı bir görünüş sergilemiyorlardı.

Ve ben büyüdüm ve bıyık hep Türk  erkeğinin en vazgeçemediği şey oldu.

Kadınlar bile çoğu kez erkekleri bu şekilde severlerdi o ülkede. Erkek dediğin bıyıklı olur denirdi.

Sanki suratinin ortasında bir erkeklik damgası, bir mühür gibi. O mühür, en basit yoldan, zahmetsiz bir cinse kendince bir derece veriyordu. Kılını kımıldatmadan, parmağını oynatmadan bir itibar kananmaktı. Tabi buna inananlara göre.

Ahhh harika, çok yakışıklı, kocaman da bıyıkları var!!!

Bir erkeğin, adam gibi adam olmasını suratındaki kıllara bağlayan bir görüş açısının  milyonlarca insan tarafından benimsenmesi!!

Bugünse sadece Türkiye'de değil..bütün dünyayı saran yeni bir akım var. Bıyığın yerini almış olan sakal modası.

30 sene evveline dek bıyığın bir şeyleri ıspatlamaya çalıştığı Türk toplumu gibi birden bire çoğunluğun  yüzüne düşen bir gölge gibi geldi şu sakallar!!!

Tarihte de erkeklerin çoğu zaman sakalları olduğunu unutmadan geçmemek lazım. Moshe Rabeinu'dan  Yeşu'ya... Ve tarihteki Imparatorlardan, bilim adamlarına dek, hepsinin sakalları vardı. 

İşin ilginç bir tarafı sarışınlar sakal bıraktıklarında Filozofa esmerlerse teröriste benziyorlar!

Yeni dönem gençliğin, neredeyse tümünü sarmış bir moda bu. 

Ve sanki bu modayla beraber gelen başka başka bir şeyler daha var... Yanlız sakal değil, erkekler, erkek olduklarını ekstradan geliştirdikleri kaslarıyla falan ispat yarışındalar bugün.

Derken biz insanlar ilk intibanın peşinde yeni yeni modalar keşfediyoruz. Bazense eskiden de trend olan formlara bir kez daha dönüş yapıyoruz.

Bazen sıkılmamak için. Çoğu kez, değişiklik için. Ve hep kadın ya da erkek cinselliğini bir seneden diğerine daha da vurgulamak için bir adım daha ileri giden trendler çıkıyor.

Erkek, bıyığı ya da sakalıyla daha çekici olacağına inanıyor. Sakalı onu daha erkek yaparken,  bir adım ötede, bir de kaslarını vücudunu geliştirmekle uğraşıyor. Erkek adam güçlü kuvvetli olmalı deniyor. Kadınlar bunu sever. Ancak kadına davranışlarıyla kendini ispat etmenin önemi ikinci plana düşmediği sürece.

Bir erkeği, dış görünüşüne göre beğenen aklı başında bir kadın bir sonraki adımda onun gerçek 

erkekliğini arar. O da bambaşka bir yerde,  O da onun beyninde ve kalbindedir.

Her ne kadar fiziksel nitelikler kişiyi etkilemenin ilk anahtarı olsalar, her ne kadar, uzun boylu, geniş omuzlu, güzel saçı olan bir erkeğin ilk bakışta kadına cazip gelmesi kaçınılmaz olsa da. Bunun ötesine gitmenin mümkün olmadığı insanlarda herşey sadece cinsel kodlarla sınırlı kalır.

Sakalları, kasları ve maço giyim tarzlarıyla gezen çok genç insanların verdikleri, yansıttıkları mesaj 

buymuş gibi geliyor bana.

Kimi erkek ya da kadın göze çarpan yüzeysel özellikleriyle insanın gözlerini bulandırıyorlar sanki.

Sadece bıyık ya da sakalla erkek olanlar şişme göğüslerle gezen kadınları ideal görürler herhalde.

Toplumları yöneten beyinlerin yarın öbür gün güdümlerine girmekten başka hiç bir çareleri kalmayacak 

kitleler, akıllarıyla bir yere varmak zahmetine katlanmayanlar, kasları ve göğüsleriyle oynamaya devam 

edecekler. 





16 Mart 2022 Çarşamba

Başarının ölçüsü  

Başarı ne demektir?

Bu kelimenin sözlükteki anlamı; 1- Başarma eylemi  2- Üstesinden gelinen, başarılan iş diye yazıyor...

Peki başarılan, üstesinden gelinen bir işin bir şeyin ardından hissedilen duygu psikolojide nasıl nitelenelir ?  Mutluluk, zafer, tatmin.....

Dünyaya daha kısacık bir zaman evvel gelen, bir yaşında bir insan için, bir bebek için başarı nedir? İlk kelimeyi ağzından çıkarabilmek bir ya da bir buçuk yaşında bir bebek için başarımıdır?

Sanırım öyledir.

Bir anne ve babanın en büyük mutluluklarından biri bebeklerinin ağzından çıkan ilk söze tanıklık etmektir. Bebeğinizin ağzından ilk kez anne sözünü duyduğunuzda hissettiğiniz şey koca bir mutluluktur.

İlk adımını atmayı başaran oğlunuza baktığınızda enteresan bir şekilde bu kez mutlulukla karışık bir zafer de vardır. Galiba bu kez,  ilk adımlarla ilk söz arası farklı bir duygu daha yaşanıyor. İlk adımlarda sanki bir defada dünyaları fethetmişler gibi bir his yaşayabiliyorsunuz. Mutluluğun ötesinde bir zafer duygusudur bu. İlk kelime ise, daha konuşmaya başlamak için çok uzun bir süreç gereken döneme doğru sadece birinci adımdır. İlk sözün ardından bir insanın konuşmayı başarmasına giden yol daha uzundur ve daha çok zaman beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Hayatta hep bazı ilkler vardır. Bazen bu ilkler kocaman zaferlerdir bazense küçücük mutluluklardır. Minicik başarılarla gelen şeylerle hayat hep bir adım daha ileri gider.

Kimi insan ufacık başarılardan kocaman zaferler elde etmişçesine mutlu olur. Bazıları için kocaman başarılar yeterli gelmezler.

Okulda sadece geçer not alan bir talebenin sonsuz mutluluğunun yanında, 100 yerine 95 aldığı için hayalkırıklığı yaşayan bir başka talebe için başarının ölçüsü birbirinden çok farklı olabiliyor.

Ben çocukken, İstanbul'un kenar mahallelerinde bir gecekondu inşa etmeyi başaran bir Anadolu insanı için, derme çatma,  ayakta zor duran, taş ya da kerpiçten bir yuva kocaman bir başarıydı. Anadolunun ücra bir köyünden İstanbul'un,  büyük şehrin insanlara sunduğu imkanlara, kocaman bir dünyaya yaklaşmış olmanın zaferi yeterdi kimilerine. Ertesi gün Eminönü meydanında seyyar bir arabayla salatalık satmaya başladığında kimisi için o ilk kazanç  en büyük başarıydı.

Aynı şehrin farklı bir köşesinde uluslararası ticaret şirketinin CEO'sunun imzaladığı ihaleyle elde ettiği başarının içinde yarattığı mutluluğu ölçebilecek ya da bu iki insanın hislerini mukayese edebilecek bir alet varmıydı?

Düne kadar herkes gibi bir yaşamı olan genç bir adamın geçirdiği ani bir hastalık, bir fiziksel travmanın ardından bir bardak suyu eliyle kavrayarak ağzına götürmeyi becerebilmesi  birden kocaman bir başarıya dönüşmüştür.

Başarı kişiden kişiye göre değişen, göreceli bir kavramdır.

Hiç tartışmasız dünyamızı ileri götürenlerin başarılarıyla, alelade insanların elde ettikleri arasında gerçekten büyük bir fark varsa da, insanlık için çığır açanların başarıları diğerlerinin çok ötesinde anlamlar taşısalar da bireysel başarılar kişiden kişiye değişim gösteriyor. Kendinizi başkalarıyla kıyaslayamayacak kadar ayrı bireylersinizdir bu evrende.

Büyük başarılara imza atan insanlardan biri olmak genelde çoğunluğun yapabileceklerinin ötesinde bir şeydir.

Sahip olduğunuz nitelikleriniz,  yetenekleriniz, olanaklar ve yapabilirlikleriniz ölçüsünde bir hayat yaşamak durumundasınızdır.

Bu yüzden her kişi için başarının anlamı birbirinden farklı olacaktır.

Orta akıllı bir insanın deha olan bir başkasıyla aynı başarıları hayal etmesi olası değildir

Bir bacağı olmayan genç bir kızın, olimpiyatlarda yüz metre koşmuş bir atletle yarışması genelde zordur.

.........................................

Gal, geçen gün, her hafta gittiği toplantı çıkışında babasını aradı. Çünkü eşim onu iş dönüşü arabayla alacaktı..her zamanki gibi.

Ancak yolda meydana gelen bir kaza yüzünden trafikte takılı kalmıştı.

Gal, ilk kez babasına; "Bak seninle bir şey yapalım, ben şimdi buradan çıkıyorum..eve yürüyerek gideceğim. Bakalım eve ilk kim varacak?" demiş.

Gal, eve arabayla yaklaşık 7 yürüyerek 25 dakikalık bir mesafede olan bu Spor Kültür Merkezinden tek başına yola çıktığında bana telefon açtı.  Onun tek başına yürüdüğünü anladığımda, bir an acaba, ışıklara yeterince dikkat eder mi? Acaba birden bir endişeye kapılırsa ne olur? diye bir sürü sorular belirdi kafamda!! Ancak artık 18 yaşında olan bu çocuğa, "Harika Gal, sadece ışıklarda dikkat et tamam mı demekle yetindim!!"

Gal 20 dakika sonra evin park yerinde babasını bekliyordu. Hayatından o kadar memnundu ki! 

Telefondaki sesinde  kocaman bir zafer kazanmış bir genç insanın coşkusu vardı.

Onunla övündüğümü, onunla son derece gurur duyduğumu söylediğimde bu gerçekti.

18 senedir beklediğim bir hareketi gerçekleştirdi oğlum geçtiğimiz gün.

Kendi başına yeterlilik gösterdiği bu davranışı öncelikle onun için ve sonra hepimiz adına bir zaferdi.

Başkalarının belki hiç anlayamayacağı kadar büyük bir zafer ve kocaman bir mutluluk.

Çok kısa bir dönem evveline kadar, yanımdan bir kaç metre uzaktaki çöp kutusuna gidip elindeki kağıdı atmasını söylediğimde bana sen at diyen, süper marketteki raflardan birine gidip bir ürünü almasını söylediğimde karşı çıkan Gal, son günlerde bir çok şeyleri tek başına yapmaya başladı.

Bu onun artık kısmen otonom bir insan olmak yoluna girdiğini işaret ediyor.

Yazımın başından beri demek istediğim bu.

Bizim bir üstümüzde oturan, Gal'le aynı yaşta olan genç delikanlıyla geçtiğimiz günlerde rastlaşmıştık yeniden. Ben, eşim ve Gal.. Buz gibi bir akşamda çıkarken, ben paltomun içinde donuyordum. Genç çocuksa vücuduna sadece bir T-Shirt ve şort geçirmiş antremana gidiyordu.

Gal'in geçen geceki başarısı, onun bir spor müsabakasından altın madalyayla dönmesinin bile ötesindeydi. Hayallerimdeki Gal'in  kendisi için artık bir şeyler yapabildiğini görmüş olmanın zaferiydi geçen akşam!!








15 Mart 2022 Salı

Glakoma göz hastalığında çığır açan tedavi

İnsan yaşlandıkça çoğu rahatsızlıkların ortaya çıkma riski artar. Bir çok hastalık 50 yaş üzerindeki insanlarda başladığı için, bu yaştan sonra, kimi hastalıkları bir şekilde engellemek ya da kontrol altına alabilmek için rutin bir takip altında olmak önerilir.

Özellikle erken teşhisin önemli olduğu rahatsızlıklarda doktorlar belli yaşa gelmiş kişileri sürekli uyarırlar. Bazen kayıtlı olduğunuz sağlık kurumundan sizi aramaya başlarlar.

Geçen senelerde böyle rutin bir kontrol için beni arayan sekreterin sesini duyduğumda, "Sizi Maccabi" 'den arıyorum dediğinde., ben de bir an bir panik olmuştu. Niye arıyor bu beni diye.  Aynı anda kendi kendime gülmüştüm, seninle rüya gördü onun için arıyor diye. İnsan sağlık konusunda ne kadar tedirgin olabiliyor ki sadece bir telefon çaldırdıklarında hemen panik olabiliyorsunuz.

Gelmek istediğim esas konu, bu kronik hastalıklardan, 60 yaş üzeri insanların çoğunun çok dikkatli olması tembihlenenlerden Glakoma ile ilgili. Haber aslında  sevindirici !

Yaşlı insanların azımsanmayacak bir bölümünde, çoğu kez pek fazla işaret vermeden ilerleyen bu hastalığı farketmenin ve önlem almanın tek yolu, belli bir yaşın üzerindeki insanlarda sanırım senede bir ya da benim gibi ailesinde bu sorunun olduğu bilinen kişilerde her 3-5 ayda bir rutin kontrolden geçmek tir. 

Çünkü bir çok insanda bu hastalık sinsi bir şekilde ortaya çıkarken, ilk zamanlar,  göz sinirlerinde başlayan tahribatı hastalar farketmeyebiliyorlar. Ve sonuçta, hastalık başladıktan sonra çok çabuk ilerleyebiliyor.

İlk dönemlerde göz sinirlerinin çevresinde başlayan körlük zamanla gözün merkezine yayılıyor.

Bugüne dek en yaygın tedavi, verilen damlaları kullanmaktır.

Çoğu kişi bu damlalar sayesinde göz tansyonunu kontrol altına almayı başarıyor.

Esas sorun, tansyonun yüksek olmamasına rağmen gözde normal ölçülerde kaydedilen basıncın gözleri tahrip ettiği, ikinci tür Glaucoma'dır. Bu durumda bugüne dek bu hastalara son çare olarak ameliyat yapılıyordu.

Geçtiğimiz günlerde, çıkan haberlere göre, bu konuda sevindirici gelişmeler var.

Amerika'da çıkan yeni bir tedaviyi Israel'li doktorlar son bir senedir uygulamaya başlamışlar.

Bu rahatsızlığın zamanında teşhisiyle, yenilikçi ve çok basit bir yöntemle insanların yüzde doksanında Glakoma yüzünden oluşan körlüğü durdurmayı başarırlarken, yapılan müdahale sonrasında hastaların çok kez damla kullanmayı bile bıraktıklarını anlatıyor  Dr, Avner Belkin. Son aylarda,  Israel'in Kfar Saba kentindeki, Meir Hastanesinde bu yeni tedaviyi, yüzlerce kişide uygulamış.

Amerika'da bulunan bu tedaviyi, her sene sayılı miktarda doktora öğretiyorlar. Bu doktorlardan biri de Dr. Belkin. Ve şimdi kendisi, Israel'de, Tel Ha Shomer, İchilov, Hadassah gibi hastanelerdeki doktorlara öğretirken, Israel'de bu yeni tedavi artık bir çok kişinin görüşünü onlara hediye ederek kitlelere yeni bir umut veriyorlar.

Daha önceki ameliyatta olduğu gibi, gözdeki diğer dokulara el sürmek zorunda kalmadan, göz sinirine atılan 2 mm'lik bir kesikle  gözün drenaj sistemini kateterize eden küçücük ve invaziv bir müdahaleyle hastanın görüşünü kaybetmesi engelleniyor.

Eskiden yapılan cerrahi müdahale çok daha komplike olmasına karşılık bugün uygulanan bu yeni sistem çok daha basit. Hastanın iyileşme sürecinde de dikişlerin bile olmadığı bu basit uygulamayla insanlar daha çabuk sağlıklarına kavuşuyorlar diyor Dr. Belkin.

"Gatt" diye anılan bu yeni cerrahi müdahale, Israel'de yüzbinlerce kişi için bir ümit olarak görülüyor.

Şu ana kadar çoğu 60'la 96 yaş arası yüzlerce insana çoğu Kfar Saba'daki Meir Hastanesinde olmak üzere, diğer hastanelerde  bu ameliyat uygulanmış. Ve bu tedavinin şimdilik başarı oranı yüzde doksan deniyor.

Tedavinin uygulamasının hemen ertesinde, gözdeki basınçta çok çabuk bir iyileşme görülüyor.

Şu an için Israel bu yeni tedaviyi uygulayan  öncü ülkeler arasında.

Bazı konularda sabırla beklediğimizde pozitif gelişmeler bizlere yepyeni umutlar açabiliyorlar. Bu da bunlardan biri sanırım.
















  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...