Dişçiden korkan ne kadar çok insan vardır değil mi??
En bilinen, ve bir yerde de en doğal karşılanan korkulardan biri de dişçi korkusudur. İnsanların tuhaf karşıladıkları, anlam veremedikleri bir sürü fobilerin yanında çoğu kişinin kendinden bir şeyler bulabileceği bir korkudur "dişçi fobisi". Bir çokları için bu korku ya da çekinge fobi boyutlarında olmasa da.
Sanırım bunun birinci sebebi dişlerimizin bedenimizdeki en hassas, en duyarlı bölgelerden biri oluşudur. Çünkü dişler bir çok sinir bitiminin birleştikleri yerdir.
Mesela yanınızda birisi sadece hafiften dişlerini gıcırdatsa bu bile insanın içinde tuhaf bir his yaratabilir. Ya ada çok soğuk ya da çok sıcak bir şey içtiğinizde dişlerinizde, türkçede kamaşma denen, sinir uçlarının uyarılması yüzünden bir hassasiyet oluşur.
Diş ağrısı en zor çekilen ağrıların başında gelir. Ve benim çocukluğumda, kök tedavisi olmadığı sürece herhangi bir diş dolgusu için doktorlar iğne yapmazlardı. Derken o küçük aletle önce dişinizdeki çürük bölgeyi temizlemeye başladıklarında, kimi dokunuşlarda, o delici aletin sinir uçlarına değdiği anlarda havaya uçmamak zordu.
O delici aletin çıkardığı ses, dişin oyulmasının çıkardığı tuhaf yanık benzeri kokunun etrafa yayılması bile nahoştur çokları için.
Acıya ve uyarılara tahammül edemeyenlerle, korkuya meyilli insanların en baş düşmanı olan dişçiler, ne kadar sempatik insanlar olsalar da koltuklarına mutlulukla oturmak zordur.
Benimse inadına bu konuda hiç şansım yoktu. Çok genç yaşta sürekli dolgularla uğraşmaya başladığımda anladım ki dişlerimle aramı iyi tutmak zorundayım.
Ancak bir anlamda tek şansım vardı ki, o da ilk dişçim kuzenimdi.
Daha lise çağlarımdayken Çapa Tıp Fakültesinin Dişçilik Bölümünü bitiren kuzenime dayım çocukluğumdan beri girip çıktığım evlerinin bir odasını kliniğe çevirtmişti. O oda onun ilk muayehanesiydi. Ve ben de tabi onun ilk müşterilerinden.
Dişçilerden çok hoşlanmasam da dişlerimi ihmal etmemeye gayret ettim.
Hayatımda dişçilerle yaşadığım en uç macera ise, 20 yaş yani akıl dişimin 40 yaşıma gelip hala bana sorun çıkardığında olmuştu.
Ezelden beri akıl dişimin bir gün bir ameliyat gerektireceğini söylemişlerdi. Ancak bu işin düşündüğümden zor olduğunu bilmiyordum.
Ağzımda birden korkunç enfeksyonlar yapmaya başladığında, yani ikinci korkunç ağrı atağının peşinden bu işin ustasına gitmek zorunda kalmıştım. Meğer bendeki durum daha bir komplike imiş. Gittiğim doktor bana, yapacağı müdahalenin ardından, ağzımın yarı felçli kalabileceğini bildiğime dair bir kağıt imzalattıktan sonra, çenemi yerinden söküp atacağını sandığım, bir saatlik bir operasyonla, en dipte durduğundan emin olduğum dişi, yan taraftan yardığı etin altından parça parça sökerek çıkartabilmişti.
Neredeyse bir ay, adamın muayehanesine gidip gelmek zorunda kaldığım, ağrıların aklımı başımdan aldığı bir süreci geçirdiğimi düşündüğümde, insanın bazen çok basit sandığı bir şeyin, daha zor ameliyatlardan daha fazla canına okuyabileceğini de göstermişti.
Her 20 yaş dişi bu derece zorluk çıkarmaz mutlaka. Bir çok benzer operasyon bu derece komlikasyon yaratmaz.
Dün doktor bana çok şaşırıdığım bir iddiada bulunarak dişlerimin iyi cins olduğunu iddia etti. Ben aslında dişlerimle uğraşmaktan, son senelerde şeker yemeyi neredeyse tamamen kestiğimden beri kurtuldum. Bir süredir artık dişçi koltuğuna oturduğumda mutlu kalkıyorum.
Ve bir kaç senedir beklettiğim iki diş emplantına dün büyük bir korkuyla başlarken. İlk aşamayı sağsalim atlattım.
Doktorun ön hazırlıklarını izlerken olacaklar bana bir an korkutucu gibi geldilerse de bir kaç iğnenin ardından hiç bir şey hissetmeden prosedürün bitimine kadar kendimi işin ehline sabırla teslim ettim.
Aslında ben bu tip şeylerde genelde iyi çocuğumdur. Çok zor geçen, kızımın doğumunda bile ağzımdan aaaa çıkmamıştı. Ben ne bağıracam, delimiyim ben mantalitesiyle, cesaret ve kahramanlık ünvanları verilmişti bana. Halbuki esas neden insanların önünde sesimi çıkarmayacak kadar çekingen oluşumdu.
Dünse, doktorun asistanına, bu alet nedir, o ne işe yarıyor diye sorarken, kadına aletler hakkında yaptığım komik tahminler, onu bir hayli eğlendirdi.
Bir kenarda kurduğu makinenin, kalp atışlarımı takip edecek bir monitör ve yanına koyduğu bir torba infuziya'nın da bir an için kendimi kaybedersem, damardan verecekleri sıvı olduğundan emin olduğumu zannettiğinde o ana kadar ciddi duran genç bayan kıkır kıkır gülüyordu.
Dalga geçerken esasen kendi kendimi teskin eden benim söylediklerim ortamı yumuşatırken ben de rahatladım galiba.
Böylece, biri bir tarafta, diğeri ağzımın karşı tarafındaki iki boş yeri doldurulmak için sonunda koltuğa oturmam bir zaferdi. ( emplant olması gerek yer arkalarda olunca acele etmemem için bir sebep gibiydi bana )
Annemi dişçiye getirip götürürken ayaklarım adamın kliniğine girip çıkmaya alışınca biden bana cesaret geldi.
Sonuçta, bir şeyden bir korkumuz varsa, onunla karşılaşmayı, yüzleşmeyi göze almak, adım adım kendimize yardım etmekle mümkün. İlk adımda o yere girip çıkmak, doktoru tanımak, onunla bu konuda konuşmak, kendisinden yeterli bilgi alıp, prosedürün sizin çekindiğiniz kadar zor olmadığını kavramak.
Bugün ağzımın bir tarafı biraz şiş olsa da, sonuçta gerçekten düşündüğümden çok daha kolaydı.
İnsan öncelikle gözlerini kapatıp kendini olaya teslim ettiğinde, hatta o an belki dişçi koltuğunda değil de salondaki koltuğunda ya da denizin kenarında bir şezlongta bulunduğunuzu hayal ettiğinizde, ya da belki, bir saat sonra herşeyin olup bitmiş olacağını hatırtlattığınızda kendinize, belki bir an sevdiğiniz şeyleri ve insanları düşündüğünüzde, kalbinizdeki o anki sıkışma yavaştan hafiflemeye başlıyor, çarpıntınız da yine yavaş yavaş düzene giriyor. Herşey belki ilk bir iki dakika için zor olsa da, daha sonra kendinizi çok daha iyi hissetmeye başlıyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder