Kişisel şeylerimin olduğu çekmecemde eskilerden bir sürü kartpostallar vardır. Atmaya kıyamadığım kimi ufak tefek şeylerden biri de, insanların beni hatırlayarak, yazdıkları bir kaç satır kartlarıdır.
Bir kaç sene önce, Sainte Pulcherie'den çok sevdiğim bir dostum, Face'te birbirini bulmuş çoğu sınıf arkadaşımıza bir grup olarak mesaj atmıştı. Çocukluğumuz ya da gençliğimizde olduğu gibi birbirimize Yeni Yıl için kartpostal göndermeyi önermişti. Her birimiz grupta isimlerimizle adreslerimizi iliştirmiştik.
Ne güzel fikirdi yeniden eskiyi yaşatan bir anı bugün paylaşmak. Galiba o da benim kafamda bir insandır. İlginçtir ki sevgili Anda'yla Sainte-Pulcherie yıllarında pek yakın değildik. Face'te bulduklarım içinde ise en çok yakınlaştıklarımdan birisi oldu...
Bundan beş altı sene evvel annesini kaybettiğinde birinden onun telefonunu bulmuştum. ( Aramızda kurulmuş güzel dostluğun adına ) onla telefonda görüşmek istiyordum. Ve bir öğlen telefonunu çevirdiğimde, sesini otuz sene sonra ilk kez duyduğum Anda, onu tam mezarlıkta yakaladığımı söylediğinde, ( tam annesinin cenazesinden bir kaç gün sonraydı) ne diyeceğimi bilememiştim. Bu kadar zamansız aramak olamazdı diye düşünürken ben ( annesinin mezarını ilk ziyaretiydi) Ondan özür dileyip kapatmak istediğimde bana konuşmamızın tam zamanı şimdi demişti. Telefonumu kapatmayı kesinlikle istemezken mezarlıkta yanlız bulunduğu o anlarda yaşadığı duygusal fırtına içinde ben istemeden onu yanlız bırakmamış olmuştum.
Anda sonraki günlerde bana, ona o çok zor gelen anlarda, çok sevdiği annesinin mezarını arkada bırakıp arabasına doğru yürürken yaşadığı özlem ve acısında kulağında ona konuşan dost bir sesin nasıl yardımcı olduğunu defalarca tekrarlamıştı.
Yaptığım ufacık bir şey kocaman bir anlam kazanmıştı. İstemeden ona bir anda büyük bir destek gibi gelmiştim. Tanrı o an seni bana gönderdi dediğinde onunla aramızda daha da anlamlı bir dostluk kurulmuş gibiydi.
Bazen yakından tanıma fırsatı bulamadan hayatımızdan geçip gitmiş olan insanları daha sonra bir şekilde tanıma fırsatı yakalamak bugüne özgü, heyecan veren bambaşka bir olgudur. Eskiden, internet ve sosyal media olmadığı zamanlar, hayatımızdan bir kez çıkmış birini bir daha bulmak zordu. Bugün artık böyle değil.
Kendisi de en az benim kadar duygusal olan sevgili Anda'nın fikriydi işte; " Birbirimize kartpostal göndermek!" Aynen geçmiş zamanlarda olduğu gibi.
İstanbul'da Aralık ayı geldiğinde Osmanbey'de, Karaköy meydanında, caddenin çamurlu kaldırımlarının bir tarafında boydan boya bir sürü kartpostallar satılırdı. Yeni bir seneyi büyük bir heyecanla beklediğimde, o zamanlar o 12 ay öyle kolay kolay geçmezdi. Sanki her bir sene benim için çooook uzun bir dönem gibiydi. Daha herşeyin başındaydık diye herhalde..O zamanlar hayat daha uzun gibiydi!!
O koca senenin başında sevdiğim kişilere bir kaç satır bir şeyler karalamak bambaşka bir anlam taşırdı sanki. Kısaca unutmadan geçmeyeceğim kişilere kartpostallar alırdım...( Manzara resimli kartpostalları, baka baka aynılarını çizmek için satın alırdım. Evet, kimi tabloların resimlerinin aynılarını kopyalamaya çalışırdım, pastel boyalarımla.) Bir de karlı manzaralarıyla, Noel ağaçlı karpostallar vardı, Yeni Yıl için onlar seçilirdi.
Ve kartpostalın üzerine ne yazacağımı düşünürdüm bazen uzun uzun. Çok kısa olmasın, ama çok uzun da olmaz derdim. Şöyle desem böyle yazsam diye planlamaya başlardım. Ve benim için en zor şey de titrek ellerimden doğru dürüst bir yazı çıkarmaktı :))). Sinir olurdum. Kisiye gore, doğru dürüst yazmak benim için ne derece önemliyse ellerimi o kadar kasardım. Yazım titrek çıkmasın diye ne kadar çaba sarfetsem tam tersi olurdu. Bu sefer kocaman kartpostalın ortasında ufacık kalan kelimeler yeterinden fazla bastırılmış satırlar herşeyi bozardı. Bazen bir kartpostalı atar ister istemez yenisini yazardım.
Yazınızın boyutları, serbestliği ve hızı, hakkınızda çok fazla şeyi ele verdiğini bildiğinizde daha iyisini çıkarmak için daha çok uğraşabiliyorsunuz (!). Bugün internetten klavye yoluyla gönderilen mesajlar, benim gibi insanlar için süper bir çözüm olduysa da aslında elden çıkmış bir kart almanın genel anlamda ne kadar daha değerli olduğu açıktır.
Tüm olay bir törensel anlam taşırdı. Kartpostalı seçmek, yazmak ve daha sonra postaneye gidip o adrese göndermek. Ve aynı günlerde posta kutunuzda bulmayı beklediğiniz süpriz mesajları beklerken yaşadığınız heyecan da ayrı bir mutluluktu. Her okul ya da iş sonrası eve vardığınızda, kutunuzda bulduğunuz kimi beyaz zarfların içinden çıkan rengarenk kartlar. Ve sizi unutmayanlar...
Hiç beklemediklerimden kartlar aldım o yıl. Bir defalığına hepimiz hatır yaptık. Bir defalığına her gün kutumda gençliğimden kimilerinden, kimilerini hayal meyal hatırladıklarımdan güzel dilekler ulaştılar bana. Gerçekten heyecanlandım, sevindim, mutlu oldum...
Ve yeni yıl bir dafa daha kapımızda. Ne tuhaf, kırk yaşlarım için aklımda bazı fikirler vardı. Kırklar bir anda full gaz geride kaldılar.. Elliler buradalar. Her gece gözlerim kapanmadan, kartpostallara değmeyen ellerim yerine, hala daha kendim ve sevdiklerim için bugün güzel şeyler dilemeye devam ediyorum... Yeni yılsa eskisinden çok farklı artık.......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder