İnsanlar misafir sever. Ama bir yere kadar !
Misafirlik bir yere kadar. belli bir süreliğine olduğu sürece hoştur.
Çoğu kişiler sevdikleri insanları evlerinde görmekten memnunluk duyarlar.
Bu arada bazen hiç beklenmedik ve hiç tanımadığımız bir misafiri de evimizde ağırlamamız mümkündür.
Öncelikle bize ihtiyaç duyan bir insanın yardımına yetişmek bize mutluluk verir.
Ve aynı şekilde çevremizde sevgiyle, anlayışla yardım etmeye hazır insanlar olduğunu bilmekte bize kesinlikle güven verir.
Zor zamanımızda bizi yanlız bırakmayacak insanların varlığı hayatı sevgiyle, güvenle karşılamamızın koşullarından biridir mutlaka.
Yeri geldiğinde birisini karşılayan insan siz olabilirsiniz yeri geldiğinde bir başkası size yardım elini uzatabilir ya da sizi memnuniyetle evinde misafir edebilir.
Herşey duruma ve koşullara bağlıdır.
Belli bir dönem kendi rahatınızdan, kendi lüksünüzden, odanızdan, kişisel alanınızdan fedakarlık yapmak, her ne kadar kimi kısıtlamalar getirse de bunu sevgiyle karşılamak zor değildir.
Uzun süren misafirliklerse bir süre sonra, iki taraf için de yorgunluğu, huzursuzluğu getirebilir.
Uzun dönemli misafirliklerin getireceği zorluklar, yaşadığınız alanın kaç kişiyi karşılamaya müsait olduğu, sizin maddi ve manevi gücünüzün hangi oranda fedakarlıkları karşılayabileceğiyle orantılı olarak değişir.
On odalı, kocaman bahçesi olan bir villada, en iyi imkanlarla yaşadığınız bir eviniz varsa bir aileyi karşılamanız zor değildir. Eğer şartlarınız kısıtlı ise bunun için göstermek zorunda kalacağınız çaba ya da fedakarlık daha fazla olacaktır.
Misafir olan insan için de durum kolay değildir. Yabancı bir evde, insanların kişisel alanlarını yeterinden fazla işgal ediyor olduğunuz hissiyle yaşamak belki bir kaç gün için çekilebilir. Fakat uzun bir dönem için, kendilerinin ve başkalarının rahatlarını bozduğunuz hissiyle barış içinde yaşamaya devam etmek hiç kolay değildir. ( Ortak bir tatil amaçlı birlikteliklerden bahsetmiyorum mutlaka.)
Günlük hayat savaşı içinde mecburi beraberlikler iki tarafı da bir süre sonra yıpratmaya başlar.
Sonuçta gelmek istediğim nokta tanımadığınız bir insanın evinde mecburi misafirliğin getireceği zorluklar gibi mülteci durumuna düşen bir grubun başka bir ülkeye sığındığı gün yaşayacağı güçlüklerin getireceği sorunlardır.
Bireylerin misafirlikleri gibi mültecilerin kendi vatanlarını bırakıp komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldıkları zaman yaşadıkları ilk şok, ilk şaşkınlık bittiğinde kendi yuvalarına yeniden dönmeyi ne zaman hayal etmeye başlayacakları da bence bir merak sorusudur.
Bulunduğumuz bilgi ya da iletişim çağında bugünleri yaşayacağını hayal etmemişti belki de insanlık.
Gelişen teknolojiye yetişemeyen ülkeler, insanlar kısaca evrenin hala büyük bir bölümünün bugüne dek sadece belli bir kısım insanın sahip olduğu değerlere yetişmek için nasıl bir kavga içinde olduklarını görüyoruz.
Bilgisayarın insan emeğinin yerini aldığı çağda da hala toplumlar bir yerden diğerine göç etmek zorundalar!
Aslında çoğu şey hala değişmedi.
Gücü elinden bırakmayan otoriter rejimler çoğu yerde insanları ezmeye devam ediyorlar.
Ve buna karşı her başkaldırı en zor şekilde bastırılıyor.
Türkiye'deki rejime karşı gelenleri tomalarla meydanlarda bastıran birisi var.
Başka bir yerde, kendi özgürlüğünü isteyen bir millete demir yumruğunu indiren bir başkası boyundurluğu altına aldıklarını cehennemin dibine kadar gönderiyor.
Bir yerde, insanlıktan, eşitlikten konuşanların kurduğu düzen, başka bir yerde ise yaşamın bir günde hiç edildiği, aynı kıtanın bir başka yüzü, öbür ucu var. Hepsi aynı toprak parçası üzerinde yaşıyor. Birisinin bireysel haklarını savunan değerleri, diğerlerinin özgür olmak için bağıran seslerini bir tokatta susturan diktatörleri var.
Böylece, tarih boyu bitmeyen göçler iletişim çağının getirdiği büyük devrime rağmen hala devam ediyor.
Halbuki artık adım adım politik dengelerin oturmaya başladığı yeni bir dünya hayal ediyorduk.
Avrupa Birliği uzun süren savaşların arkasından halkların yarınları için, insan gibi yaşamanın bir ortak yolunu bulmamışmıydı? Bu düzen, bu birlik, bu dayanışma örnek olabilirmiydi diğerlerine?
Ya da gerçekten birinin diğerine örnek olması mümkün mü?
Avrupa'da ortaya çıkan, insan haklarını temel alan, eşit ve demokratik toplumlar diğerlerine neden örnek olmadı?
Her toplumun yapısı buna uygun olmalı önce!
Birbirine karşı savaşmak yerine, birbiri için var olmak doğru olan yol olsa da bunu başarmak her zaman mümkün olmuyor.
Benzer kültürlerin ortak bir yaşam için el ele verdiği bir dünya çok daha güvenli bir yer olabilirdi oysa.
Avrupa'da, iki dünya harbinin yıkımını yaşayan halklar savaşların kimse için avantaj sağlamadığını yaşayarak görmüşlerdi.
Yaşanan milyonlarca kayıp Batı için bugüne dek zihinlerde kalan bir çok dersler içeriyor.
Bu savaşlarsa sonunda demokrasiyi, insan haklarını savunan toplumları yaratan şey değil mi?
Peki bu ders herkese yeterli geldi mi?? Hayır!!!
Peki dünyanın bir kısmı refah toplumları iken diğerleri ikinci sınıf kalmaya mı mahkumlar?
Yöneten ve yönetilen ülkeler ve toplumlar mı var yoksa?
Son yıllarda artık kimi değişim rüzgarlarını ümit ettiğimiz ülkeler oldu.. Sadece bugün değil, daha önce, dünyanın farklı bölgelerinde de yaşadık bunları...
Arap Baharının arkasından çıkan huzursuzlukların yarattığı göç dalgaları son on senedir (11 senedir ) Batı'nın ellerini kollarını yeterince bağlamadı mı??
Batı'da "İnsan Hakları" için yardım eli uzatmanın mecburiyetine inanan politikacılar, halklar olmadı mı?? Ve sonuçta bir taraftan evlerini farklı toplumlara açanlar var. Ancak devam eden uzun misafirliklerin getirdiği sorunlar da başlamadı mı bu yerlerde?
Ortadoğudan gelen misafirlerin, kültür yapılarını değiştirebilecekleri göçleri sindirmeye devam ederlerken, Batı'da hala hümanizm diye bağıranların yanında bir diğerlerinin eleştirilerinin arkasında yatan rasist fikirlerin oluşumlarından korkanlar yok mu?
Artan işsizliğin getirdiği ekonomik zorluklardan mesul tutulacak insanları ülkelerinde istemeyecekler aşırı sağcı, radikal partileri besleyecekler .
Mecburiyetten geldikleri bu yerlerde yaşadıkları güçlükler, kimi anlamda çaresizliğin kurbanları olan bu insanların geçirdikleri bunalım ve hüsranla birlikte yepyeni toplumsal sorunların önünü açacak davranış bozukluklarını da yaşamalarına sebep olacaktır. Kimilerinin geçirdikleri post travma, bazılarının yaşadıkları depresif durumlar ve bir diğerlerinin adaptasyon sorunlarıyla birlikte suç oranlarında da aynı paralelde artış gösterdiğinde Ukrayna'daki savaş sadece o ülkede yaşanan binlerce insanın ölümüyle bitmeyecek.
Bu insanların misafir oldukları topraklarda kendileri ve yerel halk üzerine getirecekleri etki dünyamızı değiştiren olayların başında gelecektir.
Her insan en çok kendi evinde mutludur. Her insan kendi yuvasında huzurludur. Insan yuvasında rahat ve özgürdür. Bu yüzden bu evrendeki esas amaç her kişinin kendi yuvasını yaşanır kılmak olmalıdır!!!
Ve ideal yuva ya da ülke her vatandaşın hür ve eşit yaşadığı bir ortam demektir.
21. yüzyılda hala sorun da budur. Otoriter rejimlerin ellerinden kurtulamayan halkların çektiği sorun budur.
Despot yönetimlerin altında ezilen halkların, doğru ve eşit paylaşılmayan milli zenginliklerden mahrum bırakılan insanların bir de doğal kaynaklar ve stratejik hesaplar üzerine çıkan güç kavgaları yüzünden, yerel, bölgesel ve bazen de küresel savaşların kurbanları olmalarıysa sonu gelmeyen bir evrensel dramdır.
Otoriter rejimlerin yıktığı hayatlar yerine hep başka yerlere sığınmak zorunda kalınan bir dünyada insanlara hiç bir zaman ideal bir hayat olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder