27 Mayıs 2020 Çarşamba

                                               






                                        Biz insanlar atıştırmadan duramayız galiba!




Dün öğleden sonra Tel Aviv tarafında bir işim vardı. Uğramam gereken yere uğradıktan sonra eve dönmeden şuralarda biraz dolansam , uzun zamandır yapmadığım gibi biraz dükkanlara bakınsam  diye düşündüm. Aslında genç kızlığımdan bugüne hiç bir zaman kılık kıyafet bakmak için vitrin gezmek alışkanlığım olmadı. Benimle evlenen erkek bu yönden şanslı olacak derdim hep. Çoğu genç kadınların hastalığı olan sıkı bir moda takipçiliğim olmadı.. En sevdiğim şeyse etrafta resim, tablo, el işi şeyler satan dükkanları bulup gezmek. Ha birde gümüş eşyaları seviyorum ben. Gümüş takılar mesela... İşte ne bileyim  işiniz bitip bir şeyler yapmak için bir an fırsat yakaladığınızda öyle bir tur atmak zevklidir işte. Biraz gezinmek . Genç kızken, orta okulda ama özellikle de Üniversite Yıllarımda zaman zaman Beyoğlu tarafında turlardım öyle.. Dayanamadığım derslerden kaçtığımda sık sık Beyoğluna giderdim. Bazen de Taksim'deki Fransız Konsolosluğu'nun Kütüphanesi'ne uğrardım. Biraz Fransızca Dergi karıştırmak için.. ( Fransızca'yı unutmamam gerek diye düşünürdüm hep, yazık değil mi!! ama ona da çok sabır lazımdı )  En çok ta sahaflara giderdim.. Çiçek Pasajının yanındaki o eski pasajda, ikinci el, 100 yıllık kitaplar bile vardı bazen..


Hemen o pasajın yanında bira ve midye tava vardı bazen de kokoreç... ve bilimum pis boğazlık yapmak için fırsat...atıştırılacak bir çok şeyler.. Öyle çok pis boğazlık yapmak alışkanlığım yoktu ama yine de tutardı bazen, en çok ta eski İnci Pastanesinin Profiterol'unu severdim . Ama nedense tek başıma gezerken profiterol almışlığım olduğunu hiç hatırlamıyorum. Sanırım, o içi  bol vanilya kreması doldurulmuş, çikolata sosu kaplı topları bir arkadaşla beraber yemek daha bir zevklimiydi. Yoksa şişmanlamamak için kendimi tuttuğumdan mı bilmem çok yememeğe gayret ederdim herhalde.. Ama hayatımda en çok neyi sevdiğimi sorsalardı belki de İnci'de yediğim o profiterol'du derim...

Kısacası insanın ne zaman öyle  kendi kendine bir dolaşası gelse, her kendiyle geçirecek küçük bir fırsat yakalasa, her canı sıkıldığı an ya da keyfini tamamlayacak bir şeyler aradığında ya da bir dostla buluştuğunda aklına ilk gelen şey o anı  kendi kafasına göre en güzel şekilde tamamlayacak şey bir ıvır zıvır ya da yine keyif veren bir içecektir..

İşte dün de tam ne atıştırsam acaba diye düşünürken..son günlerde sık sık aklıma " Frozen Yogurt " 'un takıldığını hatırladım.. Geçenlerde Tel Aviv'in en işlek caddelerinden biri olan Allenby'den geçerken kızım istemişti Frozen Yoğurt, ve ilk kez böğürtlenli harika bir yoğurt'un tadına bakmıştım o gün. Kızımla beraber ne de keyif almıştım . Hep derim, hayat aslında küçücük zevklerdir diye...

O günü anımsadım ve yine tam oralardayım, bir kaç adım yürümem lazım sadece.. Arada, Korona günleri her ne kadar tam olarak geride kaldı sayılmazlarsa da etrafımdaki insanlara baktığımda, yaşamın herşeyden daha güçlü olduğunu farkediyorum yeniden. Merkezde olduğum için etraf epey kalabalık, hava ise bir kaç gün evveline göre neredeyse biraz serin ama güneş yine pırıl pırıl.. Israellilerin ilginç özelliklerinden bir tanesi de canları ne çekerse hiç çekinmeden onu yapmaları. Bunu her an , her yerde farkeder insan. Bu bir serbestliktir...Ama kimi  resmi, formel insanlar için, resmiyetin önemli bir yer tuttuğu toplumlardan gelenler için Israel'in göze çarpan farklılıklarındandır bu, sokakta  elindeki  sandwich'i atıştırarak giden genç bayanlar,, caddede elinde sigara ile yürüyen kadınlar, sokak için daha az uygun bir kıyafetle kendini dışarıya atmış genç kızlar ve bir çok şey..
Özellikle Tel Aviv rahat ve liberaldir! Hatta biraz " hutzpa " 'dır. ( kimi anlamda kaba saba!)
Eğer daha tutucu bir kafa yapınız var ya da öyle bir toplumdan geliyorsanız alışık olduğunuz davranış kodlarının dışındaki hareketler sizi rahatsız edeceği için, Israel toplumuna adapte olana kadar belli bir süreye ihtiyacınız olacağı kesindir..

Rothschild Bulvarı'ndan geçerken karşı tarafta otobüs bekleyenlere bakıyorum , neredeyse hepsinin yüzünde maske var ama çoğu maskeyi çenelerinin altına kaydırmışlar... Kimileri aleacele giderken, birileri elektrikli trotinetlerle geçiyor, bir diğerleri bisikletleriyle ve kadınlı erkekli yoğun insan seli bana daha iyi günlerin yeniden geleceği ümidini veriyor.  Tel Aviv'in kendine  özgü ( Israel için ) dinamizmini yeniden hissediyor insan...

Neyse sonunda Frozen Yogurt satan dükkana vardım, yine geçen sefer yediğimin aynısından ısmarladım. Orta boy bir kapta istedim. Neyime yetmezki posyonlar Israel'de kocamandır hep. İçeride çalışan kızların hepsinde maske var ama maskeler hep aşağıda..

Sevindiğimizde, üzüldüğümüzde, bayramda ve her an , her yerde aklımız yemekte..

Uzun zamandır yediğim saçmasapan bir şeyden bu kadar keyif almamıştım.. Bu geçtiğimiz Korona günlerinde , her savunma mekanizmasını güçlendirmek gerekli dediklerinde benim daha da iştahım kesilmişti ilk günler. Geçen gün beni uzun zamandan beri ilk kez gören bir arkadaşım; " Sana ne oldu böyle hepimiz kilo aldık sen vermişsin " dedi.. Doğru, birden hiç yiyesim gelmedi. Çocuklar gibi yemek seçer oldum. Halbuki hep mutfaktaydım. her zamankinden bile daha fazla yemek yapıp durdum. Biraz sıkıntıdan, biraz da mecburiyetten.. Bütün aile bir buçuk ay evde oturup çıkamayınca çaremiz kalmadı. Sadece sonlarda yerimi kaptırmamak için direndiğim mutfağa eşimin girmesine izin verdim.. Ona bıraktım tüm işleri ..  Yapsın yapabildiğince , dağıtsın dağıtabildiği kadar...

İnsanların genelde akıllarından çıkmayan iki temel şeyden biridir..yemek.. Hele hele de ıvır zıvır
yemek!  Onsuz nasıl yaşanır değil mi?! Ha Ikinicisi de tabii cinsellik!



Batya R. Galanti

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder