Kendi yazılarıma kişisel bir bakış
İlk yazı yazmaya başlamam hani tuttuğum günlüklerle olmuştu diye anlatmıştım. Annemin günlüğünü ilk buluşumla başlayan bir maceraydı bu. Onun yazılarını okuduğumda, bu yazılar benim için bir yazarın ellerinden çıkmış gibi görünmüşlerdi gözüme. Bana adeta ilham kaynağına dönüşen bir defter. bir hazineydi bu günlük. Onun kurduğu cümlelerde, anlatımı ve satırlarında beni içine çeken kisacık bir hayat hikayesiydi. Yarı yolda kalmış bu defteri tamamlamamış olduğuna yeterince üzülmüşüm o zaman.
Ve kısaca beni son derece etkilemiş olan bu günlüğü okumamın arkasından gidip renkli bir kapağı olan o alelade defteri satın almıştım ben de. Yazmak istiyordum..Kendi hikayemi.. İlginç olup olmadığının önemi olmadan Sadece kendim için yazacaktım! Sanatsal bir eser yaratmak iddiam olmadan. Amacım sadece duygularımı, anlatamadıklarımı, söyleyemediklerimi satırlara dökmekti. İhtiyacım olan tek şey içimdekileri bir şekilde bir yerlere kanalize etmekti.
Kendi yaptıklarıma hiç bir zaman çok güvenmediğimden mi bilmem. Yeteniğin var, dediklerinde bugüne dek hala kuşkuyla karşıladığım bir söz bu. Yazdıklarımın ne derece iyi, ne derece orta budala olduklarını bilemiyorum.
Yetenek nedir ? Neye göre? Kime göre karşılaştırılabilir bu?
Bana kitap yazmanın zamanı gelmedi mi diyenler oluyor.
Kitabı nerede ve kime basacağım? Kim okuyacak peki?
Bugün yeteneği olan o kadar çok insan var ki! Yazı denemeleri olan insanlar yığınla. Kitap yazanlar da bir o kadar var!! Her yerdeler. Ben ne ilk ne de sonum. Gazetecilik okumadıkları halde bir çok konuya hakim çok insan var internette. Sosyal medyada, orada burada eskiden hiç olmadığı kadar insanlar yazılar yazıyorlar. İnternette blog açıp yazanlar, çizenler... Hangileri gerçek yazar? Bilmiyorum
Hangileri diğerlerinden bir adım ötede?
İlk zamanlar her yazdığımı sosyal medyada paylaşıyordum. Ve çok okuyan oluyordu. . Sosyal medyaya ara verdiğim bir dönem oldu. Kısacık bir dönem. Arkasından tekrar girdiğimde paylaşımlarıma girenler büyük ölçüde azaldı.
Bunun sebepleri sosyal medya'da farklı yerleri seçenler oldu denebilir. Yani Facebook'u bırakanlar çok oldu. Instagram kullananlar çoğunlukta. Sosyal medya'dan tamamen uzaklaşanlar da çok..Ve bir diğer taraftan yeterince paylaşım var, İnsanların herşeyi okumaya ne sabırları ne de zamanları var. Ve de çok uzun yazıları kimse okumayı tercih etmiyor. Mesela geçen gün, BDS'le ilgili bir yazı yazdım. Israel'i hedef alan BDS'ín bize verdiği zararı anlatmak için, yazıya Roger Waters'tan girdim. Onu ilk tanıdığım muhteşem şarkısıyla anlattım. Yazımda müziğin evrenselliğiyle, sanatın insanları nasıl buluşturduğu fikriyle çıktım yola. Ve bu adamın şarkısının bende yarattığı olumlu duyguları anlatmak istedim ilk önce. Daha sonra, aynı müzisyenin zamanla Israel'e karşı yürüttüğü düşmanca propagandaya gelene dek lafımı çok fazla uzattığımı farkettim. Müziğin bende yarattığı etkiyi anlatırken,,,, Bu insanı bıktırabilicekken konu da iki ana fikre bölünmüş gibiydi. Yani yazmak istediğim, müziğin bendeki etkisimiydı yoksa BDS'ín uyguladığı propagandanın Israel'e karşı vermek istediği zararı mı belli değildi sanki? Yazıyı bir kaç defa okurken, kimi yerlerde düzeltmelere başladım. Her defasında bir iki yerden gereksiz uzatmaları çıkardım. Tekrarlayan sözlerle kurulmuş cümleleri düzelttim. Ve sanırım yazı bu şekilde biraz daha iyi oldu.
Aynı şekilde zaman zaman eski yazılarıma döndüğümde de benzer hataları farkedip düzeltebiliyorum. Bir yazı gereksiz uzatmalarla daha az okunacaktır mutlaka. Buna çok dikkat etmek gerekiyor.
Ve sosyal medyada, direk blogdan kapalı bir paylaşım yaptığımda yazı kimsenin dikkatini çekmiyor. Kimse kolay kolay klikleyip girmiyor. Yazı çoğu zaman olduğu yerde dokunulmadan kalıyor. Buna karşılık yazıyı açık paylaştığımda daha çok okuyan oluyor.
Bunlar benim gözlemlemelerim. Konuyu doğru seçmekten, doğru bir başlık bulmaya ve lafı gereksiz uzatmamaya kadar giden çok fazla noktalara dikkat etmek gerekiyor kısaca.
Sonuçta bu blogda yazdığım yüzlerce karalamadan bir gün seçilebilecekler içinden, kimi ana başlıklar altında bir ya da iki küçük kitap basılabilir mi bunu bilmiyorum. Belki bir gün, bu sonsuz bilgi denizinin içinde kaybolmuş bu mütevazi blogta yazdıklarımı daha çok okuyan olur...
Batya R. GALANTI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder