23 Mayıs 2021 Pazar

 Bir ateşkesin ardından 


Geçen Cuma. saatler gece yarısı ikiyi gösterdiğinde Gazze'yle Israel arasında ateşkes yürürlüğe girdi. Bütün akşam ille de beklediğimiz son atışlar olmadı. Hamas ilk kez son showu kendine saklayarak sessizden durumu kabullenmiş gibi göründüyse de Israel ordusunun daha sonraki açıklamalarında Hamas'ın  sınıra bir grup komandosunu Israel askerlerine saldırmak için gönderdiği ortaya çıktı. Israel'in  bu teroristleri uydudan takip ederek yok etmeyi başarması, Hamas' in ateşkesin yürürlüğe girmesinden iki saat evvel hazırladığı süprizin başarıya ulaşamaması belki de Israel'in daha büyük bir tepkisini de engellemiş oldu. Ve iki taraf arasındaki bu çatışma şimdilik sonlanmış oldu.

Bir gece ansızın başlayan patlamalar on gün sonra yerini sükunete bıraktı. Arkasında küçücük çocuklardan, genç kızlara ve hatta hayvanlara kadar olan karmaşadan travma yaşayanlarla birlikte... Şimdi yaraları sarma zamanı. Şimdi kimi sorulara cevap bulmak zamanı. Şimdi yanlışları düzeltme zamanı. Şimdi elimizi başımıza koyup üzerimize düşen seyleri daha iyi kavramak için yeniden düşünme zamanı.

Israel Medyasında geçen son günlerin ardından bu savaşın analizleri başladı . Nedenleri , niçinleri..bir sürü açık görüşler..doğrular, hatalar, yanlışlar, kusurlar, olası herşey masaya yatırılıyor.. Hamasa verilen zarardan da bahsediliyor.

Kilometrelerce uzunlukta tünellerin imha edildiği konuşuluyor. Her yıl milyonlarca dolar harcanan tüneller. Tam teşkilatlı, havalamdırma dahil, hiç bir şeyin eksik olmadığı tüneller.. Hamas'ın yeraltı dünyası. Toprağın üzerindeki sefalete karşın , toprağın altında yatan milyonlarca dolar. İçlerindeki cephanelerle birlikte.. Israel'in yok ettiklerinden daha geride ne kadarı kaldı bilmiyorum.

Ateşkesin daha ertesi gününe Hamas'ın  buraları yeniden inşa etmeye başladığı, bunca bütçenin harcandığı roketlerin yerine yenilerinin geleceği şüphesiz.

Ateşkes gecesi  Gazze'de zaferi kutlamışlar.  Havai fişeklerle Gazze sokaklarında sevinç gösterileri olmuş. Israel tarafındaysa gece sessizdi. Sabahına da hayat olduğu yerden yeniden devam etti buralarda . Sevinilecek bir şey yok.  Belki sadece çatışmanın bitişi insanı rahatlatıyordu o kadar!!


Peki Gazzelilerin zaferi neydi? Kaybettikleri 60 çocuğa mı sevindiler?  Belki de Hamas'ın zorlamasıdır o gösteriler de. Bunu bilmiyorum.

Bundan sonra savaş olmaz artık diyemiyoruz. Birincisi aramızdaki hesap bitmedi. Ateşkes bile kağıt üzerinde imzaya geçmedi. Sadece lafta olan ve bir zaman için devam edecek bir sessizlik bu. Şu an için her ne kadar Hamas'a büyük bir darbe indirilmişse de . Bizim tarafımızda da ölenler oldu. Oradan çok daha az olsa da. Bir sürü ev yıkıldı. İnsanlar büyük bir travma yaşadılar.

Peki Araplar neyi kutluyorlar hala? Bu kadar sevindikleri nedir?  Neden karşı tarafta insanlar hatta çocuklar ölünce kendilerinden geçercesine mutlu oluyorlar? Neden yaşama değil ölüme değer veriyor bu insanlar? Nereden geliyor bu anlayış?

11 Eylül'de New York'taki Kuleler  yerle bir olduğunda Gazze'te sokaklara çıkıp baklava dağıtan insanların bundan çıkarları neydi? Sevinçlerinin anlamı neydi? Onlara hiç bir zararı olmayan öylesine insanların ölümüne neden seviniyorlardı?

.............................

Bu seferki çatışma Hamas'ın kendini gösterme savaşıydı bence. Eskisinden çok daha kuvvetli olduğunu. Eskisinden çok daha iyi hedef alabildiğini. Bir defada çok daha fazla hedefi vurabildiğini. Çok daha yoğun saldırılara hazır olduğunu gösterdi Hamas.

İlk gece bizim küçük evde bulunduğumuz anlarda yaşadıklarımız daha önce yaşananlara göre daha korkutucuydu. Saat sekizi gösterdiğinde birden başlayan roket saldırıları yarım saat hiç durmadan devam ederken, patlamaların ardı arkası kesilmemişti. Ev olduğu yerde sallanırken merdiven boşluğunda basamaklara oturan bizlerin bir yandan dua ederken diğer taraftan Demir Kubbenin gerektiği gibi işini tamamlamasını umut etmekten başka elimizde hiç bir şey yoktu.

Aslında her ne kadar Hamas'ın savaş kapasitesini geliştirdiği gerçekse de , 2014'te de attıkları roketlerden biri iki sokak ilerimizde bir eve isabet ettiğinde bütün bir kat yerle bir olmuştu. Ve dairedeki sığınak odasında saklanan aileye hiç bir şey olmamıştı.

Ve dün televizyonlarda dünyanın bir çok köşesinde , New York, Paris, London gibi şehirlerde yapılan Filistin yanlısı gösterilerde, göstericilerin zaman zaman  Yahudileri nasıl hedef aldıklarını, saldırıp dövdüklerini gösterdiler. Yahudiler, Yahudi Devletinin geçirdiği zor günlerde, dünyada daha da zor zamanlar geçiriyorlar. Sadece Yahudi oldukları için. Kimi Israel Bayraklarıyla gösteri yapanlara da şiddetle tepki veren çoğu Müslüman oldukları belli olan göstericilerin saldırgan tutumlarını gördüğüm de kiminle muhatap olmak durumunda olduğumuzu daha iyi anlıyorum, Sanırım Amerika'daydı, kadın göstericilerin ağızlarından şu sözler çıkıyordu, haykırarak;  We want 48!"  48'i istiyoruz!! İşte sorun da bu. Ve hala dünya kiminle muhatap olduğumuzu görmek istemiyor!!

Onlar ekstrem fikirleriyle, bugüne dek Israel'i tanımıyorlar. Bir 73 sene daha geçse tanımayacaklar. Bu insanların amaçları huzur ve barış değil. Sokaklarda kendileri gibi fikirleri savunmayanları linç etmeye hazırlar. Bir lokantada yemek yiyenlerin Yahudi olduklarını anladıkları an üzerlerine saldıracak kadar gözleri dönmüş bunlar. Hiç bir sınırları yok. Ancak dünya hala onlara daha ılımlı, daha sıcak bakıyor.

Bu bölgede Batının gerçek güveneceği tek ülkeyse Israel. Onların çıkarlarıyla aynı çıkarları paylaşan. Radikal İslama karşı savaşan ülke Israel. Biz Batıya karşı olan gruplara karşı mücadele ediyoruz halbuki. İran ya da Da'ash ya da Hamas, bu grupların tek hedefleri, dünyada kendilerinden görmedikleri herşeyi yok etmek ve ilginç olan Avrupa medyası barışa karşı tek suçluyu Israel olarak parmakla göstermeye devam ediyor. Bile bile, kendileriyle aynı değerlere sahip olanlara karşı Cihad için ölmeye hazır ektrem grupları destekliyorlar. Savaştığımız şeyin arkasında bunlar olduğunu görmemek için inat ediyorlar!

Bu savaş biterken son saatlerde Lübnan'dan bir diğer Filistinli Fraksyondan bu defa kuzeye de roketler atıldı. Son yılların en çok konuşulan senaryosu sanki gerçeğe dönüşür gibiydi ilk anlar. Hem güneyde hem Kuzeyde çalan sirenlerle belki de çok cepheli bir savaşa  sürükleniyorduk belki?

Ancak bu seferlik bu senaryo sadece Hamas'ın bir final oyunuydu.

Şu bir gerçek ki. Demir Kubbe buradaki insan kayıplarını çok büyük oranda azlatıyor. Demir Kubbe üzerimize atılan roketlerden yüzde doksanını havada imha etmek kapasitesine sahip. Ancak karşımızdaki düşmanın bir anda yüz roket atma kapasitesine eriştiği bu durumda 10 roketin sivillerin üzerine düşeceği gerçeğini unutamayız. İlerideki olası Hizbullah-Hamas-Israel Savaşında binlerce roketin üzerimize atılacağı senaryolarına göre, yüzlerce roket aynı anda sivilleri hedef alacak demektir.

Israel son yıllarda Demir Kubbe AntiMisil silahı Lazer'le değiştirmek için çalışmalar yapıyor. Ancak son dönemde Lazer sistemiyle yürüyecek olan bu silah için ayrılan bütçe yeterli gelmeyince bu konudaki çalışmalar bir dönem için askıya alındı. İlk etapta pahalı olan ancak ilerisi için çok daha ideal ve etkili olan bu Demir Kubbe'yi Israel'in tamamlaması bir zorunluluktur.

Ve keşke bunlara hiç gerek olmasaydı diyoruz. Keşke, diplomasiyle, konuşmalarla bir yere varılsaydı.

67 topraklarıyla bitecek bir barışa çoğunluğun yok demiyeceğinden emindim. EĞER karşımızda vereceğimiz topraklarda bizimle huzur içinde yaşamaya evet diyecek insanlar olsaydı!!!


Batya R. GALANTI

20 Mayıs 2021 Perşembe

Ateşkese ve ateşkesten yeniden çıkacağımız güne dek. 


Sanırım artık ateşkese iyice yaklaştık. Çocuklar hala  okullara dönemeseler de bu sabah ilk kez  cıvıl cıvıl öten kuşların sesleriyle başlayan bir gün oldu.. Bu sessizliğin ateşkesin yürürlüğe girmesinden evvel görmeye alışkın olduğumuz o son perdeden evvelki sessizlik olduğu tahminleri yapılıyor.  Hamas'ın son sözü hep ben söylerim kompleksinden gelen o son atışları bekliyoruz yine... Tel Aviv'e kadar atacakları son roketleri... Belki debu sefer gerçekten de hemen susar otururlar artık.   Gal dün bütün gün bana ateşkesi sordu. Onu ikna etmeye çalışırken, sözlerimi devamlı tekrar ediyordu arkamdan. Öyle olacak değil mi anne?! Bu son günlerde yemeği de iyice kesti. Zaten küçücük listesindeki istisna ve faydasız yemeklerin çoğunu da reddetti bu on günde... sıkıntısından, korkudan.. Bumlardan, sirenlerden çok korkuyor oğlum. Sirenlerden normal insanlar, olgun kişiler bile korkmuyorlar mı? İnsanın bütün sinirlerini kaldıran, bir felaket habercisi gibi benliğinize saldıran çığlıklar gibiler.  . Dün gece Gal ilk kez  salon yerine kendi odasında yatmayı göze aldı. Orada burada uyumaya çalışmaktan iyice hırpalanmış görünüyor.

Bir kaç gün evveline kadar odalarda uyumak zaten mümkün değildi. Evin altı üstündeydi. Her biten işin arkasından bir köşeyi toparlamaya çalışıyoruz. Kendimize evin belirli yerlerinde yaşanası köşeler yarattık. En büyük sorunumuz, banyolara takılı olan duşlardan başka bir su kaynağının olmaması. Çeşmeler yok. O yüzden çoğu tek kullanımlı şeylerle idare etmeye çalışırken yıkanacak bir şey olduğunda duşun altında yıkamaya çalışıyorum. O zaman da oldu olacak her seferinde ben de yıkansam diyorum, ayaklarım ve paçalarım islanırken gülüyorum o anki lüks sayılabilcek imkansızlığıma. Yarın banyo dolabımızla çeşmeler takılacak banyolara ve kısmen rahatlayacağız. Önümüzdeki hafta da mutfak bitecek ve biz şu girdiğimiz evin  içindeki kamp şartları dönemini arkada bırakmış olacağız. Ya Gal ne desin en küçük değişikliklerden rahatsızlık duyan bu varlığın hayatı bir anda ters düz oldu.

En üzücü olansa bu savaşın sonunda da hiç bir şeyin aslında çözülmemiş olduğunu bilmek. Dün öğleden sonra Lübnan'dan Israelín kuzeyine roketler atıldı. Dört roket, kuzeyi hedef aldı, Haifa ve Akko şehirlerini. Ve bir anda kendimizi bir sürü sorunun içinde bulduk. Yoksa bize karşı yeni bir cephe mi açılıyor? Bu bölgede aklı başında insanlar yok ki! Bu bölge'de Daásh var, selefiler, Hizbullah var. Müslüman Kardeşler var!! Acımasız insanların acımasız sistemlerle bir diğerlerinin kafalarını kesebildikleri bir bölgede problemli sınırlarımız var! Ve bu sınırları birilerine devretmenizi bekleyen dünyalılar var!! O sınırlarda gezen eli silahlılar, roketatarları sivillerin arasından ateşleyenler her yerdeler. Siviller ölüyor diyorlar BBC'de!! Allah Kahretsin sizi Yahudiler.. Katilsiniz!! 

Siz bizim yerimizde değilsiniz! Konuşabildiğiniz kadar! Kimseye beddua etmek istemiyorum. Kızgınım. Bizi böyle şartlarda yaşamaya mecbur edenlere, şartlara, koşullara, insanlara, dünyaya!

Yerushalayimi hedef alarak başlattıkları bu savaş şimdilik dün kuzeyi de hedef almalarıyla noktalanmış gibi. Ateşkes bu saldırının ardından geldi. Hamas iyice köşeye sıkışınca son kozunu kullandı.

Peki Hamas neden o ilk gün Yerushalayimi vurdu. Neydi onu sinirlendiren?

Burada bir çok faktör var bence. Ben savaş uzmanı değilim ancak, okuduklarım, duyduklarım yaşadıklarım, gördüklerim ve kendi şahsi değerlendirmelerim mevcut tabi. Biz küçük insanların da şahsımıza ait fikirlerimiz var mutlaka. Strateji uzmanları olmasak ta.

Israel'in son dönemlerde İran'a karşı yürüttüğü derin bir savaş var. Nükleer güce sahip olmamasını istediği İran'ın tehtidleri hiç durmadan devam ederken, İran'ın açıkça Israel'e karşı savaşn tüm grupları desteklediği açık. Aramızda ufaktan ya da kimi zaman genişten devam eden savaşın birinci uzantılarından biri  Hamas. İran'ın Hamas'a verdiği silah ve lojistik destek biliniyor. İran'ın Hamasi maddi ve manevi desteklediğini bilmeyen yok.   Kuzeyimizde  Hizbullahi yetiştirip büyüttüğü gibi, Hamas'ı da denizden ve karadan donatmaya devam ediyor.  

 Israel'in Gazze ablukasının sebebi nedir sanıyorsunuz? Balıkçıların kısıtlanmasını kim istiyor ki? Israel Hamas'a denizden gelen savaş malzemeleriyle yüklü gemileri kontrol edebilmek için buralarda abluka uyguluyor, çünkü Hamas'a giren çıkan malzemelerin başı sonu belli değil.  

Ve Hamas'ın bu şiddeti başlatmasındaki diğer  faktör Erdoğandır. Son günlerde Türkiye'de esen Filistin rüzgarlarının bir kasıragaya dönüşüne baktığınızda. Türk Hükümetinin açıklamaları, Erdoğan'ın verdiği söylevler adeta Türkiye'nin şahsi bir meseleyle mücadelede olduğunu düşündürebilir. O kadar ki bu son durum en azılı Erdogan karşıtı Atatürkçü Türkleri bile yoğun şekilde içine almış görünüyor. Korona ve Ekonomik Kriz değil, Gazze konuşuluyor. Hem de öyle  böyle konuşulmuyor. Başka bir sorunları kalmamış gibi bir haldeler. Kendi topraklarına saldırılmış gibiler.  


Erdoğan Milletine Türk'ün gücünü hatırlatıyor. Annem bile kanıyor buna. Erdoğan Yerushalayim'e asker göndermeye karar vermiş efendim. Daha neler! Kolaydısanki. O ne isterse onu yapacaktı!!! Tüm Türkler ayaklandılar. Vatan Millet Sakarya naralarıyla birlikte zafer çığlıkları bile atıyorlar.  İçlerindeki Yahudilerin de ödleri kopuyor, 19 Mayısımız kutlu olsun mesajlarını sosyal medyada paylaşırken biz sizdeniz bize dokunmayın ne olur diye yalvaracak duruma getirildiler. Araplara birileri fikir veriyor, destek çıkıyor, uzaktan kumandayla..

Her şey10 gün evvel Yom Yerushalayim'le başladı.  Israel'de Yom Yerushalayim her sene kutlanır. Bunun belli bir tarihi vardır. Bu gün ilk kez bu sene kutlanmadı. Bu yüzden Yom Yerushalayim'in Filistinlileri kışkırtmak için düzenlendiğini iddia etmek yalandır.  Yom Yerushalayim genç kızlar ve çocukların bayraklarla yürürken şarkılar söyleyip dans ettikleri kutlamaları kapsar.  Birden bire bunu sebep göstererek,  İslam'da en kutsal üçüncü yer olarak kabul edildiği iddia edilen ve içinde önemli miktarda Arabın yaşadığı bu şehri roketlerle hedef almak sadece onların yapabileceği bir eylemdir. Araplar kendi kutsal mekanlarına ve insanlarına kendileri saldırıyorlar.

Kimse Israel'de olanları konuşmuyor. Yaşananlar Israel'in keyfi, saldırgan politikaları olarak yorumlanıyor.  Gazze çevresindeki binlerce insanın senelerdir süren cefasını bir kez dile getiren bir yabancı yayın kurumu oldu mu bilmiyorum. Buralardaki çocukların roketlerin altında yaşamaya mahkum edildiklerini anlatanlar nerede?

Hamas'ın Filistinli çocukları çalıştırdıkları tünellerin hedefi Israel tarafında yaşayan ailelerin evlerine girip Yahudileri öldürmek. Yemek için, ilaç için gönderilen paraları çocukları çalıştırdıkları tünellere dökenler Gazze'deki sefilliğin devam etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.  Daha iyi bir gelecek için, iş ve okul imkanları sağlamak için çalışmıyorlar.  Bu tünellere milyarlarca dolar harcadılar şimdiye dek!!Çocuklar İslamist kamplarda küçük yaştan Israel nefretiyle geleceğin  komando birliklerinin bir parçası olmak üzere eğitiliyorlar. Doktor, mühendis, hemşire gibi meslekleri hayal edenlerden çok Israel'e karşı savaşan intihar komandosu olmak hayalleriyle büyüyen çocuklar var Gazze sokaklarında. Çünkü bulundukları durumun tek suçlusunun Israel olduğunu anlatan Hamas onların geleceğini kendi elleriyle, kendi istediği gibi çiziyor. Anne babaları bu propagandalarla avunurken, Hamas'ın kendilerine yaptıklarını göremeyecek şekilde cahil bırakılıyorlar. Gerçekleri görenlerse seslerini çıkaramıyorlar. Çünkü kendilerini yönetenlere karşı aciz bırakılmışlar..

Ateşkesten ateşkese, Hamas her defasında kendi gücünü yenilemeye devam ediyor. Kendi gücünü, roketlerini. Israel'i vurma kapasitesini. 10 tane roketten dokuzunu vuran Demir Kubbe'nin kaçırdığı her roket bir eve, bir yuvaya düşme şansına sahip. Hamas bizi öldürmek için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ancak bizim savunma sistemimiz güçlü. Bu demek değil ki Hamas'ın bizi hedef almaya devam edeceği bir durula ilelebet yaşamak mümkündür!

Ya Gazze halkı daha ne kadar radikal grupların kontrolü ve zalimliği altında ezilmeye devam edecek? Biz nereye kadar onların içindeki şiddet yanlısı gruplardan korunmak için oluşturduğumuz şartlarla, aramıza koymak durumunda kaldığımız duvarlarla, ablukayla,   bugünkü durumla hayata devam edebileceğiz. Bu insanlar  barış isteselerdi buralarda bir Singapur bile yaratabilirlerdi. Akıllarıyla, paralı sheyhlerin yatırımlarını kendilerine çekerek!! Ortadoğunun iki güzel komşusu olarak çok daha iyi bir gelecek için yan yana yaşayabilirdik!! Oysa............


Batya R. Galanti

19 Mayıs 2021 Çarşamba

Bundan sonraki adım, Gazze'ye insanı yardımlara yeniden başlamak olacak. Aslında Gazze Hamas'tan tamamen arındırılmalıydı. Gazze'ye getirilen yardımların gerçek hedeflerine ulaşabilmeleri için Gazze'de öncelikle müfettiş rolünü üstlenecek tarafsız kurumlar bulunmalıdır. Bu insanların geleceklerini garantiye almak için, Gazze tüm zararlı organizmalardan ( !) temizlenmelidir.

Tsahal Hamas'ın gücünü kırmayı kafasına koymuştu. Bunu da belli oranda başardı!


Bir taraftan hala bitmeyen tadilat, diğer tarafta savaşa rağmen devam eden hayat.. Sirenlere, düşen roketlere, kimi yaralananlara ve hayatını kaybeden insanlara rağmen yaşam durmanıza engel oluyor. Sizi bekleyen şeyler var hala.  Bir çokları korkudan evlerinden çıkmasalar da. Bir diğerleri işlerine evden devam etseler de..  Dün şehirlerarası yoldaydım.. Hem de güneye doğru yol almak zorundaydık. İçimde beni bırakmayan korkuyla. Şimdi sirenler başlarsa eğer nasıl ve nerede dururum, ne yaparım hesapları hiç durmadan kafamda dönüp dururken, bir diğer taraftan kendimi Tanrının ellerine teslim etmekten başka çarem olmadığını da düşünüyorum. Bazen herşey olacağına varır diyorsunuz. Çaresiz!! Eğer mecburiyetler sizi devam etmeye zorluyorlarsa. Aslında dün  arabada giderken, pırıl pırıl bir güneşin altında, çoğu açık alanlardan, tarlalardan, yemyeşil arazilerin içinden geçen çevre yoluna baktığımda, ne güzel buraları diye düşünüp durdum her an.  Rishon Le Tzion'dan Netsiona,  oradan Rehovot'a doğru uzanan, küçük ülkemin ufacık şehirlerini birbirine bağlayan yolları.. Kenarlarda sık sık palmiye ağaçları, bir çok yerde kocaman fujya, pembe beyaz çiçek buketleriyle donanmış yol kenarları.

Tek katlı evlerin çoğu öyle çok ahım şahım şeyler değiller. Son yirmi senede Israel'in tüm şehirlerinin yeni mahallelerinde inşa edilmiş modern apartmanlar  buralarda da çoğunluktalar artık. Rehovot, Israel'deki bir çok buluşların beyni olan Weizmann Bilim Enstitüsü'nün de mekanıdır. Hemen şehrin girişinde, kocaman bir bahçeden girilir buraya. Weizman Enstitüsünü  geçtikten sonra devam ettiğimiz ana yolda, bir kaç kilometre ilerledikten sonra kendimize park yeri ararken, yeniden sirenleri düşündüm. Çalarsa bu küçücük şehrin tam ortasından geçen caddesindeki minik dükkanlardan birine saklanmanın ne kadar doğru olacağının hesabındayım bu kez.  Bir füze düşse bütün camlar üzerimize uçar diyorum. En iyisi belki de bir duvar kenarında yere yatmak olur... Sonunda Ashdoda ve cıvarına roketler atıldı. Yine paçayı ucuz kurtardık.

Üçüncü haftasına girdiğimiz tadilatın başında kaldığımız küçük evi Gazze Savaşı başladığından beri terk etmek zorunda kaldık. Ve biz hala şu ana dek bir tane bile lavabosu olmayan evimizde tadilatın yükünü kaldırmaya çalışıyoruz. 

Ve savaş şu an var hızıyla sürüyor. Israel'in Hamas'ın karşısında koyduğu hedefleri tamamlamadan durmaya niyeti yok deniyor bu kez. Tüm bunların yanında dün gece konuşulan ateşkes csgrılarıyla doğan ümitlerin arkasından uzun bir gün yeniden sona ermiş gibi görünüyordu oğlumun kendini uykuya teslim etmesiyle beraber... Gece artık 24:00'ü gösterirken, bütün akşam televizyonun karşısında neler olduğunu ve neler beklendiği üzerine bitmeyen  yorumları  hiç durmadan izlerken uzandığım kanapede gözlerimin  kapandıklarını farketmemişim bile. Taa ki evimizin camlarını sarsan patlamalar başlayana dek bir defa daha. Ashdod ve Nestsiona üzerinde imha edilen roketlerin sarsıntılarıyla uyanınca kalbim  hızla çarpmaya başladı.

Bütün vücudum aniden korkuyla kalkmamın heyecanıyla titrerken Gal'in yanına gittim, yeniden başlayabilecek sirenlere karşı onu yumuşak bir sesle uyarmak istedim. Ama bu kez oğlum o kadar yorgundu ki uyanmıyordu. Ve onu huzurlu uykusunda daha fazla rahatsız etmemeye ve beklemeye karar verdim. Dakikalar geçtiğinde hala bizde sessizliğin devam ettiğini gördüğümde ben de yatmaya gittim.

Ve uyumadan evvel Gazze'deki çocuları düşündüm. Onların korkularını.. Bu kaderi farklı mekanlarda, farklı senaryolarla paylaşan minik kuzenlerimiz onlar. İçlerinde terörün bedelini çok ağır ödeyen masumlar var. Ve bunu düşünmek bile bu hayatın çarpıklığını, haksızlığını  bir kez daha size hatırlatıyor. Çocukların büyüklerin cezalarının kurbanları olduğu bir dünya'da daha ne kadar yaşamak zorunda kalacağız? diye düşünüyorum.

Dün gece yatmadan Israelín AP binasını neden bombaladığı konusundaki son haberleri dinledim. İlk günden söylendiği gibi hedefte Hamas'a ve Hamas'ın liderlerine hizmet veren tüm binalar var . AP ve diğer basın kurumlarının ofislerinin yer aldığı binada Gazzeyi rehin alan Hamas'a lojistik destek veren bürolar olduğu açıklandı. Israel'e karşı geliştirilen roketlerin beyinleri bu bürolardaydı. Bu binayı Israel'in nedensiz yere vurmuş olabileceğini düşünmeleri delilik. Daha önceden burada çalışanların binayı boşaltılmaları için haber verilmiş. Başka hedefler gibi!

Gazze'de hastane, UNWRA, okul ve bilimum yardım kurumları  Hamas'ın aletleri . Hiç bir şeyin tek bir adresi, tek bir amacı yok burada. İnsanı amaçlar için var olması gereken yerlerde insana karşı kullanılan şiddet amaçlı şeyler var.  Herşeyin bir dış yüzü bir de arka cephesi var. Arkasında neler saklandığını bir onlar bir de biz biliyoruz. Diğer bilenler başkalarına pek anlatmıyor gibi.

Bu savaşa bir çözüm bulunur mu? Bu savaş bir toprak kavgası. Bu toprak iki milleti barındırmak için dar geliyor. İki milletin problematik dağılımıysa problemi çözmeyi tamamen  güçleştiriyor.

Filistinlilerden Israel'den çok daha fazla kurtulmak isteyen Ürdün ve Mısır'ın Batı Şeria ve Gazze'den kendilerini ayırmak için ellerinden geleni yapmaları bunun en büyük delilidir.

Yarın sabah altıdan itibaren ateşkes yapmayı kabul eden Hamas'a  Israel olumlu cevap vermemişti en son. Israel'in hedeflerini tamamlamadan bu operasyona son vermeye niyeti olmadığı biliniyordu.  

Sanırım son haberlere göre Biden bugün Netanyahu'yla yaptığı telefon konuşmasında Israel'e ültimatom vermiş, bu işi bir an önce bitirin diye. Rusya ve Fransa'da Mısır ve Ürdün'ün desteğiyle beraber savaşın bir an önce sonlanması için çağrıda bulundular.

Bundan sonraki adım, Gazze'ye insanı yardımlara yeniden başlamak olacak. Aslında Gazze Hamas'tan tamamen arındırılmalıydı. Gazze'ye getirilen yardımların gerçek hedeflerine ulaşabilmeleri için Gazze'de öncelikle müfettiş rolünü üstlenecek tarafsız kurumlar bulunmalıdır. Bu insanların geleceklerini garantiye almak için, Gazze tüm zararlı organizmalardan ( !) temizlenmelidir.


Batya R, GALANTI

18 Mayıs 2021 Salı

Kendi yan komşusunun ölü ya da diri olup olmadığını umursamayan toplumlar, binler milyonlar Filistine çok üzülüyorlar.

Filistin bahane!


Insanlar gerçekten haklı ve haksızın peşinde, doğru ve dürüst olsalardı sadece Filistin Meselesi gündeme geldiğinde ayaklanmazlardı.  Bu dünya gerçekten kimi halkların zor durumlarıyla uğraşıyor olsaydı, Filistinlilerden çok daha zor durumlar yaşayanlar için de tepkileri aynı olurdu. Aktivistler daha aktif olsalar,  insancıl  olanlar daha çok gösteriler düzenlerler, meydanlara daha çok  çıkarlardı. Başkaları için de daha fazla yaparlardı bunu. Dünyanın bir çok köşesinde, açlık içinde, sefalet içinde yaşayanlar için de her gün bağırıp çağırırlardı. Bayraklarla!!  Afrika'daki Radikal grupların tehtidleriyle hayatlarını kaybedenler için yürürlerdi, Yemen'de ölen çocuklar için, Suriye'de Başar El Assad'ın elinden çıkan katliamlar için isyan ederlerdi.  İran'da infaz edilen masumlar için sloganlar atarlardı.  Tibetteki Müslümanlar için de söylecek sözleri olurdu.Eğer gerçekten konu insanlık olsaydı!! Neredeler, binler, onbinler, yüzbinler? Neredeler  insanlar, Irak için, Afganistan, Yemen, İran için? Meydanlar boş. Kimin umurunda bu hafta İran'da kaç kadını astıkları?   Dünya  susuyor. Herkes kendi keyfinde. Nedense sadece Hamas bizi hedef aldığında kendimizi korumak zorunda kaldığımızda bir anda dünya ayağa kalkıyor!!

Menfaat politikalarının tek ve nadide seçimi Filistin Meselesi!!  Menfaat sağlanacak heryerde bu konuyu kullanıyorlar. Buraları tanımayan, buralarda yaşamayanlar, tarihi bilmeyenler,  kulaktan dolma bilgilerle, bir iki satır taraflı haberle nefret kusuyor Israel'e!

Filistin deyince insancıllıkları uyanıveriyor herkesin!!  Kendi yan komşusunun ölü ya da diri olup olmadığını umursamayan toplumlar, binler milyonlar Filistine çok üzülüyorlar.

İki yüzlü dünyanın en çok taktığı mesele, Filistin meselesi. 

Israel Meclisinde, Siyonizm karşıtı  ve islamist duruşuyla, üçüncü büyük parti durumunda olan Ra'am,  Hükümet kurma çalışmalarında söz sahibi önemli bir güçken hala onlar kadar zavallı yoktur!!

Haması destekleyen Filistin Sempatizanları, bu milleti ezen teroristlere destek çıkıyorlar, farkinda degiller!!  Kendi milletini sömürenlere, yardım paralarını kendi kaynaklarına yatıranlara verdikleri destek Filistinlileri daha aciz duruma düşürüyor, bunu bilmiyorlar sanırım.

Aslında Gazze'de Israel'in Hamasi çökertmesi için dua eden azımsanmayacak miktarda Gazzeli var. Bunu biz biliyoruz.  Hayatlarını cehenneme çevirenleri niye istesinler ki başlarında? Zamannda onları seçmiş olsalar bile, yaptıkları hatayı çoktan görmüş olmaları onları kurtarmıyor, o da başka!.  Hamas dışında, İslami Cihad, Selefiler ve Da'ash taraftarlarıyla çok daha ekstrem grupları da barındırıyor Gazze. Biri gittiğinde yerine daha iyi bir yönetimin gelmeyeceği de açık. Böylesi, cahil, yobaz bir toplumdan daha iyi bir şey çıkmıyor.

Gücü eline geçiren her yeni yönetim farklı bir otoriteyle, yeniden sömürüyle aynı şekilde yola devam ediyor. Radikalizm bu toplumun temelindeki en büyük sorun. Eğitimsizlikle gelen ekstrem fikiler, fakirliğin getirdiği umutsuz hayatlarla birleşince bu insanların kendilerini toparlayabileceklerine inanmak için geçerli bir sebep kalmıyor.

Dünya sadece Israel'e düşman..Filistin sadece bahane. Kalkın bakalım. Her daim yeni bir sebep bulunur nasılsa!!!


Batya R. GALANTI




17 Mayıs 2021 Pazartesi

Ve bu son günlerde , cemiyette çalısan bir yakın dostumdan, sinagoglar , Yahudi okulu ve kurumlarının tehtid edildiğini öğrendim.

 Bugün kim daha zor durumda bilinmez!!


Son bir kaç gündür Türkiye'den beni bir çok kişi aradı. Yaşadığımız bu stresli, zor günlerde beni sevenler, kimi dostlarım, geçirdiğimiz şeyleri benden duymak isteyen arkadaşlarım telefonla, mesaj yoluyla arayarak kimi hatırımı sordular kimi beni ve ailemi evlerinde ağırlayabileceklerini dahi söylemek jestini gösterdiler. Bu insanlarla aramızda bizi ayıran bir din veya benzeri hiç bir şey yok. Birbirimize sevgiyle bakan dostluktan başka bir şey yok bizim için. Ve bu tip insanlar bugün var olan  düşmanlıklara karşı  heyecan ve mutluluk yaratıyor kalbimde!!

Böyle zamanlarda sizi özellikle kimin sevdiğini, kimin düşündüğünü daha da iyi anlıyorsunuz.

Bu arada İstanbul'da , geride kalmış tek tük Yahudi arkadaşlarımdan bir iki tanesiyle de ayrıca konuştuk.

Geçtiğimiz akşam burada biz sirenlerden kaçarken tam beni çok eskilerden dost biri aradı. Akrabalığım da olan bu insan bana bizim için bu çok zor denecek günlerde; " Keşke şu an orada olsaydım " dedi.  Çünküşu an o yaşadığı ülkede kendini buradan çok daha ani ve büyük bir tehlike altında hissediyor!!  Ve bu son günlerde bunu söyleyen kişi o değil tek.

Sosyal medya'da bizim için dua ettiklerini söyleyen  arkadaşlarımın bizim de onlar için dua etmemize ihtiyaçları varmış gibi görünüyor bana da.  Erdoğan' ın gazeteleri, radyo ve televizyon kanallarıyla, internet siteleri makineli tüfek hızında yalanlar uyduruyorlar. Provokasyon yapıyorlar. Zaten birilerine karşı eyleme geçmekte gecikmeyen bu insanları ayaklandıran hükümet taraftarı kurumlar ve kişiler etrafı adeta ateşlendirmeye gayret göstriyorlar.  Dünya'da,  Israeli karalama kampanyasında en kötü yer Türkiye bugün. Sanırım Türkler bu konuda İranlılara ve Araplara bile  fark atacak duruma geldiler.

Iran'da ilginçtir. Israelle olan tüm didişmelerine rağmen içeride kalan bir iki bin kişilik cemaatle uğraşmazlar. Bu durum Türkiye'deyse farklı. Her fırsatta cemaate tehtidler gelir. Ve bu son günlerde  , cemaatte çalısan bir yakın dostumdan, sinagoglar , Yahudi olulu ve kurumlarının tehtid edildiğini öğrendim. 

Erdoğan' ın Korona yüzünden uğradığı hezimet. Hastalıkla baş edememesi, aşıların hala çok aksıyor olması, ekonominin her geçen gün daha da beter durumlara gelmesiyle, kendisi için ihtiyaç duyduğu  puanı  saģlayabilecek tek kurtarıcı Israel düşmanIsrael'e karşı Müslüman dünyasının kurtarıcısı rolüne giren bir Cumhurbaşkanıyla, mafia gibi bir devlet yönetimi altında Türk Ulusu eskisinden de antisemit olup çıktı. Durum orada yaşayan Yahudiler için çekilir gibi olmaktan çıkmıştır artık. Boşuna şu son iki yılda bunca insan oraları terk etmedi.

Bir de utanmadan hala daha ülke sınırları içindeki azınlıkları şimdiye kadar en iyi şekilde himaye ettikleri hikayelerini anlatıyorlar utanmadan.  Osmanlı Döneminde ülkenin nüfusunun yüzde yirmisi azınlıkken bugün yüzde sıfır noktalarda bir yerlerdeler azınlıklar. 

Televizonlarda katil Israel' in yaptıklarını bütün gün veren media sayesinde sadece İslamcılar değil   laik, modern Atatürkçü, sözümona Türkiye'nin daha aydın insanlarını bile, 'Bir İsrailli görsem de öldürsem" diyecek kadar ileri düzeyde bir nefret seviyesini yakaladılar artık. Sosyal Medya'da, Türkiye'nin en eski en modern, en bilinmiş bir sunucusunun ağzından çıkmış sözler bunlar. Bu insanlar bu topluma bu şekilde örnek olmakta.

Öyle bir ülke ki bu, açıkça bir toplumu rehin alacak kadar hak ve hukuk yoktur burada. Erdoğan'ın sözü altındai bazı gazeteciler Yahudileri açıkça tehtid etmekten çekinmezlerken, devletin büyüğü Israel'e asker göndermekten,  müdahale etmekten bahsedecek kadar aklını kaçırmıştır.

E tabii bu şekilde orada yaşayan Yahudilerin,  her an yağmalama, linç, dayak ve bilimum zararlar görebileceklerini bildikleri, içleri nefret dolu bir toplumun ellerine teslim olmaktansa üzerlerine atılan roketleri tutacak bir demir kubbenin altında olmayı tercih etmelerinin yadırganacak bir tarafı kalmamıştır.

Önemli olan seneler evvel, ufukta görünen İslam Devletinin azınlıklara getireceği günleri görebilmekti bence. Ama o zamanlar ben kafamı kapatırım da buradaki rahatımı bırakmam diyenler bile vardı. Çünkü herşeyin kafalarını örtmekle biteceğini zannediyorlardı.

Bugün hangimiz daha zor durumda bilinmez!!


Batya Galanti


16 Mayıs 2021 Pazar

Herşey kadına nasıl baktıklarıyla başlıyor!


Geçtiğimiz hafta Hassan'dan bahsettim. Hani evimizdeki tadilat için gelen işçilerden biri olan Hassan. O çalışıp seramikleri, salondaki panelleri dizer, duvarları boyarken  bir kaç kelime konuştuğumuz genç adam. Arada  istenmeyen kalabalıkları yüklenip yüklenip aşağıdaki çöp odasına indirdiğinde ben de kapıları falan tutup biraz olsun yardımcı olmak için asansörde onunla inip çıkarken sohbet ettiğim Hassan. Tatlı bir insan o. İyi niyetli bir insana benziyor. Ona İstanbul'da doğduğumu ilk söylediğimde nasılda hoşuna gitti. Tabi beni Müslüman zanetti. Ama olsun Yahudi olsam da yine de hoşlandı, Müslüman bir ülkede büyümüş olmamdan.  Lafların arasında dayanamadı sonunda sordu. " Şimdi, Türkiye'de Müslüman kadınlar da senin gibi mi giyinir?" diye.

Benim gibi derken o an üzerimde hafif bir elbise, öyle mini falan da değil, spor, rahat, pamuklu, tam buranın iklimine uygun bir elbiseyle, beyaz sandaletlerim vardı. Baktım, gülümsedim. Tabi ki öyle giyinirler dedim. En azından benim çevremdekiler, arkadaşlarım, genelde muhatap olduğum kesimdeki Türkler gayet modern giyinen, laik insanlardı tabi. 

Gerçi bugünkü Türkiye'de anladığım kadarıyla türbanlı sayısı artık hiç olmadığı kadar fazla. Yani Hassan gitse memnun olurdu tahmin ederim. Zaten en büyük rüyası da Türkiye'ye seyahate gitmek. Bugüne kadar gitmemiş olduğuna şaşırdım.

Ve bu adamın hayatına bakıyorum. Ve düşünüş tarzına. Her ne kadar onunla kısa bir iletişimde bana son derece olumlu bir insan olarak görünse de, uzun vadeli insan ilişkilerinde bu toplumda büyüyen kişilerin hayat felsefelerini anladığınız zaman kendinizi gayet problematik bir anlayışın içinde buluyorsunuz.

Arap erkeklerine bakığınızda dışarıdan herşey çok normatif görünebiliyor ilk bakışta. Evet ilk bakışta.

Eşin ne yapıyor diye sordum ona. Altı çocukları varmış dedi. Çocuklara bakmaktan başka bir işi olamaz mutlaka. Evde dedi. Tamam. Bana giyimim hakkında sorduğu soruya bakarsam, o çok tatlı Hassan' in karısı, kocası gibi rahat değil. Üzerine pantalon geçirip kendisini dışarı istediği gibi atamadığı açık! Çalışmak istese büyük ihtimalle kocasından izin alması gerekiyor. Altı değil iki çocuk isteseydi, öyle bir lüksü varmıydı peki??!

Arap erkeklerini kendi hallerinde çok modern görünüyorlar. Son moda pantalonlar ( şort dahil ) , son moda bluzlar ve saç kesimleri. Kadınlarıysa türbanlı, uzun paltoların arkasında gizliler. Modernleri de bir başka türlüler; streç pantalonların üstünde boyunları dahil başları komple paket halinde.

Son senelerde Lod, Ramle gibi şehirlerden Rishon Le Tzion'daki kıyı şeridine Arap aileler daha bir rağbet göstermeye başladılar. Hayatı yeni yeni keşfediyor bu vatandaşlarımız. Ailece, yeşillik alanda pikniğe geliyorlar. Erkekleri hep modern ( ?!!), kadınlarsa hep kapalı. Çoluk çocuk mangal ve çaydanlıklarla kendi aralarında hoş vakit geçiriyorlar diye tahmin ediyorum.

Ancak onlarda bir şeye dikkat ediyorum. Ya ailece geziyorlar. Ya da gençlerse hep erkek erkeğe takılıyorlar. Evlenmemiş gençler ki bunlar hep 20'li yaşlarda, tek başlarına inerler kıyıya. Ellerinde istedikleri gibi bir komple müzik seti, hoparlörler ve bir de nargilelerle. Bu şekilde eğlenirler. (?)

Hayatlarının en güzel dönemlerini erkek erkeğe geçirmek durumundalar. Toplumsal kurallar kadınlara erkekleri tanıdıkları özgürlüğü tanımıyor. Erkek ya da kadın tüm arzularını bastırmak zorundalar. Diğer toplumlar gibi, sevmek sevilmek gibi doğal dürtülerin  yaşanması ayıp ve en önemlisi kesinlikle yasak. Kadın tam bir esaret zihniyetiyle yetişiyor. Erkek, evden çıkar, gezer  kadınsa evlendiği güne dek babasının, ağbisinin denetimi altındadır.  Evlendikten sonra da bu sahiplenme, bu denetim en katı şekliyle kocaya devroluyor. Bu düzeni sadece tabu olarak değerlendirmek bence basit kalır.  Çünkü tabu aktif bir saldırganlık içermeyebilir. Burada ise  bu son derece katı kurallara uymayan kadınlara çoğu kez öylesi bir baskının ötesinde,  bir saldırganlık, şiddet uygulama kültürü de mevcut bu toplumda.

Başını örtmeyen, istediği gibi giyinen kadın onların gözlerinde " orospu" muamelesi görüyor. Ve bunun da muhakkak bir bedeli oluyor.

Siz bir toplumu en temelinden çarpık normlar üzerine oturtursanız. Bu toplumdan, demokrasi, eşitlik ve huzur nasıl beklersiniz? Eğer bir toplum daha aile hayatı içinde erkek egemen ve baskıcı bir rejim üzerine oturtulursa bu toplum doğru yolu nasıl bulur?  En küçük topluluktan,  aileden  bu tip anlayışta  bireyler yetiştirdikten sonra, bu bireylerden meydana gelecek bir milletin nasıl bir rejimle yönetileceğini beklersiniz? Nasıl bir yönetim şeklini yakıştırırsınız bu insanlara?

Şiddet ve hiddet kültürüyle yetişen  erkeğin kadına  bakışıyla demokrasiyi  algılamasını, kabullenmesini, buna inanmasını bekleyebilir miyiz peki?

Kadını malı gibi gören, yine kadının ne istediğinin, ne düşündüğünün hiç bir önemi olmayan bir toplumun barış içinde yaşamasını beklemek peki mümkündür?

Erkek erkeğe gezmeye devam ederken genç kızları evlerine kapanmaya mecbur bıraktıkları sürece,  bayanların kafalarını sarıp sarmalamadan dışarıya adım atmalarına izin vermedikleri sürece, bu milletin aydınlanmasını beklemek nasıl mümkün? Peki Ramazan'da oruç tutmadığını söyleyemekten korkanların yaşadığı bir toplumdan neler beklemek mümkün?  İnanmayanları ölümle tehtid edebilen bir toplumun başını kaldırabilmesi nasıl mümkün?


Batya R. GALANTI




Dünya ise ne yapsak bize karşı durmaya devam edecek!!

Bu akşam Şavuot 


Bu bayram hiç olmadığı kadar sessiz ve buruk.

Belki Korona günlerinde bile bu derece hüzünlü bir ortam olmamıştı .

Sirenlerle, ateşlerle, yıkılanlar, yaralananlar ve kimi kayıplarla gelen Şavuot esaretten çıktığımız günler yerine sonunda savaşı getirdi bizlere.

Çoğu insan sokağa çıkmayı tercih etmeyecek kadar korku içinde.

Kızıldenizi geçip, esaretten özgürlüğe çıkan Yahudilere, Moşe Rabeinu'nun Sinai Dağında on emri getirmesinin kutlandığı bir bayram olan Şavuot  beyazların giyinildiği, kırlara, tarlalara inildiği bir bayramken şimdi herkes evinde, televizyonlarda her an nerede sirenler çaldığını, nereye roket düştüğünü izliyor hiç durmadan.

Bir çok şehirlerde devam eden ayaklanmalarla da beraber!

Tam bir sene süren Koronanın ardından ilk günler gerçekten bir özgürlüğe kavuşulmuşluk vardı

Ta ki, Yerusalayim'de başlayan kimi olaylarla beraber.. Arapların Yahudileri dövdükleri videolar çekmeleriyle başladı ilk olaylar..

Sanki birileri bunları kurmuş gibi. Fikir verilmiş gibi..

Sonra Camilerden çıkıp arabaları talan etmeye başladılar..

Farklı şehirlerde.... Ne polisten, ne yaşadıkları ülkenin yasalarından, ne de başka hiç bir yetkiliden bir korkuları yok gibiler, rahatça saldırıya geçtiler.. Rahatça linç ediyor, rahatça yağmalıyorlar heryeri!!

Yafo'da , Yerusalayim'de Yahudilere sokaklarda saldırıyorlar.

Dünya ise burada yaşanan olaylara kimi Yahudiler aynı şekilde karşılık vermeye başladıklarında uyandı..

O zaman başlıklar çıktı, orada burada; "Yahudiler Araplara linç girişiminde bulunuyorlar !!"diye

Üzerimize yüzlerce , binlerce roket yağdırdıklarında, Londra'da Paris'te, New York'ta Israel'e karşı yürüyüşler düzenleniyor!!

Ama Israel Hükümetinin umurunda değil.

Haması bitirirlerse iyidir bu sefer!!

Amerika'da, İngiltere'de , "İnsan Hakları Savunucuları"Radikal Solcu gruplar  Araplarla el ele yürüyorlar. Homoseksüeller LGTB bayraklarının yanında, Israel'e karşı bağırırlarken, ellerinde  Hamas ve Hizbullah Bayrakları da taşıyorlar. Sözde insanlara eşit yaşam hakkı adına dünyanın en vahşi, en acımasız, en kötü grupları destekliyorlar. Kime karşı? Yahudilere karşı.

Bilseler onların ellerine geçseler ikinci güne kalmadan hepsini infaz edeceklerini. Bilseler, kadın olmanın bu bayrakların altındaki yönetimlerde ne demek olduğunu! Bilseler bu bayrakların altında  bir diğer insan olunamayacağını. Diğer olan herşeyi yok ettiklerini. Farklı olan hiç bir şeyi yaşatmadıklarını. Nasıl olur, İnsan Hakları Savunucuları, kendilerinden başka hiç kimseye şans tanımayanların bayraklarıyla, Orta Doğuda  insan gibi yaşanan tek ülkeye karşı dururlar.

Bu insanlar bize, ve bizden aldıkları inancın temeline karşı çıkıyorlar.

Şavuot  bize on emrin verildiği bayramdır.

Ve bu on emir içinden bir emir vardır ki, bizi düşmanlarımızdan en kesin şekilde ayırandir. 

Tora'da : ÖLDÜRMEYECEKSİN der. Geçen gün Israel Radyosunda konuşan eski Israel Hahambaşısı  Rav Israel Meir Lau'un dediği gibi; Tanrının bize verdiği, öldürmeyeceksin emri sadece bir Yahudiyi oldümememizi emretmez. Hiç kimseyi öldürmemizi emreder.

Karşındakini kendin gibi seveceksin!! kuralı da aynen öyledir. Sadece kendi dininden olanı, kendi yakınını değil, herkesi sevmekten bahseder bu emir de!

Bizim kültürümüz, başkasını öldürmeyi emretmez. Hele din adına böyle bir eylem çok büyük bir günahtır!!

İşte bu yüzden Israel Gazze'de  düşmanına saldırmadan önce haber veren belki de tek ülkedir. Tüm kayıplara rağmen esas olan budur. Israel hapishanelerinde infaz edilmeyi hakkeden bir sürü Arap teröristi beslemesi yetmemiş gibi ailelerine, çocuklarına aylık veren ülkedir Israel.

Bu bölge'de sınırlarında yaşayan herkese insan gibi yaşamak  hakkı ve özgürlük tanıyan bir ülkeye karşı bugün herkes ayakta. Günlerdir üzerimize roketler atanlara karşı bizi susturmaya çalışanlara anlatılabilecek hiç bir şey yok.

Çalan her ıslık, çıkan her ufak ses bugünlerde hepimizi korkutur oldu oysa buralarda. Bir ıslık çalsa düşen roket sanıyoruz.. bir motosiklet motoru ya da ambulans duysak sirenler başlıyor sanıyoruz.

Ama Paris'te Israel'e lanet okuyan gruplar, Londra'da Filsitin Bayrakları taşıyanlar bizden nefret ediyorlar.

Farketmez, elimizde olan herşey versek onlar yine bizden nefret etmeye devam ederler.

Bu bayram da geçecek..ve biz bu günleri de arkamızda bırakacağız. Dünya ise ne yapsak bize karşı durmaya devam edecek!!


Batya R. GALANTI

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Hamas bu gece 24:00'te merkezi vuracakmış !


Oğlumun en büyük korkularından biri siren sesidir. Daha bundan bir ay evvel, Holocaust Kurbanlarını andığımız günde bir dakika çalacak olan alarmı bir gün önceden nasıl kaldıracağının hesaplarını yapıyordu. Bense onu ikna ediyordum; "Gal sadece bir dakika sürecek ve bitecek, öğretmenine yakın dur ve beni düşün ."diyordum ona.

Dört yaşındayken,  sabah elinden tutup onu yuvaya götürdüğümde, birlikte bir buçuk kilometrelik mesafeyi yürüdüğümüzde Belediye'nin çim biçme makinelerini çalıştırdıkları saate denk gelirdik. Ve Gal makinenin çalıştığı sokaktan geçmemek için ağlardı. Bu sefer ben yolu değiştirip farklı yerden giderdim...

Bu son savaşta, ben savaşın kendisinden çok korktuğumdan emin değilim. Tabi ki hoş değil ancak benim en büyük mücadelem oğlumun korkusuyla mücadele edebilmek. Onun yeterinden fazla etkilenmesine engel olmak ki bu neredeyse imkansız. Çünkü yaşanılanlar belli. Ve ben ne kadar ona anlatmaya çalışsam neticede sirenler başlayıp kafamızın üzerinde evleri sarsan patlamalar oldukça o korkmaya devam edecek.

Geçtiğimiz gün, kanapede yan yana oturuyorduk. Gal bana; "Anne Araplar neden bize saldırıyor? "diye sordu. Gal okulda tarih öğreniyor ancak hayata bakışı çok saf olan oğlumun hala bu soruyu soruşunda küçücük bir çocuğun masumiyeti var. Ona; "Araplar bizim bu topraklarda olmamızı istemiyorlar."dedim..

Ve biz ne kadar rahat görünmeye çalışsakta Gal'i sakinleştirmek mümkün değil. Ona genelde insanların bu olayı ne kadar sükunetle alabildiklerini göstermeye çalışıyorum. Evimizin güvenli olduğunu anlatıyorum. Ve demir kubbeyi. Ama Gal ikna olmuyor. Sonunda dün ona birden, bu da bitecek ve önümüzdeki ay ağbim onu ziyarete gelecek dedim.  Yalan söyledim ama olsun. Ağbimin gelişi onu en çok sevindiren şey oldu. İlk kez yüzü güldü.  Şimdilik bu savaş günlerinde kalbimin köşesinde ona umut veren bir haber olsun dedim. Bugünler geçtiğinde bu sefer gelemeyecekmiş haberini yavaş yavaş onu çok üzmemeye çalışarak vereceğim. Yeterki şimdilik bir şeyden kuvvet alsın. 

Belki de gerçekten gelir..

Bugün günlerden sonra ilk kez daha sakin gibiydi Gal,  Geçen günden beri buralarda sirenler olmadığı için sanki biraz rahatlamıştı. Saat öğleni bulduğunda Danielle bize çok yakın oturan arkadaşını arabayla bir çırpıda alıp döneceğini söyledi. Nasıl olduysa Gal de bir an onunla gitmek isteyince ikisi birlikte çıktılar. En fazla beş dakikalık bir yoldu. Bir kaç dakika geçti geçmedi birden kulaklarıma inanamadım, sirenler çalıyordu. Kendimizi daireden merdiven boşluğuna atarken telefonla onları aradığımızda ikisi caddenin ortasındalardı.Danielle kardeşinin üzerine yatarken Gal korkudan çığlıklar atıyordu. Aynı anlarda, ağlamamak için kendisini zor tuttuğunu söyleyen kızımın tek bir gayesi vardı, kendini ve kardeşini korumak...Sıcak olan yerlere koydukları dizleri ve kolları yanarken, Demir Kubbenin patlattığı füzenin tepelerine düştüğünü zannetmişler bir an. Parçalar yere çakılana kadar çıkan ıslığı duyduğunda öleceğini zannettiğini söyledi Danielle. Sonradan öğrendiğimize göre roketin kocaman bir  parçası gerçekten bize yakın bir mahalleye düşmüş.

Dünya konuşuyor.. Heryerde Filistin için bayraklar açılıyor. Kahrolsun Israel diyorlar..

Video çekimlerinde Israelín attığı her bombadan Gazze'deki evlerin, apartmanların arasında isabet alan yerlerden çıkan kara dumanları görmüyorlar belki. O ateş topu, o kapkara dumanlara baktığınızda evlerin altlarında neler gizlendiği belli oluyor. Çocukların yataklarının altından geçen tüneller barut ve patlayıcı maddelerle dolu, roketlerle dolu. Teröristlerle dolu.

Kimse çocukların ölmesini istemiyor. Bunu dünya görmüyor. Neden Israel bile bile dünyayı karşısına alsın? Neden Israel bile bile çocukları öldürsün? Herkesin nefretini . herkesin tepkisini? kim üzerine çekmek ister? Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz? Bunu nasıl anlamazlar? Kameraların, dünyanın gözleri önünde çocukları katledecek kadar gözü dönmüş olabilir mi bu insanlar diye sormuyor kimse!!! İnsaf edin lütfen!!  Esas Uluslararası Yargının önüne çıkarılması gerekenler, çocuklarını ölüme kurban edenlerin kendileridir!!

Şu an saat 23:00.. Hamas saat 24: 00'te  Tel Aviv ve tüm merkezi vuracağını söylemiş. Gal'se tam da uzun bir günün sonunda  huzur içinde bir uykuya daldı halbuki!


Batya R. Galantı



14 Mayıs 2021 Cuma

Gazze'deki savaş taktiklerine Israel'in karşılığı!!


Her Gazze Savaşı bir sürü masum insanın ölümüne sebep oluyor. Ve insanlık Gazze'deki duruma tepki veriyor.

Geçtiğimiz gün başlayan olaylar gittikçe tüm Israel'i içine alırken ortada hemen müdahale gerektiren bir durum vardı. Hiç bir normal ülkede insanlar üzerlerine düşen roketlerin altında yaşamlarına devam edemezler. Bir an için kendinizi gün gün böylesi bir yaşamın içinde hayal edin. Zaman zaman duran ve yeniden tekrarlayan. Canları sıkıldıkça, istedikleri paralarverilsin, istedikleri şeyler olsun diye Israel'e her defasında şantaj olarak roket atan şiddet yanlısı grupların bir kaç kilometre ötesinde normal bir hayat sürmeye çalışmak. Her defasında 15 saniye içinde kendinize sığınacak bir sığınak aramak zorunda kalmak. Ve bu senaryo yeniden ve yeniden tekrarlanırken bu kez Hamas işe hızlı girdi. Onlarca yüzlerce roket göklerde uçmaya, insanların evlerine, bahçelerine, okullara , başlara düşmeye başladı. Yağmur gibi.  Siz ne yapardınız? Askerinizin bir an önce bu saldırıyı durdurmak için müdahale etmesi için umutla beklerdiniz sanırım.

Dünya, Israel'de olan zayiatın diğer tarafa oranla olan azlığına bakarak karar veriyor. Efendim, neden Gazze'de çok daha fazla insan ölüyormuş?  Neden Israelliler olmuyormuş? Sanki bu bir futbol maçı. Sonuçta Israel'de insanların ölmemesi için devlet ve ulus olarak olağanüstü bir çaba harcanıyor.

Öncelikle, Israel'de askerle sivil arasında ayırım vardır. Asker görevini sivilleri korumak için askeri üste ya da sınırda durmak üzere, yerine getirir. Askerin ilk görevi sivilleri korumaktır. Onları kullanmak değil. Normal bir ülkede olması gerektiği gibi. Ayrıca Israel'de insanlar da kendilerini füzelerden korumak için neler yapmaları gerektiği üzerinde hiç durmadan bilgilendiriliyorlar. Her zaman! Israel'de ya her evde, ya da genel yerlerde sığınaklar vardır. Israel, Hamas ya da benzeri terör örgütleriyle çevresinde konuşlanmış diğer düşmanlarına karşı " Demir Kubbe" yi geliştirmiş. Ancak hiç bir ülkede , sürekli olarak demir kubbe savunma sistemini çalıştırmak zorunda kalınılacağı bir yaşamla hayata devam edilemez. Maliyeti çok yüksek olan bu sistemin de yüzde yüz koruma sağlamadığı da açıktır. Ayrıca, havada imha edilen roketlerin düşen parçaları da yeterince  zarar verebilmektedir.

Gazze'de,  bize roket atan küçük teröristlerle onların komutanları onlarca roketi karşı tarafa attıktan sonra, yan apartmandaki evlerine girip aileleriyle yemek yiyorlar. Beraber yaşamaya devam ediyorlar. Patlayıcılarla, cephaneleriyle, roketlerle çocuklarının, ailelerinin arasında yaşayarak, Israel'in elini kolunu bağlamayı hedefliyorlar. Ve bunu büyük çapta başarıyorlar. 2014'te olan son operasyondan beri güneyde her zaman huzursuzluk devam etti.

Gazze'deki cephaneler yerleşin yerlerinin içerisindeler. Teröristler kendi kardeşleri, kendi çocuklarıyla, kadınlar ve yaşlılarla birlikteler. Ölümle hayat kol kola geçmiş gibi. Sizi çocukların arkasından vuranlara karşı yürüttüğünüz bu savaşın kuralları farklı. Çocukları korumak değil feda etmek isteyenlerin koyduğu kurallar sadece bu bölge insanının dilini bilenler tarafından yakından tanınırken, dünya mediası bir tarafı kesin infaza götürüyor. Bir tarafı acımasızca suçlarken buradaki kuralları, şartları daha objektif olarak analize yanaşmıyorlar.

Geçtiğimiz gün Israel Ordu sözcüsü ve kimi stratejik uzmanlar,  Israelin operasyonlarda, Hamas'ın içinde bulunan kimi yüksek rütbeli şahıslarla misilleri üreten beyinler hedef alındığı söyledi. Rütbeli komutanların gizlendikleri yerlerse askeri üstler değil! 

Kendi çocuklarının içinden karşı taraftaki çocukları hedef alan bir devasa düşman bu.

Senelerdir güneydeki yerleşimlere devam eden roketlere, insanların hayatlarının çekilmezliğine rağmen  eli kolu bağlanmış gibi oturulduğunu biliyoruz. Karşı tarafta bunu biliyor. Ve bundan senelerdir istifade ediyorlar. 2014'ten bugüne bu vahşilere el sürmeyen Israel, karşı tarafın  roket sayılarını binlerceye çıkarmalarına yardımcı olmuş gibi bir yerde. Çünkü tonlarca malzeme, roket ve tünel yapımlarında kullanıldığı bilindiği halde, bunların Gazze'ye girişine izin veriliyor.  Sonuçta iç ve dış destekle, bu uğursuz terör örgütü hem kendi halkına hem de Yahudilere kötülük yapıyor. Bizi onları öldürmeye zorluyor. 2014'ten beri kuvvetini artıran  Hamas ve yandaşlarının  ellerindeki silahları yok etmek için harekete geçen Israel ne kadar dikkat etse de istemeden de olsa masum çocuklara zarar gelmesine engel olamıyor.

Son çıkan haberlerde, dün gecenin bir vakti yabancı basında da yer alan, Israel Kara Harekatına " başladı haberlerinin, Tsahal' in Hamas'a bir oyunu olduğu ortaya çıktı. Bu şekilde bir bildiri çıkarıp, tankları Gazze sınırına yığarak Hamas' ın bir anda en eğitimli komandolarının tünellere inmelerini sağladılar. Ve böylece,  aynı anda 160 savaş uçağı birden  Gazze'deki tünellere 450 ton bombayı yarım saatte üzerlerine gönderek  hiç beklemedikleri bir taktikle Hamas'a çok büyük bir zarar verdiler. Bugün bizim buraları belki de bu yüzden biraz daha sessiz. ( Ancak güneyde hala yoğun bir ateş var.)

Dilerim çok yakında bu son round'u da tamamlarız artık!!


Batya R. Galanti




13 Mayıs 2021 Perşembe

Bugünlerde buralarda neler oluyor?


Şu anki sessizlikten istifade ederek küçük eve geldik öğle yemeği yemek için. Küçük ev derken.. Biz evde mecburi bir tadilata başlamıştık. O tadilat hala devam ederken bir de kendimizi bir anda patlak veren bir savaşın içinde buluverdik. Günlerdir devam eden gerginlik, Arapların Yerushalyim'de ortalığı birbirine katmalarının ardından başlayan karmaşa derken Gazze'den Hamas'ın bizi hedef alan füzeleriyle durum bambaşka boyutlara vardı. Günler içinde ne olduğumuzu şaşırtacak kadar büyük bir fırtınanın içine sürüklendik.  

Halbuki biz ilk günler tamamen tadilatın getirdiği yeni duruma alışmaya çalışıyorduk bir dönem için. Sadece koşturmak vardı. Ayrıca uzun zamandır el değmemiş olan küçük eve daha sempatik bir hava vermek için çalışırken kendimi bir kır evinde sanki kısa bir tatildeymişim fikrine bile adapte etmeyi başarmıştım. Ufacık bir çabayla bir çırpıda yarattığım yaşanası ortamda kendimizce idare ediyorduk. Tadilat bitene dek burada kalmak çok iyi bir fikirdi. Kısacası savaş tamtamları kapımızı vurana dek keyfimiz yerinde sayılabilirdi.

Ve derken bir anda bir şeyler oldu. Dört akşam evvel, Hamas bize ilk süprizini yaptı. Son günlerde devam eden gösterilerle büyüyen çatışmalara destek çıkan Hamasín sözünü tutmasıyla gelen ilk roket saldırısı durumu bir anda iyice alt üst etti. Ve Tsahal o gece onlara cevap verdi.. Ve..... Derken, Arapların Yerushalayim'deki kimi linç girişimleri oldu. Ve derken Lud şehrinde yine içimizdeki Arapların etrafı ateşe vermelerine sıra geldi. Ve ilk kez bu ülkenin vatandaşı olan bu insanlar sanki birileri tarafından kışkırtılmışlar gibi davranmaya başladılar. Bu ülke içinde Yahudilerle aynı haklara sahip olan Araplar, sahip oldukları eşit hakları hiçe sayarak, devlete ve Yahudilere karşı birden bire vandalleştiler. İlk görüntüler çok korkunçtu.  Lod ve Ramle şehirlerinde yaşayan Araplar Yahudilerin evlerine taşlar atmaya ve saldırmaya başladılar. Sokakta ellerine geçen Yahudilere karşı linç girişimlerinde bulunurken bir gecede onlarca arabayı ateşe veren ve aynı şehirde bulunan  üç sinagogu yakan bu gözleri dönmüşlerin ne istediklerini tam olarak bilmiyorum. 

Aklıma son günlerde bizim evde çalışan Hassan geldi. Hani seramik döşeyen, duvarları Yahudi Noam'la birlikte boyayan. Hassan. O çok tatlı bir insan. Onunla Ramazandan Türklerden konuştuk çok. O da Lud şehrinde oturuyor. Herkes aynı değil.. biliyorum!!!

Bu durum zaten hiç normal değil. El Aksa'yı ve Kudüs'ü ağzından düşürmeyen Erdoğan mı verdi bunlara gazı? Zaten Türk Hükümeti açıklamış geçtiğimiz gün;  gerekirse Kudüse asker göndeririz diye. O askerleri uçakla mı yoksa gemileriyle mi gönderecek ? Onu da bir söyleselerdi bari!!

Ve Araplar  Yahudileri linç etmeye kalkınca,  bizde de deli ve serseriler mi eksik? Yahudilerden kimi serseriler karşılık vermeye kalktılar. Evet karşı saldırılar oldu bu kez. İçimizde yaşayan insanlar arasında bu şiddeti görmek üzücü. Birisinin vahşetine bizim vahşetle cevap vermemiz sadece daha fazla kaos getirir. Ve bunu istiyor olamaz kimse. Bütün ülkeyi ateşe atmak demektir bu. Bırakın devletin kendisi bir çözüm bulsun. Ki sorun zaten büyük.


İki gece evvelse biz akşam saati  hazırladığımız kimi aperetifler, hafif şeyleri hem yer hem de yapılacak işleri konuşurken biz bir an için Hamas'ın tehtidlerini unutmuştuk. Saat sekiz olmuştu ve  birden sirenler çalmaya başladı. Kulakları çınlatan, bir inip bir çıkan  alarmla ağzımdaki lokmayı yutmakta zorlanırken  nerede saklansak ki dedim.  Bu evin içinde ne özel bir sığınak odası var ne de evin genel yapısı güvenli değil. Bir an şaşırdık. Çelikten olan giriş kapısının yanında diz çöktük. Bir yerde duracağına trafta dolanmaya başlayan Gal'e; Yanıma gelip sen de diz çok lütfen diye ısrar ederken stresim mutlaka sesime yansıyordu.. Alarmin sonunda başlayan patlamalar bitmeyecek gibiydiler. Bir , iki , üç sonu gelmiyordu, Her patlamadaysa camlar ve kapılar sarsılıyordu. Kızım, " Anne çok korkuyorum ~" derken ben hissettiklerimi ifşa etmemeyi tercih ediyordum. Bende de ilk kez böylesi bir panik vardı.  Bu ilk saldırı bir kaç dakika sürdü.. Tam geçti zannettik.. Masadaki şeyleri toplamak için yönelirken, alarm yeniden başladı. Bu kez, salondaki pencerelerden gelebilecek zararı düşünerek. dairenin bulunduğu merdiven boşluğuna çıktık. Baktık, yukarı kattaki iki genç çiftte merdivenlere inmişler çocuklarıyla hep birlikte oturuyorlar. Ufaklıklar kucaklarda. Çocuklar sanki kanıksamışlıkla bir bilinmezlik, bir anlamamazlık arası bir yerlerdeydiler.. Sirenleri duymak bile yeterince ürkütücü, biz büyükler için bile.  Galse daha küçükken şimdiden daha az korkuyordu sanki. Gerçi o sese karşı çok hassas olduğu için her zaman ağlardı. Ufaklıklardan biri Danielle'ın kucağındaki Pitzi'yi okşuyordu roketler tepemizde patlarken. Çocuklar için böyle anlarda hayvanlar daha da büyük bir yardımcı oluyorlar. Korkularını atmak ve rahatlamak için.

Ve o ikinci patlamalar da bitene dek bekledikten sonra, çantalarımızı hazırlayarak, hemen bahçenin diğer ucunda kalan bizim dev apartmanımıza, evimize o akşam geri dönmeye karar verdik. Hala daha mutfak ve musluklarımı olmasa da. Burası daha güvenli! Körfez savaşı öncesi inşaa edilen bir bina olduğu için bu binada diğer yeni inşaatlerde olduğu gibi her dairede bulunan sığınak yoksa da çelik kapılarla, kocaman masiv beton duvarlarla çevrili olan merdiven boşluğu yeterince güvenli. Ve alarm anında hemen merdiven boşluğuna ulaşmamız mümkün oluyor.

Ve son bir kaç gündür sokaklar insanlardan neredeyse tamamen boşaldı. Çocuklar korku içindeler. Bizse ister istemez Tel Aviv'e gitmek zorundayız işimiz için.  Bugün yoldayken alarmlar çaldı tüm merkezde ancak o an bizim bulunduğumuz noktada bir şey yoktu. Mecburen yolumuza devam ettik. Riske rağmen.

Arada dış media'da Yahudilerin Arapları linç ettiği haberlerini gördüm. Arapların yaptıklarını  yine anlatmıyorlar galiba. Bu konuda yazdıklarını daha az okumaya gayret ediyorum... 

Bugünler de geçecek. Ve herşey düzelecek. Gal'í de buna ikna etmeye çalışıyorum. 



Batya R. Galanti



11 Mayıs 2021 Salı


Bugün hissettiklerim...


Bu ülkede şu son saatlerde meydana gelen olaylara bir de dünyanın ikiyüzlülüğü eklendikçe yaşadığımız zor saatler ve günler sanki kat kat zorlaşıyor. Güneyde yıllardır  Gazze'den kendilerini hedef alan bir terorist grubun gölgesinde, tarımla, çiftçilikle kimi endüstri dallarıyla geçimlerini sağlamak için mücadele ederken normal bir hayatı unutanlar var buralarda. Bu insanlar sadece füzelerin gölgesinde değiller, üzerlerine her defasında yağan roketler bir tarafa. evlerinin dibindeki sınırın ötesinde, katıksız bir fanatizm ve bencillikle yoğrulmuş kimi radikal grupların uluslararası destekle yarattıkları baskı ortamında yetiştirdikleri küçücük çocukları yeraltında çalıştırarak kazdıkları kilometrelerce uzunlukta tünellerden yapacakları süpriz saldırı planları da buradaki insanların bir baska korkulu rüyası.  Gazze'deki bu örgütün zalimliğinin gerçeklerine rağmen hala madur, hala zavallı, hala zulüm görenleri oynayanlar herkese yediriyorlar. Hala daha bu yöntemlerle destek topluyorlar. Dünya medyasında çıkan haber başlıklarına bakarsak yazılan çizilen yorumlara ve tek taraflı gözlemlemelerini izlersek Hamas'ın istediğini son derece kolay elde ettiğine şahit oluyoruz. Bir kez Hamas'ın medeniyet yoksunu, acımasız bir terör grubu olduğunu hatırlatmayanlar Israel'in bulunduğu açmazı, zor durumu analiz etmeyi düşünmüyorlar bile. Her defasında aynı acımasız eleştirilerle, kimi gerçekler tamamen göz ardı edilerek belli bir kamuoyu yaratılıyor. Insan, olaylara bu derece yanlı bakan dünya medyasının Israel'e karşı katıksız düşmanlığına  tanık olupta duygusal olarak nasıl tepkisiz kalabilir bilmiyorum   Bile bile yapılan yanlı haberler, çarpıtılan olaylar olan moralimizi bir kat daha düşürürken, yaşanılan mücadelede ne kadar yanlız olduğumuzu bir an bile unutmak mümkün değil. Karşı taraftan bize yapılan saldırılar görmezden geliniyor. Israel'in kendini savunması saldırı olarak sunuluyor. Burada olanlar tüm çıplaklığıyla anlatılmıyor ya da ufak harflerle, satır aralarına sıkıştılıyor. Önemsizleştiriliyor. Gecenin orta yerinde sanırım tepelerine hiç füze inmenişlerin yaşadıklarımızı anlamalarını beklememiz gerekiyor. Ancak bari yalan soylemesinler. Tek istediğimiz herkes gibi huzur içinde yaşamak.  Salonun kanapesinde geçirdiğim bu gece dilerim sessiz biter. Diğerlerinin bugün yaşadıklarımız hakkındaki yorumlarını bu saatten sonra okuyasım gelmiyor artık. Iki bin yıldır devam eden nefretin kaleminden çıkanlar onlara kalsın.


Batya R. Galanti








10 Mayıs 2021 Pazartesi

Önümüzdeki saatler ve günler gösterecek...

Israel bu defa hemen durmayabilir. 


Günlerdir Yeruşalayim kaynıyor. Günlerdir Yeruşalayim sessizliği, sükuneti unuttu. Günlerdir oruç tutanların elleri taş tutuyor. Günlerdir birileri buradaki ortamı kışkırtıyor. Binler, onbinler Yeruşalayim'de Eski Şehrin ana kapılarının girişlerinden biri olan Şarm El Şeyh'teki polis varlığından rahatsız olduklarını iddia ederek güvenlik güçlerini taşlıyorlar.

Türk Sultanı Israeli kınayanların başında geliyor. O sadece kınamıyor ayrıca olayları açıkça kışkırtıyor. Aracı olabilecekken bozucu rolünde. Olayları kendi politik hesapları arkasında adeta bir din savaşına çeviriyor.  Ramazan Ayı ve kutsal günlerde El Aksa'nın içinde depolanan taşlar tonla. Dua ettikleri bu mekanda din kitaplarından çok kayalar molotov kokteyleri var.

Bu sabah, Yeruşalayim'de,  ayaklanmaların orta yerinde oradan geçmekte olan bir Yahudi'nin arabasını taşlamaya başladıkları gibi içindeki iki genci de taşlarla linç etme safhasında oldukları anlarda,  bir polis yardımlarına koşarak büyük bir cesaretle elindeki silahı etraftaki Arapları dağıtmak için ateş açmak şartıyla kurtardı. Eğer o an o polis orada duruma müdahale etmeseydi, başından kanlar akan gençlerden biri çoktan öldürülmüştü.

Bu öğleden sonra Hamas bir ultimatom çıkardı. Hamas bu akşam altıya kadar Israel Şarm El Şeyh ve El Aksa çevresinden güvenlik görevlilerini çekmezse Gazze'den Israel'e roketler atacaklarını bildirdi.

Ve saat altıda Gazze'den sadece Gazze çevresindeki yerleşim yerlerine değil, Yeruşalayim, Ber Sheva ve Bet Shemesh gibi şehirlere roketler atmaya başladı. Bir iki saat içinde yedisi Yeruşalayime olmak üzere 150 roket fırlatan Hamas'a İslami Cihad'ın tehtidleri de eklenmiş görünüyor. Hamas ve onunla birlikte daha uç grupların da hedefinde olduğumuz bu ve önümüzdeki günlerde durumun çok çabuk sakinleşmeyebileceği düşünülüyor. Yeruşalayim'de bir evin direk isabet almasının ardından Israel Haması uyararak Hamas' ın yetkili kişilerinin de namlunun ucunda oldukları sinyallerini verdi.

Önümüzdeki saatlerin bile tam olarak neler getireceğinden kimse emin değil. Mahmud Abbas'ın Batı Şeria yani Yehuda ve Şomron'da, otoritesini kaybetmek korkusu yüzünden seçimleri iptal etmesinin ardından Hamas kızgınlığını bir yerlerden çıkarmak istiyor.  15 senedir Batı Şeria'da gücü elinde bulunduran Mahmud Abbas kendi partisi içinde ve dışındaki muhaliflerle mücadele ederken, Israel'in Doğu Kudüs'teki Filistinlilerin oy kullanmasına engel olduğunu öne sürerek seçimleri şimdilik bilinmeyen bir tarihe kadar ertelerken Hamas aralarında vardıkları antlaşmaya karşı olan bu kararı kınamıştı.

Israel'in merkezinde tüm sığınaklar, önümüzdeki saatler ve günler içinde devam etmesi beklenen çatışmaya hazırlık olarak açıldılar.

Atılan 150 roketin ardından Israel Hava Kuvvetleri Hamas'ın hedeflerini vurdu. Hamas Militanlarının yanında sivillerin ve hatta çocukların da (!!) ne yazık ki zarar gördüğü haberleri var.

Dilerim bu son durum çok uzun sürmez! Ancak Israel bu kez hemen durmak istemiyor. Yeruşalayim'de, Gazze sınırında ve Yehuda ve Şomron'da saldırı planları yapan terörist grubun Israel'e karşı inşaa ettiği tüneller dahil fazlasıyla güünü arttırdığı ve sivilleri durmadan hedef almaktan çekinmediği açık. Bu kez Israel Hamasa daha etkili bir darbe indirmek niyetinde görünüyor. Ancak burasıOrtadoğu, bir andan diğerine neler olabileceğini kestirmek zor. Önümuzde bizi zorlu bir çatıšma bekliyor olabileceği gibi, saatler sonra ateşkes bile ilan edilebilir. Yaşayıp göreceğiz. 


Batya R. Galanti

7 Mayıs 2021 Cuma

 Süpriz tadilat!


Evimizde devam eden tadilatla gelen karmaşadan şimdilik minimum etkilenmiş gibiyiz. Geçtiğimiz günlerde mecburen başladığımız tadilat yüzünden aynı mahalledeki küçük eve geçtiğimizden beri alışık olduğumuz monotoninin çok dışında günler yaşasakta kimi yorgunluğa ve koşturmalara rağmen gürültüden ve kalkan tozdan dumandan genel olarak uzakta kalabilmenin rahatlığı yine de tartışılmaz mutlaka. Hele tadilatın büyüklüğünü düşününce zaten o koşullarda evimizde kalmamız mümkün değildi mutlaka. 

Eşim bu cıvarların daha sadece kum tepelerinden oluştuğu zamanlarda, genç yaşta satın aldığı küçük dairede her ne kadar kendi başına kuracağı yeni, özgür bir hayatı düşünmüşse de sonunda annesiyle  bekar kardeşini de yanına almış. Annesinin vefaatinin ardından kardeşine bıraktığı bu küçücük daire, kardeşinin Alzheimer hastalığı yüzünden bir bakımevine geçtiği günden beri ilk kez boş kalırken son günlerde bizi kabul ediyor.

Birdenbire tadilatta nereden mi çıktı ? Sormayın, bu da tam bir süpriz. Hayatta bazen aklınıza gelmeyen şeyler de olur. Bazen bir gün öncesine kadar planlamadığınız tadilatta bu tip beklenmeyen şeylere dahildir.  Geçtiğimiz hafta bir akşam aşağımızdaki komşu yüzünde maskesi dairemizin kapısını çaldığında saat dokuz gibiydi. Bu adam bu saatte bize çıktığına göre mutlaka bir sorun var dedim. Adam bize banyodaki duvarlarımız ıslak derken,  biz hemen bizden kaynaklanan  bir sorun olduğunu sanmadığımızı iddia ettik hemen. Banyoya girip baktığımızda da gerçekten yerlerde bir su sızıntısına dair herhangi bir alamet yoktu o an için. Akıntı binanın ana borularından olabilir mi bilmiyorum derken gerisin geriye aşağı indikten sonra adam,  geçen bir iki saatin ardından bir de ne görelim, salonun duvarlarının dibinde ufaktan bir gölcük oluşmuş. Tabi öncelikle hemen ana su borusunu kapattık. Ertesi sabah erkenden bu defa iki kat aşağıdaki komşu suların onlara kadar vardığını söyleyince şoktaydık. Zaman kaybetmeden konuştuğumuz tesisatçıyla hemen anlaşarak aynı günün akşamı yerlere vurulan baltalar, yıkılan mutfak dolaplarıyla başlattığımız kurtarma operasyonu şu an devam ediyor.

Yaklaşık 22 sene evvel girdiğimiz evimizin ilk sakinleriyiz bizler. Yıllarca onu aldığımız şekilde korumaya çalışmanın dışında, lüks olmasa da her zaman göze hitap eden, sıcak bir ortam yaratmaya gayret ederken, her sene balkonunu ben odalarını da çoğu zaman ailece beraber boyadığımız, çoğu kez  kimi tamiratlarla fazla eskimesine izin vermemeye çalıştığımız fakat sonunda artık temelden, birilerinin ellerinin değmesinin vaktinin geldiğini de bir zamandır farkettiğimiz evimiz. Son bir senedir tadilat meselesini arada bir konuşsakta faaliyet gösterememiştik bu konuda. Ta ki bir anda ortaya çıkan bu durum bizi acilen bir şeyler yapmaya zorlayana dek. Sorun böylesi bir tadilatın günlük yaşamınıza etkileri aslında. Önceden, programlı bir şekilde başlanıldığındaysa bir çok açıdan daha kolay olsa da bizde durum böyle olmadı pek.  Bir andan diğerine tesisatçıyı evimde elinde kağıt kalem yazar çizer halde bulmamla  mutfağa ilk balta darbesini atması arasında bir iki saat ya vardı ya da yok. Ve aynı akşam pılımızı pırtımızı toplayarak küçük eve geçmeden dolaplardaki eşyaları kutulara hızla yerleştirmekte gösterdiğimiz beceriyi unutacağımı zannetmiyorum.  Tesisatçı 22 senelik mutfağı dakikalar içinde yerle bir ettiğinde hayretlerdeydim. Senelerce adeta sizin ve evinizin bir parçası olmuş bir şey dakikalar içinde yerle bir oluyor.

Peki salonda patlayan borular yüzünden mutfağı yıkmak niye mi? Hepsi birbirleriyle alakalı. Sızıntının bütün evi adeta alttan çürüttüğünü farkettiğinizde artık gerçek bir değişimin geldiğini anlıyorsunuz. Ve bu tamirat işleri bir domino etkisi yapıyor. Biriyle başlarken diğer şeyler arkasından geliyor. Boruların değişmesi için önce yerler kırılıyor, ve o borular aynı şekilde mutfağa kadar varırken, mutfağın alt dolaplarının yıkılması gündeme geliyor, altla kalamazsınız, bütün mutfak birlikte yıkılıyor ve odalar ve kapılar ve boyalar, sonunda neredeyse herşey!

Aynı akşam kolilere koymaya başladığımız eşyalarımızı, gelen işçiler birbirleri üzerine bir köşeye yığmaya başladıklarında hayatımda böylesi bir hızla iş yapan insanlar görmediğimi düşündüm. Kolileri doğru dürüst kapatmaya bile yetişemeden üst üste bindirildiler. Ertesi gün artık inşaat alanı gibiydi. Bütün yerdeki seramiklar kırılmış, toz toprak birbirine karışmışken, adam getirdiği son teknoloji yepyeni su borularını banyolara kadar döşemişti bile.

Gecenin bir yarısında naylonladığımız, kapattığımız koltuklar, masalar ve  alakalı alakasız bütün eşyaları üst üste yığılmış gördüğüm köşeye baktığımda gözlerimi kapatmayı tercih ediyorum.  Elimden geldiğince düzenli olmaya çalışan benim zaman zaman göz yumduğum defolara tahammül gösteremiyen tipte kimi obsesif kişilerin bulunduğum durumda ne yapacaklarını düşünüyorum bir an ve eşime ; kenarda üstü açık duran iskemlenin  pufunun üzerindeki toza bakarken,  bir başkası olsa sanırım intihar ederdi diye gülüyorum. Tesisat döşemede,  alt yapıyı değiştirme ve boyama işlerinde mükkemel çalıştıklarına şahit olsam da,  evdeki eşyalara biraz daha fazla dikkat göstermeye vakit bulamayan işçiler hakkında ne düşüneceğimi pek bilemiyorum. Yine de onlarla aram kötü değil. Daha önce böylesi bir restorasyon işiyle ilgili bir tecrübem olmadı. Bir başkasıyla bu iş nasıl yürürdü fikrim yok!

Eve her gün gelen ustalar farklı diller konuşuyorlar. Kipası olan ve tesisati yapan adam başka işçilerle çalışıyor. Biri Çinli, biri  Arap  diğeri Kolombiyalı. Çinlileri pek tanımam ; ilk günden beri döşeme, seramik  işlerini yapan Çinliýe sabah kapıdan girdiğimde Boker Tov, yani günaydın dediğimde bana şöyle göz ucuyla bakıp dudaklarının arasından zoraki çıkan cevabından sonra bir daha ağzını bıçak açmıyor. O sadece kendi işiyle ilgili. Duvarları boyamakla meşgul olan Hassan bana Çinliler genel olarak sessiz insanlarmış dedi.  Bizden çok farklı bir kültür yapıları olduğunu tahmin etmek zor değil. Yönetim farklılıkları toplumları ve davranışlarını temelden etkileyen şeyler. Serbest rejimlerin içinde büyüyen ınsanlarla otoriter toplumlardan gelenlerin aynı olmayacakları açık.

Bugünse yatak odalarına parke döşeyen ustayla tanıştım. Sabah sabah içeriye yavaştan girdiğimde dizlerinin üzerine çökmüş esmer adam beni görür görmez parkeleri hangi yöne doğru dizmemi arzu ediyorsun diye sordu  Odanın bir köşesine koyduğu cep telefonuna Latin Amerikanın kıvrak şarkılarından birini açmıştı, müzik dinlerken bir taraftan çalışıyordu. Bense hayatımda ilk kez parke dizdiriyorum. Bana üç odada tahtaları aynı yöne doğru dizmenin mantığından bahsedince kapıdan biraz önce girdiğim adamın ustalığına güvendiğimi söyleyerek fazla kafa karıştırmadan; " Sen bu şekilde daha güzel olacağından eminsen sana güveniyorum" deyiverdim. Arada ispanyolca aksanı olduğunu duyunca da  hemen direk; Kolombiyalımısın? diye sorunca sevindi.. İspanyolca biliyormusun ? Evet.. İstanbul'da doğdum!  Aynı lisanı konuşmak bile sizi hemen insanlarla birbirinize yaklaştırıyor. Adam bana Kolombiyalıların İspanyolcasının Ladinoya İspanyolların ispanyolcasından daha çok  benzediğini söyledi.  Belki de, bizlerin 500 yıllık İspanyolcasının bu benzerliğinin  aynı dönemlerde Colombus'un Amerikayı keşfedip buralara yerleşmeleriyle alakalı olabileceğini söyledim. Sonuçta bugün İspanya'da konuşulan dil olan modern İspanyolca, hem telafuz ( şive )  hem kelime dağarcığı olarak çok değişmiş. Güney Amerika İspanyolcası her açıdan bizim konuştuğumuzla daha çok benzerlikler taşıyor. Adının John olduğunu söyleyen Kolombiyalı adam parkeleri dizerken, seksen senedir tanışıyormuşuz gibi sohbete daldık. Sonunda işini engellememek için onu rahat bırakmaya karar verdim.

En çokta Hassan'la her gün işe gelen genç delikanlı olan oğluyla samimi olduk. Hassan Israel'in Lod şehrinde oturuyormuş. Lod, havaalanının hemen yanında bulunan, Arap nüfusu ağır basan küçük şehirlerden biri. Şehir küçük olmasına küçük ama büyük bir mafya sorunu var. Hassan çok genç görünüyor. Tabi dediği gibi, onlarda o kadar erken evleniyorlar ki gencecik bir erkeğin kocaman bir oğlu olması normal oluyor. Şimdi tam Ramazan ayındayız. Yaptığı işin zorluğuyla birlikte tuttuğu orucu düşündüğümde onun için üzülüyor insan. Fiziksel çaba gerektiren bir işte ve birden bastıran sıcak havayla birlikte bu insanların oruçlu olduklarını düşünmek. Bu bir ay bu insanların hayatlarının bir kat daha zorlaştığı açık.  Benim İstanbul'da doğduğumu duyunca Hassan'ın gözleri kocaman açıldılar. " Müslüman mısın?" diye sordu. Gülümsedim; Hayır. Ama yine de benimle İstanbul'dan Türkiye'den bahsetmekten memnundu.  Mavi Marmara krizi sonrası Israelliler Türkiye'den ellerini ayaklarını çekerlerken  Arap kökenli Israelliler buraları ziyaret etmeye devam ettiler. Son senelerde Erdoğanín tutunduğu Filistin sorunuyla Filistinlilere sempatizanlık yapmak hem halkından aldığı desteği artırdı hem de Filistinlilerin Türkiyeye olan sempatisini.

Her gün birilerinin sihirli elleri değerken evimiz adeta makeover yaşıyor. Arada çektiğimiz resimlerle bir makeover reality show hazırlayıp biz de kendi filmimizi yayınlayabiliriz... Bir iki hafta sonra geri döneceğimiz gün sanki farklı bir daireye geçecekmişiz gibi bir his yaşıyorum. Bu da şu an için yaşadığımız dağınıklık, eziyet ve yoğun çaba gertektiren anlara ışık veriyor. Sonucu düşünmek şu an için bulunduğumuz koşturmanın yorgunluğunu unutturuyor.

Yaklaşık bir on gün daha bu göçebe hayatımızla beraber tamamlamak zorunda olduğumuz işler için gidip gelişlerimiz devam edecek

Arada bu son günlerimizi geçirdiğimiz küçük dairede yerlere koyduğumuz şiltelerde gece uyurken üzerimize böcekler çıkmasın diye dua ederek yatağa giriyorum. Neden mi, Israel'de yaz mevsimine doğru etrafta zaman zaman uçuşan bir böcekler vardır. Galiba bu küçük binada ilaçlama yapılmamış daha. Gece hayatımda hiç görmediğim şekilde kapının girişindeki bahçe duvarında bu böceklarden bir kaç tanesi turlar atıyor. Kapının deliğinden en az iki kere içeri dalışta da bulundular. Kapının ağzına ve etrafa sıktığımız spray fazla tesir etmişe benzemiyor.

Ancak yine de bu küçücük evde sabah uyandığımda ilk katta yer alan penceresinin önündeki yeşermiş bahçeye,  çiçeklerle bezenmiş ağaçlarla, gelen baharla güzelleşen  parka bir an göz atarken kendimi bambaşka diyarlarda hayal ediyorum ben.  Özlem duyduğum doğaya bir an için dönüş yaptığım rüyasını yaşatır gibi oluyor bu evde hissettiğim köy havası. Çocuklarımsa bir an önce odalarına geri dönecekleri günü sabırsızlıkla bekliyorlar. Kendi alıştığınız düzeninizi ve rahatınızı ne kadar arasanız da, daha önce de birilerini barındırmış olduğu için içinde neredeyse hiç bir şeyin eksik olmadığı bir dört duvara katlanmak hiçte zor değil bence, ama sanırım gençlerin gözlerinden bakmıyorum olaylara.  Ne farkeder nasıl olsa çok yakında kendi yataklarımıza, kendi köşemize döneceğiz yeniden.


Batya R. Galanti









5 Mayıs 2021 Çarşamba

 Psikiatrik İlaçlar ve yapabilecekleri zararlar! 




Seneler evvel ağbim bir arkadaşının Panik Atak sorununu küçücük bir mucizevi hapla yendiğini anlatmıştı bana.  Bu genç adam yıllardır beyin hücrelerinin kendi aralarındaki iletişimle birlikte diğer sinir hücreleriyle de iletişim kurmalarına olanak tanıyan bir kimyasal olan " serotonin " in eksik olması yüzünden bu sorunu yaşadığına ve ilaçla bunu takviye ederek panik atak problemini yendiğine inanmış daha doğrusu inandırılmıştı..

Banaysa oğlum dört beş yaşlarındayken kuzinim bir ilaçtan bahsetmişti. Oğlumla çok zor günler geçiriyordum ve sinirlerim yeterince yıpranmıştı. Bende misafir olan kuzinim SSRİ denen bir grup ilacın mucizeler yarattığını iddia ediyordu ( tamamen iyi niyetle tabii ) Prozac adını sanırım bugün duymayan yoktur. Bağımlılık (?!)  yapmayan bu ilacı alanların hayatları değişiyordu.. Benim de o zamanlar  duyduğum bir isimdi bu. O an ilaçlardan yana değilim demişsem de daha sonra fikrimi değistirecektim.  Aslında o zamanlar esas ihtiyacım olan şey oğlumun probleminin ne olduğunu bilmek ve bir destek grubunun içinde olmaktı...Bense bir bilinmezlik içinde olmanın kaybolmuşluğu içindeydim. Ve bu çok zordu.  Yutacağım hapların hiç kimseye fayda sağlamayacağı kesindi fakat kendinizi kimi belli durumlarda bulduğunuzda ve desteğe ihtiyacınız olduğunda  size uzatılan dala elinizi uzatmayı denemeniz normal bir tepki aslında ...

Kısaca sonunda ilaç kullanmayı denedim. Önce Prozac, ama olmadı. .bir sürü yan etkiler yaşadım..kendimi daha iyi hissetmenin suni yollarını arıyordum. Her denediğim SSRİ grubu içindeki bir diğer ilaç bana berbat etkiler yapıyordu. Keşke tüm bu açık işaretleri farkedip ilacın iyi bir çözüm olmadığını anlamış olsaydım. Sonunda Cipramil yavaş yavaş etkisini göstermişti. Öyle büyük mucizeler görmeden, sadece daha apatik bir ruh haline girmem bu ilacı anlamsız bir şekilde her gün almam için yetmişti.

Her gün bir Cipramil yuttuğum dönemlerde kafamda bir çeşit bağımlılık gelişmişti. Bu bağımlılık, ilaca karşı duyduğum asılsız güvendi.  Oğluma karşı gösterdiğim  sabrın ve anlayışın arkasında  bu ilacın olduğuna inanıyordum! "

Bir kaç yıl anlamsız bir şekilde her gün bu ilaçtan bir tane aldım.. Elle tutulur bir yardımı olmadığı halde.  Seneler sonra bende tuhaf tuhaf belirtiler ortaya çıkana dek aynı hapı yutup durdum. Taa ki bir zaman sonra kimi unutkanlıklar yaşamaya başlayana dek. Önceleri yorgunluktandır diye düşündüm. Yeterince koşturuyordum ve tabii kafam bin bir şeyle doluydu. Bir andan diğerine bazı şeyleri unuttuğum oluyordu bazen. Daha sonra kimi insanları sokakta gördüğümde simaları karıştırdığım oluyordu. Bunlar çok tuhaf şeylerdi.  Bir akşam hatırlıyorum elimde bir sandwich vardı  ve birden ağzımdaki lokmayı yutamamıştım. O ana dek başka bir çok nörolojik semtomlarla birlikte bu son yaşadığım olay en basit tabiriyle ödümü koparmıştı. Aynı gün Nörolog'tan randevu aldığımı anımsıyorum. Kadın'la görüştüğümüzde , bana yaptığı uzun  muhayene ve sorduğu sorular sonunda, açık ve net bir şekilde: " Aldığın ilaçları bırakmanın zamanı gelmiş ! " demişti. Bana bu ilaçları yazan doktor ya da ilaçları bırakmamın zamanının geldiğini söyleyen nörolog, ikiside ılaçları bırakırken ne kadar dikkatli olmam gerektiği hususunda beni uyarmayı gerek görmemişlerdi

Kısacası, bu ilaçların zararlarından minimum konuşulan bir dünyada her yıl milyonlarca kişi psikiatrik haplarla yaşamaya alıştırılıyor.

Benim ilaçları bırakmam, kendi kafama göre haftalar almıştı. Ancak aylar sürmesi gereken bir süreçti bu ve ben bunu bilmiyordum. Çünkü  yıllardır  beni uyarmadan bana reçete yazmaya devam eden doktora karşı tüm güvenimi yitirmiştim artık. Ve ne yazık ki kendi aklımla doğru yaptığımı sandığım yanlışların getirdiği ceza çok uzun süre bir çok semtomlar, rahatsızlıklar hissetmeme neden olacaktı.

Big Pharma olarak anılan , Dünya İlaç Sanayi insanları para için zehirlemeye devam ediyor. Hala daha ilaçların yararlı olduğuna inanan milyonlar kandırılmaya devam ediyorlar. Bu ilaçları kullanmak ve bırakmak ne kadar tehlikeli ; " Acaba kaç kişi biliyor?" Örnek olarak, Xanax gibi Benzodiazepin türü  ilaçları iki haftadan fazla kullanmamaları gerektiğini bilmeyenlerin  bu ilacı birden bıraktıklarında epileptik bir nöbetle komaya bile girebileceklerini, ani ölümle karşı karşıya kalabileceklerini kaç kişi biliyor?

Senelerce kullanılan psikiatrik ilaçların beyinde zararlar yapabileceğini. Kimi insanlar için bu zararların dönüşü olmayacak kadar büyük olduğunu?!!  Ve bu ilaçları bıraktıktan sonra onlardan kurtulmak bir yana seneler boyu günlük hayatlarını sürdürmekte zorlanacak derecede korkunç semtomlar geliştirebileceklerini kim anlatıyor insanlara? Kaç kişi biliyor bunları? 

Evet doğru, kimi insanlar yirmi, otuz yıl bu tip ilaçları sorunsuz kullandıklarını söylüyorlar. Bir diğerleri bu ilaçlara başladıktan sonra tüm zararlarına rağmen onları bırakmayı başaramıyorlar. Ve bir diğerleri seneler boyu cehennemi yaşıyabiliyorlar..

Hele kimi basit sebepler için,  kimi ufak tefek inişler çıkışlar için hemen psikiatriste koşmak bir insanın kendi eliyle hayatını yıkması demek olabilir. Psikiatristin elindeki tek şey ilaçlar. Ve bu ilaçların hiç biri tedavi etmez. Kısacası doktorların  ellerinde sizin için sihirli bir çözüm yok. Serotonin eksikliği gibi bir saçmalığı insanlara yutturan İlaç Sanayi, insan beynine verdiği suni maddeler, suni  serotoninle, beynin kendi sağlıklı işleyişini bozmaktan başka bir şey yapmış olmuyor. Kansızlığı bile tahlillerle belirlerlerken nasıl olur da her hafif bir depresif  durum için doktora giden  insanda  hemen serotonin eksikliği olduğuna karar verip bu ilaçları veriyorlar. 
Peki onca zarar gören insan nerede? insanlar neden susuyorlar?  Birincisi psikiatrik ilaçlar söz konusu olduğu için ön yargılardan çekinebiliyorlar çünkü toplum bu tip ilaçlardan zarar gören kişileri bunalımda zannediyorlar. Bu insanların kimin ve neyin kurbanı olduklarını bilen yok. Bazen kişilerin kendileri bile yaşadıkları cehennemin ilaçlar yüzünden olduğunun farkında olmayabiliyorlar. Yaşadıkları rahatsızlıklar yüzünden bir sürü doktora koşuyorlar,. Ve zaman zaman insanların kendileri de kendilerinin depresyonda olduklarını zannedebiliyorlar. Ve bu bir kısır döngüne dönüşebiliyor. Benim gibi bu konuda daha bilinçli olanların da yapabilecekleri bir şey yok. Sağlığınızı sizden çalan kocaman bir sanayiye karşı durmak bizim gibi küçük insanlar için nasıl mümkün? Amerika'da, İngiltere'de İlaç Bağımlılığı ve Seretonin Sendromu gibi konularda media'da uyarıda bulunan Profesörleri tehtid eden büyük bir mafiadır İlaç Sanayi. Yine de biraz araştırırsanız İnternet üzerinde bu konuda. İngilzce olarak bilgiler mevcut.  Ben yinede bulunduğum kimi ortamlarda ilaç kullanıp çok memnun olduklarını söyleyenlerin karşısında susuyorum. Bu ilacı kullnan bir insanı uyarmak bana düşmez. Tek dilediğim şanslı kitlenin içinde olmaları ve ilaçlardan iddia ettikleri gibi fayda görmeğe devam etmeleri!!

Biliyoruz ki bir çok kez, ilaçların bize etkileri sadece onlara ne kadar inandığımızla ilgilidir.. PLACEBO!!



Batya R. Galanti



  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...