19 Ağustos 2021 Perşembe

 


Karanlıkta kalan ülkelerin değişmeyen kaderi


1984 senesinde Sovyetler Birliği Orduları tarafından bombalanan bir Afgan köyünde yaşayan Şarbat Gula'nın ailesinden geriye sadece dört kardeş kalmıştı.  Aynı köyde yaşayan kimi diğerleri gibi, Şarbat Gula'nın ölen anne babasının ardından yetim kalan dört kardeş ve büyükanneleriyle birlikte dağlara kaçarken, vatanlarına dönmeleri için aradan uzun yıllar geçmesi gerekecekti. Ilk olarak Rusların ve yıllar sonra Amerikanın bu bölgedeki varlıklarıyla, bitmeyen savaşların sonunda ölenlerden geriye kalanların hayatı kolay kolay değişmeyecekti.

1970' lerden bugüne devam eden mülteci sorunu sadece 1970'ler, 80'ler ya da 2000'lerle sınırlı kalmadı...

1800'lerde İngilizlere karşı savaşanlar, 1980'lerde Rus uçaklarını düşürenler, 2000'lerde Amerikan askerine karşı koyan radikal gruplarla birlikte bu köylerde, şehirlerde, bu dağlarda yaşayan kadın ve çocuklar bir kamptan diğerine, açlıkla tokluk arası bir yaşam içinde, sadece hayatta kalabilmek için mücadele veren mültecilere dönüşmüşler bir yaşam boyu...

Hiç bitmeyen bir göçebe yaşam sürdüren insanların gözlerinde umut ışığı görmek ne kadar mümkün bilmiyorum..

1985 senesinde Amerikan National Geographic dergisi'nden bir fotoğrafçı Afganistan'dan Pakistan sınırına geçen mültecilerin yaşadıkları bir kampı ziyaret eder. Batı'da, kendi kültürlerinden, kendi coğrafyalarından çok farklı noktalardan, uzak diyarlardan getirilen savaş hikayelerinin, savaş fotoğraflarının çektiği ilgi bellidir. Uygar dünyada, yeryüzünün farklı yerlerinden gözlerinin önüne taşınan hikayelere, savaşların getirdiği yıkımlara, bir çeşit duyarlılık mevcuttu her zaman. Bu duyarlılık çoğu kez bir derginin kapağında canlanan bir çeşit sanatsal ilgi değerinde olsa da,  kimi insanlar için yine de bir yerde bir çeşit farkındalık ta yaratmıyor değildi.

1888 senesinden beri Amerika'da yayınlanan National Geographic dergisinin en ilgi çeken taraflarından biri de sanırım kapak resimleriydi.  Yaşanan dijital gelişmelerle birlikte bugün bir kaç adım daha ileride olan fotoğraf sanatının daha az profesyonel olduğu senelerden beri kapak resimlerinde canlanan değişik insan manzaralarını, doğal mekanların mükemmeliğe varan detaylarıyla, muazzam renk cümbüşüyle insanları buluşturan bu magazin dergisinin her sayısında ayrı bir sanatsal esere imza atılır gibiydi !!  Ve bugüne dek dergi bu özelliğini korumaya devam etmiştir.

1985'te Steve MacCurry adındaki Amerikalı fotoğrafçı. yine aynı derginin kapağında yer alacak olan çok ünlü bir fotoğrafı çekmek için yola çıkmıştı. Pakistan'da yaşayan Afgan mültecileri ziyaret ettiğinde, Sovyetler Birliğinin işgaliyle bu bölgede oluşan insanlık dramını elinden geldiğince dünyaya duyurmayı amaçlıyordu.

Buralarda bulunduğu günler içinde eminim çok fazla resim çekmiş, çok fazla insanın acısına tanıklık etmişti... Ancak tüm resimlerin içinden bir tanesi National Geographic dergisinin bugüne dek bir İcon'a dönüşen, en çarpıcı, en akılda kalan, en çok ses getiren resimlerden bir tanesi olmuştu.

Bu fotoğraftaki kız ziyaret ettiği mülteci kampında barınan çocuklardan sadece biriydi. Adı Şerbat Gula'ydı. Daha 13 yaşındaki bu kız çocuğu Pakistandaki kampta bir okula gidiyordu. Koyu renk saçlarını örten örtüsünün saklayamadığı tek şey yemyeşil gözlerindeki derin bakışlarıydı. Esmer teniyle müthiş bir tezat teşkil eden o yemyeşil gözleri dünyada tanıyacak milyonlar belki de milyarlar olacaktı...

O gözlerin sormak istediği çok fazla soru vardı mutlaka. Mesela resimlerini çeken yabancıya. Neydi onda kendisine karşı olan bu özel ilgiyi uyandıran şey diye sorabilirdi? Yaşadığı kaderin onun bu kadar ilgisini çekmesinin sebebi neydi? Karşındaki adam, hayatında belki hiç görmediği bir makineyle onun fotoğraflarını çekerken, çocuğun belki karnı yeterince doymamıştı bile.  Peki ölen anne babasının, kaybettiği yuvasının hesabını  kime soracaktı?

Deklanşöre hiç durmadan basan genç fotoğrafçı onun sadece adını öğrenmişti herhalde. Dünyaca ünlü derginin kapağındaysa sadece yüzü yayınlanacaktı. İsminin bilinmesinin çok fazla bir değeri yoktu sanırım. Ona hak görülen şartların kirliliğiyse yüzünden çıkmayan çamurdaydı. Yaşamak zorunda kaldığı şartları kendi seçmeyen bu genç kızın yeşil gözleri tüm dünyada, bu bölgedeki mültecilerin adına bir sembole dönüşürken Afgan halkının kaderinin bugüne dek değişmeyeceğini kaç kişi tahmin ediyordu?

Yaşadıkları topraklardaki zenginliklere rağmen sürünen insanların kaderini kimler belirliyordu?
Uluslararası dengeleri çizenlerin ellerinde şekillenen haritalarda doğan bu insanlar hiç bir dönem yaşadıkları toprakların sahibi olmadılar. Kendi kaderlerini belirleyemediler. En temel haklardan yoksun kaldılar.  Ve en kötüsü hep birilerinin ellerinden ölüme mahkum oldular

Şarbat Gula'yı seneler sonra arayıp bulan National Geographic muhabirinin yazdıklarına göre, 2017'de çocukluğundan beri ilk kez döndüğü ülkesinde Gula'ya Amerika'nın denetiminde kurulan Afgan Hükümetinin başı olan eski Cumhurbaşkanı tarafından kendisi ve çocuklarına bir ev verilmiş.

Ve bugün orta yaşa gelmiş olan bu kadın belki Taliban'ın yönetime el koymasıyla bir kez daha evini terk etmek zorunda kalanlar içindedir. Bir kez daha ölümden kaçmak için yollara düşenler arasında olmadığını nasıl bilebiliriz?

Geçtiğimiz gün arkalarından ateş açan Taliban'ın masum halka karşı yeniden kıyım yapmak için ne kadar bekleyeceklerini düşünüyoruz?

Dış devletlerden belli bir destek almadan bir ülkeyi yönetmelerinin mümkün olmadığını bilen bu terör örgütü insanlara duymak istedikleri olumlu mesajları vermeye çalışıyorlar. Ancak onların gerçek niyetlerinin ekranlara yansıyan kara türbanlının ağzından çıkanlardan çok daha karanlık olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Afganistanı bir çırpıda terk eden Amerikan birliklerinin yerini alan terörist grupların ileride, Özbekistan ya da Türkmenistan'da da gücü ele geçirmeye teşebbüs etmeyeceklerini kim düşünebilir?

Amerika Ortadoğu'dan ve Kafkaslardan çekildiği bu günler bu bölgeye daha iyi günleri getirebilirdi eğer bu bölge insanları asırlardır karanlıkta bırakılmamış olsalardı!!!



Batya R. GALANTI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder