Batı Şeria'da, =bir Filistinli, Israel askeleriyle girdiği çatışma ya da molotov kokteyleri ve taşlar arasında, çıkan karmaşanın orta yerinde tek kurşunla yere serildiğinde, etraftan yetişenler, çoğu genç, bir çoğu da çocuk olmak üzere, ölüyü kucaklarlar.
Bir anda etrafı bir kin ve öfke seli sararken, çoluk, çocuk toplanarak, Tanrının adını haykırmaya başladıları bir hengamenin içine giren kalabalık şehrin sokalarında, ellerindeki cesetle gezmeye başlarlar. Çocuklar taşıdıkları gencin kutsal bir yolda ölmüş, ( Arapça'da söylenildiği şekilde; "Şahid! ") yani Şehit olduğuna inanırlarken. Ki tabii buna inanırlar çünkü onlar buna inandırılırlar.
Şehitlik mertebesinin Tanrı'ya ulaşmanın en kutsal yol olduğunda hem fikir bir ruh hali içinde yetişmişlerdir onlar.
Sokaklarda, küçücük çocukların ellerinde bir cesetle gezmelerinde hiç bir kusur görmeyen bir kültürün içinde büyürken, Tanrının adıyla ölüme gitmenin ne kadar büyük bir şans olduğunu düşünen bu çocuklar, her gün doğan güneşle, yepyeni bir hayat için, yaşam için, kendilerine daha iyi bir gelecek için hayal kurmayı öğrenmemişlerdir!! Bu yaşamın değeri yoktur. Esas olan gelecek hayattır.
Ve bu şekilde bir nesilden diğerine artık iyice yerleşmiş bir kültür yapısı vardır.
Batı Şeria'dan yola çıkıp, Israel sınırları içinde " masum " insanların canlarını alanlara da verilen Şehit unvanı, hakkedenleri ödüllendiren bir de lider vardır. Ramallah'ta yaşayan, Arafat'ın 2005'te ölmesinden bugüne, 15 senedir Filistin'i yöneten Mahmud Abbas'ın medya'ya, zaman zaman Israel'de terör eylemleri düzenliyen teröristlerin ailelerini sarayında kabul ettiği anların sıcak görüntüleri yansır.
Amerika'dan, Avrupa Birliğinden aldığı yardım paralarından ayrılan bütçeyle, Israel'de terör eylemleri gerçekleştiren aileleri beslemeye devam eden lider, Abbas!
Kravatıyla, babacan tavırları, daha ileri görüşlü olduğunu düşüneceğiniz kimi dostane halleri ve konuşmalarıyla insanları yeterince yanıltan bir ikilem adamıdır Abbas.
Israel'e karşı, Hamas ya da İslami Cihad gibi terörist Organizasyonların yanında mutlaka daha ılımlı olmasıyla tanıdığımız bu insan bile aslında Israelle barış için yeterli olamamıştır.
1935'te Israel'in kuzeyinde, Arap-Yahudi kimliğiyle bilinen, Safed şehrinde doğan Abbas. ( İbranice'de Tsfat ) Bağımsızlık Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Suriye'ye kaçmış.
1961'de Arafat'la birlikte Fatah Örgütünün temel kurucuları arasında yer alan bu adam, her daim Arafat'a nazaran daha ılımlı olmuş. İkinci İntifada'da Filistinli gençlerin Israel'e karşı şiddet yanlısı olmalarını desteklememiş ( en azından lafta!), 1993'te Oslo barış antlaşmasını imzalayan taraf olmuştu. Hoş, Oslo'nun Israel'e getirdiği tek şey daha fazla terör olmuştu!!!
Bütün bu özellikleriyle Mahmud Abbas, hem Israel hem Amerika tarafından, diğer Filistinli liderlere göre, barış görüşmelerinde taraf olabilecek bir aday olarak kabul edildi. Ancak, esasa bakıldığında Mahmud Abbas sadece ılımlı gibi "görünen" ancak temelde diğerlerinden pek farklı olmayan biridir.
Bunu da tarihteki olaylar, barışı bir çırpıda reddettiği gerçekleri kanıtlar.
..........................................
Israel'de kurulan son Hükümetimizin çok farklı akımların birleşmesinden oluştuğunu biliyoruz. Bir kısmı, aşırı (?) sağ kanadı temsil ederken, içinde yine sağ, orta ve radikal sol ve hatta İslamcı bir partinin hayretlere düşüren birlikteliğiyle koalisyonumuz şimdilik yoluna devam ediyor.
Her adımda ufaktan yaşanan her krizi, Netanyahu'nun varlığını anımsayarak atlatmak için ellerinden geleni ardına koymayarak bu işi sürdürmeye devam ederken, arada, kimi sağın kabul edemeyeceği kararlara imzalar atmaya da devam edebiliyor bu sağcı ve Mahmud Abbas'ı kendine taraf görmeyen (?) Başbakan!
Geçtiğimiz Ağustos ayı sonunda, Israel Savunma Bakanı Benny Gantz, Ramallah'a giderek, burada Mahmud Abbas'la görüştü.
Yeni Hükümetimiz, Amerika'da bugün görevde olan Demokratlarla arayı düzeltmek için elinden geleni yaparken, bu doğrultuda, Filistin Hükümeti'ne Trump'tan çok daha fazla şans tanımaya hazır olan Biden'a Israel'in bu yönde olumlu adımlar atmaya hazır olduğunu da ispatlamak istiyor mutlaka.
Teröre yaptığı yatırımlar yüzünden geçmiş hükümetin kestiği yardımlara dönmeyi vadeden yeni Hükümet, Abbas'a 500 milyon şekel kredi vermeye söz veriyor.
Yehuda ve Şomron'daki Yahudi ve Arapların ortak yaşadıkları C Bölgesinde yeni Arap İnşaat Projeleri başlatmak için yeşil ışık yakacaklarını, binlerce Batı Şerialının Israel Devleti önündeki statülerinin değişebileceğini, 16.000 yeni Filistinli işçiye Israel'de çalışma hakkı verileceği vaadleri yerine gelecek mi bilmem.
Bunlar çok olumlu vaadlerdir. Ancak karşılığında Mahmud Abbas ne verecek bunu bilmiyoruz?.
Trump yönetimi tarafından, Abbas'ın verilen yardımları teröristlere dağıttığı gerekçesiyle durdurmasının ardından, Fatah Örgütünün Batı Şeria'da iyice girdiği açmaz ve Hamas'ın gittikçe buralarda güçlendiğini bildiğimiz sürece sokaktaki Filistinlinin bu barışı ne kadar istediğini bilmiyoruz.
2008'de Ehud Olmert Hükümetinin kendisine Batı Şerianın neredeyse tümünü vermek ve Yeruşalayim'in bölünmesini kabul etmek dahil olmak üzere önlerine konulan mükemmel barış şartlarını elinin tersiyle geri çevirmiş olan, ve bugün sokaktaki adamının yüzde sekseninin istifasını beklediği Abbas Israel'le nasıl bir barış yapacaktır acaba?
Gün geçtikçe daha İslamcı, daha radikalize olan bir halkı 15 senedir oyalamaya devam ederken kendi cebine attığı milyonlarla saraylar inşaa etmekten başka bir şey yapmamış olan bu adamla bir barış imzalanabileceğine inanmak zor. Geçtiğimiz hafta Hükümette oturan sol kanattan, Sağlık Bakanı Nitzan Horowitz ve heyeti Abbas'a bir ziyaret daha gerçekleştirdiler.
Bu kez resmi olmadığı söylenen buluşmada yeniden Abbas'la birarada resim çektirirlerken barışa olan özlemle birlikte, Araplarla her yumuşamada, barışı konuştuğumuz taraftan yüzümüze inen terör şamarını düşünmemek elde değil!!
Batya R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder