KEŞKE ÇOCUKLAR ÖLMESE
Hayatında bir kez olsun ölümü düşünmemiş kişi varmıdır? Ölümden hiç korkmayan bir insan mevcutmudur? Yaşamın, insan olmanın hatta yeryüzünde sadece basit bir canlı olmanın en doğal parçası değil mi ölüm korkusu? İşte ben daha çok küçük bir çocukken , belki daha on yaşlarındayken bir gece yatağımda ( her zamanki gibi ) düşüncelere kaptırıvermiştim kendimi.
Ve bir yerden sonra ölüm olgusu üzerine odaklanırken hayatımda ilk kez ölümün varlığımın vazgeçilmez bir parçası olduğunu idrak ederken bir an bir gün öleceğim diye düşünmüştüm..Gecenin karanlığında yatağımda doğrulurken kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Sonra hemen " Hey sen daha çok küçüksün bunu düşünmemen lazım! diye kendimi ikna etmeye çalışırken bir şekilde yatışmıştım.
Geçen günlerde oğlum yatağının yanında her gece yaptığımız sohbetin arasında bana birden bire
" Anne ölüm nedir? diye sordu.. Arkasından ölümle ilgili getirdiği daha bir çok soruyla beraber .
Bir çocuğa ölümü anlatmak kolay değildir. Hele otist bir çocuğa ölümü anlatmak daha da zor.
Ona ölümün korkutucu gerçeğini en hafif şekliyle kısaca anlatmaya çalıştıktan sonra, 12 yasında bir çocuğun ölümü düşünmeyecek kadar genç olduğunu ve yaşanacak daha çok uzun yılları olduğunu söyledim.
Bu sözleri söylerken ona sarılıp verdiğim öpücükle onu bir nebze rahatlatmayı başarırken oğlum bana " Anne sen benimle ne zaman konuşsan, sen bana ne zaman sarılsan ben hep sakinleşiyorum biliyormusun? " deyiverdi.
Oğluma küçük bir çocuğun ölümü düşünmemesi gerektiğini söylerken aklıma daha bir iki saat evvel seyretmiş olduğum video klip geldi. Söylediklerimle bire bir çakışan bazı gerçeklerle beraber.
2011'de başlayan ve bugüne dek bitmeyen bir insan dramını aksettiren belki binlerce video çekiminden bir tanesiydi bu .
Suriye'de, Halep'te geçtiğimiz hafta hastaneye getirilen yaralı küçük bir kız ile annesinin çaresizliklerini gösteren bir video klipti bu.
Bu video bugüne kadar seyrettiklerim içinde belki yüreğimin en derinliklerine dokunan görüntülerden biriydi benim için.
Üç dört yaşlarındaki bu küçük kızın yüzünde gördüğüm korku , gözlerindeki çaresizlik , annesine bakışlarındaki güvensizlik bu savaşla yaşamaya mahkum edilen ve her gün bir kez daha öldürülen çocukların yaşadığı cehennemi o kısacık süren saniyelerde uzun yılların dramını sığdırmaya yetiyordu sanki.
Videoyu dakikalarca seyrettim.. Gözlerimi ondan alamıyordum. Belli ki saklandıkları yere düşen bombalar bulundukları yerin tavanını üzerlerine yıkmıştı. Altından çıkarıldıkları enkazın , beton yapının tozları çocukcağızın saçlarını örtmüş bir halde, yüzü gözü her tarafı hafif yaralarla kurtulan kızın annesinin kanlı yüzüne kısa aralıklarla attığı bakışlarında artık aradığı desteği bulamayacak bir çaresizlik okunuyordu.
Keşke ona sarılabilsem, korkma bak artık geçti diyebilsem diye hissettim . Keşke ona sıcak bir yuva ve sevgimden bir parçacık verebilsem diye düşündüm bir an .Yanındaki annesi en az onun kadar çaresiz ve korku dolu olduğu belli bir haldeyken çocuğun yaşadığı travmayı atlatması için ona el verecek kimse yoktu o an yanında.
Bu minik yavru, Suriye'de yaşanan büyük dramın sadece küçücük bir örneği.. Onun gibi binlerce dram var. İnsanlık her gün bir çocuğun dünyasını sonsuza dek yıkarken hayatın anlamı bir hiçle değer bu yerlerde..
Benim oturduğum salonumdan sadece 150 -200 km ötede beş yıldır insanlar ölüyor ve bu ölümün ne için olduğunu belki de bir çoğu kavramış bile değil.
Aralık 2010 'da Tunus'ta Hükümet karşıtı gösterilerle başlayıp kısa zamanda bölgedeki diğer ülkelere de sıçrayan Arap Baharı Ortadoğu'da çağlar boyu diktatörlüklerle yönetilen halklar için düşünüldüğü gibi bir değişimi getirmeyeceği çok kısa bir zaman içinde belli olmuştu bile.
Sadece Tunus , Mısır ve bir kaç ülkede kısmen daha hafif atlatılan bu gösteriler ve peşi sıra gelen irili ufaklı devrimler dışında özellikle Körfez Ülkelerinde kök salmış yönetimler halklara göz açtırmayacaklarını kısa zamanda ispat etmişlerdi.
Suudi Arabistan, Umman , Katar gibi ülkelerde Batının desteğiyle ayakta duran Diktatörlerin demokrasiyi ülkelerine sokmaya niyetleri olmadıkları açıktır.
2011'de Tunus, Mısır , Libya gibi ülkelerle birlikte Suriye'de de rejim karşıtı gösteriler yapılmaya başlanmıştı. İlk günler herşey kimi masum gösterilerle başlarken Esad'ın hakimiyeti elinden düşürmek korkusuyla şiddete başvurması işin rengini bir çırpıda değiştirmişti.
Bugün bu bölgede devam eden korkunç olayların sonu ne zaman gelir belli değildir.
Yıllarca başta ABD olmak üzere batının kendi çıkarları, bölge hakimiyeti için desteklediği diktatörler kendi halklarını hiç durmadan ezmeye devam etmiştir.
2003 yılında Saddam'ın Amerika'nın çıkarlarına ters düşmesiyle ABD'nin Irakı İşgali ve Saddamın devrilmesiyle büyüyen kaos, Sünni ve Şiiler arasında yüzyıllara dayanan kavganın giderek daha şiddetlenmesini, baskı altındaki hakların birleşerek oluşturdukları bilimum radikal örgütlerin Suudi Arabistan, ABD, İran gibi ülkelerin destekleriyle büyümeleri sonunda yayılmaya devam eden karmaşa. Al Qaida ve ondan koparak oluşan ve ondan da fanatik olan İŞİD'in gittikçe daha geniş bir alana yayılmasıyla bugüne dek görülmüşün ötesinde bir Radikalizmi buralarda hakim kılma çabaları yüzyıllardır tanık olunmamış barbarlıkları da beraberinde getirmiştir.
Irak'tan Suriye'ye kadar genişleyen İŞİD'in zorlayıcı gücü ve Esad'a karşı savaşan muhalifler..
Esad'ın arkasında muhaliflere karşı savaşan İran, Hizbullah ve Rusya
Diğer tarafta Esad'a karşı savaşan ve ABD ve Avrupanın desteğini alan Özgür Suriye Ordusu ve diğerleri..
Sonuçta, bölgede kendi güvenliğini tehtid eden unsurları zaman zaman yok etmek için Hizbullah ve Suriye'deki silahları hedef alan Israel .
Başladığı günden bu yana hafiflemek bir tarafa gittikçe büyüyen savaş başta Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğuyu yaşanması imkansız bir kaosa sürüklemiştir.
Bu arada çıkan savaş yüzünden Suriye Halkının en az yarısı evini terk etmek zorunda kalmıştır.
Beş yıl içinde 470.000 kişi hayatını kaybederken, yaşanan cehennemin en büyük kurbanları yine çocuklar olmuştur. Bugüne dek 50.000 çocuk hayatını yitirirken, kalanların yaşadıkları cehennem onlar için yeniden bir normalleşmeyi getiremeyecek çoğu zaman.
Milyonlarca Suriyeli mülteci durumuna düşerken sığındıkları Avrupa onlar için ne derece bir çözüm olacak gelecekte bunu daha iyi göreceğimize inanıyorum.
Batının Ortadoğu'da başlayan kaosa yıllarca karşıdan bakmayı tercih etmesi insanlığın sadece kendi için yaşadığı bu dünyanın ne kadar ikiyüzlü olduğunu tekrardan kanıtlamıştır.
Eylül 2015 'te dünyayı sarsan bir fotoğrafın internete düştüğü güne dek herkes sustu.
Bu fotoğrafta küçücük bir çocuğun Bodrum sahillerine vurmuş olan bedeni bulunduğunda resmi çeken gazeteci şöyle bir başlık geçmişti; " Humanıty washed ashore" : SAHİLE VURAN İNSANLIK!
Bu fotoğraf son bir yıl içinde Akdenizi geçerek İtalya ya da Ege'den Yunanistan'a ulaşmak için botlara binerek hayatları pahasına Suriye'deki cehennemden kaçarken ölümün kucağına düşen 3770 insandan sadece biriydi. Bu binlerin içinde daha kaç yüz tane Aylan Kurdi vardı bilmiyorum..
Çocukların ölümü insanlığın utancı olmaya devam ederken.
Avrupa gözlerini yumduğu tüm insanlık dışı olaylara karşı ilk kez sessiz kalamayacağını anlayarak mültecilere kapılarını açmak zorunda kaldı.
Peki yapılması gereken bumuydu acaba?
Bu insanların evleri yokmuydu? Okulları? iş yerleri? her gün devam ettirdikleri iyi kötü bir hayatları yokmuydu?
Bunu kim yok etti?
Bu insanlar neden bugünlere geldi?
Neden bu bölgede insanlar hiç bir zaman insanlıkla eşdeğer bir hayat süremediler?
Neden Ortadoğuda hep sömürü düzeni hakim oldu?
Cehalet hiç bitmedi..
Bu halklar aşiret toplumları olmaktan neden öteye gidemediler?
Kullanıldılar, sömürüldüler, cahil bırakıldılar, din kölesi haline getirildiler.
Ortadoğuda yönetenlerle yönetilenler arasında eşitlik olmadı hiç.
Bu bölgenin kaderi hep büyük güçlerin elinde belirlendi.
Ve şimdi daha da radikalleşen bu toplum son göçlerle Avrupa'ya taşıyor.
Mültecilerin içine karışan radikaller ve Daesh (ISİS) Avrupa'ya , dünyaya bu savaşı taşımayı amaçlıyor.
Dünya bu bölgenin yükünü taşımaya hazırlanırken, Batının kısa vadeli hesapları uzun vadede kimseye yaramadı.
Keşke insanlar evlerinden , topraklarından kopmasalardı, keşke kimse mülteci durumuna düşmeseydi, keşke dünya daha adil bir şekilde yönetilseydi, insanlar keşke heryerde eşit şartlarda yaşasalardı. Ve Suriye ve Irak ve diğerleri halklarını barış içinde barındırabilselerdi. Mülteci olarak başka yerlere taşmak yerine.
Evet bu şu an için sadece bir ütopia... gerçeklerse artık Daesh'in , Al-Qaida'nın sadece Ortadoğuda değil heryerde olduğudur.
İki adım ötemde çocuklar ölürken ben hala ölümün çocuğa yakışmayacağını hayal edebiliyorum..
Keşke gerçekler bu kadar masum olsa..................
Batya R. Galanti.