13 Ocak 2021 Çarşamba

 


                       Yediklerimizin bedenimize olan direk etkisi!


Çocukluğumda annemin en büyük takıntısı sağlıklı beslenmek üzerineydi.  Bunun iki ana sebebi vardı.  Birincisi gençliğindeki vücut formunu korumak için sahip olduğu tutkusuydu ve ikincisi ise nereden yerleştiğini bilmediğim bir yeterli vitamin alımı ve sağlıklı yaşam için gereken sebze ve meyveleri doğru şekilde tüketmek üzerine kafasında yer eden kimi takıntılı fikirlerdi. Belki savaş yıllarında büyümesinin getirdiği korkular buna neden olmuştu. Kardeşinin çok küçük yaşta vefaati ve yine babasının bütün bir kış boğazın yeterince soğuk hava şartlarında, sağlığını ihmal ederek çalışması sonrasında vefaati de olabilir ..Çocukları için inşa ettirdiği iki katlı evin yapımında kendini yıprattığına inandığı babasının akciğerlerinde oluşan plörezi'den bir türlü toparlanamayıp tüm tedavilere rağmen vefaatinin yeterli beslenmemiş olmasının bir sonucu olduğuna ikna oluşuydu sanırım..

Böylece ben çocukken evimizdeki  kütüphane'de beslenme üzerine bir çok kitaplar vardı. Bundan başka annem gazetelerde yine aynı konu  üzerine çıkan yazıları da hiç kaçırmazdı...

Ve derken evde büyük bir savaş vardı adeta.. Ağbim ve ben  her gün mutlaka, et ya da balık ve sebze ve meyve tüketmeliydik.. Allahtan ben iştahlı bir çocuktum. Herşeyi yerdim.. Sadece çocukluk yıllarımda kimi besinlere karşı alerjim olduğu ortaya çıkmıştı, onları da başka şeylerle telafi etmek mümkündü..

Bense anne olduğumda çocuklarımın beslenmelerine mutlaka özen göstermiş olsam da böyle hassas bir konuda  onlara yeterinden fazla baskı yapmanın iyi olmadığına inandığım için her zaman daha anlayışlı ve daha rahat olmaya çalıştım.

Sağlık önemli, sağlıklı yaşam yaşamın gerçekten de kimi açılardan bizim elimizde olduğuna da inanıyorum fakat çocuklarınızla yemeği bir savaşa çevirdiğinizde çocuğunuzun psikolojisine vereceğiniz zararı da  düşünebilmeliyiz gibi geliyor bana . Hiç bir şey buna değmez.

Çocuklar en iyi beslenmeleri gereken çağlarda bazen en iştahsız dönemleri de yaşayabiliyorlar. Yemek yemek istemeyen bir çocuğa kaşığı zorla ağzına sokmanın onun sağlığını korumak olacağına inanmak kadar aptal bir şey olamaz sanırım.

Kızım doğduğunda her yediğinde bir kısım sütü geri çıkarırdı. Bu sadece onun ya emerken yeterinden fazla hava yutmasındandı ya da başka bir sebebi vardı. Fakat bu durumu bir sorun olarak algılamamıştım. Doktorsa üzerinde durmamıştı bile. Her yemek sonunda mutlaka belli miktarda süt ağzından geri geliyordu.  Benim kızımla yaşadığım bu küçük sorun annemin bebekliğimde dünya sonu olarak algıladığı bir durumu hatırlattı bana..

Bebekliğimde annem sürekli kustuğumu iddia ediyordu..Sanırım işin başında onun benimle yaşadığı şey benim kızımla yaşadığımla bire bir aynıydı. Ancak annem benim geri çıkardığım sütü bana zorla geri yutturmaya çalışıyordu.  Basit bir fizyolojik nedenden olan bir problem yüzünden büyük bir psikolojik savaş yaratmıştı . Ve bu olay zamanla sadece hafiften bir geri çıkarmaktan sürekli bir kusma problemine dönüşmüştü..  Bu şekilde altı yaşıma kadar bana zorla geri verilen öğünler nedeniyle devamlı kusmaya başlamıştım.. Bu savaşım altı yaşıma kadar sürmüş. Sonra nasılsa yavaş yavaş bu şeyler düzelmiş.. Belki okula başlamamla birlikte artık biraz olsun annemin güdümünden uzaklaşmış olmam olayı çözmüştü..

Yirmili yaşlarımdayken bir kitapçıda; " Korkmaktan Korkmayın" adında bir kitap bulmuştum.. Panik ataklarım hakkında bir çok şeyler okumuştum o zamana kadar.  Bu kitap ta yine İngilizce orjinalinden türkçeye çevrilmiş bir kitaptı. Yazarı Dr. Douglas Hunt,  bir yandan farklı farklı fobilerle başetmenin yollarını gösterirken,  korkularla mücadele etmek için neleri yemek gerektiğini ve hangi besinlerden uzak durmak zorunda olduğumuzu da öğretiyordu.. Ayrıca kimi vitaminlerin sinir sistemini nasıl yatıştırdığını.. hangi durumlarda hangi vitaminlerden ne kadar kullanmak gerektiğini söylüyordu.. İşin vitamin kısmı Türkiye'de yaşayan birine hiç uymuyordu. Cünkü doktorun tavsiye ettiği " doğal "  vitaminler Türkiye'de o dönem satılmıyordu. 

Sonuçta ilk kez bir kitapta yediklerimizin,  bedenimize soktuklarımızın bize yaptığı " direk etkileri" okuyordum.

Rafine şeker yemenin beynimize, vücudumuza aynı anda neler yaptığını yine ilk kez bu kitapta okumuştum.. Örneğin yüksek tansyonu olan annemin tuz yememek için dikkat etmesi gibi şeker de vücuda kimi anlamda anında ters etkiler yapabiliyordu.( Şeker hastalığı  dışında şeyler içinde şeker zararlıydı )

Herhangi bir fobisi olan kişinin, örneğin sosyal endişesi olan birisinin kalabalık bir topluluk önünde yapacağı konuşmasından evvel şekerli besinlerden uzak durması önemliydi. Bu kitapta gösterilen örneklerden sadece bir tanesiydi bu..

Ancak sonuçta o çok genç yaşımda bu kadar teferruatli bir beslenme düzenini takip etmek işime gelmemişti...

Yıllardan sonra Psikiatrik İlaçların üzerimde yaptığı zararlar ve yan etkilerle savaştığımda, çoğu anglosakson ülkelerden olan insanların yazıştığı bir forum , ya da diğer bir adıyla bir destek grubu bulmuştum.. 

( Benzobuddies )

Senelerden sonra ilk kez yeniden her yediklerinin hesabını yapan insanlarla orada karşılaştım.

Psikiatrik ilaçların insan beynine yaptığı zararı beynin bir çok kez kendi kendine telafi etme gücü olduğunu öğrenirken ( nöroplastisite;  beynin yapısal veya fizyolojik değişikliklere uğrama yeteneğidir ) bunun için mümkün olduğunca stresten , alkolden, her çeşit kimyasallardan.. ( mesela ilaçlardan ) uzak durmak..rafine şeker yememek ve yine süpermarketlerdeki neredeyse tüm endüstriyel ürünlere el sürmemek önemli deniyordu. 

Bu forum sayesinde ulaştığım profesörlerden, uzmanlardan, dokümanlardan ve bu yoldan geçmiş  insanlardan organik besinlerle adeta beyni yeniden tedavi etmenin mümkün olduğunu öğrendim. Ancak bu insanın düşündüğünden de zordu.. Kendimi çaresiz bir durumda hissetmeseydim böylesi sıkı bir rejimi uygularmıydım?  Zannetmiyorum..

Öncelikle şeker birinci uzak durulması gerekenlerdendi! Ve beni ilk uyardıklarında onların haklı olduğunu birden şahsen yaşadığım semtomlardan anlamıştım.. Kimi yediğim şeylerden sonra çarpıntımın, ve tüm bedenimde hissettiğim sarsıntılarla ( iç sarsıntıları ) , beynimdeki  epileptik elektriklenmelerin ne kadar arttığını hatırladığım an onların haklı olduklarindan emin oldum.

Bugün o derece dikkatli değilsem de belli bir tip beslenme tarzına alıştım artık.

Çocukluğumdan beri beslenme üzerine vaazler dinledim çok ama bu sefer ki tamamen kişisel bir seçim. Ve benim seçimimse diğer aile üyelerini çok fazla etkilemiyor. Zaten bir şeyin üzerine çok fazla gittiğinizde kesinlikle ters etki yapıyor. Bırakalım da en iyisi her birey kendi seçimini yapsın.

Her insan kendi hayatının patronudur. Çocuklarımız için en iyisini istediğimizi zannederken onlarla çatışmalara girmenin hiç bir anlamı ve faydası yok. Sadece zararı var!!

Bırakalım da  her insan kendi bildiği doğruda , mutlu yaşasın. Sanırım en

 " SAĞLIKLISI  " bu!!!




Batya R. GALANTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder