Insanın yuvası temiz ve huzur dolu olmalı.
Yıllar evvel gittiğim İbranice kursunda dünyanın çok farklı yerlerinden insanlar tanımıştım. Ulpan olarak bilinen bu dil kursları Israel'e Aliyah yapanlar için açılmış okullardır. Son otuz senedir bu okullarda en çok Rus kökenli göçmenler tanırsınız. Hatta bu okullarda belki de İbranice'den evvel kulağa ilk çalınan dildir Rusça.. Benim zamanımda sınıfımızda ayrıca Fransız, Taylandlı, Amerikalı ve Ukraynalılar vardı .
Aralarında benden yaşça büyük, tatlı, kibar bir bayanıysa unutmam. Kendine çok özen gösteren, her gün okula değil de bir partiye geliyormuşcasına şık olan bu bayan benimle hemen samimi olmuştu...
Bir gün beraber bir pazarlama işi yapabileceğimizi söylemişti. Bana bir firmanın mallarını satıp yüzde almak mümkünmüş diyordu.. Böyle işlerin ciddiyetine pek inanmadığım için ilk anda fazla sıcak yanaşmamıştım ama bana ısrarla evime gelirsen sana ürünleri tanıtıp biraz anlatırım belki o zaman olaya daha ciddi bakabilirsin deyince birbirimize yakın oturduğumuz için bir öğleden sonra onunla evine gitmeyi kabul etmiştim.
Israel'deki, klasik üç dört katlı, taş binalardan birine geldiğimizde birinci kata çıkmistik birlikte.. Kadınla evine girdiğimde beni ilk karşılayan şey içerideki ağır koku olmuştu. Salonda kır saçlı ihtiyar bir yaşlı kadın sessizce otururken ben gülümseyerek; " Şalom!" dedigimi hatirliyorum. Evin içi eski olmanın ötesinde son derece bakımsızdı.. Salonda kapalı tutulan pancurların arkasındaki karanlığa karşı evde insana sıkıntı veren küçücük bir ampul yanıyordu. Darma duman bir evdi burası. Ben üzerine bu kadar özen gösteren, akıllı bir kadının evini sanırım bu şekilde hayal etmemiştim.
Salondaki karmaşanın ortasındaki koltuklardan birine çekimser bir havada yerleşirken kadın beni mutfaktan çağırıyordu. " Batya bak firmanın bir kaç ürününü, kimi vitamin ve minerallerini göstereyim sana !" derken o ister istemez kalkıp mutafağa yöneldim. Kapının ağzına vardığımda , III. Dünya Savaşı sonrası bir halde olan mutfaktaki mermerin üzerinde bin bir yıkanmamış tabak çanak arasında yerleştirdiği küçük şişeleri anlatmaya, bana bilgi vermeye başlamıştı. Bak bu şişe şu vitamin, bak bu şişedeki şu işe yarıyor. Derken bir dakika diyerek gerideki buzdolabına doğru gidip kapısını açarken; "Soğuk bir şeyler içersin herhalde? " deyip, eğilerek buz dolabından Coca-Cola'yı çıkarmıştı.. Işte o an buzdolabının hizasinda, hemen yerde gördüğüm şeye tam bakakalmıştım. .. Buzdolabından düşmüş bir yumurta yerde kırılmış ve o şekilde tahminim günlerce bırakıldığı için fosilleşmek üzereydi. Gayet normal bir ses tonuyla ; " Ahhh şu oğlum yok mu ne kadar inatçı, ona kaç kez şunu silsin dedim !!" (!!) diye bana yerdeki tarihi yumurta hakkında bilgi verirken kendimi: " Sanırım ikiniz de epey inatçısınız !" dememek için zor tutmuştum.
Böylesi bir evde nasıl bir şey içebilirdim. Teşekkür ederim, ben bir şey almayayım, zaten gidiyorum birazdan " derken , bu kadar pis bir ortamda yaşayan bir insanın patolojik bir şeyleri olması lazım diyen aklımın durma noktasına geldiğini anımsıyorum..
Kendi üzerinde bu kadar titiz ve dikkatli olan insanların yaşadıkları ortamları da temiz tutmak için en ufak bir gayret göstermemeleri bir hastalıktır herhalde! Nasıl ki normalın üzerinde bir titizlik obsesif kompulsif bozukluk olarak niteleniyorsa böyle bir pislikte huzur içinde yaşayıp, insanları rahatça evinize kabul edebiliyorsanız bu da herhalde normal bir şey olmamalı..
O zamanlar ben tek bir oda'da kirayla oturuyordum; ve çok yakında yasadigim şehrin hemen bitişiğindeki bir başka yerde bulunan, annemlere ait olan daireden çıkacak kiracının yerine geçecektim. . En az yirmi senedir bir kiracıdan diğerine el değiştirmiş olan bir evdi bu.. Son kez uğradığımda berbat durumdaydı.. Bizim dairede yaşayan genç bayan İbranice kursundan tanıdığım o kadınla akrabamıydı bilmiyorum ama evin halini son gördüğümde gözlerime inanamamıştım...
Kısacası bu eve geçtiğim ilk günlerde üstlendiğim, temizlik, yıkama ve boyama işlerini unutmam mümkün değil.. Ama o zamanlar benim için önemli olan tek bir şey vardı: o da Israel'de kurduğum yeni hayatım için verdiğim mücadeleydi.. Ve bunun için ne kadar çaba harcıyorsam benim için o kadar çok değer kazanıyordu.
Evin ilk halini gördüğüm andan itibaren satın aldığım temizlik maddeleri ve temizlik aletleri ve duvar boylarıyla uğraşırken, kafasında jokey şapka, elinde fırçası olan bir ameleye benziyordum.. Ama mutlu ve gururlu bir işçiydim. Mutfak duvarlarından yağları temizlemek için elimden düşmeyen korkunç yağ çözücünün kokusunu solumamak için tüm pencereleri açtığımda. günlerce sıva ile ev duvarlarındaki delikleri kapatırken, yıllarca temizlenmemiş tuğlaların üzerindeki kır tabakalarını silerek mutlu oluyordum ben. Çünkü yoktan yaşanabilir bir yuva hazırlıyordum kendime.
Evin ilk halini gördüğüm andan itibaren satın aldığım temizlik maddeleri ve temizlik aletleri ve duvar boylarıyla uğraşırken, kafasında jokey şapka, elinde fırçası olan bir ameleye benziyordum.. Ama mutlu ve gururlu bir işçiydim. Mutfak duvarlarından yağları temizlemek için elimden düşmeyen korkunç yağ çözücünün kokusunu solumamak için tüm pencereleri açtığımda. günlerce sıva ile ev duvarlarındaki delikleri kapatırken, yıllarca temizlenmemiş tuğlaların üzerindeki kır tabakalarını silerek mutlu oluyordum ben. Çünkü yoktan yaşanabilir bir yuva hazırlıyordum kendime.
Birikmiş paramdan yaptırdığım standart mutfağımı düzenleyip yerleştirdikten sonra, salon için oradan buradan aldığım temiz ama ikinci el kimi eşyalarla, diktirdiğim perde, kimi süsler ve en sonunda balkona yerleştirdiğim saksılara diktiğim çiçeklerle kendim için yarattığım mütevazi dünyama girenler bana , " Aaa evin ne güzel olmuş!" dediklerinde benden mutlusu yoktu her defasında..
İlle de lüks değil ama temiz ve huzur dolu bir ortam olmalı insanın yuvası..Yaşanılası bir his vermeli herşeyden önce!
Batya R. Galanti
İlle de lüks değil ama temiz ve huzur dolu bir ortam olmalı insanın yuvası..Yaşanılası bir his vermeli herşeyden önce!
Batya R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder