8 Kasım 2021 Pazartesi

Çocukların her savaş yaşadıkları travma herşeyden zor!!


Geçtiğimiz Pazar Israel'de 2013'ten bugüne her iki senede bir tekrarlayan "Mavi Bayrak" tatbikatı başlatıldı.  Kara, Hava ve Deniz Birliklerini içeren ve bir ay boyunca devam etmesi planlanan tatbikat, bugüne dek yapılanlardan en kapsamlısı.  Özellikle dışarıdan yedi ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen Hava Tatbikatı şimdiye dek olanların en büyüğü olarak nitelendirildi. ABD, Fransa, Almanya, İngiltere ve Hindistan'dan gelen birliklerle birlikte hava tatbikatına 70'ten fazla uçak iştirak ederken, böylesi bir durum Israel'in kurulduğu 1948 yılından bu yana ilk kez oldu. Hava tatbikatına ayrıca 1500 personel de katıldı.

Ayrıca tüm ülkede bir anda kopması beklenen savaşa, yedek birliklerin ne derece hazır olduklarını  ortaya koyması açısından da önemli bir tatbikat bu. Bu kapsamda,  geçen hafta süpriz bir şekilde, yedek birlik askerleri birden askeriyeden çağırı alarak tatbikata katıldılar. Ayrıca tüm ülkedeki acil servisler de bu geniş çaplı harekete  istirak ederek sivillere acil müdahaledeki yeterliliklerini gözden geçirmekteler.

Ve bunun yanında çoğu Negev Çölünde yapılan tatbikatta, havadan ve karadan havaya saldırılar simüle edilerek, İran'dan gelecek füze tehtidine karşı hazırlanılıyor.

Buradaki yoğun hazırlığa karşılık geçtiğimiz günlerde İran Israel ve Amerika'yı uyararak, kendisini hedef alacaklara karşılık çok ağır cevap vereceklerini söyledi ve aynı günlerde mollalar da askeri tatbikat başlattılar.

Tatbikatın başladığı ikinci günde bulunduğum Hertzeliya deniz kıyısında ikide bir duyulan patlama sesleri kimseyi rahatsız eder gibi değildi. İnsanlar bu ülkede her  duruma alışıklar. İnsanlar ister istemez her olasılığa psikolojik olarak hazırlıklı olmayı öğrenmişler. Zaten kimi ses hızını geçen uçakların hava sahasında devamlı bulunduklarını da bildikleri için paniğe kapılmalarını gerektirecek bir durum görmez insanlar. Aslında bu öyle sevinilecek övünülecek bir durum mudur, yoksa bu tip şartlarda yaşamak zorunda olmak üzücümüdür? Sanırım bu bölgenin koşulları budur!!

Bazen kendinizi bulunduğunuz şartlara adapte etmekten başka çareniz olmadığını bilerek yaşamaya devam edersiniz. Kimse yarın eğer şu ya da bu olursa ne yaparız diyerek, korku senaryoları çizerek yaşayamayacağını bilir. Bir yerden sonra kendinizi kaderin ellerine teslim etmek dahil bir şekilde rahatlatmayı öğrenirsiniz. "Herşey iyi olacak!"der çoğu kişi. Bu yüzdenmidir bilinmez, tüm askeri tatbikatlara, gerçekten yaşanan kimi çatışmalara ve her daim var olan gerginliklere rağmen bu ülke insanı sabah yatağından kalkıp işine gider, gece eğlencesine devam eder, çocuklarını spora, müziğe yönlendirir. Çalışır didinir, öğrenir. İnsanlar her şey bir yana çok çalışkandırlar. Ama gerçekten çok çalışırlar. Ve yorulmazlar. Hem çalışırlar, hem okurlar hem de hayat yaparlar. Ve askere giderler!!!

Bazen bunca enerji nereden diye sorarsınız kendiniz.   Ya yarın ölürsek diye bir korku yoktur burada sanki. O ihtimal varsa da yoktur buradaki insan için. Gece karşımızdaki spor tesisleri her yaştan insanla dolup taşar,,Hayat normal syrindedir her an.  Ve üretim ve tüketim hiç durmaz. Ve insanlar yaşamın her alanında çok aktif bir şekilde yer almaya devam ederler. Yediden yetmişe bir şeylerle meşgul olan insanlar gerçekten çok büyük bir enerji sergilerler. Bu insanlar yaşamı seviyorlar. Ölmeyi değil. Ölmemek için de her tür gayreti göstermeye hazırlar. Sanırım Arap toplumuyla aramızdaki en büyük ayrıcalıkta burada. Yaşamak gayreti. Ve bunun ardından herşeyi yapmaya hazır olmak. Ölmek için değil, daha iyi yaşam şartları için gayret göstermek.  

Ancak yine de son hafta tekrardan konuşulanlar ve ortaya konulan senaryolar gerçek anlamda insanı ürküten şeyler. Her koldan bir saldırı, son senelerin en çok gündeme getirilen ihtimallerin başında.

Hizbullah, Lübnan'da hiç olmadığı kadar büyük bir sorunun içinde. 80'lerdeki iç savaştan beri girdikleri en büyük krizi yaşayan Lübnan halkının artık içlerinde görmek bile istemedikleri bu milis kuvvetlerin tek desteği İran. Ancak en az Lübnan kadar ekonomisi batık olan İran nasıl bir savaşı göze alır ki diye düşünsekte, bu insanların sağları solları belli olur mu? diye düşünüyorum. Onlara göre savaş her zaman tek çare olarak görülebilir!! Şu an tüm bölgedeki hareketleri nedir ki zaten? Hizbullahi senelerdir Suriye'de kim destekliyor? Israel'in kuzeyine binlerce balistik füze nakliyatı yapanlar kim? Yemen'de Suudilere karşı savaşanlar kimler?

İçerideki kaynamayı durdurmak için daha ne kadar Israel'i kullanabilirler bilmiyorum. Ancak İran gün geçtikçe Ortadoğunun tümüne hakim olma çabalarını güçlendirmiş görünüyor. Belki de bu yüzden Rusya Israel'in bu ülkenin hegemonyasına, Ürdün, Suriye ve Lübnan üçgeni içinde engel olma çabalarına ses çıkarmıyor.

Bugün Yahudi ülkesinin en büyük endişesi, bu ülke sınırları içinde konuşlanma çabalarına devamlı hız veren molla rejimiyle devam eden ufaklı çatışmaların bir anda çok cepheli bir savaşa dönüşebilme olasılığıdır.

Ortadoğu kazanında kaynayan ekstrem uçların halkın sosyal ve ekonomik yaşam şartları onları ilgilendirmiyor. Tahran'daki hastanelerde Corona'dan, ilaç yokluğundan, elektrik ve susuzluktan ölen insanlar, bir lokma yiyeceği olmayan çocuklar önemli değiller.  Ayetullalar  kurdukları Şii İslam rejimibu yerlerin kontrolünü tamamen ele geçirmek istiyorlar. Zannediyorlar ki onların gücü herşeye yetecek!! Ve ne isterlerse o olacak. Sonuçta, güç bende artık oyunlarıyla bu bölgeden yükselecek alevlerin neleri getireceği bilinir mi? Bilinmez.  Şu an için Körfez ülkeleri, Israel'in kuruluşundan bugünlere ilk kez, sadece Yahudi Devletini tanımakla kalmadılar, askeri işbirliği de yapmaya başladılar. İran yüzünden, Körfezdeki ülkeler Israel'e yaklaştırmaya devam ederken, son tatbikat çerçevesinde Arap Emirlikleri Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Nasser Mohammad  Al Alawi Israel'e geldi. Önümüzdeki  sene içinde Suudi Arabistan'nın da Israelle diplomatik ilişki kurması bekleniyor.

Geçen hafta aynı tatbikat kapsamında, Rishon Le Tsion'da  bir defalık alarm çalacağı haber verildi. Oğluma bunu söylediğim an girdiği sıkıntı o derece büyüktü ki, onu yatıştırmam mümkün değildi. Bu sadece alarm Gal, gerçek değil desem de sadece sirenin sesi ona yetiyor. Anne o saatte Rishon'da olmasak. Peki dedim. Hemen yani başımızdaki bir şehirde bir saatlik küçük bir oyalanmamızın ardından eve döndük.

Gerçek savaş olduğunda, sığınaklarda günlerce durmak zorunda kalacağımızda, ( söylenildiği, yazıldığı gibi!)  kafamızda hiç bitmeyen füzeler ve patlamalarla oğlumun geçireceği paniği nasıl yatıştırabileceğimizi  bilmiyorum. Ölüm değil de sanki bu daha mı korkutucu acaba? Ölüm bir sondur!! Çocukların her savaşta yaşadıkları travma ise belki de herşeyden zor!!

Dilerim senaryolar  gerçeğe dönüşmezler.


Batya R. Galanti


 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder