16 Şubat 2021 Salı

                

             Bu yıl bizde mevsimler komple birbirlerine karıştılar sanki..


Israel'de iklim bazen insana feleğini şaşırtır.

Özellikle buranın her an farklı tonlardada kendini gösteren kış iklimi, insana nasıl davranacağını iyice şaşırtabiliyor.

Dün gece günlerden beri devam eden yaz sıcaklarına rağmen oturduğum yerde birden iyice üşümeye başladığımı hissettim. Koltuktan kalkarak üzerime örtmek için bir şeyler arayınca eşim hemen benimle  dalga geçmeye başladı.

Çünkü buranın insanı pek üşümez, üşünülecek havalarda da üşümezler!

Ve ben buna bir anlam veremem.

Sonuçta en sıcak günlerin akşamlarında bile aslında geceleri bastıran bir ayaz vardır buralarda..

Çöl ikliminin en klasik özelliklerindendir bu.

Gece ile gündüz arasında çok büyük bir sıcaklık farkı olabiliyor .

Ama onları bu farklılıklar, kimi leri de gerçekten soğuyan havalar hiç etkilemiyor.

Sanırım  Israelliler her yıl devam eden  uzun yaz günlerinden vücutlarına bol D vitamini yüklüyorlar..


Peki ya ben? Bende niye yüklenmiyor o vitamin?

Ah pardon, şimdi hatırladım, bu iddiam zaten pek doğru olamaz, çünkü geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmada Israellilerin bir çoğunda D vitamini eksikliği olduğu ortaya çıkmıştı.

Ve bu da sanırım, yaz günlerinde sıcaktan kaçmak için insanların kapalı yerde klimayla kalmayı tercih etmelerine dayanıyor.

Yani ilk başta ortaya attığım iddiayı saniyeler içinde çürütmüş oldum..

Ancak gerçekten yine de çok sıcak havalara alışkın olan ve bunalan bu insanlar serin havaları seviyorlar galiba..

Israel'e ilk geldiğim kışı hatırlıyorum..

Ben Türkiye'de kış denince kat kat giyinen bir insandım. Belki ben de çok klasik bir örnek sayılmıyorum

Burada da Şubat ayı geldiği gibi hava sonunda soğumuştu.

Sabah erken saatlerde evden çıktığımda iliklerime kadar üşüyordum. Sanki buranın 13-14 derecesi daha bir soğuk gibi hissettiriyordu kendini.

Havada nem oranının yüksek oluşu da bunu etkiliyor herhalde.

Üstelik o zaman ikamet ettiğim yer denize yakın sayılırdı, deniz yönünden esen soğuk rüzgarlar  otobüsü beklerken içime kadar işlerdi sanki.

Ve aynı sabahlarda,  durakta, yanımda sırılsıklam saçlarıyla  bekleyen kızlar görürdüm. Sabah sabah banyo olup saçlarını hiç kurutmadan evden çıkıyorlardı genç kızlar..

Üzerlerinde incecik kıyafetlerle o kadar rahat görünüyorlardı ki.. O an etrafta üşüyen tek kişi hala bendim!

Dün gece sonunda yatağa girmeden daha kalınca olan pijamamı giydim ve bir çiftte çorap.. Çorapları ısındıktan sonra hemen çıkarırım..

O şekilde yatağın içinde buldum kendimi, buna rağmen uyumadan evvel okumak istediğim bir kaç satır yüzünden örtünün dışında kalan kolum soğuğa dayanamadı 😂.. Işığı kapatarak bu kez iyice yorganın içine gömüldüm.. Bir saat sonra birden uyandığımda bu kez terlemeye başladığımı farkettim.. Ve tabii kalkıp bu sefer üzerime daha ince bir şeyler giyip yeniden yatağa döndüm..

Israel'in mevsimsel cilveleri..her an sahne kıyafeti değiştiren star'lar gibi hissedebiliyor insana kendini..

Bir ceketli, bir ceketsiz, bir pantalonlu bir etekli, bir sandeltlerle ertesi gün botlarla..

Aynı gün paltoyla evden çıkıp kısa kollu bluzla eve dönmek te var!

Bir gün önce denize girerken ertesi gün evde ısıtıcıyı çalıştırıp, camdan  yağan yağmuru izlemekte olası...

Bunların hepsi Israel kışının cilveleri!!


Bu sabah kalktığımda Gal mutfak tarafındaki camı sonuna kadar açmış arkamızdaki futbol sahasını nasıl yenilediklerini izliyordu.

Tabii ev buz gibiydi yeniden..

Gal üşümüyormusun sen diye sorduğumda.  salonda sabah ayazı esiyordu.. O ise üzerindeki incecik pijamasına rağmen; Karşımızda yenilenen futbol sahasını göstererek;  "Yok anne bak kamyonlar taş yığıyorlar sahaya !"

Geçen gün Tel Aviv'de arkadaşlarımız denize girdiler Şubat ortasında...

Bu kadarı da bu kez gerçekten istisna sanırım.

Bu yıl mevsimler komple karıştı!

Bana göreyse denize girmek için birazıcık  serin sayılırdı, ama güneş herşeye rağmen yeterince sıcaktı..

Plaj'da oturduğumuz saatlerden sonra eve döndüğümde yüzümün yandığını keşfettim...

Avrupa'daysa bir çok yer karlar altında!.

25 sene evvel, anneme buralardan ilk gönderdiğim mektupta. bu ülkede yaşamak için en geçerli sebeplerden biri ocak ayında olup hala açık pencereden giren deniz kokusunu solumak demiştim...

Geçen günlerde yağan yağmurlardan sonra  hiç beklemeden yeniden yüzünü gösteren güneş beni dışarıya çekti. Ama bu kez yürüyüşte, kaldırımlara fırlayan sümüklü böceklerden birini farketmeyip üzerine bastığımda bir an için içim gitti, nasıl görmedim diye...

Her yağmurdan sonra  boy boy gösterirler kendilerini..

Ben İstanbul'da sümüklü böceklerle karşılaştığımı niye hatırlamam bilmem!! 

Bu sabah yine kuş sesleriyle uyandım.. Cıvıl cıvıl ötüşüyorlardı camımda..güneş pırıl pırıl yeni bir güne merhaba derken, içimde var olan kimi olumsuzlukları bana unutturmak için gayret eden doğaya kulak verdim ben de!!

İçimdeki endişeleri dağıtan güneş sorunları unutturmaya çalışır gibiydi bu kış, özellikle..

Uzun yaz günlerinden sonra , bu çarşamba Yeruşalayim'e kar düşecekmiş!

Beyazlar giyinmiş şehir manzaralarının güzelliği de tartışılmaz...

İstanbul'un havasını yeniden yaşamak için Şubat ayı idealdir oraları ziyaret...

Şimdilik yazı masamda otururken yanımdaki pencereden göz kırpan masmavi gökyüzü bana  merak etme, bir kaç gün ara versem de yakında yine burada olacağım der gibi..


Batya R. Galanti




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder