24 Kasım 2021 Çarşamba

 

Bir Türk gecesi!!


Bir kaç hafta evvel bana bir mesaj geldi.  Geçen Cumartesi gecesi için.  Bir Türk Gecesi düzenliyorlardı Israel'de son bir kaç senedir iyice genişleyen büyüyen cemaatimiz. Erdoğan Cumhuriyeti'ni bırakanların geldikleri Israel'de zaman zaman bu tip geceler,  bazen konferanslar ya da tiyatro ve kermes gibi şeyler organize ediyorlar çoğu yeni gelen göçmenlerimiz.

Bu insanların bir çoğu ayrıca aynı şehire yerleştiler. Israel'in merkezinde, güzel denebilecek, pahalı sayılan  şehirlerinden birini seçtiler Türk Yahudileri kendilerine. Söylenene göre, Ra'anana merkezinde bir Cuma öğleden sonra yürürseniz orayı bir Türk kasabası zannedebileceğiniz şekilde Türkçe her bir taraftan kulağınıza çalınır olmuş.  Türkiye'de geçirdikleri son senelerden sonra burada artık mutlular deniyor. Eskilerde yaşamın çok daha kolay olduğu Türkiye'deki ekonomik çöküşün ve kendi kültürünü artık korumakta zorlanan cemaatimizin son seçeneğiydi oraları terk etmek. Hiç inanamayacağım insanları birden burada buldum. Orada artık yaşam son derece güçleşince o çok aşık oldukları boğazı ve adayı bırakarak geldiler. Ve bugün bir çoğu burada olmaktan gayet memnun görünüyorlar. Hem işleri var, hem yanlız değiller.  Ve birarada oldukları sürece zorlukları atlatmak onlar için çok daha kolay. Aralarında birbirlerini destekleyenler bu tip gecelerle de sosyal yaşamlarına bir şekilde renk katmaya çalışıyorlar.

Bu işler böyledir. Ne kadar burası bizim evimiz deseniz de, burası Yahudi ülkesi olsa da sonuçta dilini henüz bilmediğiniz, yaşam ve davranış koduna kısmen yabancı olduğunuz bir yerde kendi köyünüzden (!) birileriyle biraraya geldiğinizde yine de daha rahat olursunuz.

Bu bir alışma sürecidir. Kimileri bunu çabuk aşar, kimileri için bir ömür sürer. Bazı özelliklerinizleyse  siz hep neyseniz aynı kalırsınız. Mesela ben seksen sene daha geçse Israellilerin kimi kaba saba hareketlerine alışabileceğimi sanmıyorum. Fazla duyarlı ve daha mesafeli olmaya alışmış olan bir insanın, genelde nezaket alışkanlıkları az olan, düşündüklerini tartmadan olduğu gibi söyleyen, oturup kalkmada pek kural tanımayan, savaşın ya da bir çok koşulların getirdiği etkiler yüzünden bazı şeyleri fazlasıyla serbest bırakan bir toplum içinde yeterinden fazla kibar kalması mümkün. Benim gibi insanlar da bulunsa da sanırım yine de benim gibiler Israel'e bir yerde tuz biber gibiyiz sanki. Tüm gelenlerin içinde buraya farklı bir renk getirenlerden biri olabilirim hala.

Neyse lafın kısası 25 senedir arkamda kalmış olan Türkiye'den her ne kadar çok şikayet etsem de orada kendi yetiştiğim çevrem ve ailemden, 28 sene bende iyi kötü bir kültürel etki oluştu mutlaka. Bir çok yönüyle eleştirdiğim bu kültürün belli izlerini taşıyan ben, 25 yıl yaşadığım Israel'de tamamen karma bir insan olduğumu hissediyorum. Hatta bir çok açıdan kendimi hiç bir yere tam olarak ait hissetmiyorum. Ne Türk gibiyim, ne de Israelli. Çok tuhaf bir şekilde tam olarak  ne gibi  bir kültür yapım olduğundan bile emin değilim. Sadece  kendimi her zaman farklı ortamlara  adapte etmeye çalışırken buluyorum. Böylece yeri geldiğinde kendinizi uzaylı gibi hissettiğiniz bile oluyor.   İçimde karma karışık bir kültür salatası var sanki.  Biraz öyleyim, biraz böyle, biraz da şöyle !!  Uzaydan gelmiş öylesine bir dünya vatandaşıyım artık ben.

Türkçe yazdığım için belki de en fazla türkçenin etkisi üzerimde hissedilebilir. Bu doğru. Ancak gün boyu neredeyse sadece İbranice konuşuyorum ben. İbranice iş yapıyorum, İbranice radyo dinliyorum... Diğer yabancı dillerimde de sürekli okuyorum, müzik dinliyorum ve televizyon seyrediyorum. Ve başka insanlardan, başka kültürlerden de yeterince etkilendiğimi de görüyorum. Hayranlık duyduğum sanat, sinema, müzik bilimum  degişik şeyler var, Beni ben yapan farklı taşlar, bir mozaik gibi işlemişler yapımı. Hiç biri değilim  ve bir anlamda sadece ben benim belki de!!!.................

Türkler çocukluğumun en yoğun parçalarıydılar tabii sonuçta. Onların içinden kimi elit tabakadan insanlarla iletişimim oldu, kimi orta direk Türkler ve sokaktaki insanla devam etmiş olan yüzeysel ilişkilerimle onlar beni dünyaya ilk taşıyanlardan oldular. Kimi anlamda belli bir mesafeyi koruduğum ama her gün birlikte olduğum insanlar.. Ve bir gün gelip tamamen arkamda bıraktığım bir toplum!!

Bu ülkedeyse kimi Türk kökenli ( tabii Yahudi!!)  arkadaşlarım oldu  bir zamanlar. Ancak bir süre sonra artık Türk kökenlilerle dostluk kurmamak kararı aldım. Beni bir anda hepsinden soğutan menfaatler hepsine sırt çevirmeme neden oldu. Uzun yıllar bir daha hiç biriyle görüşmedim. Ve Türklükten ve Türkçeden, ( annem ve yakın çevrem dışında) Türk Kültüründen yeterince uzaklaştım.

Son zamanlara dek. Birden buralara gelen kimi çocukluk arkadaşlarım oldu. Bir çoğuyla hiç görüşmesem de!!

Lafımı çok uzattım, Türk gecesinden bahsedecektim ben...

Daha önce de çağırdılar bir kaç defa, Yunan Gecesi, Latin Gecesi, Bouzouki akşamı, ve bazı aktiviteler. Ve ben gitmemiş, gidememiştim. Bu sefer  arkadaşım hadi Batya siz de gelin dedi ille.

Geçtiğimiz Cumartesine kadar o  geceyi düşünecek vaktim olmadı. O gün geldiğinde birden yüz iki yüz kişinin geleceği bu yerde çocukluğumdan beri hiç görmediğim kimi insanları görme ihtimalim olduğu aklıma geldi. Seneler sonra ilk kez belki de büyükada'da sokaklarda oynadığım, gençliğimde birlikte diskoteğe gittiğim birileri karşıma çıkacaktı, yirmibeş, otuz ya da kırk sene sonra.

Saçlarımda,  diplerinden merhaba demeye başlamış  kimi beyazları yok etmem gerek dedim. ( ( Bu işi çoktan kendim yapmaya alıştım  :)  ) Korona günleri gelip çattığından beri, kesmeye de başladım ben. Banyodan çıktığım gibi, ıslak taradığım saçıma  vurdum makası.  Hafif bir  perçe bile yaptım. Ve biraz da makyajdan sonra, süslendiğim,  özene bezene giyindiğim gibi kendimi geceye hazır hissettiğim an odamdan çıkıverdim. Koket değildim ama yine de hazırdım!!!

Yafo'nun ara sokaklarında bir yerlerde, eski bir binaya ait bir salondu bu kiraladıkları yer. Arabayı park ettiğimiz andan itibaren en az yarım saat bu yeri aramak zorunda kalacağımızı hiç düşünmemiştim.

Hafif topuklu ayakkabılarım gecenin serinliğinde ayağımdan fırlamak ister gibiydiler. Her adımda ayakkabı kendini salarken rahat yürümekte zorlanıyordum ama yine de bir başka taraftan gittikçe güzelleşen  Yafo'nun kendine özgü havasına dalıp gidiyordum. Her biri yavaş yavaş yenilenen binalar, her sokakta açılan yeni yeni cafe'ler, taştan yollarla bütünleşen eski binaların bazılarından gelen kimi Jazz, kimi Pop müziklerin etrafa yayıldığı dar sokaklarda çoğu genç insanların çıkardıkları köpekleriyle yanlarından geçerken acaba ben  partiyi boş verip ayakkabılarımı elime alıp yalinayak buraları keşfe mi çıksam diye düşündüm bir an.

Arkadaşımdan aldığımız telefona göre doğru yöndeydik. Ve beş dakika sonra, kapının dışına taşan insanların olduğu bir giriş gözüme çarptı ileride. İçeriden türkçe müzik geliyordu. Kapıda bekleyen sarışın bayana yaklaştığımda onu bir yerden tanıdığımı düşünürken, o da bana bakıyordu. Anlaşıldı daha bir iki ay evvel görüştüğüm bu insanı tanımamak için inat ediyordum yine ben. Hep olur bu bana,  Sonunda o bana, Batya gel buraya deyip sarılıp öpünce jetonum düştü.. Geceyi organize eden dostumu tanımamıştım bir an. Hadi girin dedi bize.

Yüksek duvarları olan bu salon bana sanki eski bir şarap mahsanını anımsattı birden. Aslında gün boyu kullanılmadığını tahmin ettiğim,  bu iki bölümden oluşan salonu çevreleyen yüksek pencereler ağır perdelerle örtülüydüler. İçeride birbirlerine bitişik olarak yerleştirilmiş daracık masalar tek kullanımlı örtülerle örtülmüş ve hepsi birbiri ardına sıralanarak vagonlar gibi dizilmişlerdi. Sıkış sıkış bir ortamdi. Düşündüğümden çok kişi vardı.

Girer girmez hemen gözlerim insanları tek tek incelemeye başlamışlardı bile. Kimler vardı acaba?

Okulumdan aynı sıraları, aynı dönemlerde paylaştığım iki bayanı gördüm. Biri hala eskisi gibi çok güzel duruyordu. İnsan hiç mi değişmez dediklerinizden  bir bayan. İnanamadım gözlerime!  Sanki Sainte-Pulcherie'de ne ise bugüne dek aynıydı. Orta boylu Türk insanının içinde upuzun boyu, sapsarı gür saçlarıyla göze batıyordu. Diğeriyleyse dokuzuncu sınıfta beraberdik. Çok şahsiyetliydi daha o zamanlardan. Ne istediğini bilen, tuttuğunu koparan cinsten dediklerindendi. Yine öyle görünüyor. Ben daha aklım havadayken, onun ehliyeti vardı. Bazen onun arabasiyle dönerdim eve. Karşımızda otururdu. İkisiyle de sonunda birbirmizi görmezden geldik.

Bazılarını adadan hatırladım.  Hayat bir film gibi geçip giderken en son gördüğümde küçük bir kızdı bir tanesi. Tarzıyla, giyimiyle hala öyleymiş gibi dursa da orta yaşa gelmiş o da benim gibi.

Bir tanesi yanıma geldi birden kulağıma, "Batya'cim poponu kaşı, bu akşam çok hoşsun, !!" deyince güldüm. Dedim ya ben hani,  birisine iltifat yapınca Türkler ya Türk kökenliler nazar değmesin diye mutlaka vurgu yapmak alışkanlıkları vardır. İltifat tek başına gelmez hiç bir zaman. Poponu kaşı, hamsa hamsa ve bir sürü şeylerle o kişinin kötü gözden etkilenmemesi için unutmaz insanlar eklemeyi. Siz bunlara inanmasanız bile karşınızdakinin inanıyor olabileceğini düşünerek mutlaka, en azından..bi maşallah eklenir lafın sonuna..

Derken, çok a la turka olacağından çekindiğim müzik daha bir disko tarzı olunca biraz daha keyiflendim. Ve sonunda biraz dans,  biraz şaka ve biraz gülmeyle geçen akşam beni bir anda çok uzun senelerdir arkamda bıraktığım çocukluğuma götürdü sanki. Bizleri yirmili yaşlara taşıyan bir nostalji var gibiydi o gece. Çok uzun senelerdir,  çevremde herkesin türkçe konuştuğu bir topluluğun içinde bulunmamıştım. Türk Yahudi toplumunu ilk kez bu kadar rahat bir tarzda yakaladığımı da hissettim ( belki yanılıyorum )  Israel'de olmanın verdiği başka bir serbestlik te vardı sanki. Bir aile havası da ayrıca hissediliyordu. Eşim de sizinkiler eğlenmeyi biliyorlarmış dedi. İçilen içkiyle beraber hiç durmadan dans eden ve yüzlerinden gülüşleri inmeyen insanlar gördük. Vakit dolduğunda yanımdakilere bye bye derken ben, ortama biraz daha yabancı kalan eşim:  "Gelecek sefere arkadaşlarınla birlikte katılmak istersen sen benim için sorun yok! "diye akşama son noktayı koyan oldu.


Batya R, Galanti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder