27 Temmuz 2021 Salı

Gazetecilikte algı oyunları

Her gün gazetelerde, internet sitelerinde, televizyon ve radyolarda karşımıza bin bir çeşit haber çıkar. Bu haberlerin büyük bir bölümü iç haberlerdir. Politik, sosyal, ekonomik olayları içerirler. Bir diğerleri de uluslararası haberlerdir. Çoğu günler okuduklarımız bir gün önce bildiklerimizin bir devamıdır. Yakın olaylardır. Hatta cok kez belli bir monotoni bile içerebilirler. Politikalar, günlük yaşanan şeylerin büyük bir bölümü bir günden diğerine genelde çok dramatik bir değişiklik göstermezler.

Bir de sabah gerekli yayın organlarını açtığınızda karşınıza çıkan kimi başka haberler daha vardır. Ülkenizin bir köşesinde, ya da dünyanın hiç bilmediğiniz yerlerinde yaşayan insanları taşırlar bu haberler  size. Okuyucuyu yeterli derecede ilgilendirecek ilginç olaylar olabilir bunlar. Bazen de yaşanan çok kişisel  dramalar öyle bir boyut taşıyabilirler ki sadece kişisel bir olay olmaktan çıkıp toplumsal bir sansasyona dönüşürler.

Yeterli derecede ilgi uyandıracak herşey haber olabilir.

Ve satır aralarına karışan haberler de vardır. Bir yerlerde bir işçinin bir inşaat alanındaki kazada ölümü gibi. Kulağımızın yanından geçiveren haberlerdir bunlar çoğu zaman. Gündelik. Çok fazla üzerinde durmadığımız bir çok diğer kaza haberlerinden biri gibi. Hiç tanımadığımız insanların dramatik ölümleri satır aralarında kalarak kaybolurlar. Tanımadığımız, ismini,  simasını bilmediğimiz bir adam, bir kadın hatta bazen bir çocuk... Bu tip haberler devamlı güncellenir. Kayıtsızlıktan çok, sizinle ilgili olmayan şeyler üzerinde çok fazla durmama eyilimiminizdendir bu. Bağlantınız olmadığı zaman insani içgüdüleriniz size kendi yolunuzda devam etme emri verir. Sadece tanıdığımız şeylere karşı biraz daha hassasiyet göstermek eğilimindeyizdir biz insanlar.

Örneğin dramatik bir kaza haberi, bir resim bile olmadan paylaşıldığında neredeyse hiç bir tepki vermezsiniz..aynı haber genç bir çocuğun resmi iliştirilerek yayınlandığında; "Aaaa yazık çok gençmiş!"diye bir tepkiyle bir adım olayın dramatik yönüne yaklaşırsınız.

Aynı haber daha fazla detayla seyirciye ya da okuyucuya ulaştığında seyirci kendini biraz daha olayla bütünleşmiş bulmaya başlar. Arada, yaşanmış bir hikaye çıkar ortaya, bahsedilen  acıyla haberdeki insana bir adım daha fazla yaklaşırsınız. Ve o insanın ölümü sizi daha çok etkiler.  Bu durumda onlara empati göstermemiz çok daha doğal bir hale gelir. Hikayesini bildikçe bizden biriymiş gibi hissettiğimiz kişilerin yaşamlarına daha yakın bir noktadan bakmaya başlıyoruz.

Halbuki hakkında en ufak bir bilgimiz olmadığı çok fazla insan, her gün, her an en dramatik şekilde sonlarla karşılaşırken biz hayatımıza doğal olarak hiç bir şey olmamış gibi devam ediyoruz.

Dün Israel'de çok ünlü  bir muhabir-gazeteci ani şekilde hayatını kaybetti. İnsanlar her gün, akşam haberlerinde görmeye alışkın oldukları bu şahsın birden bire olan ölümünden büyük üzüntü duydular. Kimse o kişiyi yakından tanımasa da, her gün ekranda görmeğe alışkın oldukları bir insanı yakından tanıyormuş gibi ölümünden etkilendiler.

İnsanlar dünyanın bir köşesinde olan dramatik toplumsal olaylara da bu şekilde empati gösterebiliyorlar. Güney Amerika'daki mültecilerin sefilliğini her gün yansıtan televizyoncuların amaçları da budur.  Sonuçta ABD sınırında yaşadıkları dramayla kendilerini özdeşleştiren insanlar Amerika'ya karşı tepki duymaya başlıyorlar.

Dünyanın neredeyse en büyük sorununa dönen Filistin Problemi de aynıdır. Afrika'da, Çin'de, Ortadoğu'da yaşanan dramalardan bahsetmeyen televizyonun en fazla konuştuğu, adeta global bir soruna dönüştürülmüş olan Filistin sorununda, insanların yaşadıkları dramada, doğrularıyla, yanlışları ya da eksikleriyle gösterilenler insanların beyinlerinde bir halkla bütünleşmeye varan bir duygusal yakınlık kurulmaktadır. Devleterin siyasi duruşlarını düşünmeden, haber ajanslarının politik çizgilerinin olayları nasıl çizdikleriyle fazla uğraşmadan ekrana yansıyan dramayı görürler. Ekranda kucağ

ında kanlar içindeki küçücük bir çocuğunu taşıyan bir babanın dramına kim kayıtsız kalabilir? Filistin sorunu ekranları en çok meşgul eden uluslararası çekişmelerden biri. Hatta belki de en başında gelendir. İnsanlara bu sorunun getirdiği dramanın oyuncularıyla ilgili ne kadar çok hikaye taşırsanız toplumsal tepki bir o kadar büyür. Bir tarafa karşı olan merhamet diğer tarafa olan nefreti de aynı oranda büyütür.

Taraf olmayan kişilerde olayları dilediği gibi yorumlama lüksü varken, yaşanan dramanın boyutlarını kavramak için çok uzun bir hikayenin en başından en sonuna tüm detayları bilmek gereklidir. Her görülen şeyin altında yatan gerçeklerin gözümüzün resimde ilk algıladıklarımızdan ibaret olmadığını anlatmaksa kolay değildir. Kimseye, istemedikleri bir şeyi zorla anlatmanız da mümkün değildir.

Objektifleri kendi diledikleri gibi kullanma gücüne, imkanına  sahip olan medya kurumları insanların bilinçlerinde hangi etkiyi yaratmak istiyorlarsa onu inşa edebildiklerini çok iyi biliyorlar.

Kısacası, biz insanların çok basit bir şekilde işleyen beynimiz vardır. Çok fazla düşünmeyiz. Primitif algılarımız herşeyin önünde gelir, İlk neyi benimsersek ona inanırız. Bize verilen ve ilk bildiğimiz ilk doğru da budur. Bir şeye nasıl inandılrildiysak fikrimizi değiştirmemiz neredeyse imkansızdır


Batya R. GALANTI 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder