31 Temmuz 2021 Cumartesi

Yeniköy'de bir yalı....

  Yeniköy'de bir yalı....


Geçtiğimiz günlerde bir fotoğraf çıktı karşıma. Karlı bir günde çekilmiş enfes bir boğaz manzarası. Gri fonda bembeyaz yalılar karanlığı aydınlatan fenerler  gibi on plana çıkarlarken resim beni bir yerlere, bir döneme götürdü yeniden..benim için zaman içinde kaybolmuş bir şehrin manzarası çok eskilerde bıraktıklarımı anımsattı.

Ailemi, çocukluğumu, geçmişte kalan ve bugüne yetişemeyen bir çok şeyi hatırladım. Resimdeki beyaz yalıyı o kadar iyi hatırlıyorum ki. Yeniköy'de bir yalıdır bu.  Sarıyer istikametine giderken , sağ tarafta kalan en son yalıydı bu. Bu yalının ardından uzun bir süre denize bakan tek şey, o yolun sağındaki daracık kaldırımda oltaları ellerinde balık tutan amatör balıkçılardı. Ve kimi küçük kayıklar ve tekneler.. Ve zaman zaman kıyıya demirlemiş balıkçı tekneleriydi. Hani o teknelerin kıç taraflarında, yakaladıkları balıkları,  koydukları derin bir kazanın içindeki yağda kızarttıktan sonra bol salatayla birlikte ortadan yardıkları ekmeğin içinde  satan ,  yün şapkalı, şalvar pantalonlarını lastik botlarının içine sokmuş olan balıkçılardı bir de..

En son kuzinimle yemiştik böyle bir teknenin içinde. Oevin hemen yanındaydı.  Kocaman bir tabağa özenle sıralanmış hamsiler ne de lezzetliydi. En sonunda da fırınlanmış helva yemiştik. Bu da en son o zamanlar moda olmaya başlamış yeni bir alışkanlıktı hatırlıyorum. Balığın arkasından yenilen sıcak helva..

Yeniköy'deki o yalının bana en çok hatırlattıklarıysa zaman zaman o beyaz evin hemen karşısına düşen yemyeşil tepenin altındaki ağaçlık yerde yerleştirilmiş küçücük masalarda annemlerin arada bir birlikte içmeye gittikleri çaylardı.

Annem, Berta (Z'L), teyzem ve Tant Suzi (Z'L) ... Bu dört kafadarın en sevdikleri yerlerdendi bu tepe. Bir defa ben de bulunmuştum orada. Her tarafın yeşerdiği bir bahar ayıydı. O gün nasılsa onlarlaydım. "Sizin burayı neden bu kadar sevdiğinizi şimdi anladım"dediğimi hala hatırlıyorum. Doyasıya yeşilin masmavi denizle buluştuğu bu nadide yerde oturan insanlar da çok başkaydılar. Gerçekten ayrı bir güzellikteydi bu köşe..

Bugün ne Berta ne Tant Suzi hayatta.. Boğazıno  güzel manzaraları hala mevcutken. O beyaz köşk tüm güzelliğiyle aynı yerde boğazın havasını solumaya devam ederken benim artık çok uzun bir süredir gidecek bir adresim bile yok bu şehirde. Ait olduğumu hissettiren herşey iz bile bırakmadan yok oluvermişler...Oyuncularsa artık tamamen farklı. Benim yaşadığım dönemlerden bugüne herşey başkalarıyla yer değiştirmiş gibi. Tanıdığım insanların çoğu artık orada değiller. Yerlerinde hep başkaları var!

İçimdeki nostaljiyse bugüne ait değil,  bir yerlerde hala çocukluğuma ait kimi şeyleri barındıran hatıralarıyla yaşayan o şehirde kaldı herşey. Bugünle benim aramda hiç bir ortak şey kalmamışçasına koptuğumu hissettiğim, kimi yerde gücendiğim, bana varla yok araşıymış gibi hisler yaşatan, orada bir yerlerde kendi halinde yaşayan bir şehir İstanbul !

Benim için puslu bir zihnin arkasında kalmış. Gün boyu aklımdan bile geçmeyen, yarı karanlıkta, gölgede yaşayan bir şehir İstanbul.  Beni zaten hiç kucaklamamış dediğim İstanbul. Dost bilipte, sevdiğim herşeyinin bana ve dostluğuma sırt çevirdiği şehir İstanbul..

Bir resim ya da bir manzara gördüğüm bir ana kadar hiç hayalini kurmadığım bir yer İstanbul. Ne varlığı  ne kavgaları, ne karmaşası ne de güzellikleriyle ne de insanıyla..benim adıma  anlamını büyük ölçüde kaybetmiş bir şehrin kırıntıları gibi İstanbul. Hakkında yazabileceğim tonla sey varken  de önemsizleşen bir yer artık İstanbul. Sadece eski bir hatıra.  Geçmişte kalanlardan ibaret bir yerdir İstanbul. Kimi hayallerdir.....Istanbul .

Bize kalan tek yadigar iki üç dostun azıcık sevgisiyle birlikte var olan o koca nefretten ibaret bir Istanbul...


Batya R. GALANTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder