Hayatımızdaki küçük canlar!
Bugünlerde herkes bir başka durumlarda..
Gal geçtiğimiz günlerde kapıldığı bir panik atak krizi sonrası yaz kampındaki bazı faaliyetlerden çekindiği için okula gitmekten kaçındığı günleri yaşarken.. Pitzi de yine geçtiğimiz hafta birden rahatsızlanıverdi... Ve aynı günlerde küçücük akvaryumunda, geçen sene evlatlık aldığımız minik balığımızsa öldü.
Geçen gün annem telefon açtığında bana soruyordu; " El chiko como esta? " Ufak nasıl?
Que chiko?" dedim.. Hangisi.. Aklıma Gal geldi.. Malum, birden bire onunla yeni yepyeni bir döneme girdik bir kez daha. Ama annem bu kez köpeği soruyordu..
Pitzi gerçekten çok rahatsızlandı bir hafta evvel..
Hatırlıyorum köpeğin bize ilk geldiği günleri. O zamanlar annem hem pek köpekli ortamlara alışkın değildi, hem de sanırım Pitzi'nin o çok çekici olmayan tipinden dolayı ona hemen ısınamamıştı :(
" Pitzi'yi gerçekten seviyormusun?" diye sorduğunu bile anımsıyorum.
Çelimsiz, koca kulaklı Pitziye biraz daha kayıtsız gibiydi.. Ancak geçen zamanla o küçük varlığın ona gösterdiği ilgiyle birlikte hayvanı sevmeyi öğrendi. Hem de nasıl sevmek ! Wuay de mi!! derken her seferinde onun en küçük rahatsızlığına artık dayanamıyor.. Pitzi artık onun en küçük torunu oldu.
Kısacası geçtiğimiz günlerde Pitzi kulaklarının arkasındaki bölgeyi okşadığımda rahatsız olduğunu hissettirmeye başladı. Bu köpeği bildim bileli kulak bölgesi hassastı ama bu kez daha başka bir şey vardı. Sonunda geçen hafta baktım ağız çevresini ne zaman okşamak istesem köpek can havliyle bağırıyor. Ve aynı gecelerden birinde yatağımdan kalkıp salona gittiğimde köpeği tuhaf bir halde salonun tam orta yerinde ayakta buldum. Tepkisizdi. Ertesi sabah kızıma Pitzinin tuhaf bir şeyleri olduğunu söyleyince Danielle hemen paniğe kapıldı. Anne şimdi onu veterinere götürelim. Ama araba yok. Babanı bekleyelim. Yok şimdi.. Dr. Goldman artık evin yanında değil, kim var başka??.. Bir isim bulduk, eve çok uzak olmayan bir doktor. Kucakladığımız gibi yola koyulduk.
Evin iki kilometre ötesinde küçük bir muayehane.. Danielle Pitzi ölüm döşeğindeymiş gibi korku içinde. İçerideki kedinin miyavlamasıysa ağlayan bir bebeğin sesini hatırlatıyor. Hiç bir varlığın acısını görmek insanı kayıtsız bırakmıyor.
İçeri girdiğimizde karşımıza çıkan doktor gayet genç bir tip. Yardımcısıyla beraber.. Kadın çok ciddi. Bir kişi dışarıda kalabilir mi diyor. Korona'ya karşı tedbiri elden bırakmayanlardan. Zaten maskesi de var.
Köpeğin nesi var diyor? Nasıl anlatsam," Sabah bana kendimi iyi hissetmiyorum !" dedi.. Yok yok şaka!!
Ne bileyim, normal değil dedim..Kadına köpekteki farkettiğim şeyleri söyledim..
Bir de gece kalktığımda o şaşkın hali var. Dementia olabilirmiş. Daha geçenlerde düşünmüştüm köpeklerde de acaba alzheimer olabilirmi diye. Oturup araştırmadığım mevzu gerçek çıktı. Belki bu yüzden mi, çağırdığımız zaman cevap vermiyor. Sağırlaşıyor da bence. Kapıda kimse olmadığı halde bazen havlıyor..
Kadın çok dikkatli gibi görünse de tecrübeli bir doktor olmadığı yine de belli. Pitziyi asistanıyla birlikte zor tutuyorlar, nasıl muayene edecek ben de bilmiyorum. Pitzi sinirli! Onunla uğraşan bu yabancı ellere çok sinir oluyor, her an bir ısırık atabilir!
Dişlerinde enfeksyon varmış, bazıları sallanıyor dedi. Ameliyat edip onları tedavi etmek, diş etlerini temizlemek lazım diyor. Diğer gerekli şeyleri ameliyat esnasında yapabilirmiş. 1000 shekel hesap çıkardı. Ancak biz güvenemedik.
Akşam eşimle onu bu kez kendi doktoruna arabayla götürdük. Tecrübeli doktorun hali başka. Eldivenini taktiği gibi önce iki iğne yaptı ona. Ve sallanan dişlerini anında çıkardı. Ve antibiyotik yazdı. Gelecek haftaysa uyutarak dış etlerini temizleyecekmiş!!
Aynı gece çıkarılan dişleri yüzünden geçirdiği kanamayı görünce bir an panik olsak ta sonunda kanaması durdu..
Ve yine geçen gün bir seneden beri evlatlık aldığımız balığımız öldü. Dün bir arkadaşım, dalga geçerken bana Pitziden etkilendi galiba diyordu. Tek bildiğim balığı hasta gördüğümde ne kadar üzüldüğümdü.
Çocukluğumuzda evimizdeki küçük akvaryumda zoraki baktığımız balıklardan hep ölenler olurdu. O kadar küçüktüler ki, ben de o kadar ufaktım ki minicik bir varlığın canının boyunun çok üstünde bir değeri olduğunu ne kadar kavrıyordum bilmiyorum.
Bir arkadaşının bakmakta zorlandığını söyleyerek kızımın eline teslim ettiği iki santimlik bir zavallıya bir sene boyunca yem vermenin dışında pek bir şey yapmadık. Küçük bir cam kavanozun içindeki hapis hayatına ne kadar etkimiz oldu acaba?
Gerçi ona isim bile takmıştık. Tek bildiğim son bir iki gün hasta olduğunu gördüğümde can çekişen bu varlık için duyduğum üzüntüydü. Danielle bir YouTuber'un balığının suyuna antibiotik koyduğunu gördüğünü söylediğinde son çare ben de Pitzi'nin antibiotiğinden bir iki damla suya damlattım. Hatta bir an faydası olduğunu bile zannettim.
Eve balık getirmek ne kadar doğru bilmiyorum. Kocaman doğadan küçücük bir cam kavanozun içine hapsedilen bir can. Bir de bu dövüş balığı olduğu için ikinci bir balıkla yaşayamaz diye tek başınaydı. Melankolik olmuştu kesin. Doğada da tek başına değil ya bu! Kendi nefsimizi tatmin adına bir sürü olmayacak şeyler yapıyoruz. Küçücük balığı son kez okşayarak çöpe attığımda hayat bir an bu dedim!!
Pitzi ise ayağımın dibinde bana atıştıracak bir şeyler versene bakışları atıyor şu an. Ama doktordan kesin emir çıktı, sadece kendi yemeğini verin diye. Kusuruma bakma dört ayak!!!
Batya R. GALANTI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder