13 Mayıs 2022 Cuma

Bir kez daha!

             Gazeteci Shereen Abu Aqleh'nin vurulduğu anlar..

Avrupa Birliği Israel'in Yehuda ve Şomron'da yeni Yahudi yerleşim birimleri kurmasına ve burada "kolonialist politika" sürmesine karşı çıkarak, Israel'i bölgede yaşanan gerginliği kışkırtan kararlarla barışa açılan yolu kapatmakla suçluyor.

Son olarak, Avrupa Birliği tarafından bölgeye gönderilen özel temsilci Tor Wennesland,  daha evvelden inşa edilmesine izin verilen 1636 konutla birlikte 2791 lojmanın daha inşaatine yeşil ışık yakan Israel'in bu yeni kararını kınarken, bu aktivitelerin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve iki tarafın da onaylamış olduğu antlaşmalara uygun olarak karşılıklı görüşmelere geri dönülmesiyle birlikte Yahudi Devletiyle yan yana  kurulması öngörülen Filistin devleti rüyasını baltaladıklarını söyledi.

Avrupa Israel'in Yehuda ve Şomron'dan tamamen çekilerek buralarda gelecekte kurulacak Filistin Devletine giden yolun açılmasını istiyor. Ve bu bağlamada bu bölgede kurulması planlanan yeni yerleşimler barışın önündeki en büyük engel olarak kabul ediliyor.

Yehuda ve Şomron'da,  bu dağlık alanların inşaate açılmalarına Avrupa'nın karşı çıkması yeni bir şey değil. İki taraflı çözümü destekleyen politiklarin, Israel' in "sözde" barış için vermesini bekledikleri en büyük ödündür.

1967'de alınan bu topraklar Ürdün Krallığıyla  aramızda kalan arazilerdir. Israel Merkezini çevreleyen  Yehuda ve Şomron, Israel için son derece büyük bir stratejik öneme sahiptir. Bu zırhlı duvarın iadesi, Yahudi Devletinin kendi yıkımına koyacağı bir imzadır.

Buralarda bulunan boş arazileri iskana  açarak, yeni yerleşim yerleri inşaa etmeye devam eden, Israel hükümetleri, sadece bu ülkenin güvenliği için gerekeni yapmaya devam etmektedirler ( Ne yazık ki)

Gösterilen sebepler bazen farklı farklı olabilseler de ana neden kesinlikle, Israel'in kendi güvenliğini tehlikeye atamayacak kadar seçim şansı olmamasıdır...

Buraya yaşamaya gelenlerin sebepleriyse birbirlerinden çok farklı olabilmektedir. Kimisi gerçekten bu yerlerin kutsallığına inandıkları için olabilir. Yani dini motiflerin ışığı altında,  kendi inanç ve hayat görüşlerinin arkasında, bu "daha az güvenli"yerleri kendilerine mekan olarak seçenler vardır.  Kimileri tamamen, Israel Devletinin varoluş propagandasının bir parçası olarak bu bölgede yaşarlar. Bir diğerleriyse sadece merkezden çok daha ulaşılır rakkamlarda ev satın alabilmelerinin mümkün oluşu yüzünden buraları seçenlerdir.

Geçtiğimiz haftalarda Ürdün Başbakanı Bisher Al Khasaweh, Yerusalayim'deki ayaklanmaları överek, Filistinlilerin attıkları taşlarla İşgalci Devlete karşı yürüttükleri mücadelelerini desteklediklerini duyurmuştu. Dost sayılabilecek bir komşu ülkenin başbakanı için pek dostane olmayan bu ifadelerle Ürdün'ün burada yaşayan halkların provokasyonlardan uzak, karşılıklı görüşmelere dayanacak, barışçıl adımları desteklediği söylenemez.

Sonuçta, her ne kadar, işgal toprakları olarak adlandırılsalar da bu yerler, hangi Filistin Devleti'nden alınmıştır bu belli değildir.  Geçmişte, diğer Araplarla, Yahudilerin bölgedeki varlıklarına son vermek  amacıyla buralara asker gönderen Ürdün hemen yanımızdaki Filistin Devleti olabilir mi acaba?  Nüfusunun yaklaşık yüzde 70'inin filistinli olduklarını söyleyen bu "krallığın"zaten var olan Filistin olmadığını söyleyebilirmiyiz?

Israel'in varolma hakkını tanımayanlarla, Israel Meclisi çatısı altında, Israel Devletine karşı olanlarla hangi masanın çevresinde oturulup, nasıl bir barış konuşulabilir ?

Filistinli radikallerle, aynı havayı solumak zorunda olanlar ne İngilizler, ne Amerikalılar ne de Fransızlardır. 2000 senelik bir rüya bir kez gerçekleşmişken,  bölgede, hemen yani başımızda yaşayan 22 Arap devletinin ortasında,  ( tüm bedellerle ) tekrarlayan bu mucizeyi elimizin tersiyle ittiğimiz günün ertesi bizi neler bekleyeceğini  kim bilebilir?

Hayat görüşleri, yaşam kuralları, toplum yapıları bizimkisinden bir hayli farklı olan bir grup insanla yetmiş yıldır çekişme halindeyiz. İki tarafta bu çekişmede bedeller ödemeye devam ediyorlar.

Bu sorunun çözümünün, diğerlerinin, Israel'e koydukları çizgiler belirleyecekler sanılsa da, Israel, bir kez daha hayatını riske atamayacak kadar acılar çekmiş, reddedilmiş, nefretle yaşamak zorunda bırakılmış  insanların en sonunda buldukları tek yuvadır. Bir defa daha bunu göze alamayacak kadar akıllandık sanırım. Bizim başka bir evimiz yok.  Bu yerlerden başka hiç bir seçeneğimiz yok. Burası değilse.....diyebileceğimiz bir şansımızsa hiç yok..

Tarih bize bunu yeterince öğretmedi mi?

Bugün her yaşanan olayda, her savaşta, her durumda dünyanın Israel'e karşı gösterdiği tutumda, hala daha bizi hiç sevmediklerini gördüğümüzde bunu daha da iyi anlıyorum.

Öldürülen gazetecinin daha kanı yerdeyken, Filistinlilerin arkasından tüm dünya Israel Devletini bir defa daha linç etmeye nasıl hazır onu görüyorum.

Haftalardır devam eden terör dalgası sonunda İDFín bu bölgede başlattığı operasyonlarda, teröristlerle çıkan çatışmaları çekmeye çalışan gazeteci Shireen Abu Aqle'nin bulunduğu yerde aldığı kurşun yarasıyla ölümü tüm dünyanın dikkatini yeniden ve bir kez daha Israel'e çekerken, Israel'e gösterilen tepkiler yine büyük. 

Filistinliler Israel'i Uluslararası Mahkemeye vermekle tehtid ederlerken, tüm dünya kanalları Israel'i en keskin dille eleştiriyorlar.   Daha olayın detayları netleşmeden, araştırılmadan, mahkemesi yapılmadan, gazeteciyi soğukkanlılıkla katletmekle suçluyorlar.

Ortak bir soruşturmayı reddeden Filistinliler acaba ne saklıyor olabilir diye soran yok.  Kimse sokaklarda vahşiler gibi etraflarına makineli tüfekteki kurşunları boşaltan teröristlerden rahatsız görünmüyor. Bu olayın, teröristlerin ellerinden çıkmış olma şansını kimse çok fazla deşmiyor. Politik ve insani değerler bir tarafa Yahudi nefretiyle dolu insanlık yine direk aynı tarafı suçlamayı tercih ediyor.

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder