Ne yesek ya da yemesek!!
Et yemek kötü diyenler var. Sakına et yemeyin, Kolesterol yapar, damarları tıkar....et kanserojen maddeler içerir. çok et yerseniz ölürsünüz!!!! Sağlıklı yaşam için en iyisi vejetaryen olmak diyenler var..
Bir başka bilene sorarsanız, insanın doğadaki diğer hayvanlardan hiç bir farkı yoktur. ( Gerçi bütün hayvanlar karnivor değiller değil mi? ) İnsanın, gereksinimi olduğu proteinleri alabilmesi için et yemesi şarttır derler. Din kitaplarına bakarsanız, yine et yemenizin mübah olduğunu söylerler.
Hayatta neyi yeyip neyi yememiz konusunda hep bir ikilem vardır. Sorduğunuz kişiye göre, konunun uzmanı olduklarını iddia eden farklı görüşte doktorlara göre bir çok fikir bulunduğuna göre, doğru olan nedir? Et yemeden de vücudumuz için gerekli olan proteini farklı yollardan almamız mümkün müdür? Eğer mümkünse etin yerini tam olarak ne alır?
Ya süt ürünleri için ne demeli? Eskiden kesin bildiğimiz bir şey vardı!! Bir insanın yeterli kalsyum ihtiyacını karşılayan en önemli besinler süt ürünlerinden alınanlardır diye bilirdik hepimiz..
Bir zaman geçti, bir sürü fikir daha çıktı ortaya. Neden insan inek sütü içsin? diyenlerle başlayan. Süt ürünlerinin ihtiyacımız olan kalsyumu bize vermesi şöyle dursun, vücudumuzda olan kalsyumu da atmamıza neden olduklarını iddia eden profesörler var.
Gün geçtikçe daha fazla insan süt ürünlerine karşı olumsuz şeyler söylüyorlar.
Süt ürünlerinin geçirdikleri üretim işlemi içinde uğradıkları değişimle birlikte içlerine katılan koruyucu maddelerle bu besin kaynağının yarardan çok zarar verdiklerini anlatan doktorları da dinledim.
Kimi profesörler sütün ve peynirin insanın düşmanı olduklarını söylerken, özellikle büyüme çağındaki çocuklar, yaşlı insanlar ve menopoz devrini yaşayan kadınlar kalsyumu nasıl tüketecekler peki? Bu konuda yeşil sebzeler ve tahin vs gibi besin kaynakları söylenildiği gibi yeterlimidirler? Yoksa insanlar şişelerde satılan vitaminleri mi kullansınlar? Bazılarına sorarsanız, bunlar da sadece ticaret için üretilen şeyler.
Bugün bilgi paylaşımı çok büyük, Eskiden okuduğumuz belli kaynaklardan bize ulaşan bilgiler bugün katkat arttı. Ve görüşlerde de aynı oranda bir çeşitlilik oluştu. Eskiden neredeyse tek bir ağızdan duyulan iddialar yerine bugün bilinenleri büyük ölçüde çürüten karşı iddialar hiç durmadan önümüze taşınırken neye inanacağımızı bilemeyeceğimiz bir bilgi karmaşası yaratıyorlar bizde. Kafamızda ciddi bilgilerin yanında bir de her önüne gelenin konuştuğu, yazdığı şeyler var. .İnsanların beyinlerini bulandıran bir bilgi salatası da var..
Bana kalırsa neyin zararlı neyin zararsız olduğunda karar vermek ne kadar zor görünse de tek bir şeyin yanlış olmadığını biliyorum. ( hepimiz biliyoruz aslında )
Süpermarketlere girdiğimizde raflara dizilmiş olarak, en güzel ambalajlarda bize sunulan çoğu endüstriel ürünlerin büyük bir bölümü insanların sofralarından, ağızlarından, midelerinden uzak durması gereken şeyler. İçlerinde neler ihtiva ettiklerine baktığınızda en ufak bir şey anlamadığınız bir sürü kimyasallarla dolu olan bu ürünleri yemek istemesekte, süpermarketten aldığımız en masum ürünlerin bile sandığımız kadar doğal olmadıklarını bilmiyoruz bile. Sadece un, maya, su ve biraz da tuzdan yapıldığını zannettiğimiz ekmeğin içinde bile hiç bir şey anlamadığımız E' yle başlayan bir numaralar ( katkılar ) konulduğunu görüyoruz. Her satılan ürünün üzerinde Sağlık Bakanlığının mecbur ettiği bu kayıtların olması hiç bir şeyi değiştirmiyor. Bildiğimiz tek gerçek bu çağda kimsenin evde ekmek hazırlamak için zamanı olmadığıdır. İçindekiler kısmını da çoğu insanın okumadan alışveriş sepetini doldururken, satın alınan şeylerin büyük bir kısmı ultra-endüstriyel ürünlerdir.
Korona başladığından beri sık sık ailece girdiğimiz marketlerde çocuklarımın ellerinin nasıl da saçmasapan şeylere gittiklerini görüyorum. Sıkıntıdan, kapanmışlıktan, yanlızlığın getirdiklerinden kaçmaya çalışan gençlerin, eğlencelik arayanların, raflardan onlara göz kırpan, cazip ambalajlara giden ellere yapışanları üretenlerin bizim için yeniledikleri pek bir şey yok. Yüksek miktarlarda şeker ve tuz ve bir sürü tatlandırıcılar.
Bir çoğu suni tatlar ve renklerle önümüze getirilen bu sözde besinler insan sağlığını tehtid ediyorlar. Ve çoğu zaman bunları düşünecek vakti olmayanların hızlı yaşam temposu içindeki insanların boşvermişlikle birleşen yeni çağın, tüm bunlara rağmen gittikçe uzadığı yaşamla birleşik bir yapaylıkla rahatszlıklarla yaşayanların doldurduğu dünyanın geldiği 21. yüzyılın değişik cilveleri bunlar.
Danielle vejetaryen olduğu için her defasında sözde etin yerini tutacak bin bir tane gereksiz seçeneklere gider eşimin elleri de. Sözde hamburgerler, sözde kebaplar.. Herşey gerçekten sözde!! Lafta kebap..Soya'dan üretilmiş, lezzetli olması için, insanı tatmin etmesi için içlerine bir sürü tanımadığımız, bilmediğimiz maddeler katılmış, doğallıktan son derece uzak besinler bunlar. Bir insanın böyle şeyler tüketmesinin sağlıklı olacağını düşünmek, et yerine bunları tüketmeye kalkmak anlaşılır değildir. Tadlarına baktığınızda anlıyorsunuz neden bahsettiğimi!!!
En kötüsü de rafları dolduran ve çocuklar için üretilen ıvır zıvırlar.. Patates cipsler, bir sürü mısır ve soyadan yapılmış çerezler, şekerler çikolatalar ve tüm bunlarla önümüze sürülen bir tüketim furyası
Herşeyden biraz yemek en iyisi derim hep. İnsan kendini mutlu etmek için olmayacak ıvır zıvırlardan da bazen yiyor. Ancak çoğu zaman günümüz gençleri için marketlerin büyük bir bölümünü kuşatmış olan endüstriyel ürünler doğal sebze ve meyvelerin yerini aldılar. Arada bir yenen bir şey olmaktan çok endutriyel olan büyük ölçüde organik besinlerle yer değiştirdi. Öyle ki evde hazırlanan şeylerin tadları onları tatmin etmez oldu. Çünkü gençler sosisli sandwich'lerde, hamburgerlerden, dışarıdan aldıkları pizza'lardan damaklarına gelen ekstrem bir uyarıya alıştırıldılar. Bu tatlar dilimizdeki, damağımızdaki sinir uçlarını çok daha kuvvetli bir şekilde uyarıyorlar. Çocuklar doğal olan tadları sevmiyorlar çünkü bu tadlar aynı etkiyi yaratmıyorlar...
Hayat değişiyor.. Tüketim mantalitesi bir deliliğe dönüşürken, zaman zaman sağlıklı beslenmeden konuşan doktorları duysakta, bize verilen büyük mesaj farklı. Her tarafımızı saran reklam panoları, radyo, televizyon ve internet çoğu zaman sağlığımızı düşünerek hazırlanmıyorlar. Büyük tablodaki gerçekler üzücüdür.
Paranın arkasında ilk etapta çıkarlar arkasında dönen bir döngünün içinde sömürülen bireyleriz bizler. Kimse kimsenin sağlıklı yaşaması için hareket etmiyor. İlk düşündükleri şey nasıl daha çok satış yapabilecekleridir...
O yüzden et mi yeksek, süt mü içsek.. Bu tartışmalara verilen cevaplar da hep farklı olacak. Gerçekler tam açıklıklarıyla ortaya konulmayacaklar.
Şekeri bari az yiyin diyeceğim ben. En kötüsü galiba o!!!
Sonuçta tek bir çözüm görüyorum ben; o da çok fazla ultra-endüstriyel şeyleri evimize sokmamak gibi!!
Batya R. GALANTI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder