12 Eylül 2021 Pazar

Bağımsız medyanın toplumları değiştiren gücü!

Türk televizyonunda genç kızlığımda izlediğim bir haberi hatırlıyorum. Bursa'da, iki kişinin gün ortasında faili meçhul kişilerce  vuruluşlarıyla ilgili bir haberdi bu. Televizyonlara yansıyan görüntüler unutulmazdı. Bursa'da bir caddede. yerde kendi kan gölünün ortasında can çekişen ağır yaralı adama doğru eğilen muhabir ona sorular yöneltiyordu. Adam can verirken muhabirin tek kaygısı reyting getireceğini bildiği görüntüleri elde etmekti. Ve sanırım böylesi bir haberi, prime time'a taşıyan Tv kanalı da bu görüntülerden büyük ihtimalle çok memnundu. Kimse o an adama nasıl yardım edilmesi gerektiği üzerinde kafa yormuyordu. Kimse hayat kurtarmak için bir şeyler yapmak gerektiğini düşünmüyordu bile. Görüntüler kolay rastlanır türden değillerdi. Televizyonlara bir insanın son anlarını en ufak bir sansürü düşünmeyecek kadar rahatlıkla yansıtanların ıspatladıkları tek şey bir hiç yoluna öldürülen insanların Türkiye'deki değersizlikleriydi sanırım.

Seneler sonra yine başka bir haber hatırlıyorum. Annemin Israel'deki evinde uydu kanallarından birinde tesadüfen izlediğim Türkçe haberler eskiyi anımsatıyorlardı yeniden.  Senelerden sonra, hala daha bir etik değer kazanamamış haber programlarıyla yayınlarına devam eden o eski Türk yayın politikasıydı yine bu.

Bu defa haber denizde boğulan bir gençti. Boğazın sularına kendini bırakan genç bir çocuk birdenbire denizde debelenmeye başlamış. Boğazın çalkantılı sularıyla mücadeleye giren gencin dışarıda kalan eli, panik halinde yardım isteyen hareketleri görüntülerdeydi. Ve insanlar  çocuğu kurtarmaya çalışmak yerine o anı ellerindeki telefonlarla filme almakla meşguldüler. Türk insanının o çok bilinen yardımseverlikleri neredeydi? Nasıl bir bilinçsizlikti bu!!? Nasıl bir umursamazlıktı!  Yardıma çağrılacak ambulans ya da herhangi bir kurtarma ekibi neredeydi?   Kendileri suya atlamaya çekinenler içinden birileri gencin bulunduğu noktaya doğru bir ip atıp duruyorlardı.. Yanlış hatırlamıyorsam sonunda o genç boğulmuştu!!

Burada Türk Basınının tek kaygısı sadece haber taşımaktı.  İnsan hayatı habercilik adına ikinci plana düşmüştü. Sözde, meslek adına toplumun insani taraflarını yok edecek, ahlaki değerlerini sıfırlayacak davranışların sonuçlarıyla ilgileri kesinlikle yoktu!! Bu da habercilik sayılıyordu!!!

Gazeteciliğin ilk amacı tabi ki haberciliktir. Olayları halka duyurmak gazetecinin görevidir.

Ancak bir olayı topluma yansıtacağınız zaman haber peşinde koşarken insanı yönlerinizi unutmak mesleğinizin amaçlarından biri değildir mutlaka!!!

....................................


Haber yaparken öncelikle olayın yeterli  bir haber değerine sahip olması önemlidir. Toplumu ilgilendiren çok farklı olaylar haber olabilir.  Yazılı, sesli ya da görüntülü olarak hazırlanan  haber, halka ulaştırılmak üzere, olayın özünde ve niteliğinde çarpıtmaya gidilmeden uygun bir dille ve etik görüntülerle haber insanlara iletilir.

Fotoğraf ve görüntü haberciliğin tartışılmaz bir bölümüdür. Ve haberciliğin en büyük kaygılarından biri sadece olayları insanlara taşımak değil, ayrıca toplumsal bir bilinç yaratmaktır.

Ve her defasında haberciliğin "objektif olması gereken " temel ilkelerinden bahsedilse de. tarafsız gazetecilik diye bir şey olmadığını gayet iyi biliyoruz. Habercilikte büyük ölçüde bir bilinç yaratma kaygısı vardır.

İnsanları istediğiniz şekilde yönlendirmenin en temel araçlarından biridir haberciliktir. Toplumsal bilinci kendi doğrularınız üzerinde inşaa etmeye çalıştığınız gerçeği yadsınamaz. Bu gazeteciliğin en ağır basan yönlerinden biridir. İnsanları belli düşünceye, bir çizgiye, belli bir politik akıma doğru çekmek için kullanılan en etkili araç medyadır.

Savaşların en zalim taraflarını gözler önüne seren görüntüler ve fotoğraflarsa basına lanse edilirken, yine çoğu kez belli bir bilinç yaratılmak istenir bazen de insanlığın dikkati yaşanan kimi trajedilere çekilmeye çalışılır. Gazeteciler savaşın getirdiği yıkımları ve acımasızlıkları basına taşıyarak toplumları bilinçlendirmek hatta çoğu zaman uyandırmak  görevini de üstlenirler!! Fakat savaş muhabirliği de çoğu zaman dürüst ve tarafsız kalmıyor mutlaka!!

Dün 11 Eylül 2001'de New York'ta ikiz kulelere yapılan terörist saldırının yirminci yıldönümüydü.

Aradan geçen yirmi senede bu konuda çok fazla konuşuldu, çok fazla tartışıldı. Çok fazla dökümanter filmler yapıldı.  Yaşanılan bu büyük saldırı hakkında, kimi kafaları karıştıracak iddialar da ortaya atıldı. Kimi doğrular üzerine yazılanlar oldu, kimileriyse varsayım ve teoriler üzerine olan şeylerdi...

Sonuçta yaklaşık 3000 kişinin bir anda hayatlarını kaybettikleri bu korkunç olayı insanların kafalarına en etkili şekilde kazıyan bir kaç anlık görüntü ve bir iki fotoğraftı belki de.

Haberciliği böylesi önemli kılan şey de sanırım bu!! Bazen en kısa yoldan en büyük etkiyi yaratmayı başarmak. Tek bir fotoğrafın bir devrim yaratabilecek kadar büyük bir değeri olduğunu sanırım bir çoğumuz farkındayız. Her sene dağıtılan Pullitzer Ödülleri de bunu ispatlıyor sanırım.

Haberin insanların hafızalarında büyük bir değişim yaratabileceği gerçeği tartışılmaz.

11 Eylül'ü yaşayan insanların akıllarında en çok kalan, örneğin, İkiz Kulelerden son anda atlamak zorunda kalan çaresiz insanların resimleriydi. Ve bu resimlerden bir tanesi özellikle ünlüdür. Boylu poslu bir Amerikan erkeğinin çaresizce kendisini boşluğa bıraktığı an çekilen resmi o gün yaşanılan dehşeti özetleyen bir karedir. 20 sene evvel hiç beklemediği bir an ölen bu genç adam bir resimde sonsuzlaşmış gibiydi.

Terörün bir ülkeye bir anda yaşattığı bedelin fotoğrafiydi bu...

Ve böyle geçen ay Afganistan'da yaşananlar bana İkiz Kulelerden atlayan insanların çaresizliklerini anımsattı.

Taliban'dan dehşete düşen genç Afgan erkeklerinin kalkıştaki Amerikan uçağına ölümüne asıldıkları anlar aynı dehşeti yaşattılar bana yeniden.. 

Çaresizliğin getirdiği ölümü resmedenler oldu tekrar!

Uçaktan düşen insanlar savaşın, terörün korkunç sonuçlarıydı bir defa daha.

Ve tarihten bize sonsuza kadar kalmış böyle bir kaç fotoğraf daha var.

1972 yılında  Güney Vietnam'da, Amerika tarafından desteklenen Güney Vietnam ordusu Komünist birliklerin saklandıkları bir sığınağı hedef aldıklarını düşünürken sivilleri vurmuşlardı. Evinin bahçesindeki ağaca tırmanan, oyun oynayan dokuz yaşındaki Kim Phic Phan Thi Napalm bombasının bedenini yaktığı anlar unutulmayacak şekilde fotoraflara yansımıştı. Bombanın etkisiyle  son derece derin yanıklar oluşan bedeninde hissettiği korkunç acıyla kıvranan  çocuğun dehşet anlarını Nick Ut sonsuzlaştırmış olan gazeteciydi.  Çocuğun acılar içindeki o ilk koşuş anının resmini çeken ve daha sonra onun Saigon'daki özel hastaneye nakledilmesini sağlayan gazeteci de yine Vietnam asıllı olan bir Associated Press muhabiriydi..Bu fotoğraf savaşın acımasızlığını Amerikan halkının gözlerine sokarken, Vietnam Savaşına olan karşı gösterrilerin iyice önünü açmıştı.

Ve 1989'da Tiananmen Meydanında, Çin Komünist rejimini protesto eden halkın içinden bugüne dek kimliği meçhul kalan beyaz gömlekli, siyah pantalonlu genç adamın tankın önünde, iki elinde iki torbayla duruşu da halkın Çin'deki rejime karşı duruşunu sonsuzlaştıran fotoğrafta  bir sembole dönüşmüştü!! Ve yine o anı sonsuzlaştıran yine bir Associated Press muhabiri olan Amerikalı Fotoğrafçı Jeff Widener'dı.

Bazı ülkelerde gazeteciler sadece reyting getirecek fasa fiso haberler dışına pek çıkamazlar. Bazı ülkelerde basın gerçek haberlerle meşgul olamıyacak şekilde kısıtlanmıştırlar. Kimi otoriter rejimler, kimi sözde demokrasiler magazinle uğraşabilir.  Halkın kafasını boş şeylerle dolduran, eğlencelik haberler, sansasyonel olaylar ve gerçek haber değeri olmayan haberler haber saatlerini doldurur.

Bağımsız bir medyanınsa toplumlar üzerinde nasıl bir kuvvete sahip olduğunu biliyoruz!!


Batya Ruso Galanti




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder