Yabancılaşan toplumlar ve getirdikleri
Geçtiğimiz hafta tam bir arkadaş toplantısının orta yerindeyken yurt dışından bir dostumdan telefon aldım. Çok uzun senelerdir tanıdığım bu insan bir süredir hasta. Ve telefonun kendisinden geldiğini gördüğümde çok şaşırdım. Aylardır arada bir konuştuğum eşi bana onun haberlerini iletiyordu. Geçirdiği felçten beri onunla birlikte yaşadıkları zor günlerde, kimi konuşmalarımızda kendisine elimden geldiğince sabır vermeye çalışmıştım. Beni anlayabileceği, hissedebileceği kadar ona sabır vermeye çalıştığım oldu.
Ve aylardan sonra ilk kez, messenger'da ikisini yan yana gördüğümde çok sevindim. Dostum iskemlede oturuyordu. Sesi tanıdığım sesi gibi değildi tam, ve daha zayıf geliyordu ancak zihni gayet iyi çalışıyordu. Bana herşeyin düzeleceğini söylediğinde onun olumlu düşünmesinin sağlığına geri kavuşabilmesinde ne kadar büyük bir itici güç olacağını bilerek ona bunun kesinlikle mümkün olduğunu söyledim.
Eşine ve kendisine onları sevdiğimi hatırlattığım da, böylesi hassas zamanlardan geçen bu iki kişinin gözlerinde mutluluk gördüm.
Evlendiğimde düğünüme gelen, eşini tanıdığında ilk fırsatta evimize getiren, her Israel'e geldiklerinde mutlaka bizimle görüşen, bu ülkeye olan özel sevgileri ve benimle ( ikisinin de ) hiç bir zaman kaybetmedikleri bağlarıyla bugün çok ender rastlanacak birer dostturlar onlar benim için.
Daha genç denecek yaşta, bir televizyon çekimi sırasında bedenini vuran felce karşı bu insanın pes etmeyeceğini biliyorum. Şimdilik tek başına yürüyemeyen ve bu olay yüzünden çok kilo kaybetmiş olduğunu gördüğüm dostuma. yaklaşık beş dakika süren konuşmamızda kızını da sordum. Onu görüp görmediğini?
Kızı çok az uğruyormuş dedi!! Sesi buruktu!! Böyle zamanlarda bugünkü insanın yaşadığı o bilindik hayalkırıklığı vardı onun da sesinde!!
Yıllar evvel bir gece Tel Aviv'de o ben ve eşimle yürüyorduk; bize Israel'i sevmesinin nedenlerinden birinin Yahudi toplumunda hala devam eden aile değerlerinin olduğunu söylemişti. Kuzey Avrupa'da neredeyse tamamen kaybettikleri bu kavrama bağlıydı o.
Bugün hala maneviyata onem veren insanların en çok özlediği şey aile kavramıdır sanırım.
21. yüzyılda, kendi kişisel zevklerinin, şefkin ve idealize edilen başka kavramların peşinde koşarken çoğunluğun uzaklaştığı bir çok baska değerler daha vardi eskiden. Batının kaybettigi güzellikler.... kiminde bu daha az kiminde daha belirgin ancak genel olarak kaybedilen aile kavramı..
Anne, baba ve çocuklar... her biri kendi dünyalarında yaşarken, aralarından biri güçten düştüğünde diğerini yanında pek göremeyebiliyor. (Herkesin aynı olmadığını bilerek sadece genel konuşuyorum)
Belki bu yüzden mi bilinmez, kendini Yahudiliğe çok yakın bulan bu insan, üzerinde her zaman magen David taşırdı. Annesi senenin altı ayını Yerusalayim'de geçiren bu insan ilk eşinden ayrıldığından beri kızını ister istemez çok az görüyordu. Annesi kızını babadan uzaklaştırmayı başarmıştı sanırım.
Israel'de bu böyle değil, değil mi diye sorunca bana. Ben hayır bu kadar değil tabii. Burada aileler daha bağlıdır biliyorsun derken, Israel'de de bu tip şeylerin aileden aileye çok farklılık gösterebildiğini de anımsıyorum bir an. Sanırım Kuzey Avrupa'yla mukayese ettiğimde aile bağları boşanmış çiftlerde bile kısmen daha yakın kalabilmektedir burada.
Bireysel özgürlüğün aile hayatının önüne geçtiği modern toplumlarda kişiler ayaklarının üzerlerinde durabildikleri sürece belki çok mutlular. Her kişi kendi bireysel tatminleriyle meşgul.
Iyi bir eğitim sonunda elde edilen iyi bir kariyerle birlikte gelen maddi imkanlar insanlara farklı hayat şartlarını da birlikte getirdi. ( Bu tabi ki ideal! )
Zaman geçirmekten keyif duyacağı kimi arkadaşlar, gelecek için herhangi bir bağlantı sözü beklemeyen bir çok geçici ilişkiler. Ve olabildiğince bireysel zevkleri ve sefayı en baş amaca çevirmiş olan günümüzün "örnek" yaşamı ve arada tabi olumlu şeyleri de kapsayan bu yaşam biçimi çoğu kez de insanları birbirlerine yabancılaştırıyor!
Hafta sonu geldiğinde bir kaç arkadaşla dağlara çıkıp, tüm haftanın yorgunluğunu atmak için yakaladığınız fırsat herşeyden önemli. Sevdiğiniz bir şeyler yaparak zaman geçirirken, sizi bir yerlerde bekleyen anne ya da babanız varsa bile onlar için ayıracağınız tek bir saatiniz bile olmadığında kendinizi bunun normal bir davranış olduğuna rahatlıkla ikna edebildiğiniz, çok daha affedici yeni toplumsal kuralların size bağışladığı bir lüks mevcut bugün!! Suçlu hissetmeniz için en ufak bir sebep yok. Toplum sizi çoktan affetmiş nasıl olsa. Doğrusu budur gibi bir yanılgı oluyor tamamen! Her birey kendi sırası gelene kadar mutlu!! Zor durumda olan kişi nasıl olsa devletin desteğiyle ayakta tutuluyor diye de düşünülebilir rahatça. Kuzey Avrupa'da sosyalist devlet yapısı bireyleri nasıl olsa yanlız bırakmıyor. Nasıl olsa birileri onlara bakıyor, benim bir şeyler yapmama gerek bile yok!! diyebiliyor insan.
Insan yanlız kendi nefsini memnun etmekle meşgul .
Endüstri devrimi ve bu devrimin getirdiği toplumsal değişimin sonuçları insanları daha egoist bireylere dönüştürdü. Tanrı inancıyla birlikte var olmaya devam eden aile kavramı, "birinin" yokluğuyla beraber çöküşe geçti. Başkalarını ( Aile! ) değil kendilerini memnun etmek arayışı herşeyin önüne geçti. Kim hasta, kim ölmüş, bu bile pek önemli değil. Haftasonu yeni tanıştığı erkekle bir otelde keyif sürmek daha cezbedici mutlaka. Bu şekilde, Batı'da kimi manevi değerlerin temeli olan Hıristiyanlık geriledikçe, kiliseler boşaldıkça, masaların çevresinde toplanan aile bireylerinin her biri kendilerine gidebilecekleri daha ideal yerler buldular. Yabancı insanlar, arkadaşlar ailenin yerini aldılar. ( Arkadaşlar ve yabancılar, herşey iyidir, biri diğerinin yerini almadığı sürece!! )
( Belki de bu yüzden, kimileri için İslam bir çözüm gibi de geldi. Birilerinin bıraktıkları boşlukları daha az ideal başka şeyler almaya başladı. Bu da ayrı bir tehlike olabiliyor. Kimi anlamda. Kimileri sonuçta yeni imkanları en radikal şekliyle algılamaya açıklar. )
Bir çok değerler çöktükçe dünyanın, yerkürenin girdiği açmazları da görmekte zorlanmaya devam edebiliyor insanlık. Kendi bencillikleri içinde boğulacakları günlere dek kimi sözde dostlukların, kimi dünya nimetlerinin sefasını sürmeye devam etmek daha eğlenceli gibi görünmeye devam edebilir bu şımarık toplumların gözlerinde.
Ne bireysel ne toplumsal ne de evrensel değerler kimsenin umurunda değil pek. Zevk, sefa ve o günü çıkarabilmek peşinde insan. Yarın bu evrenin bizden kat kat çıkaracığı hesaplar hala kimsenin umurunda değil.
Dilerim bir gün gerçekten kendilerini kandıran bu insanlar bazı şeyler icin geç olmadan bir şeyler yapmaya başlarlar!!!
Batya R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder