Balkona tırmanmayı seven kız
Danielle, salondaki Laptop'ta uzun seneler önce ada'da çektiğim bir diski koymuş.. Yanında bebekliğine ait bir sürü başka disklerle beraber. Kimi yerde, bir yaşında, kimi yerde yuva'da ve Purim kıyafetleriyle bir sürü videoyu izlerken o da çocukluğunu hatırlamak istemiş gibi birden..
Tüm disklerin arasında, bebekliğindeki İstanbul ziyaretimizi de bulmuş. Ağbimin Zekeriyaköy'deki evinde kaldığımız sefer çekilmiş videolardan biri. Bu tip şeyler bir zaman sonra o kadar değerleniyorlar ki. Hele kimi kaybettiğiniz sevdiklerinizin ardından geriye kalan tek değerli hatıralar oluyorlar bu görüntüler..
Danielle beni yanına çağırdı bir an; "Bak burada genç kız gibisin anne !"diyor.. ! O ise sanki küçük bir " ben" gibi duruyor.. Benim çocukluğuma ait çekimler yoksa da bu videolardaki Danielle'de ben hem onu hem de sanki kendimi görür gibi oluyorum. Küçüklüğünde kızım bana çok benziyordu. Bugünse biraz daha az...
Nasıl da rahat bir çocuktu Danielle.. her ortama, her duruma çok çabuk uyum sağlardı..kaprisleri yoktu. Ağlamazdı ve kısacası bir annenin isteyebileceği en ideal çocuktu!
Görüntülerdeki Danielle'ín o bebek halinden kocaman erişkin bir insan olduğu bugünlere gelişi sanki bir anlık bir film gibi Bazı şeyleri belki de düşünmeye vaktiniz olmadan yaşamış ve geride bırakmış gibi hissediyorsunuz.. Hayat bir göz kırpışı kadar hızlı geçerken uzun zamanlar evvel yaşadığınız kimi dakikaları bile bazen o an gibi anımsıyorsunuz. Sanki tüm geçenler bir rüyaymış gibi bir his veriyorlar insana..
O an video'daki görüntüleri çekerken düşündüklerim şimdiye kadar hafızamdalar.. Kızımın doğumundan yaklaşık altı ay sonra bir bahar günü Büyükada'ya gitmiştik, ağbimle.. Senelerden sonra adanın sokaklarında dolaşmıştık, hep birlikte.. Çocukken, aynı mevsimde. yaz sezonu için ev bakmaya giderdik oralara.. Sanırım nisan gibiydi. Eğer mayıs olsaydı tam mimozalara denk gelirdik sanıyorum.
Çamlarda, orada burada hafiften ısınmaya başlayan havayla birlikte sapsarı mimozalar açardı ben çocukken. Mimozalar, muhteşem kokuları ve renkleriyle, zihnimde yaklaşan yazın müjdecisiydiler..
O gün mimozalar gördüğümüzü hatırlamıyorum ama günün ileri saatlerinde üzerimdeki paltomu çıkarmak ihtiyacı hissedeceğim bir hava vardı..Artık oralara bahar gelmişti. Çamların arkalarına vardığımızda adanın yemyeşil ortamını çevreleyen masmavi denizin görüntüsü gözlerimde hala..
O günkü gezimizin büyük bir bölümünü kameraya çekmiştim. Bazı anları özellikle belgelemek istersiniz...İki ya da üç neslin geçmişle buluşmasıydı o saatler..
O eski büyük, yandan minik bir kaset sokulan kamerlaradan vardı elimde.. Herkes önden giderken ben gerilerde kalıyordum.. Kameraya sürekli konuşurken, o gün için geçmişte bıraktıklarıma bakıp bir an geleceği yaşadığımı zannederken o günlerden bugüne bir yirmi sene daha geçtikten sonra geçmişle gelecek arası geçen zamanın adeta bir algı oyunundan ibaret olduğu hissine kapılıyorum artık.
O gün, Kumsal caddesi..yani iskeleden lokantaları kıyı boyunca takip eden cadde üzerinden yürümüştük.. Çarşının sonunda oturduğumuz evin ilerisinde o zamanlar adanın belki de tek oteli olan Plaj Otelínin karşısında oturduğumuz kocaman balkonlu küçücük karanlık evi özellikle görüntülemişim.
Benim için hayat sanki o sene o yerlerde, o zamanlarda başlamıştı. İlk sosyalleşmem, üç tekerlekli bisikletimle etrafta ilk turlayışlarım ve belki yine yüzmeyi ilk kez öğrendiğim zamanlardı bu zamanlar..
O sene çok fazla ilkler vardı sanki.. Ve Plaj Oteli karşısındaki o ev giriş katıydı.. Balkon yerle birdi. İşte o ziyaretimizde, uzun zamandan sonra o evin yanından geçtiğimde şaşırmıştım. Çünkü daha ilkokula bile başlamadığım o evde, en sevdiğim şeyin kapıdan değil, balkondan eve girmek olduğunu hatırlıyorum. Ve yanından geçerken balkonun altı yaşına daha varmamış küçük bir çocuk için hiçte alçak olmadığını görünce baya şaşırmıştım.
Ben o balkona nasıl tırmanıyordum? Aşağıdan demirleri yakalayıp kendimi yavaş yavaş yukarı çektiğimi hatırlarım.
Ve o yaz bir de arkadaşım vardı. Ama ne tipini ne de yüzünü hiç ama hiç anımsamadığım bir çocuktu bu. Sadece ismi aklımda kalmış; Dani! Dani'nin içeriden pedallı, direksyonlu, kırmızı bir arabası vardı.
Sanırım Danny'nin kendisinden çok o dört tekerlekli yarış arabasını seviyordum. Ben ona üç tekerlekli bisikletimi veriyordum o da bana kırmızı arabasını. Galiba o da halinden memnundu. Kısaca o sene o balkon ve Dani'nin arabası benim en büyük iki eğlencemdi
Dani ve balkona tırmanışlarımdan başka aklımda kalan bir olay daha vardır.. O da evin iki sokak gerisinde kuzenlerimle koştururken ağaca çarpışımdı.
Genel olarak sessiz ve söz dinleyen bir çocuk olmamla beraber yine de çok hareketliymişim.. Koşmayı her zaman sevdiğimi hatırlarım . ( Şimdi artık sadece hızlı adım yürümeyi sevsem de )
Kumsalın ağaçlı yolunda bir gün koştururken bir an dönüp arkama bakmak istemiştim. Sonrası ağaca hızla çarpışım ve yere düşüp kendimden geçmem olmuş. Etraftan gelen insanlar benim yüzüme sular koyarak beni ayıltmaya çalışmışlar. Daha sonra eve geri yürüdüğümde yanımda kim vardı hatırlamıyorum. Kapıya geldiğimde başım hala yana düşüyormuş. Anneme, zar zor " Anne ben bayıldım " demişim..
Ve sonra anneme tedbir olarak birileri; "Onu hep dolaştır" demişler. Ve annem saatlerce beni dolaştırmaya kalkmış. Durumumun pek normal olmadığını görünce beni doktora götürmüş akşam.
Başkalarının sözleriyle hiç bir zaman sağlık konusunda kafanıza göre iş yapmamanız gerektiği bu olayda da ortaya çıkmış. Doktor, kesinlikle dolaştırmanın tehlikeli olduğunu ve hareketsiz yatmam gerektiğini ve o gece uyumamam ve bir kusma durumunda acilen hastaneye götürülmemin şart olduğunu söylemiş.
Seneler sonra, hayatımda bir kez daha bir balkona tırmandığımı anımsadım . Bu kez 27 yaşımdaydım .
Bir pazar öğleden sonra eve işten yorgun döndüğümde anahtarımı almadığımı görünce, kapıcının yerinden arkadaki bahçeye çıkarak evin arka penceresinin açık olup olmadığına bakmıştım.
Yazdı ve annemler çıkmışlardı ve biliyordum ki yakın bir saatte gelecekleri yoktu. Giriş katından bizim evin balkonuna tırmanmıştım. Oradan da pencereden içeri girmiştim..
Annem duyduğunda sen delisin demişti..
Bugün artık en fazla iskemleye tırmanıyorum 😂
Bir çok şeye rağmen içimde hala Büyükada'da koşuşturan küçük kızın yaşadığını hissederim..
Hala daha yolda yürürken bir taş görsem tekme atarım..
Hala daha kaldırımın kenarında dengemi kaybetmeden yürümeye çalışırım.
Hala daha bizim parkta Pitzi' yi gezdirirken yandaki alçak duvarın kenarına sıçrayıp, önce orada yürür sonra yeniden aşağı atlarım. Sadece bunları yapmadan önce etrafa bir göz atarım bana deli diyecek birileri var mı diye !
Batya R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder