31 Mayıs 2019 Cuma

ISRAEL'DE SEÇİMLER



Israel'de 9 Nisan'da yapılan seçimlerden dördüncü kez üst üste zaferle çıkan Netanyahu iki aya yakın bir sürenin sonunda hükümeti kuramayınca dün geceyarısı Israel'de Knesset meclisi dağıtarak tarihinde ilk kez tekrardan seçime gitmek kararı aldı.

Bu geçtiğimiz seçimlerin sonuçlarına göre, Israel'in kuruluşundan bugüne David Ben Gurion'dan sonra en uzun süre görevde kalan Netahyahu dördüncü kez Hükümeti kurmaya hak kazanırken bir evvelki hükümet içinden gelen iç hesaplaşmaların kurbanı olan Israel Devleti kısa bir süre içinde yeni bir seçimin getireceği stresi, harcamaları ve yıpranmayı yüklenmek zorunda kalacağa benziyor.

Kurulduğundan beri koalisyon hükümetleriyle yönetilmenin sancılarından biri de hükümeti kuran partilerin aralarındaki görüş farklılıkları yüzünden anlaşmakta zorlanmalarıdır. Sekiz milyonluk bir ülkede otuzdan fazla parti olursa sanırım koalisyon hükümetlerinden ve bunun getidiği çıkmazlardan kurtulmak zor.

                       Israel'deki çok partiliğin getirdiği karmaşayı gösteren güzel bir karikatür.


Diğer taraftan, laikler, dindarlar,   harediler ( ultra ortodox'lar ) , yine yüzde yirmi civarındaki arap azınlık, liberaller, ultra liberaller ve daha bir çok kesimden insan kitlelerini barındıran bir ülke içinde farklı sosyal kitlelerin , ideolojilerin seslerini , ihtiyaçlarını meclise taşıyacak partilerin varlığının sürmesi demokrasinin en temel şartıdır. Fakat en baştan Amerika'daki sistemin benzeri bir şekilde   iki büyük parti arasında yapılacak seçimlerde temel hak ve özgürlükleri korumak  daha doğruydu belki de . Ve kanımca aynı adayın iki kereden fazla görevi üstlenmemesi daha doğru olurdu.  Zaten benim yeni kurulan partiye şans tanımamız gerektiıği fikrim de Netanyahu'nun artık gereğinden fazla görevde kaldığı inancımdan kaynaklanıyor. Bu ülkeye yaptığı katkıları ve kimi hatalarıyla artık  yıprandığına ve kimi açılardan da yeterince yıpratıldığına inanıyorum. Ve bu bağlamda bugünden sonra , ülkenin sorunlarını üstlenecek yeni bir adayın görevi üstlenmesinin yanlış olmadığını sanıyorum.

Her ne kadar  Israel dışında hiç sevilmeyen bir politikacı olsa da aslında Netahyahu'nun Israel'e verdiği on yıllık hizmetin ardından bu ülkenin  geldiği noktada farkında olduğum bir çok kusurlara rağmen olumlu şeyler de görüyorum.  Mükemmel olmaktan uzak olduğunu bildiğim  durumu değerlendirdiğimde başka bir partinin Netanyahu kadar başarılı olacağından emin olmak zor.

Israel gibi bir ülkede ne yazık ki seçtiğiniz politikacıdan beklediğiniz sosyal , ekonomik, eğitim ve sağlık standartlarının hemen yanında güvenliğin de hayati bir öneme sahip olduğu çok açıktır.. Ülkenin kurulduğu günden beri savaşmak zorunda bırakıldığı şartları göz ardı etmek galiba çok fazla iyimser düşünmektir. Bu yüzden ne yazık ki özellikle yaşam standartlarının seçimi birinci derece etkilediği kadar Israel'de kuvvetli bir lider arayışı da en ön planda gelmektedir. Avrupa'da son yıllarda artan terör olaylarının bir çok seçmenin görüşlerini radikal şekilde değiştirmesi gibi.

Fakat Netanyahu'ya saçmenin oy vermeye devam etmiş olması sadece güvenlik konularında diğer adaylara göre daha güçlü bir aday izlenimi vermesi değildir .  Bunun yanında bir çok önemli faktörler daha vardır.   Israel Halkı her ne kadar OECD ülkeleri arasında , gelir kaynakları dağılımındaki eşitsizlikte çok iyi bir noktada olmasa da , işsizlik oranında tarihinde hiç olmadığı kadar olumlu bir yerdedir. Bunun yanında uluslararası bir çok ekonomik durgunluk dönemlerini  ve krizleri Israel neredeyse zarar görmeden atlatırken yüksek teknolojideki gelişimi hızla devam etmektedir. Startup şirket sayısı ile Amerika'dan sonra ikinci sırada yer alırken, yine kaliteli iş gücünde çalışan insan sayısı ile de  dünya'da dördüncü durumdadır. Dünya ekonomisi sıralamasında 16. sırada olan Israel halkının en uzun yaşayan halklardan biri olduğunu da unutmamak lazım. Yüksek öğrenim veren kurumlarının çoğunun dünya'da ilk yüz içinde oldukları gerçeği de  reddedilemez.
Tabii KI hala daha varolmaya devam eden, mükkemelden uzak olan, düzeltilmesi gereken yanlışlar , kusurlar ve kimi devam eden Ortadoğu zihniyetinin getirdiği kusurlar Israel'in daha çok çalışmasını gerektiren şeyler ilerideki hükümetlerin önündeki büyük sorumluluklardır.

Son bir kaç yıldır Israel solunu ve Israel basınını  en çok meşgul eden şeyse Netanyahu'nun kendi hırsları peşinde Israel'in demokratik yapısına verdiği zarardır.

Netanyahu'ya toptan muhalefettte olan sol media'nın ona karşı verdiği savaş ta ne kadar demokratiktir bu da ayrıca tartışılır aslında. Bir ülkede basın tek sesli ise , o da sorundur. Türkiye'de olduğu gibi yönetimin güdümü altında olduğu kadar yönetime karşı tek ses olmak ta pek demokratik değildir sanırım .  Israel'de basın büyük anlamda sol görüşün güdümü altındadır. Bu da sağ partileri zaman zaman demonize etmeğe varacak kadar karşı bir durumu getirmektedir. Bu Israel dışındaki anti-siyonist medya'nın işine gelmektedir mutlaka.

Netanyahu'yu devirmek için elinden geleni ardına koymayan basının, başbakan hakkında çıkan ilk suçlamaların hemen ardından  suçu kanıtlanmış bir zanlı gibi onu infaza götürmeğe hevesli duruşu halkta son derece ters tepkilere neden olmuştur. Halbuki Israel demokrasisi bugüne kadar gerekiyorsa Cumhurbaşkanını dahil görevinden alarak hapse sokmasını bilmiştir. Bugüne dek, ( ne yazık ki yolsuzluklar yüzünden ) bir çok Israelli politikacı ki bunların içinde eski başbakanlardan Ehud Olmert ve kimi bakanlar yeri gelince  hapis yatmıştır.  Bu bir yandan Israel demokrasisinin işlediğinin  kanıtı iken diğer taraftan yolsuzluğun Israel politikasının içindeki büyük bir sorun olduğunun da ayrica göstergesidir.

Seçimlerle deviremedikleri başbakanı yolssuzluk suçlamalarıyla devrimek kararı alan media  kimi saçmasapan suçlamaları da televizyon'da ve diğer basın kanallarında öğütmekten vazgeçmediler. Zengin bir arkadaşından gelen pahalı puroların ya da şarapların bir başbakanın görevine son vermek için yeterli sebepler olduklarını sanmıyorum.  Ayrıca karısı ya da çocuğunun yaptıkları üzerinden haber programlarını saatlerce işgal edenler kitlelerin beyinlerini de adeta kemirmektedirler.

Netanyahu hakkında Bezeq ve Walla gibi medya kurumlarına kendisi hakkında daha olumlu şeyler yazmaları hususunda antlaşma yapmaya çalıştığı iddiaları üzerine adına açılan mahkeme sonuçlanmadan kesin suçlu ifadeleri basının objektifliğine bence uzun zamandır gölge düşürmüştür.

Bugün Netanyahu ile ilgili esas sorun , dokunulmazlık yasasını 2005'teki eski haline getirmek için sunduğu önergedir.  Soruşturma sonlanana dek dokunulmazlık, görevde kaldığı sürece dokunulmazlık!  Neden buna ihtiyaz duyuyor acaba? Israel'de 2005 ylından beri yapılan bir düzeltmeyi neden değiştirmek istiyor? Eğer sol basının kendisini sürekli yıpratmasından yorulduğu  ve Israel Yüksek Mahkemesinin meclis tarafından çıkarılan yasaları zaman zaman kendi dilediğince değiştirebildiğini gördüğü için mi acaba? Bilmiyorum. bazı şeyler başından yanlış gibi.

Israel Yüksek Mahkemesi ile ilgili kendince , meclisin çıkardığı yasaları kendi başına değiştirmek sorumluluğunu üzerine alan yani halktan ve halkın istek ve kararlarından uzaklaşabilen   halkın seçtiği yargıçlar tarafindan değil, kapalı bir kulüp ( sol'un sesi! )  gibi kendi kendini seçenlerden kurulu ve tek bir görüşün güdümü altında olan  devletin bu en önemli merciinin bugünkü haliyle ne kadar demokratik olduğunu anlamak zor.

Netanyahu'yu Tanrılaştıranlar ne kadar yanılıyorslarsaa tek sesli basını demokrasinin temsilcisi görenler de bir o kadar yanılıyor.

Gönül isterdi ki bu kez oy verdiğim o büyük generallerin partisi olan Mavi Beyaz Partisi iddia ettikleri kadar halka hizmet aşkı ile dolu olsalardı halk tarafından seçilen Netanyahu'yla ilgili suç iddiaları kanıtlanana kadar, tekrar seçimlere gitmek zorunda kalmamak için  Likud Partisiyle birlikte daha ılımlı bir hükümetin yolunu açarlardı.



Batya R. Galanti

27 Mayıs 2019 Pazartesi



DÜŞMANI SEVMEK


Askerden iki haftada bir izne çıkan Danielle  haftasonunu bizimle geçirir. Tabii bu benim için büyük bir mutluluktur . Hele Gal her defasında onu dört gözle bekler. Aralardında çok büyük bir iletişim olmasa da , sadece Danielle'ın o bir kaç günlük varlığı bile Gal'i son derece mutlu etmeğe yeter sanırım. .Danielle  evde bulunduğu dört beş günlük zaman zarfında, görev yaptığı üssünde yaptıklarından, birlikte  sorumlulukları paylaştığı diğer erlerle olan ilişkisinden ve zaman zaman iletişimde olduğu kimi sivil arap halkla ilgili bazı şeyler de anlatır.
Geçtiğimiz hafta kız arkadaşı da bizimleydi çoğu zaman olduğu gibi. Lise'den bugünlere dek hiç ayrılmadığı en iyi dostu. O da ayrı bir yerde askerlik yapıyor. Onun görevi, kimi tıbbi yardıma ihtiyacı olan her yaştan Araplara özel kağıtlar çıkartıp Israel'deki hastanelerde tedavi olmalarını sağlamak. O da bizde kaldığı Sabat akşamlarında, yemek sonunda masada devam eden uzun sohbetlerde askerliğinden bahseder bol bol.  Başından geçen kimi komik durumlardan kimi zorluklardan ... Bu kez yine her zamanki hızlı temposunda anlatıyordu bize.. Geçtiğimiz hafta, görevde iken kendini çok kötü hissetmis bir anda. Ne oldu , neden dedim? Şimdi Ramazan ayındayız , bu yüzden Araplarla yüz yüze iletişimde  olduğum saatlerde yemem ve içmem kesinlikle yasak dedi.  Danielle'ın arkadaşının görev başında kendini kötü hissetmesi beni üzmüş olsa da askeriyenin böylesi bir davranış gösterdiğini bilmekten büyük memnuniyet duydum o an!! Peki su içmen de mi yasak diye sordum. Evet dedi!! "Apartheid ülke"  sözü geldi o an aklıma...................
 Danielle se, yine geçtiğimiz hafta zaman zaman çıktığı gezilerden birine çıktığını ve bu kez  yanındaki askerlerle birlikte bir Arap sanatçının yaptığı çalışmaları yerinde izlemeye gittiklerinden bahsetti. . Küçücük şişelerin içine doldurduğu kumda develer çiziyormuş. Ortam çok olumluydu, adam bizi  çok sıcak bir şekilde karşıladı dedi .. El işi şişeleri  o kadar güzel yapıyordu ki hepimiz büyük bir ilgiyle izledik diye devam etti.   Bu arada adamın evine geldiğimizde çevrede bazı gençten Araplarla konuşabildiğimiz kadar konuşmaya çalıştık. Biz onlara Ramadan Karim dedik. ( Yani Ramazan'iniz kutlu olsun demişler. )  İnanmayacaksın ama onlar da bize Hag Sameah dediler..diye anlatırken kızım kocaman gülümsüyordu. Çok keyifli ve farklı bir deneyimdi onun için mutlaka bu küçük ziyaret. Kimi Arapların Israelli asker kızlara Israel'in Cumhuiyet Bayramı kutlu olsun demiş olmaları ne kadar ilginç.! Danielle'in durmadan gözleri parlıyordu  sadece hatırlarken bile.



Aslında nerede olursa olsun, insan ilişkilerine baktığınızda  bir anda farkedersiniz ki aslında her yer aynıdır ama, bunu bilen azdır. Dunyanın dört bir köşesindeki insanlara Israel'i ve Arapları soracak olursak doğal olarak bildikleri tek gerçek iki halkın nefretidir. İntifadadır, bombalı saldırılar, taş atan Araplardır , bıçaklı terör olayları ya da yatırdığı yerde araba tekme tokat giren Israel askeridir. .  Bunlar da  her ne kadar zaman zaman yaşanılan gerçek olaylar olsalar da aslında yine aramızda ( yani iki halk arasında) yaşanan  normal durumlar sanıldığından çok daha fazladır aslında. Sadece bunlar basına yansımayan günlük, detaylarda kalan şeylerdir. Bir askerin paketleri elinde giden yaşlı bir Araba el vermesi gibi, genç bir Arap çocuğun kendi yaşıtı Israelli askerle şakalaşması gibi.. Ağlayan küçük bir arap çocuğu kucağına alıp eline şekeri tutuşturan genç asker kızın içinde hissetiği annelik duygusu gibi ufacık şeylerdir bunlar... İnsanoğlunun doğasının birer parçası olan bir çok şeyler,  saniyeler içinde yaşanan bu anlar adeta teferruatlarda kalır, kimsenin gözüne pek yansımaz .  Fakat  tüm olumsuzluklara rağmen geleceğe umutla bakmamızı sağlayan şeyler de bu insani taraflarımızdır. Hayattan beklediğimiz, sevgi, şefkat, dostluk gibi duygular iki tarafı birbirine yaklaştırabilen diğer  gerçeklerdir. Birisine,  ihtiyaç duyduğunda elinizi uztirken kimliğinin hiç önemli olmadığı anı yaşamaktır esas olan.



Sonuçta nefret sanıldığı kadar tsunami gibi  küme küme insanları sürüklemeyebiliyor .Tek tek insanlara baktığımızda sevgi hiç beklenmedik yerlerden size göz kırpabiliyor!!!



Batya R. Galanti

23 Mayıs 2019 Perşembe

DANIELLE'IM!


Kızımın doğduğu gün dün gibi aklımda. Neden olmasın ki. Sadece yaklaşık yirmi yıl geçmiş. Su gibi giden hayatın içinde bir an sayılabilecek kadar az bir zaman belki de. İnsan hayatının en önemli dönüm noktalarından biri olan böylesi bir günü tüm detaylarıyla hatırlalamamak nasıl mümkün?  Sevincimin yanında benim kendime özgü mü bilmem yaşadığım bir anlık, " Aman Tanrım bu küçücük varlığın sorumluluğu şu andan itibaren benim ellerimde, onu başarılı ve mutlu bir insan yapmak benim ellerimde!" diye düşündüğüm o ilk gecemiz . Yatağımın yanında uyuyan küçük meleğimi nasıl izlediğimi anımsıyorum.. Zor geçen on günlük  hastane süresi ardından 52 saatlik doğumhane maceram  sonunda kollarıma aldığım bebeğim. İsmini Danielle koyacağımı o daha dünyaya gelmeye  karar vermeden bildiğim kızım. . Son US kontrolümde çocuk dört kiloyu geçmiş  daha ne bekliyoruz dedikleri gün neredeyse panik halinde hastaneye koşturduğum dakikalarda aklımdan tüm geçenleri bile  hala hatırlıyorum.


                               Dandüsh'um üç yaşındayken annem ve kayınvalidemle (z"l )


Dandush'um çok rahat , mülayim karakteri, her duruma kendini çarçabuk adapte etmesini bilen yapısı, okulda öğretmenleri tarafından takdir edilen, arkadaşları tarafındansa hep çok sevilen, yardımsever, dünya iyisi kızım , benim gururum. Zorlanarak başladığı okul hayatı ve takdirle bitirdiği lise sonunda başladığı askerlik hayatında yeniden bizi görevinde gösterdiği yüksek performans ile sevindirdi.

https://www.hashikma-rishon.co.il/news/21538


Dilerim, yüzü hep gülsün, mutlu bir insan olsun. Onun varlığı sanırım benim en büyük yaşam umutlarımdan biri.

Gelecekte dünya'da  Israel'in "sadece başarılarının"  konuşulacağı günleri diliyorum tüm kalbimle. Ve bölgemizde yaşayan tüm insanların daha iyi bir geleceğe doğru gülümsemelerini!!..


Batya R. Galanti

21 Mayıs 2019 Salı

EUROVİSION 2019!


Bir Eurovison'u daha geride bıraktık. Bu yıl ülkemizde ağırladığımız bu büyük organizasyonun  bittiği anı görene dek kendi açımdan bir çok korkularım vardı. Neyse ki herşey yolunda gitti ve bu da gerimizde kaldı sonunda.
Yıllar evveline kadar , yani çocukluğum ve genç kızlığım süresince büyük bir Eurovision tutkunuydum. Her yıl bu yarışmayı çok büyük bir heyecanla beklerken, her sene şarkıları sanki jüride bir yerim varmışçasına dinler adeta değerlendirme yapardım. Acaba  bu yıl kim birinci olacak?
En çok aklımda kalan şarkılardan biri  1977 yılında Fransa'nın birincilik aldığı L'oiseau et L'enfant 'dır. Çocukluğumda Fransızca öğrenmeye başladığım yıllarda okulumuzda bize verdikleri sözlerini  evde bağıra çağıra söylediğim günler sanki dün gibi . Ne de romantik bir şarkıydı. Romantizm'den o yaşlarda ne anlıyordum bilmem ama duygusal melodisi ve fransızcanın büyüleyen bir dil oluşu benim açımdan yeterliydi sanırım.
Ertesi yıl  A-BA-Nİ-Bİ'nin yani Israel'in birinci olduğu geceyi ise hiç unutmadım. Paris'te sahneye çıkan İzhar Cohen'in kıvırcık saçlarının kendine özgü havası ve tüm ekibininin sahnede beyazlar içindeki kıyafetleriyle dans ederlerken hissettiklerim. Aaaa ne güzel bir şarkı bu!! Israel birinci oldu ya o akşam. Ben nasıl da mutluyum sanki savaş kazandık. Sanki insanlığı kurtardık. Bilmem ben neden bu kadar mutluydum . Ertesi gün okula gittim, sınıftaki çocuklar şarkıdan bahsederlerken ben susuyordum , Israel'in adı bile benim için bir tabuydu ya. Ne kadar gururlu olduğumu sadece kalbimde hissediyordum. Ve bir sonraki  yıl Israel  bu kez  Halleluya !! diyerek yeniden  kazanmıştı Türkler çok fazla  bahsetmemişlerdi bile o yıl ki yarışmadan..  Zaten Israel'de yapıldığı için Türkiye o sene yarışma'yı protesto eder gibi katılmamıştı bile. Yani ilişkiler o derece sıcaktı daha o zamanlardan.
Ben çocukken Eurovision Şarkı Yarışması Avrupa'nın o çok prestijli ülkelerinin katılımıyla başlatılmış ciddi bir yarışmaydı. 1956'da ilk kez yedi ülkenin katılımıyla başlamış. İtalya'daki Sanremo şarkı  yarışmasını örnek alarak başlatılan bu yarışma II. Dünya Savaşı'nın ardından Avrupa'daki olumsuz havayı biraz olsun hafifletmekmiş te ayrıca amaç. Hatırlıyorum yarışmanın sunucuları en az üç linsanda sunup yaparlarıdı gece boyunca. Gerçi bu bugünde böyle. Öyle esprilere ve lağubaliliğe pek yer yoktu. Sanırım o zamanlar insanlar her yerde biraz daha mesafeli , daha ciddi idiler. Yarışma gecesi salona davetli olan seyirciler çok seçilmiş kişilerdi çoğu zaman. Papyonlu erkekler,  tualetler içinde bayanlar yerlerini alırlarken, salonlar bugüne göre çok daha az ihtişamlıydı. Canlı orkestranın sunduğu performans bugüne göre kimi açılardan daha otantik bir ortam yaratırken ses düzeni ve koreografi çok daha primitif kalıyordu bugünkü teknik donanımın yanında.


Ama heyecan aynıydı. Şimdiye göre çok daha az ülkenin katıldığı yarışmanın o senelerde de popülaritesi büyük sayılırdı. Avrupa'da müziğin gelişimini desteklemek için başlatılan bu yarışmaya bugüne kadar katılmış olan çok ünlü simalar varsa da bu yarışma sayesinda uluslararası alanda ABBA dışında  ün kazanmış çok fazla şarkıcı ve grup çıkmamış gibi görünüyor.

Eurovision eskiden müziği geliştirmek için başlatılan bir organizasyondu , son yirmi yılda ise nedense yavaş yavaş eşcinsellerin daha fazla ses getirmek için kullandıkları bir sahneye dönüştü. Eşcinsel olmanın artık eskisi gibi sorun olmadığı yirmibirinci yüzyılda demek hala bu renkli dünyanın insanlarının böyle bir ihtiyacı var. Bu da ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Bence hiç bir şey belli bir grubun etkisi altına girmemeli !  

 


Neyse önemli olan Hamas'ın tehtidlerine rağmen bu yarışma tüm güzelliğiyle olup bitti. BDS 'in son ana kadar Israel'deki yarışmayı protesto çağırılarına ve herkesin güvenlik endişelerine rağmen 18 Mayıs akşamı Tel Aviv'deki muhteşem gecede sadece homoseksüel değil, sağır, kör, şişman, down sendromlu , otist ya da her kişinin özgürce yaşamaya, sevmeye, kabul görmeye, kendini kanıtlamaya, sevilmeye, çalışmaya kısacası varolmaya  hakkı olduğunu anlatmayı başardıkları bu organizasyon , katılan 42 ülke içinden en güzel şarkıyı seçerek sonlandı. Hollanda gelecek yılın oragizatörü olacak! Dilerim hiç bir ülke, hiç bir grup, hiç bir insan haksızlığa uğramaz ve insanlar sahip oldukları tüm gereksiz ön yargılardan, primitif düşüncelerinden , olumsuz duygularından ve nefretlerinden kendilerini soyutlayarak hareket etmeyi öğrenirler.

Daha nice BDS'siz, ve nefret söylemsiz Eurovision'lar dileklerimle!!



Batya R. Galanti.

8 Mayıs 2019 Çarşamba


ŞEHİTLERİN GÖLGESİNDE BAYRAMLAR!


Geçtiğimiz hafta Soykırım'da ölenlerimizi hatırladık.  Her yıl Yahudi takvimine göre farklı tarihlere denk  gelen bu anma haftası Israel'de belli bir duygu rüzgarı gibi hafiften eser. Önce Soykırım anılır , ardından gelen Şehitler Günü ve hemen çıkışında kutlanan Cumhuriyet Bayramı.  Binlerce yıldan sonra  kavuşulan özgürlüğün bedelini hiç unutmadan yaşamanın ne demek olduğunu bilen bir halkın bugüne dek devam eden varoluş savaşının bir özeti gibidir bu hafta Israel'de....

Bugün Şehitler Günü!! Ne tuhaf . 24 saat boyunca ölenlerine ağlayacak olan bu halk yirmi dört saatin sonunda havai fişekler atarak sevinecek. Arkada kalan şehitlerin gölgesinde var olmaya devam eden umutla . Belki bir gün toprak için ölmek zorunda kalmayacakları günler için çabalayarak, umut ederek ve daha ileri gitmek için hiç durmadan çalışmaya devam ederek..Barışa olan sonsuz özlemle.



Dün gece bayrakların yarıya indirilişiyle, her sene olduğu gibi hüzünlü bir törenle başlayan bu anma gününde aklıma gelen ilk şey daha geçtiğimiz haftasonu şehit edilen masum insanlarımız oldu.
Hamas tarafından başlatılan ateşle bir anda ortalığı yangın yerine çeviren teröristlerin yaklaşık üç gün içinde verdikleri büyük zararı düşündüm .
                                                                                                                                                      

Nefeslerini her an ensemizde hissettiğimiz teröristlerin dünyada bilinmeyen , anlaşılmayan karanlık, kapkaranlık yüzleri yine buranın kaderini çizmek için iş başındaydı. . İki tarafta ölenlerin en büyük sorumluları. Bunu kimsenin bilmemesi ya da kabul etmek istememesi gerçekleri değiştirmedi ve değiştirmeyecek. Ceplerine girecek olan 480 milyonluk Katar yardımının arkasından çevirdikleri oyunlar ve hedef aldıkları siviller.. Bir iki gün içinde üzerimize düşen yüzlerce roket. Zarar gören sayısız ev , onlarca yaralı ve sonuçta dört masum sivilin ölümü.. Bu dört kişi de son anda Şehitler Gününün uzun listesine dahil oldular.  Onlarla birlikte bu yıl, 23.741 Şehiti  ( Savaslarda ve teror saldirilarinda kaybettiklerimizi ) anıyoruz!!! Hamas'ın Gazze'deki despot yönetimi altında ezdiği Filistin halkının hakları bahanesiyle yarattığı kaos ve bitmeyen saldırganlığının  hesabını  Israel tarafında da ödeyen  masum insanlar.

20'li yaşlarımda iken artık bitsin bu savaş diyordum.  Israel'de iktidardaki sol  hükümet barışa şans vermeye hazırdı.  Her iki tarafta bunu isteyen  insanlar vardı .  1987 yılından itibaren başlayan sivil ayaklanmanın yani I,İntifada'nın sonuçları, ödenen bedel belki de bu ihtiyacı daha da belirgin hale getirmişti.  Bu doğrultuda Uluslararası cemiyet iki tarafı bir barış için biraraya getirmişti. 1993'te  Oslo Barış Antlaşması çerçevesinde Arafat ve Rabin Camp David'te  Bill Clinton'un iki yanında yer alıp el sıkıştıkları gün televizyon'da gördüklerime inanmakta zorluk çekiyordum. Gözyaşlarıma hakim olamadığımı anımsıyorum. Kalbim ilk kez barış umuduyla çarpıyordu.

Oslo Antlaşmasıyla  1994 Nobel Barış ödülüne layık görülen taraflar içinde  bu önemli törene general kıyafeti ile gelen Arafat'ın gerçek niyetinin silahı elinden bırakmak olmadığını anlayamamak galiba saflıktı. Bir yanda barış konuşan diğer tarafta hiç olmadığı kadar teröre gaz verenler dünya kamuoyu karşısında hala en büyük desteği görenlerdi.   Israel'de ise tarihinde hiç görülmemiş intihar saldırıları Oslo ile başlamıştı!!! Uluslararası sahnede barıştan bahsedenler içeride farklı bir dil konuşuyorlardı . Sağ'ın yükselişi Oslo'nun getirdiklerinin bir sonucudur.

Anma günü, Cumhuriyet Bayramı ve arkasından Uluslararası alanda en büyük müzik organizasyonu olan Eurovision Şarkı yarışmasının yine Israel'de düzenlecek olması durumları ile Hamas'ın bunu değerlendirerek  istediklerini elde etmek için Israel'e geçtiğimiz günlerde hiç yoktan yüzlerce roket atması  artık Hamas'ın  kimi çok tehlikeli şeyleri basit bir oyun haline geltirdiği izlenimi yaratıyor bende.  Şimdilik ara verilen çatışma ise sanırım Eurovision sonrasına kadar ertelenmiş görünüyor.!

Sadece 71 yıl evvel kurulan Israel'e baktığımda  bugün karşımda  bir  çok hususta dünyanın sayılı ülkeleriyle boy ölçüşebilecek seviyeleri yakalamış olan  gencecik bir ülke görüyorum.. Doğduğu günden beri savaşmasına rağmen, eğitim, teknoloji ,bilim ve tıpta yüzümüzü güldüren Israel , her gün yeni yeni buluşlara imza atan Israelli bilim adamları, akademik başarılarıyla dünya'da parmak gösterilen değerli insanlarımız bizim için en büyük gurur kaynaklarıdırlar. Tarihimiz boyu geçirdiğimiz şeylerden sonra bugünler bir mucizedir! Etrafımızda muatap olmak zorunda kaldığımız mantalitenin bölgede ürettiği onca karanlık ülkeler içinde  parlayan bir güneş gibidir Israel. Keşke bilimin, eğitimin önemini onlara da anlatacak insanlarcıkıp karşımızdaki toplumu uyandırmayı başarabilseler. Keşke karanlık zihniyeti aydınlatmaya hazır insanların önlerindeki engelleri kaldıracak mucizeler olsa. Çünkü biliyorum ki her toplumda bunu yapabilecek insanlar vardır. Birilerinin bazı şeyleri değiştireceği günleri bekliyorum.

Daha fazla şehitler vermemek için. Çocukların bir karış toprak uğruna babasız büyümemeleri için, annelerin ağızları daha süt kokan evlatlarını toprağa verdikleri günleri görmemeleri için. Kardeş sevgisinden mahrum kalmamak için. Sağlıklı ve mutlu bir toplum olmak için.

Daha güzel bir ISRAEL için.. .  " CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN! "...



Batya R. Galanti

1 Mayıs 2019 Çarşamba

 



                          
                         


                                     Bu akşam Soykırım'ı anıyoruz.


Yad Vashem'e ilk ziyaretimi dokuz yaşımda iken yapmıştım. 

Holocaust müzesini gezdiğim o gün öyle çok detaylarıyla aklımda değildir. Zaten çocukluğumla ilgili bir çok anı,  bir çok insan hatırımdan silinmiş gitmiştir.

Fakat o günle ilgili  bir an hep aklımda kalmıştır.  Annemlerle beraber müzeyi gezerken girdiğimiz odalardan birinde bir vitrinin arkasında  koyu krem renginde hatırladığım bir iki kalıp sabun duruyordu. Annem bana o an gayet sakin  " Bunları insan derilerinden yaptılar !" demişti.

Anlamamıştım. Nasıl yani? İnsan derisinden sabun yapmak ne demek? 

Neden ? Peki niye?  Nasıl yapmışlar?  Bu sorular kafamda dönmüşsede de sanırım şaşkınlığımdan o an kimseye sonuçta bu soruları yöneltmemiştim. Kafamın içinde kalmış sorular bunlar.

Hiç cevaplanmamış...

Seneler sonra 27 yaşımda idim Yad Vashem'e yeniden gittiğimde. İnsandan sabun nasıl yapmışlar sorusunun cevabını aramamıştım hala ama bir insanı sabun yapacak kadar zalim nasıl olunur sorusunun yanıtını yine insanoğlunun kendisinden öğrenecek kadar büyümüştüm artık.

Ben Holocaust'un pek konuşulmadığı bir ülkede büyüdüm. Çocukken Holocaust'u sadece kendi büyüklerimden duymuştum. Annemden , babamdan.. Yaşadığim ülke ve insanının bu konuyla uzaktan yakından pek ilgileri yoktu. Zaman zaman televizyonda ya da sinemada yayınlanan bir filmin içinden bir kesit olarak karşımıza çıkabilse de Holocaust bir müslümanı neden ilgilendirsindi ki? 

Hani Türklerin dedikleri gibi " Ateş düştüğü yeri yakar ". 

Peki tarih bilgisi olarak ta mı okutulmamıştı bu olay? ..diye doğal bir soru sorsak onun da cevabı bellidir.  Türkiye'de içinde Türkler'in adı  geçmeyen tarih'in yeri yoktu.


Yad Vashem'i ikinci ziyaretimde  beni en çok etkileyen şey,   hani o çizgili pijamaların içinde bir deri bir kemiğe dönmüş, açlıktan avurtları çökmüş yüzleri korkunç bir hal almış insan resimlerinden ba
şka  ya da yüzlercesi bir yığın halinde bir vitrinin içinde duran ayakkabılardan da sonra  (  Holocaust sonrası toplanmış ayakkabılardı bunlar.)   Ölenlerden geriye kalan, bir çoğunun  tabanı yok olup gitmiş, geçirilen eziyetlerden  kalan parçalar gibi,  katledilenler gibi onlar da bir yığın olarak duruyorlardı vitrinde...

Her boyutta, kadın,  erkek , ve kimi çocuk ayakkabıları...



Orada sergilenen her resim, her nesne, her şey  insan yüreği taşıyan her normal kişiyi etkileyecek kadar büyük bir acıyı yansıtıyorlardı . 

Tek tek büyük bir dikkatle baktığım sergilerin ardından, geçtiğim son koridorun sol tarafında, tüm duvarı kaplayan  kocaman bir fotoğraf bir anda yerimde kalakalmama neden olmuştu

O güne dek hiç görmediğim bir resim. Halbuki ne kadar da ünlüymüş!  Daha sonra öğrendim. Eh, söyledim ya Soykırımı neredeyse tanımayan bir ülkede büyüyen bir Yahudi o zamanlar yaşanılanları ne kadar öğrenmek ve tanımak istese de bu konuda eline geçecek yazı ve kitaplar ya da filmler çok azdı.

Resimde karşılaştığım bir çift göz.. . sekiz yaşlarında bir çocuğun korku dolu bakışları idi...Herşeyi bir anda özetleyen bakışlar.  Arkasındaki Nazi askerinin doğrulttuğu silahından her an çıkacak kurşunun dehşetiyle ellerini havaya kaldırmış, çaresizlik içindeki bir Yahudi çocuğu.. 

Milyonlarca insanın yaşadığı kaderin bakışlarıydı bu.  

Dünyaya sayılı yıllar evvelinde gelmiş, kendisine yapılanları kavrayamayacak kadar küçük bir varlığın masumiyetinde gizlenen dehşeti anlatan fotoğraf.



O gün o fotoğrafın önünde dakikalarca durdum.

Ne tuhaf.. 74 yıl evvel Avrupa'da altı milyon insanı sistematik bir şekilde yok ettiler. Ve bugün bize yapılanları andıkça Yahudilere daha da sinir oluyorlar. Yeter diyenler çok var!! .Yalan söylemeyin o kadar kişi ölmedi diyenler yığınla. Hatta gittikçe daha fazla insan  şimdiden Soykırım'in  yasanmamis oldugunu iddia ediyorlar. Onca belgeye, kanıtlara, dokümanterlere, ve yaşayan şahitlere rağmen...

Holocaust'tan kurtulmayı başaran ve hala hayatta olan insanların kollarındaki numaralar çok şeyi anlatsa da dünyanın dört bir tarafına yayılmış antisetizmin gözü kör olmaya devam ediyor.. .

Bu dehşetten kurtulanların torunlarına kadar yansıyan psikolojik sorunlar ise toplumumuzun içinde bugüne dek var olan bir problemi teşkil ediyor.. 

1939-45 yılları arası yaşananların izleri Yahudi toplumunun özünde kendini hissettiren bir olgudur hala Bir çok soru işaretinin cevabıdır Holocaust.

Soykırım çoğu zaman sadece Yahudileri ilgilendiren bir konu olsa da  bir milleti kökünden temizleyecek kadar vahşileşebilen sözümona dünyanın en gelişmiş toplumlarının bile içlerindeki katıksız nefretin sonucu kendilerini ne kadar kaybedebileceklerinin açık bir kanıtıdır Holocaust.

Bir hiç yere milyonlarca kişiyi gözlerini kırpmadan ortadan kaldıracak kadar korkunçlaşabilen Avrupa'nın gerçek yüzüdür Holocaust!!

Bu yüzden o şık giyimlerinin arkasında, o entel ve ileri görüşlü, o güzel görünümlü şahısların , demokrat ve hümanist insanların aslında Ortadoğunun o vahşi görünümlü simsiyah sakallarının arasından Allahuakbar diyerek kafa kesen barbarlardan hiç farklı olmadıklarını hatırlatıyor bana tarih!! Hatta içlerinde ağızlarını açmaktan çekinmeyenler bunu açıkça ifade ediyorlar bugüne dek her yerde, her zaman.

İnsanların değiştiklerine inandığımı söylüyorum bazen. İçimde hala bir yerlerde yaşayan o küçük kız başını kaldırıyor kimi zaman, beni kandırmaya çalışır gibi oluyor. Hayat değişti, insanlar aynı değiller diyorum bazen.  Sonra yeniden kendime geliyorum. Herşey sadece bir rolden ibaret diyorum.. Hiç bir şey değimedi ve değişmeyecek !

Her yerde iyi insanların  olduğunu hic unutmasam da masif kitlelere baktığımda, ya da Antisemitizm'in kalkan burnunu yere sürtecek neredeyse kimsecikler olmadığını hissettiğim anlarda yeniden moralim bozuluyor. 

Bir yerlerde biri kalkıp beyaz ırkın üstünlüğünden bahsederek sinagog'da dua eden  60 yaşındaki kadına kurşun sıkarak katlettigi an nasil bir dunyada yasadigimi tekrardan hatirliyorum!






Batya R. Galanti

  Vahid Beheshti @Vahid_Beheshti In spite of all the propaganda by the regime of the Islamic Republic, the people of Iran continue to risk t...