Bir dili unutmamak için o dili kullanmak gerek!
Sabahın erken saatinde yan komşum Dreyfus karşıma çıktı, yanında o çok tatlı eşi Ruth ve iki genç bayanla birlikte , " Günaydın dediler.... Dreyfus'lar, sanırım son on yıldır taşındılar yanımızdaki daireye . 80'lerinde, çok sevimli bir çift onlar. Daha evvel aynı daire'de oturan aile de harika insanlardı. Sanırım komşularımızdan yana şanslıyız.
Yan yana oturmamıza rağmen bazen aylarca karşılaşmadığımız olur, bazense aynı hafta içinde bir kaç kez rastlarız birbirimize.
Ruth, meraklıdır hep, sorar Danielle nasıl? Herşey yolunda mı? Ruth'la kimi zaman bir kaç dakika içinde hayatın problemlerini çözmeğe çalışır bir durumda bile buluruz kendimizi. Hatta bir çok kez, gelin bir akşam der bize Ruth.. Amos, Weizmann Bilim Enstitüsü'nde Endüstri Mühendisliği doktoru..o da şeker gibi bir adam , ama erkek işte, kadınlar gibi geveze değil..bazen sabri taşar, karısına, " Ruth, ben eve giriyorum artık der: bazense sessizden kaçar..
Amos bu kez asansörde inerken hep beraber, yanlarındaki iki genç kızla fransızca konuşuyordu .
Danielle hatırlarım, bana orta okuldayken bahsetmişti bir gün; Amos onun sınıfına gelmiş ve çok karmaşık ve hüzünlü hikayesini çocuklara anlatmış...
1930'ların Paris'inde geçen çocukluğunda yaşadıklarını... Almanların işgaliyle başlayan kıyımdan kurtulmak için sığındıkları Katolik bir ailenin yanında geçen senelerini ve savaş sonunda Israel'e göç edişiyle burada başlayan yeni hayatını..
Amos'un konuşmasında daha önce Fransız aksanını pek farketmemiştim, belki Israel'e geldiğinde yaşının hala daha yeterince genç olmasından dolayıdır..
Asansörde indiğimiz o bir kaç dakikada onların konuşmasını duyarken adeta kıskanıyordum..keşke onlar gibi konuşabilseydim diye..
Bir de hep unuttuğum o soruyu zamanı geldiğinde sorsam diyorum Amos'a, " O çok ünlü Alfred Dreyfus'la bir akrabalığı var mı acaba?
Hayat boyu en büyük sorunum Fransızcayı konuşurken hata yapmaktan çekinmek oldu..
Halbuki geçtiğimiz yaz bir toplantıda Fransa'dan gelen turist bir karı kocanın yanında oturduğum bir yemekte nasıl da çenem düşmüştü ....
Tel Aviv'in sıcacık akşamlarından biriydi. Israeli baştan sona çizen kıyısındaki altın rengindeki kumlarıyla insanı cezbeden kumsallardan birine bakan terasta yediğimiz yemekte , loş ışıkların altında, kimi surf severlerin geçtiği, kimi bisikletlilerin hiç durmadan yollarına devam ettikleri, ve ilerideki meydanda bir yığın insanın yuvarlaklar halinde klasik Israel danslarını yaptıkları halde geçirdiğimiz saatlerde , Ermeni asıllı çok sempatik profesör bir bayan ve onun Fransız eşiyle son derece samimi bir ortamı paylaşmak şansım olmuştu bir yaz akşamı. Uzun senelerden sonra, Fransızca sohbet etmiştim saatlerce..
O gün beni bu çiftle tanıştıran, ağbimin eşi, Profesör'ün onun kuzini olduğunu söylediğinde önce , direk türkçe konuşmaya başlamıştım, ardından eşinin Fransız olduğunu anlayınca, bende bir an büyük heyecan.... açmıştım ağzımı.. Tam günümdeydim. Sanki senelerdir Fransızcayı hiç bırakmamışım gibi bir rahatlık hissettmiştim o gün nasılsa..
Bu bende çok ilginç bir huy gibidir, Sankigünümde olmalıymışım gibi. O gün kendi kendimi ikna etmiş gibiydim.. Neredeyse çok minimal hatalarla , gayet iyi götürdüğüm sohbetim bana moral kaynağı olmuştu. Birbirimizden çok hoşlandığımız o insanlar fransızcam için pek övgüler yağdırmamış olsalar da.
Aslında Fransızlar.bu konuda genelde çok iltifatkar bir millettir,. Kendi dillerini nasıl konuşursanız konuşun bundan çok memnuniyet duyuyorlar ve hemen bunu belirtmeden geçmiyorlar..Bu da güzel bir duygu veriyor insana..
Geçenlerde kızım bana hayıflandı; " Anne neden bana Fransızca konuşmayı kestin diye!"
Kızım doğduğunda ona kendi ana lisanım olan türkçe yerine fransızca konuşmaya karar vermiştim. Ne komik! Hayatımın hiç bir döneminde günlük lisan olarak kullanmadığım ve slang olarak neredeyse hiç tanımadığım bir dili ve yıllardır pratik yapmadığım bu zor lisanı çocuğuma konuşmak ve öğretmek nasıl bir fikirdi bilmem ama bunu kendime bir ödev olarak almıştım..
Bu şekilde iki amacım vardı; Birincisi kendi kendime pratik yaparak bu dili unutmayacaktım ( en azından bildiğim kadarını ) , ikincisi çocuğuma bildiğim bir şeyi öğretecektim..
Kendi kendimi fransızca konuşur duyarken ne kadar doğal gelmese de kulağıma , ne kadar kitap gibi konuşsam da , ne kadar hatalarım da olsa yine de bunun iyi bir fikir olduğuna inanmıştım..
Her gece Danielle'e Fransızca hikayeler ve masallar okumakta bunun içindeydi.. Beş sene buna devam ettim.. Ve Danielle ona konuştuğum herşeyi anlıyordu ama İbranice cevap veriyordu.
Taa ki Gal doğana kadar buna devam ettim.. Gal'in doğumuyla gelen karmaşık durumlar, yıpranan sinirlerim tüm sabrımı benden almıştı birden . Zaten bir türlü konuşmuyor da bu lisanı diyerek bir gün Frnasızcayı bıraktım..
İlginç olan Danielle geçenlerde Fransızca bir şarkının sözlerini net net söylüyordu.. Bir çok şeyi bugün hala hatırlıyor, masalları ise hiç unutmamış.. Tekrar onunla Fransızcayı hatırlasam dedim..
Bir de geçtiğimiz günlerde La Terra Santa diye bir Lise var Yaffo'da , önünden geçtik arabayla. İllede ben bu okulu görmek isterdim çok Anne dedi. Yanındaki Kiliseyi de. Sanki benden ona bir şeyler geçmiş gibi. Bir gün gider gezeriz beraber dedim..
Acaba buradaki okulu bitirenler de bizim okulu bitirenler gibi iki kelimeyi biraraya getirmekte zorlanırlar mı diye de düşündüm birden.. Nedense , senelerce eğitimden sonra , talebeler hala daha konuşamazlardı pek. Pratikleri yoktu ki. Sadece bu dili dinleyip , kısmen Litterature gibi derslerde tekstleri yazarak yorumlamayı biliyordu çocuklar ama günlük konuşulan Fransızcadan pek haberleri yoktu çoğunun.. Ağır türkçe şivelerini düzeltmek içinse bir çaba yoktu hiç.
Bu okullara sayılan onca paraya rağmen , okulu bitirdiğimizde çok daha fazla pratiğimiz olabilirdi gibime gelir hep. Daha fazla konversasyon dersleri olmalıydı. Frnasızca kimi konuları tartışmalıytdık, Fransızca şarkılar söylemeli, filmler izlemeliydik , bir Franasızın günlük kullandığı dili öğrenmeliydik biraz da. Ama belki genel olarak bu dilin temelini vermişlerdi , bundan sonrası ise bize aitti. Çok fazla okumak ve bu lisanı kullanmak gerekiyordu..
Çalışma hayatları bir Fransız şirkette geçenler, Fransa'ya göç etmişler ya da bir şekilde bir Fransızla yaşamlarını birleştirmişler dışındakilerin kaçta kaçı bu lisanda kitaplar okumaya ve senelerini verdikleri bu dili unutmamak için çaba göstermeye devam etmişlerdir bilmiyorum.. Ben hayat çarpışmamdan kalan zamanlarımda Fransızca makaleler okuyup ve kimi programlar izlemeye devam ediyorum zaman zaman ve çok sevdiğim Fransızca şarkıları dinlemekse her zaman ayrı bir keyif...
Keşke bir de, " hata yapmaktan çekinmeyeceğim " bir dostumla pratik yapmak imkanım olsaydı ... derim hep!
Batya, R. Galanti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder