30 Ocak 2021 Cumartesi

Okul'da bir Cumartesi gecesi


Fonda çalan şarkı It's a sin . 1987' ye giden bu şarkı bir akşam üstünü hatırlatıyor bana 

İstanbul'un soğuk ve karanlık kış gecelerinden birinde okulda ilk kez farklı bir aktivite'de bulmuştuk kendimizi.

Bir kaç saatlik bir eğlence, son sınıfların tertipleyip. organize ettikleri müzikli bir toplantıydı bu . 

O güne dek sadece hesaplar, kitaplar ve defterlerle uğraştığım duvarların arkasında, tam takım ışıklandırma ve hiç bir şeyin eksik bırakılmadığı müzikli, farklı bir atmosfer olacaktı bu defa.

Okulu sadece eğitim çerçevesinde tanıyan biri olarak bana o gece orası diğerlerinden çok ama çok farklı görünmüştü.

Ben genelde okuldaki faaliyetlere  katılan biri olmamıştım. Ne tiyatro, ne şiirler, ne törenler ne de gösteriler..  Son derece düz bir öğrencilik hayatım olmuştu.. Çekingen bir yapım olduğu için beni ön plana çıkaracak  aktiviteleri seçmemiştim hiç. 

Bir tek 10. sınıftayken,  erkek tarafının en üst katlarında kapalı bir eski basket salonu vardı. Haftada bir,  okulun iki tarafında da dersler bitip tüm bina talebelerden boşaldıktan sonra ben kız tarafından erkek tarafına geçerek. üzerimi değiştirdikten sonra  o salonda basket antremanlarına katılırdım.

Okulun kız basket takımına katılmıştım.

Okulun diğer tarafına geçtiğim zaman,  yerin büyüklüğü ve karışıklığı bana adeta ürkütücü gelirdi..Her defasında erkek tarafına geçtiğimde o koskoca binanın içinde insanın kolayca kaybolabileceğini düşünürdüm. 

Uzun bir tarihi olan okulda,  geçen senelerle yan yana eklenen irili ufaklı binalardan bu kocaman kompleks oluşmuştu. ( Öyle gibiydi!)

Partinin tertiplendiği geceyse  oraya o zamanlar benim en iyi dostum olan Rejin'le buluşup gelmiştik. Lisemiz hakkında ayrıca bir sürü hikaye anlatılırdı.. O gün içinde bulunduğumuz binanın  bir bölümü 1700'lerden beri ayakta duruyordu. En azından erkek tarafının tarihi 1700'lere dayanıyordu. ( Okulun hikayesi ise taa 1300'lerde Galata'nın bir Ceneviz kolonisi olduğu tarihlere kadar uzanıyor diye yazıyor ) Girişindeki kilisesinin altlarından bir yerlerden Taksim'e kadar uzanan bir tünel bulunduğu hikayesi gerçekmiydi bilmem.

Bina'da o zamanlar hala kimi rahip ve rahibeler ikamet ediyorlardıVe ben burada yaşayan o bir kaç insanın kocaman koridorlarıyla,  yüksek tavanları olan bu devasa kompleksin içinde kendilerine ayrılmış odalarında gece uyumaktan nasıl korkmadıklarını düşünürdüm.

Biz ise ilk defa bir Cumartesi akşamı oradaydık. Binayı çocuklar terk etmişken orada o gün sadece biz vardık ve belki saklı olan bir şeyler daha 

Etraftaki her küçük ses kocaman  yankı yaparken ben ve arkadaşım okulun içinde gezinir bulmuştukendimizi çünkü daha parti başlamamıştı ...

O anlar bir an dün gibi gözlerimdeler...

Girişin oralarda dolanırken ben sağ tarafta ilk kez bir kapı olduğunu farkettim  Binanın girişinde, hemen içeride küçük bir kapıydı bu. İlk kez  görüyordum, ya da ilk kez o kapı açıktı. Yanımda arkadaşımdan başka biri daha vardı. Yüzünü şu an hiç  hatırlamadığım bir kız daha. Kapıdan içeri kafamı sokar gibi olunca daracık bir merdiven oldugunu gördüm. 

Döne döne yukarı çıkan küçücük  basamaklardı bunlar. Bir çok şeye cesareti olmayan ben, hiç olmadık yerde merakıma kapılıp  cesaretlenirdim birden.  " Yukarı çıkalım mı derken heyecanla, " Rejin'in  ; " Saçmalama " demesine kalmadan yanımızdaki diğer kızı  arkamdan çekerek, bir adım ötede karşıma nelerin ya da kimlerin çıkacabileceğini düşünmeden basamakları tırmanmaya başladım. Ve saniyeler icinde kendimi  giriş katının bir üstünde buldum. 

Pırıl pırıl olan yerler ve her adım başı yerleştirilmiş kocaman saksılarla burası bambaşka bir havadaydi. 

Sanki bir otelde gibiydik o an.  Bir iki dakika  içinde okulumuzda  son  kalan  üç Fransız din adamının  yaşadığı alanda  bulmuştuk kendimizi.

Ve hemen yanımda  masalımsı bir  başka kapı gördüm. Küçük,  ahşap, yukarı kısmı camdan bir kapıydı bu. Hiç işim yokmuş gibi onu da  açtım.  Dedim ya okulun  gizemini keşfediyordum birden. Bu kez karşıma çok sevimli, güzel ve mini  mini bir şapel çıktı. Ya peki  o anda o insanlar orada dua ediyor olsa idiler. Ne diyecektim ben?? Ama  boştu. Her şey o kadar  düzgün, o kadar temiz, o kadar estetikti ki.  Kırmızı bir halıyla kaplı olan iki  basamakla inilen küçük  oda yine aynı halıyla örtülmüştü.  Sol tarafta  ahşap bir iskemle ve yine ahşap  altar , daha ileride de yine  karşı yöne doğru yerleştirilmiş yan yana iki iskemle daha vardı. Ben ağzım  açık bakarken  arkadan, koridorun sonundan bir yerden birden bir kapı kuvvetle vuruldu. Bir an öyle korktum ki. Ya karşıma o an müdür çıksaydı ne derdim bilmem. 

Belki bizi gören görmüştü bile. Neyse korkuyla aynı merdivenlerden hızla aşağıya indik yeniden.. 

İki saat sonra tüm 11'lerin  doldurduğu salonda parti son hızıyla devam ederken ben bu kez tualete gitmek istemiştim. Kalabalığın  ortasında kendime geçecek yol bulmak için insanları yararak çıktığım bahçeye göz attığımda artık hava  kararmıştı.  Arkamda ise o an  bulunduğum ortamı adeta tamamlayan şarkı çalmaya başlamıştı.. It's a  sin!  Kiliseyi, manastırları..kafamdaki tüm gizemli şeyleri uyandıran  bir  melodiydi bu.  Arada çok  sıkışmıştım  ama o saatte okulun hangi tualetine tek başıma gidecek cesaretim vardı ki? Kocaman  avluda  durdum..şarkının sözleri bana Umberto Eco'nun aynı adlı romanından uyarlanmış olan  "Gülün  Adı" filminin içindeymişim gibi bir his yarattı. Ortaçağ'da geçen,  bir manastırdaki faili meçhul cinayetleri araştırmaya gelen Sean Connery.. Kocaman avlunun karşısındaki gri duvarlardaki  pencerelere yansıyan kimi gölgelerle birlikte , ellerinde mumlarla geçen keşişler canlandı gözlerimde.. Ve içerideki kalabalığın arasına geri döndüm. 

Kendi başıma kalınca avlunun orta yerinde bir an o koca binanın karanlığındaki bilinmezlerden korktum. Ve eve gidene kadar o gün ihtiyacımı tutmak zorunda kaldım..

Ve o şarkıyı ne zaman duysam  bana o günü hatırlattı .. 

Her  şarkının bir anısı vardır. Hayatın farklı bir dönemine aittirler. Kimi çocukluğumuzu, kimi çocuklarımızı hatırlatır. Kimi  yarım kalmış bir  roman gibidir, kimi yaşanmamış bir aşk, kimiyse başlamadan biten bir maceradır...


Batya 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder