7 Mayıs 2021 Cuma

 Süpriz tadilat!


Evimizde devam eden tadilatla gelen karmaşadan şimdilik minimum etkilenmiş gibiyiz. Geçtiğimiz günlerde mecburen başladığımız tadilat yüzünden aynı mahalledeki küçük eve geçtiğimizden beri alışık olduğumuz monotoninin çok dışında günler yaşasakta kimi yorgunluğa ve koşturmalara rağmen gürültüden ve kalkan tozdan dumandan genel olarak uzakta kalabilmenin rahatlığı yine de tartışılmaz mutlaka. Hele tadilatın büyüklüğünü düşününce zaten o koşullarda evimizde kalmamız mümkün değildi mutlaka. 

Eşim bu cıvarların daha sadece kum tepelerinden oluştuğu zamanlarda, genç yaşta satın aldığı küçük dairede her ne kadar kendi başına kuracağı yeni, özgür bir hayatı düşünmüşse de sonunda annesiyle  bekar kardeşini de yanına almış. Annesinin vefaatinin ardından kardeşine bıraktığı bu küçücük daire, kardeşinin Alzheimer hastalığı yüzünden bir bakımevine geçtiği günden beri ilk kez boş kalırken son günlerde bizi kabul ediyor.

Birdenbire tadilatta nereden mi çıktı ? Sormayın, bu da tam bir süpriz. Hayatta bazen aklınıza gelmeyen şeyler de olur. Bazen bir gün öncesine kadar planlamadığınız tadilatta bu tip beklenmeyen şeylere dahildir.  Geçtiğimiz hafta bir akşam aşağımızdaki komşu yüzünde maskesi dairemizin kapısını çaldığında saat dokuz gibiydi. Bu adam bu saatte bize çıktığına göre mutlaka bir sorun var dedim. Adam bize banyodaki duvarlarımız ıslak derken,  biz hemen bizden kaynaklanan  bir sorun olduğunu sanmadığımızı iddia ettik hemen. Banyoya girip baktığımızda da gerçekten yerlerde bir su sızıntısına dair herhangi bir alamet yoktu o an için. Akıntı binanın ana borularından olabilir mi bilmiyorum derken gerisin geriye aşağı indikten sonra adam,  geçen bir iki saatin ardından bir de ne görelim, salonun duvarlarının dibinde ufaktan bir gölcük oluşmuş. Tabi öncelikle hemen ana su borusunu kapattık. Ertesi sabah erkenden bu defa iki kat aşağıdaki komşu suların onlara kadar vardığını söyleyince şoktaydık. Zaman kaybetmeden konuştuğumuz tesisatçıyla hemen anlaşarak aynı günün akşamı yerlere vurulan baltalar, yıkılan mutfak dolaplarıyla başlattığımız kurtarma operasyonu şu an devam ediyor.

Yaklaşık 22 sene evvel girdiğimiz evimizin ilk sakinleriyiz bizler. Yıllarca onu aldığımız şekilde korumaya çalışmanın dışında, lüks olmasa da her zaman göze hitap eden, sıcak bir ortam yaratmaya gayret ederken, her sene balkonunu ben odalarını da çoğu zaman ailece beraber boyadığımız, çoğu kez  kimi tamiratlarla fazla eskimesine izin vermemeye çalıştığımız fakat sonunda artık temelden, birilerinin ellerinin değmesinin vaktinin geldiğini de bir zamandır farkettiğimiz evimiz. Son bir senedir tadilat meselesini arada bir konuşsakta faaliyet gösterememiştik bu konuda. Ta ki bir anda ortaya çıkan bu durum bizi acilen bir şeyler yapmaya zorlayana dek. Sorun böylesi bir tadilatın günlük yaşamınıza etkileri aslında. Önceden, programlı bir şekilde başlanıldığındaysa bir çok açıdan daha kolay olsa da bizde durum böyle olmadı pek.  Bir andan diğerine tesisatçıyı evimde elinde kağıt kalem yazar çizer halde bulmamla  mutfağa ilk balta darbesini atması arasında bir iki saat ya vardı ya da yok. Ve aynı akşam pılımızı pırtımızı toplayarak küçük eve geçmeden dolaplardaki eşyaları kutulara hızla yerleştirmekte gösterdiğimiz beceriyi unutacağımı zannetmiyorum.  Tesisatçı 22 senelik mutfağı dakikalar içinde yerle bir ettiğinde hayretlerdeydim. Senelerce adeta sizin ve evinizin bir parçası olmuş bir şey dakikalar içinde yerle bir oluyor.

Peki salonda patlayan borular yüzünden mutfağı yıkmak niye mi? Hepsi birbirleriyle alakalı. Sızıntının bütün evi adeta alttan çürüttüğünü farkettiğinizde artık gerçek bir değişimin geldiğini anlıyorsunuz. Ve bu tamirat işleri bir domino etkisi yapıyor. Biriyle başlarken diğer şeyler arkasından geliyor. Boruların değişmesi için önce yerler kırılıyor, ve o borular aynı şekilde mutfağa kadar varırken, mutfağın alt dolaplarının yıkılması gündeme geliyor, altla kalamazsınız, bütün mutfak birlikte yıkılıyor ve odalar ve kapılar ve boyalar, sonunda neredeyse herşey!

Aynı akşam kolilere koymaya başladığımız eşyalarımızı, gelen işçiler birbirleri üzerine bir köşeye yığmaya başladıklarında hayatımda böylesi bir hızla iş yapan insanlar görmediğimi düşündüm. Kolileri doğru dürüst kapatmaya bile yetişemeden üst üste bindirildiler. Ertesi gün artık inşaat alanı gibiydi. Bütün yerdeki seramiklar kırılmış, toz toprak birbirine karışmışken, adam getirdiği son teknoloji yepyeni su borularını banyolara kadar döşemişti bile.

Gecenin bir yarısında naylonladığımız, kapattığımız koltuklar, masalar ve  alakalı alakasız bütün eşyaları üst üste yığılmış gördüğüm köşeye baktığımda gözlerimi kapatmayı tercih ediyorum.  Elimden geldiğince düzenli olmaya çalışan benim zaman zaman göz yumduğum defolara tahammül gösteremiyen tipte kimi obsesif kişilerin bulunduğum durumda ne yapacaklarını düşünüyorum bir an ve eşime ; kenarda üstü açık duran iskemlenin  pufunun üzerindeki toza bakarken,  bir başkası olsa sanırım intihar ederdi diye gülüyorum. Tesisat döşemede,  alt yapıyı değiştirme ve boyama işlerinde mükkemel çalıştıklarına şahit olsam da,  evdeki eşyalara biraz daha fazla dikkat göstermeye vakit bulamayan işçiler hakkında ne düşüneceğimi pek bilemiyorum. Yine de onlarla aram kötü değil. Daha önce böylesi bir restorasyon işiyle ilgili bir tecrübem olmadı. Bir başkasıyla bu iş nasıl yürürdü fikrim yok!

Eve her gün gelen ustalar farklı diller konuşuyorlar. Kipası olan ve tesisati yapan adam başka işçilerle çalışıyor. Biri Çinli, biri  Arap  diğeri Kolombiyalı. Çinlileri pek tanımam ; ilk günden beri döşeme, seramik  işlerini yapan Çinliýe sabah kapıdan girdiğimde Boker Tov, yani günaydın dediğimde bana şöyle göz ucuyla bakıp dudaklarının arasından zoraki çıkan cevabından sonra bir daha ağzını bıçak açmıyor. O sadece kendi işiyle ilgili. Duvarları boyamakla meşgul olan Hassan bana Çinliler genel olarak sessiz insanlarmış dedi.  Bizden çok farklı bir kültür yapıları olduğunu tahmin etmek zor değil. Yönetim farklılıkları toplumları ve davranışlarını temelden etkileyen şeyler. Serbest rejimlerin içinde büyüyen ınsanlarla otoriter toplumlardan gelenlerin aynı olmayacakları açık.

Bugünse yatak odalarına parke döşeyen ustayla tanıştım. Sabah sabah içeriye yavaştan girdiğimde dizlerinin üzerine çökmüş esmer adam beni görür görmez parkeleri hangi yöne doğru dizmemi arzu ediyorsun diye sordu  Odanın bir köşesine koyduğu cep telefonuna Latin Amerikanın kıvrak şarkılarından birini açmıştı, müzik dinlerken bir taraftan çalışıyordu. Bense hayatımda ilk kez parke dizdiriyorum. Bana üç odada tahtaları aynı yöne doğru dizmenin mantığından bahsedince kapıdan biraz önce girdiğim adamın ustalığına güvendiğimi söyleyerek fazla kafa karıştırmadan; " Sen bu şekilde daha güzel olacağından eminsen sana güveniyorum" deyiverdim. Arada ispanyolca aksanı olduğunu duyunca da  hemen direk; Kolombiyalımısın? diye sorunca sevindi.. İspanyolca biliyormusun ? Evet.. İstanbul'da doğdum!  Aynı lisanı konuşmak bile sizi hemen insanlarla birbirinize yaklaştırıyor. Adam bana Kolombiyalıların İspanyolcasının Ladinoya İspanyolların ispanyolcasından daha çok  benzediğini söyledi.  Belki de, bizlerin 500 yıllık İspanyolcasının bu benzerliğinin  aynı dönemlerde Colombus'un Amerikayı keşfedip buralara yerleşmeleriyle alakalı olabileceğini söyledim. Sonuçta bugün İspanya'da konuşulan dil olan modern İspanyolca, hem telafuz ( şive )  hem kelime dağarcığı olarak çok değişmiş. Güney Amerika İspanyolcası her açıdan bizim konuştuğumuzla daha çok benzerlikler taşıyor. Adının John olduğunu söyleyen Kolombiyalı adam parkeleri dizerken, seksen senedir tanışıyormuşuz gibi sohbete daldık. Sonunda işini engellememek için onu rahat bırakmaya karar verdim.

En çokta Hassan'la her gün işe gelen genç delikanlı olan oğluyla samimi olduk. Hassan Israel'in Lod şehrinde oturuyormuş. Lod, havaalanının hemen yanında bulunan, Arap nüfusu ağır basan küçük şehirlerden biri. Şehir küçük olmasına küçük ama büyük bir mafya sorunu var. Hassan çok genç görünüyor. Tabi dediği gibi, onlarda o kadar erken evleniyorlar ki gencecik bir erkeğin kocaman bir oğlu olması normal oluyor. Şimdi tam Ramazan ayındayız. Yaptığı işin zorluğuyla birlikte tuttuğu orucu düşündüğümde onun için üzülüyor insan. Fiziksel çaba gerektiren bir işte ve birden bastıran sıcak havayla birlikte bu insanların oruçlu olduklarını düşünmek. Bu bir ay bu insanların hayatlarının bir kat daha zorlaştığı açık.  Benim İstanbul'da doğduğumu duyunca Hassan'ın gözleri kocaman açıldılar. " Müslüman mısın?" diye sordu. Gülümsedim; Hayır. Ama yine de benimle İstanbul'dan Türkiye'den bahsetmekten memnundu.  Mavi Marmara krizi sonrası Israelliler Türkiye'den ellerini ayaklarını çekerlerken  Arap kökenli Israelliler buraları ziyaret etmeye devam ettiler. Son senelerde Erdoğanín tutunduğu Filistin sorunuyla Filistinlilere sempatizanlık yapmak hem halkından aldığı desteği artırdı hem de Filistinlilerin Türkiyeye olan sempatisini.

Her gün birilerinin sihirli elleri değerken evimiz adeta makeover yaşıyor. Arada çektiğimiz resimlerle bir makeover reality show hazırlayıp biz de kendi filmimizi yayınlayabiliriz... Bir iki hafta sonra geri döneceğimiz gün sanki farklı bir daireye geçecekmişiz gibi bir his yaşıyorum. Bu da şu an için yaşadığımız dağınıklık, eziyet ve yoğun çaba gertektiren anlara ışık veriyor. Sonucu düşünmek şu an için bulunduğumuz koşturmanın yorgunluğunu unutturuyor.

Yaklaşık bir on gün daha bu göçebe hayatımızla beraber tamamlamak zorunda olduğumuz işler için gidip gelişlerimiz devam edecek

Arada bu son günlerimizi geçirdiğimiz küçük dairede yerlere koyduğumuz şiltelerde gece uyurken üzerimize böcekler çıkmasın diye dua ederek yatağa giriyorum. Neden mi, Israel'de yaz mevsimine doğru etrafta zaman zaman uçuşan bir böcekler vardır. Galiba bu küçük binada ilaçlama yapılmamış daha. Gece hayatımda hiç görmediğim şekilde kapının girişindeki bahçe duvarında bu böceklarden bir kaç tanesi turlar atıyor. Kapının deliğinden en az iki kere içeri dalışta da bulundular. Kapının ağzına ve etrafa sıktığımız spray fazla tesir etmişe benzemiyor.

Ancak yine de bu küçücük evde sabah uyandığımda ilk katta yer alan penceresinin önündeki yeşermiş bahçeye,  çiçeklerle bezenmiş ağaçlarla, gelen baharla güzelleşen  parka bir an göz atarken kendimi bambaşka diyarlarda hayal ediyorum ben.  Özlem duyduğum doğaya bir an için dönüş yaptığım rüyasını yaşatır gibi oluyor bu evde hissettiğim köy havası. Çocuklarımsa bir an önce odalarına geri dönecekleri günü sabırsızlıkla bekliyorlar. Kendi alıştığınız düzeninizi ve rahatınızı ne kadar arasanız da, daha önce de birilerini barındırmış olduğu için içinde neredeyse hiç bir şeyin eksik olmadığı bir dört duvara katlanmak hiçte zor değil bence, ama sanırım gençlerin gözlerinden bakmıyorum olaylara.  Ne farkeder nasıl olsa çok yakında kendi yataklarımıza, kendi köşemize döneceğiz yeniden.


Batya R. Galanti









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder