Türkiye'yle bu seferki kriz de şimdilik sonlandı
Dün sabah beşte Nathalie Mordi Oknin çifti hakkında ilk güzel haberleri gördüğümde, çiftin yaşadığı korkunun sonuç olarak bir hafta içinde çözümlenebilmiş olmasının ne kadar büyük bir şans olduğunu düşündüm. Hatta bu olayın bu şekilde ve bu hızda çözülmüş olmasına inanamadım diyebilirim.
Günün ileri saatlerinde artık evlerine dönmüş olan çiftin yüzlerinde inanılmaz bir yorgunluk vardı. Korkunun bir insana yapabileceklerini tahmin etmek güç değil. Korku, bilinmemezlik, yabancı bir ülkenin hapishanesinde çaresizce geçirilen günler insana bitmeyecekmiş gibi gelir mutlaka.
Nathalie Oknin, verdiği ilk basın açıklamasında gazetecilere, Türklerin kendisine kötü davranmadıklarını, kimsenin kendisine el sürmediğini, kesinlikle kötü muamele görmediğini söyledi. Ancak bu yerden aylarca çıkamayacağı korkusuyla günlerdir yemek yiyemeyen kadın, uyku uyuyamamış bu insanlar yılgın görünüyorlardı.
Çektikleri resmi, Whatsapp'taki aile grubuna, Erdoğan'ın evini özellikle işaretleyerek gönderdikleri için başları bir anda derde girdi. Efendim, neden işaretlediniz? Kadın diyor ki; " Bilmiyorum, sadece göstermek için. O an bunu yapmamın çok özel bir nedeni yoktu!" Eminim ailesine, bakın bu ev Erdoğan'ın demek istemişti!! Bunu da söyleseydi oradaki görevlilere, bu bile, "Neden özellikle bunu belirttin sorusunu getirecekti"
Bu kişiler yaşadıklarını sindirmek için günlere belki de haftalara ihtiyaçları olduğunu söylediler.
Geçtiğimiz haftalarda bir tanıdığımın kızı ve eşi bir aylık bir Türkiye turuna çıktılar. O kadar çok seviyorlar ki bu ülkeyi anlatılamaz. Yemeklerini, tarihi yerlerini, doğal güzelliklerini, insanlarını, misafirpeverliklerini..
Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin çoğu zaman çok olumlu hislerle buradan ayrıldıklarını unutmamak lazım. Bu ülkede genelde bir turistin arayacağı herşey var. Güzellikleri, insanın genelde yabancı bir ülkede bekleyeceği sıcak karşılama vs....
Israelliler de bu ülkeyi doksanlardan bu yana ziyaret etmeye devam ediyorlar.
Kimi büyük politik gerginlik dönemlerinde bu ziyaretler azalsa da bugüne dek buraları bırakmadılar Israelli turistler.
Son bir kaç senedir açılan iki yeni "Soap Opera" kanalından seyrettikleri Türk dizilerinden etkilenen kadınlar, gördükleri ihtişamlı evler, muhteşem İstanbul manzaraları ve zenginlikler İstanbul'a daha da çok gitmeye başlamalarına neden oldu. Buralardan oralara gösterilen ilgi turistlerde de yeniden artışa neden oldu.
Ayrıca, Israel'de çok pahalı olan kimi sağlık prosedürleri için de Türkiye'ye çok insan gitmeye başladı. Yani sağlık turizmi çok gelişti. Örneğin, çok genç yaştan saçları dökülmeye başlayan Israelli erkekler, kelliklerine çareyi İstanbul'da buldular. Dişçilere binlerce şekel vermek yerine yarı fiyatına İstanbul'da gittikleri özel kliniklerde ortodondik tedavi görüyorlar. Ve kadınlar yine bir çok estetik ameliyatları da orada yaptırıyorlar.
Türk parası dolar karşısında düşmeye devam ettikçe, Israeliller bol bol alışveriş yapmak için de bize çok yakın olan ve her tür imkanı sunan bu yere gitmeye devam edecekler gibi görünüyor. Kimse olanlardan o derece etkilenmiyor. Orada gittikçe artan nefretin sadece politik bir anlamı olduğuna inanmaya devam ediyor çoğu Israelli.
Sonuçta, Israel Başbakanı Bennett, çiftin geriye dönebilmesi için sözde insiyatifini kullandığı yalanıyla Türk Sultanın önünde el pençe divan olarak, teşekkürlerini sundu. Başbakan Bennett, Erdoğan'ın bizzat olaya müdahale edip, bu krizi çözümlemek için elinden geleni yapmasından dolayı kendisine teşekkür ettiğini, bu şekilde ısınan ilişkilerin daha iyiye gitmesi için de bir fırsat doğduğunu iddia etti.
Galiba Erdoğan'ın aradığı da buydu. Mavi Marmara'yı buraya gönderip, Israel karasularını ihlal edip, Israel askerlerine demir çubuklarla saldırttığı teröristleri için de, yaşanan çarpışmanın sonunda Israel'den özür almıştı. Hem özür almış hem de çatışmalarda merhum olan eşkiyaları için tazminat talep ederek sonunda bunu da Israel'den koparmayı bilmişti.
Türk insanı için en önemli şey onurlarıdır!!
Bu defa da, iki masum insanı hapse attıktan sonra Israel'den teşekkürü kopardı. Türklerin Sultanlarına duydukları saygı hanesine kazandığı puanlara değmiştir belki de.
Kimilerine göre, Erdoğan bu hamleyle, Israel'e yeniden hacılar gönderebilmek için yeşil ışık aldı.
Erdoğan'ın, bütün Arap ülkelerinden kovulan Hamas militanlarını Ankara'da kabul ettiğini biliyoruz. Türk Hükümetinin, Kudüs'ün Müslümanların denetimine geçmesi için ne gerekirse yaptığı biliniyor. Erdoğan her fırsatta, her mitingde bunu söylemekten çekinmiyor.
Bizleri her an katil diye nitelendiren bu adama güven duymak nasıl mümkün? Müslüman Kardeşlerin adamı olan Ortadoğu'da halifelik hayalleri kuran Erdoğan'ın başı son zamanlarda yeterince bela içinde olduğundan. bir teşekkür karşılığı olayı bitirmeyi tercih etti. Çünkü Israel, olay büyürse, kendisi de alacağı kimi ileri adımların neler olduğunu Erdoğan'ın kulağına fısıldamış deniyor. Israel'ín elindeki kozları neydi bilmiyorum. Ancak son zamanlarda ne iç politika'daki duruşu ne de sağlığı açısından çok iyi bir durumda değil adam. Amerika'yla da arası hala kötü. Yeni bir gerginliği de kaldırmakta zorlanabileceğini hesapladı deniyor.
Bu olay bana arada, Orient Express'i hatırlatmadı değil.
Türk polisinin bizde yarattığı korkuyu açıkça bilen, yakından hisseden biri olarak, Oknin çiftinin iyi muamele görmeleri için dua ettim.
Türkiye'de polisi biz emniyetimizi sağlayan bir memur gibi görememiştik. Özellikle azınlıklar için. Haksızlığın, ikinci derece vatandaşlığın, hkendini savunamamanın adresiydi polis teşkilatı. Benim güvenliğim için var olan bir kurum olarak görmedim bu kurumu. Onlardan hep korkmuştuk bizler!!
Ağbimin 23 yaşındayken polisle başına gelen, çok tuhaf bir olay ise zihinimizde yer tutmuş, bir hatıraya dönmüştür. Bir kış günü evimizin kapısına gelen iki polis memuru kapıyı açan anneme ağbimin ismini verirken onlarla polise gelmesi gerektiğini söylediklerinde annem şok olmuştu. Sorunun ne olduğunu orada söyleyeceklerdi. Sonuçta hakkında bir şikayet vardı. Ve bu şikayete göre, ağbimin plaka numarasındaki arabanın, aynı gün daha önce adını bile duymadığı, İstanbul'un hiç bilinmedik mahallelerinden birinde bir çocuğa çarptığı söyleniyordu. Gecenin bir vakti, İstanbul Merkezinin kilometrelerce dışında kalan, izbe, kapkaranlık sokakların içinde girdikleri polis binasında ona suçlu gibi davranan komisere cevap vermeye çalışan ağbimin nasıl bir panik yaşadığını gören annem; "Benim oğlum buraları tanımıyor bile, siz nasıl onu suçlarsınız?!!"diye bağırdığını biliyorum. Evden akşam üstü çıkıp geceyarısı döndüklerinde maruz kaldıkları suçlu muamelesi, suçu atan tarafın çocuğunun sokakta oynadığını görenlerin ifadesiyle gerçeklerin ortaya çıkışıyla değişmişti. İnanılır gibi değildi. Ortada sadece bir iddia varken polis ağbime bağırıp çağırıyor, ona ilk andan itibaren suçlu gibi davranıyordu. Gerçekler neyseki çok çabuk ortaya çıkmıştı. Birisi belki ağbimden para sızdırmayı planlamıştı.
Türkiye'ye isteyen gider, isteyen orada yaşar ancak bilirsiniz ki böyle bir yerde, kendinizden çok emin, istediğiniz gibi davranamazsınız. Hareketlerinize, konuştuklarınıza çok dikkat etmek zorundasınız. Bilmediğiniz yerlerde serbest davranmanın riskleri olduğunu, fotoğraf çekmenin bile suçlanmanız için bir neden olabileceğinin bilinciyle davranmak zorundasınız. Ayrıca burada kendinizi savunamayabileceğinizi de bilmek önemlidir. Bu sebeplerden, Türkiye'yi organize bir grupla, bir rehberle gezmek yine de daha güvenli olabilir.
Israel hükümeti hala daha Türkiye'yle iyi ilişkiler kurmaktan bahsederken, Erdoğan'la bunun nasıl mümkün olduğuna inanıyorlar bilmiyorum. Ortadoğu'da aslında hiç bir ülkeye sonuna kadar güvenmek mümkün mü o da ayrı bir soru. Bu yerlerin kanunları değişik. Bir gün bir yönetim ertesi gün bir başkasıyla yer değiştirdiğinde oyunun kuralları en baştan yazılabiliyor. Bugün askeri işbirliği yaptığınız ülkeler yarın onlara sattığınız silahları size doğrultabilirler. Ancak ister istemez duruma ve zamana göre davranan Israel hükümetleri her defasında yeni müteffiklerle yoluna devam edebiliyor. Türkiye ise sözde hala düşman statüsünde sayılmasa da kesinlikle dost bir ülke de sayılmaz mutlaka!!! Yarın da bizim için ikinci bir İran olmayacağının garantisi ise kesinlik yoktur!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder