Bu kadına baktığımda, onun her yaptığını tasvip etmesekte ya da her düşündüğüyle bire bir aynı düşünmesekte diyorum ki keşke tüm politikacılar onun dürüstlüğüne sahip olsalardı..
Politikacıları genelde sevmem ben. Belki de politikacıları sevmeyen çoğunluktan biriyim aslında Bunu söylemek belki biraz tuhaf bir çıkış da olabilir çünkü ülkeleri, dünyayı, bizleri iyi kötü yönetenler politikacılardır. Ve onlarsız bu dünyanın dönmeyeceğini biliyor olmalıyım. Ama ya onların ellerinde dönen dünyamız ne durumda diye sorsam?
Peki, bu insanlara bulunduğumuz durumun hesabının tümünü yükleyebilirmiyiz?
Savaşlardan, barıştan, göçlerden, açlıktan, sağlık sisteminden, pandemiden, zenginlik ve fakirliklerden, yeryüzündeki eşitsizliklerden, değişen iklimden, savaşlardan ve barışlardan, kimi ekonomik krizlerden kimler sorumlu?
Görevine dün başlayan Amerikan Başkanı Biden bugün yaşanan tüm olaylardan sorumlu mu? Tamamından? Yok!! Ama belli bir payı var mı? Ne kadar?
Ya diğerlerinin?
Demokratik ülkelerde liderleri seçimek şansımız olsada dünya'da yığınla demokratik olmayan yönetim şekilleriyle yönetilen milyarlar var. Yani dünyanın bir kısmını halkları tarafından seçilmemişler yönetiyor. Kudreti eline geçiren bu insanların birilerinin toptan kaderini belirlemesine ne demeli?
Seçim şansımız olduğunda peki, lider dediğimiz kişide ne gibi özellikler arıyoruz?
Aslında bizi yöneten politikacıların bir çok olumlu özelliğe sahip olması gerekir.
Bir liderde aradığımız en önemli özellik güvendir. Toplumu, kitleleri peşinden sürüklemeyi berecen insanlar liderliğe yükselenlerdir. Sahip oldukları en önemli seydir belkide karizmaları. Güçlü kişilikleri, zekaları, problem çözmedeki hızları ve de hitap yetenekleriyle birlikte gelen inandırıcılıkları toplumları yönetmek için onları ideal yapan özelliklerdir.
Çoğu kez yanıltan taraflarıysa göründükleri kadar dürüst olmadıkları gerçeğidir.
Tabi ki, aralarında kendilerine verilen desteği fazlasıyla hakkeden, ülkelerini en iyi şekilde yönetenler var. Bu insanlar gerçek liderler....Toplumları daha iyi yerlere taşımak için, değişim yapmak ve insanların yaşamlarında olumlu etki yaratmak için savaşanlar var. Bazı liderler gerçekten kendi hayatlarından feragat ederek, ideallerinde kurdukları toplum için savaşırlar.
Bu tipler ya tarihe geçerler ya da bazen suikaste kurban giderler!!! Problemli yönetimlerdeki ülkelerin kaderini değiştirmek isteyen devrimci liderler hayatlarını her zaman tehlikeye atmakla karşı karşıyadırlar.
Örnek liderlerin genelde demokrasinin yürüdüğü ülkelerden çıkması pek şaşırtıcı olmasa gerek.
Yasaların denetim ve yürütme mekanizmalarıyla tam destek bulduğu demokrasilerde, yolsuzluğun önüne geçen Yüksek Mahkemelerin bağımsızlığının yüzde yüz garanti altında olduğu ülkelerde liderler halklarına hizmet vermek için görev başında olduklarını, herhangin bir devlet memuru gibi maaş aldıklarını bilirler. Her ne kadar güvenlikleri korumalarla garanti altına alınan, devletin en yüksek kademesindeki memurları olsalar da çoğu kez kendilerini başkalarının üzerinde görmeyecek kadar alçak gönüllüdürler.
Buna en iyi örneklerden biri dün, son kez Israel'e bir veda ziyareti için geldi.
2005'te, Almanya'nın başına geçen ilk bayan Hükümet Başkanı olan Angela Merkel'in 16 yıl görevine aralıksız devam ederek, en uzun görev yapacak şansöliyesi olacağına belki de kimse inanmazdı.
Avrupa'da bile bugüne dek erkeklerin ağırlığını sürdürdüğü politik hayatın içine sığan bir demir leydi oldu Merkel. Dediğim dedik olduğu konusunda hem fikir olan bir çok siyasetçi ve liderin hayranlık duyduğu bir insan o.
Son seçimlerde Almanya'da ortaya çıkan karmaşık tablo yüzünden yeni bir hükümet kurulana dek görevde kalmaya devam eden Merkel yakın bir zamanda emekliye ayrılacak. Bu yüzden, dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri olan Almanya'yı temsilen, resmi olmayan veda ziyaretlerinden birini de Israel'e yaptı dün.
Geçtiğimiz Ağustos ayında planlanan ziyareti, aynı dönemde Afganistan'ın Talibanın eline geçtiği olaylar yüzünden şimdiye ertelemişti.
Dün sabah Tel Aviv'e varan Şansöliye burada son derece sıcak bir şekilde karşılandı
Israel'le her zaman yakın ilişkilerini koruyan Merkel dün sekizinci ve son ziyaretini gerçekleştirdi.
Ve Israel hükümetinin yaptığı toplantıda bir kez daha Yahudi Ülkesinin güvenliğinin Almanya'nın öncelik verdiği dış politikalarından biri olduğunu ve bunun gelecek tüm yönetimlerce de devam edeceğini belirtti.
Kurulacak Filistin Devleti'yle, iki ülkenin yan yana yaşayacağı bir barış planını desteklediğini biliyoruz. Merkel ayrıca Israel'in Yehuda ve Somron'da yeni yerleşim yerleri kurmasına karşı olduğu da açıktır.
Israel'le olduğu kadar Filistin Özerk Bölgesiyle ve Mahmud Abbas'la da yakın ilişkileri olan Almanya, Filistinlilere olan yardımlarını son senelerde kat kat artırmıştır.
İran'la yapılacak bir anlaşmanın bugünkü durumdan daha iyi olduğunu savunan Merkel'le bu konuda tamamen ayrı düşünen Israel, Avrupa ve bugünkü Amerikan Hükümetini İran'la masaya oturmamak için ikna etmeye çalışıyor.
Merkel'e, sadece son istatistiklere göre % 74'lük bir desteğe sahip olduğu Alman halkı değil, tüm Avrupa ve bizler bile alışmıştık gibime geliyor.
Kararlılığıyla her zaman kendinden emin olan, Almanya'yı en zor ekonomik krizlerden en iyi durumda çıkarmayı başaran, pandemiyi yine en iyi şekilde yönetmeyi beceren bu güleç, sevimli kadın benim kalbimde gelmiş geçmiş dünya politikacıları arasında en çok sempati duyduğum kişi olarak kalacak.
Saygınlığından en ufak bir şey kaybetmeden, her lidere kendini adapte etmeyi beceren, yüzünden gülüşü eksik olayan, insancıllığıyla da her daim, mültecilere Almanya kapılarını açmaktan, ne pahasına olursa olsun çekinmemiş bir örnek olan bu kadın sadece politikacı değil, insan olduğunu da göstermiştir.
16 senedir, aynı kıyafetleri üzerinden çıkarmadan, aynı mütevazı yaşamını diğer herkes gibi sürdürmeye devam eden bu insanı sevmemek mümkün değil.
Bu kadına baktığımda, onun her yaptığı, ya da her düşündüğüyle bire bir aynı düşünmesekte diyorum ki keşke tüm politikacılar onun dürüstlüğüne sahip olsalardı..
Batya R. GALANTI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder