Buralara da düştü yılın ilk gerçek yağmurları
Çocukluğumda en çok yaz yağmurunu severdim. Havanın hala daha ılık olduğu günlerde, ağustos ayı ortalarında başlayan ve sonbahar'ın ilk işaretleri olan yağmurları... Böylece ilk kez mayolarımızı alıp denize gitmek yerine arkadaşlarla adanın yüksek tepelerinde bulurduk kendimizi. O tepelerdeki dar yollarda bisikletle gezer, adanın ormanlık alanlarında ağaçlardan düşen kozalakları toplar içlerindeki fıstıkları yerdik. Kozalaklardan yapışan balı bir yandan temizlemekle uğraşırken bir taraftan elime bulaşan o çam kokusunu içime çekerdim. Özeldi bu koku. Doğal olan herşey gibi. Ve bazen de birdenbire hızlı bir yağmur bastırırdı. Gök gürültüleriyle başlayan... Sırılsıklam olmak için birebirdi. Güzeldi ama bir taraftan da yazın bitişini haber verir gibi gelirdi. Ve biz yaz bitmeden kimi günler daha tepelere, daha yukarılara çıkardık bu kez. Ayayorgi'de şarap içmeye giderdik. Daha sadece 15 yaşımdaydım. Oradaki minicik kilisede adanın yerlileri ve dışarıdan gelenler adak adarlardı. Ben hep aynı şeyleri dilerdim.
Bir defasında, sözde sarhoş olmuşum gibi yapıp, arkadaşlarıma açıklardaki bir tekneyi işaret ederek, denizde yüzen öküze bakmalarını söylüyor onları güldürüyordum.
Başka bir zaman sekiz yaşımdaydım. Annemler yoklardı. Ağbimle ben ikimiz yanlızdık evde.. Birden bire hava neredeyse tamamen kararmış, şimşekler çakıp, son derece kuvvetli gümbürtülerle gelen bir yağmur başlamıştı. Elektrikler de bir anda gidince içeriye dışarıdan giren azıcık bir ışıkla, kendimizce zaman geçirmek için bir şeyler aranmaya başlamıştık biz yine. Ve bir çok zaman oldugu gibi muzurluğumuz tutunca ip bağladığımız bezden bebeği aşağıdaki komşunun penceresine indirip onlara gösteri yapmaya başlamıştık. Adamın her pencereye çıkışında bebeği tekrardan yukarı çekiyordu ağbim. O yağmurlu günde o bebekle yaptıklarımıza ne kadar güldüğümü hatırlamışımdır hep.
Yaz kadar hiç bir şeyi daha çok sevmedim çocukken. Tek mutlu olduğum mevsimdi. 17 yaşıma gelene dek... Yaz bitimini müjdeleyen o kuvvetli yağmurlar soğuyan havaları ve yeniden başlayan okul dönemini de getirirlerdi aslında.
Buralarda, ekim sonundan beri yağmur için dua ediyorum. Dün gece birden başladı gök gürültüleri. Yeniden bir muson fırtınası gibi geldi sağanak yağış!! Bir saat öncesinde yağsaydı beni şehirden eve yürürken yakalayacaktı. Kulağımda müzikle, dükkanlara, barlara, cafelere baka baka yürürken, genç kızken de otobüse binmek yerine yürümeyi tercih ettiğim günleri hatırladım. Her zaman sevmiştim şehrin kaldırımlarını arşınlamayı. İnsanları, çevremi seyrederek bir yandan da kendi hayallerime dalarak yol almayı... ve ara ara hayallerden gerçeklere dönüş yaparak gözüme takılan şeyleri kimileri analiz etmeyi... Hayallerle yaşamın içinden şeyler arası gidip gelen düşüncelerle yürümeye devam eden bir kadınım ben. Belki de elli senelik bir yaşam hep aynı döngü içinde devam etti bugünlere dek.
Kısaca yaşamdan kareleri yakalamayı seven biri oldum hep.. Yürürken hareket eden bedenimden salınan enerjiyi de atmanın bir yoludur bu benim için. Ve yürürken zaman da beni bir yerlere götürür sanki. Bazen küçük bir çocuğun kahkahasına dalarım yollarda, bazen iki kişinin kavgasına, bazen yaşlı bir adamın torunuyla keyifle muhabbet edişlerine...her yürüyüşte yaşamın içinden küçüçük anlara şahitlik ettiğimi farkederim..
Yağmura yakalanmadan eve vardığımda baktımki yolda bir yüzüme, bir pantalonuma damlayan damlalar sağanak yağmura dönüşmüşler . Özlemişiz, etrafın bir anda yıkanıp temizlenmesini, bir de toprağın kokusunu... Bir kaç saat sonra, kızım köpeği indirdiğinde bir kez daha yağarken bu defa çıkarmış telefonunu, çekmiş göklerden inen selleri.. Artık buralara da vardılar sonunda, geldi gelecek dediğimiz kışın o bir iki ay sürecek soğukları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder