10 Haziran 2021 Perşembe

Tadilatla geçen yaklaşık bir buçuk ayın sonunda yeniden sakin günler gelmiş gibiler benim için.

Yeni evim!

Bir buçuk ay süren karmaşanın ardından, yavaş yavaş yeni evimize yerleşir gibiyiz.

Yeni ev mi? Ne yeni evi?  Yok yok yeni bir adrese taşınmadım. Ama olduğum yerde kendimi yeni bir adrese geçmiş gibi hissediyorum. Hayatımda ilk kez böylesi bir durum yaşıyorum. İlk kez yaşadığım ortamı böylesi bir köklü değişiklikle bambaşka bir şekle soktuktan sonra kendimi evimin yeni haline adapte etmeye çalışıyorum.

Ne tuhaf, aklıma eşimin annesi geliyor. Yeni olan şeylere adapte olmakta zorluk çekerdi. Genelde belli bir yaşa gelince insan alıştığının dışına çıkmakta zorlanırmış. Ama ben daha o yaşa gelmedim ki! Hem de evde olan değişiklikler genel olarak gayet olumlu. Çoğu şeyi yeniledik. Bir su borusunun patlaması bizi a'dan z'ye neredeyse tüm evi değiştirmeye itti.

Su borularını değiştirmek için kırdığımız seramiklerle yıkılan mutfa,  banyoları çıkarıp duş taktırmamızla ve tabii bu şekilde banyonun yerleri ve duvarları ve kapılarıyla birlikte 20 senedir tanıyıp bildiğim bir ortamı neredeyse tamamen yıkıp yerine yepyeni bir atmosferi taşıyan bir komple değişimi getirdi.

Ve bu değişim öyle bir oldu ki neredeyse hiç planlanmadan. Daha önceden üzerinde düşünülüp  hesaplanmadan. Bir günden diğerine. Eşimse benim bazı konularda rahat bir insan olduğumu biliyordu ama sanırım bu kadarı onu bile şaşırttı. Tamiratın getirdiği yükleri, kararları kaldırmak bir çok bayanlar için dünya sonuyken ben sanırım işi genel olarak yine de olumlu tarafından alabildim. Pek zorluk çıkarmadım ne kendime ne de ona!

Geçen hafta çok sevdiğim bir arkadaşım, bir akşamüstü beni arayarak bir kaç hediye almak için onunla birlikte alışverişe gidip gidemeyeceğimi sordu. Olur dedim. On beş dakika sonra bendeydi. Beraber gittiğimiz alışverişten ancak beş saat sonra döndüğümüzde arkadaşım iki küçük çocuğa aradığı hediyeleri ancak bulabilmişti.

Genç kızlığımda ne zaman bir arkadaşım bana vitrin gezmeyi önerse öyle çok sevinerek kabul etmezdim böylesi teklifleri. Sanırım ben bu konuda daha çok erkeklere benziyorum. Uzun uzun vitrin gezen, kendilerine alacakları kıyafetler için saatlerce bir dükkandan diğerine girip çıkan bayanların tam tersi bir yapım var. Bilemiyorum bu sabırsızlığım da belki de yine dikkat problemimle alakalı bir şey mi!

Beğendiğim bir şey gördüğümde tereddüt etmeden karar veririm. Tabi fiyatı da uygunsa!

Evin tadilatında da aynı şey oldu. Seramikleri seçmeye gittiğimde, on dakika sonra bize yardımcı olan kişiye ne istediğimi gösterdiğimde adam adeta afalladı. " Bize gelen kadınların çoğu buraya üç beş kez gidip gelmeden karar veremezler" dediğinde adama benim bir seramik seçmek için bu kadar günümü öldürecek kadar sabrım yok! dedim.

Ve tüm seçimlerimde aynı şey oldu. Marangoza mutfak için nasıl bir şey düşündüğümü anlattığımda. iki gün sonra elime getirdiği çizgilerde tam istediğim dolapları gördüğümde gayet menundum. İnternette kendi başıma baktığım modellere ve renklere göre karar vermek kolaydı. Eşim bu konulara  karışmadığı için aramızda o olur bu olmaz gibi tartışmalar zaten olmuyor. O herşeyi beğendiğini söylüyor. Sanırım erkeklerle kadınları ayıran en belirgin özelliklerden biri, genel olarak coğu şeyin estetik yönüne kadınların verdiği öneme karşılık erkeklerin daha mülayim olmaları. Onlar seçtiğiniz şeylerin pratik olmasıyla daha ilgililer sanki. Belki de benim eşim böyle diyemi ben öyle olduğunda karar kıldım bilmem!

Ancak tüm bu tadilatı kısmen zora sokan, stres  yaratan şey araya giren savaş oldu. İşi bir on gün için kısmen yavaşlattı. Bizi biraz daha hırpaladı. Salondaki kanapede uyumaya çalışırken gecenin bir vakti sirenlerle güvenli olan merdiven boşluğuna koşturduğumuz o on gün  dışında herşey  yolunda gitti denebilir. Çok büyük sorunlar yaşamadık.

Şimdi kendimi yeni ortama adapte etmeye çalışıyorum. Gelenler evimizin şu anki görünümüne hayret ediyorlar. Tamamen değişmiş olduğunu söylüyorlar. Son derece yalın ama bir o kadar gözüme hoş gelen yeni ortamımıza alışmamam için aslında hiç bir sebep yok. En son temizliği de sözde bir şirkete yaptıracaktık, boş ver dedim. Yavaş yavaş herşey halloluyor.

Ev benim için hep önemli oldu aslında. Evcil bir yapım olduğu için belki de. Şartların beni çoğu zaman evden çalışmaya bağlaması evde bir çoklarına göre daha uzun saatler geçiren bir insana çevirmesi mi bilmem. Ancak gezmeyi, insanlarla olmayı çok sevmekle birlikte, bir o kadar kendi masamda sakin ortamımı, yanlızlığı ve sukuneti arayan bir yapım var benim. Bu yüzden bizim gibiler için evdeki atmosferin büyük bir önemi var. Evdeki ortamın olumlu olması çok önemli.  

Beni mutlu eden şeyler belki de hep çok temel şeyler oldu. Sakin ve huzur içindeki bir dünyadan başka ne arar ki insan derim hep. Bu yüzden Korona günleri evde olmak zorunda kaldıkları aylarda, gezemedikleri için depresyona giren çoğunluğa baktığımda yaşadığımız dünyanın bugünlere gelişinin sebebini açıkça karşımda gördüğümü düşündüm hep.  Doyumsuzluk ve sömürü üzerine kurulu yeni dünya düzeni insanları hiç olmadığı kadar egoist yaparken insanların Korona günlerinde yaşanılanlardan  çıkarabilecekleri dersleri çoğu kez çıkaramamış olmaları bence ayrı bir sorun.

Kendimiz için seçtiğimiz yaşam şekli ne olursa olsun öncelikle hayatın nimetlerinin değerini anlarken olduğumuz ve bulunduğumuz her duruma şükretmeyi unutmamalıyız.


Batya R. Galanti


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder