SOYKIRIMIN BANA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Israel'de Holocaust Haftası bu hafta....
Bu akşam her yıl olduğu gibi hüzünlü bir törenle başlayacak ve yirmidört saatlik bir anma gününün ardından bütün hafta bu konu gündemdeki yerini koruyacak; toplantılar, konuşmalar, dokümanterler ve filmler; okullarda çocuklara yaşananları anlatacaklar Holocaust'un ardından sağ kalmayı başaran insanlardan geriye hala hayatta kalan son tanıklar...
Israel'de Shoah'nin bize kaybettirdiklerini andığımız şu günlerde İngiltere'de İşçi Partisi üyesi Ken Livingstone İngiliz siyasetinde ardı arkası kesilmeyen antisemitik çıkışlara bir yenisini ekledi..
Ken Livingstone'a göre " Hitler bir Siyonistti "!!. Bu sözler yaşadığımız onca korkunç şeyin ardından geçen yıllar içinde hiç bir şeyin asla değişmediğini sadece bir kez daha hatırlattı.
Yıl 2016, hala sokaktaki küçük insandan dünya politikasına imza atan liderlere , ünlü gazetecilere kadar kimi zaman belli belirsiz bir mesafeli duruştan bazen azılı düşmanlığa varan bu tanıdık duyguları taşıyan kitleler her yerde kendini göstermeye devam ediyor....
Israel'de, biz Yahudiler II. Dünya savaşında bir hiç uğruna kaybettiğimiz canları anarken dünyada kalan 7.4 milyar insanın büyük bir bölümü ne 1939-45 yıllarında bir milletin yok edilişi hakkında en ufak bir fikri olmadan ne de insanlığın yaşadıkça çevresine ve diğer tüm varlıklara ne kadar zarar vermeye devam ettiğinin bilincine varmadan günlük hayatına devam edecek...
Bundan bir kaç yıl evvel Sainte-Pulcherie yıllarında bana en yakın arkadaşlarımdan biri Facebook sayfasında " Schindler'in Listesi" filminin müziğini paylaşmıştı. Paylaşımının üzerine ısrarla iliştirdiği banal duyguları beni istemeden şaşırtmıştı: " Bu filmi seyrettiğim zaman bende en ufak bir etki yaratmadı, sadece müziğini sevdiğim için paylaşıyorum derken arkasından " bu arada bu melodi bana üniversite yıllarımdaki bir hocamın o zamanlar söylediği sözleri hatırlattı; bunlar Holywood'da bir kaç yılda bir bu mezalimi anımsatan filmleri yapmadan duramazlar" .......
Bu arkadaşım Notre Dame de Sion'u bitirmiş ve sonunda avukat olmuş, sonuçta eğitim görmüş biri... Çocukken okumuş insanların, iyi aile çocuklarının daha ılımlı daha az ırkçı, daha az antisemit olmaları gerektiği şeklinde bir yanılgıya kapılırdım.. Çocukça bir saflık işte!!
O gün arkadaşıma dün Yahudilere yapılanlardan ders almayan insanlığın yarın Almanya'da Türkleri yakabileceğini yazdığım zaman da tepkisizliğini korudu..
Onunla aynı gün uzun senelere dayanan arkadaşlığım bu şekilde son buldu; sadece Yahudi olduğum için...
İnsanlık kendinden olmayana yapılanlara tepki vermedikçe ya da bir başka deyişle kendinden olmayanı sevmedikçe ne ırkçılık ne de savaşlar biter..
Bu yüzden binlerce yıldır savaşlar bitmiyor. Eğer bir kez yapılan bir hata insan için ders olsaydı uzun zaman önce yeryüzü bir cennet bahçesine dönebilirdi..
Tevrat'ın Tekvin bölümünde Kayin ve Hevel örneğine baktığımızda kötülüğün insanoğlunun ilk tohumlarıyla yere düştüğünü görürüz. Tekvin'de yeryüzündeki ilk aile örneği Adam ve Hava'nın iki oğlundan Kayin kardeşi Heveli, Tanrı tarafından daha çok kabul gördüğüne inandığı için kıskanarak öldürdüğü anlatılır. Tevratta yazılanlar belki bir masal veya mitoloji de olabilir; fakat 3500 yıllık bu kitap bize herşeye rağmen kötülüğün ve kıskançlığın insanlık için ne kadar eski bir olgu olduğunu hatırlatmaya yetiyor.
Karşındakini kendin gibi seveceksin kuralı sadece kutsal kitaplarda kaldıkça ayırımcılık ve ırkçılığın her türü varolmaya devam edecek...
İnsan doğasının iyilikten çok kötülüğe meyilli olduğu tarihin her döneminde yaşanmış ve hala yaşanmaya devam eden olaylarla tescillidir.
İnsan ayrımcılığı en primitif şekliyle temel fiziksel özelliklerden başlayarak, kültürel, dini , ekonomik farklılıklar üzerinden kendine hep bir yol bulur..
Bencillik ve çıkarcılığın ırkçı yapısıyla birleştiği insan kendisinden görmediği her şeyi yok etmekte.. Bunda kimi aktif bir rol alırken kötülüklere ses çıkarmayan çoğunluksa dünyadaki yıkıcı güce pasif bir onay vermektedir.
Bu yüzden üçüncü dünya ülkelerinde din, ırk, çıkar uğruna insanlar kitleler halinde katledilirken dünyanın ekonomik gücünü elinde tutan refah ülkelerinde yaşayan insanlar sabah kahvaltılarında kahve ile kruasan yemeğe devam ediyorlar..
Bağdad'ta patlayan bombada parçalanan bedenlerin haberi insanin yanından geçip gidiyor.
Afrika'da , Ortadoğu'da ölenlerin başlarına biçilen değer basında üçüncü dördüncü haber kadardır .. Daash'in kuzey Irak'ta başlarını kesttiği Yezidiler ya da Şiiler ise kimin umurunda?
Günlük yaşamında en yakınındakinin acısına duyarsız kalan insanın uzak diyarlarda yaşanılan felaketlere tepki göstereceğine inanmak saflık olur sanırım.
Yıllar öncesinde Aushwitz'de her gün binlerce insanın cansız bedenleri sistematik olarak yok edilirken kampın bitişiğindeki Solahütte adı verdikleri rezidanslarında Nazi subayları aileleriyle hoş vakit geçiriyorlardı. Küçük nazi çocukları bacalardan çıkan ölüm kokusunu babalarının sevgi dolu kucaklarındayken solurken her saniyesi binlerce insanın dehşet dolu sonlarına tanıklık eden bu yerler onların en güzel anılarıyla bütünleşiyordu.
Sevgi ve caniliğin bu derece içiçe geçişi insanı dehşete düşürüyor.
Yaşamla ölümün, sevgiyle nefretin içiçe geçtiği bu denge içinde insanın geçirdiği tarih şeytanla meleğin kavgası gibi. İnsan yaşadıkça yok etmeye devam ediyor; bunun farklı olmasını hayal etmek bir çeşit ütopia gibi..
İnsan katlettikçe içindeki Tanrıyı bir kez ve bir kez daha yok ediyor...
Batya R. Galanti
Batya R. Galanti