İnsanlar birbirlerinden çok farklıdırlar. Hepimizin karakterleri birbirinden ayrıdır.
Kimimiz içe dönük, kimimiz daha sosyal, bazılarımız tutucu, kimimiz liberal.... Ve bu genel başlıkların altında kimilerimizse herşeyden sadece biraz olabiliriz. Yani kimi yönümüzle biraz çekingen, bazense ortama göre dışa dönük bir izlenim verebilenlerizdir belki de.
Ve hayatın içinde bize benzeyen ve hiç benzemeyen türlü türlü kişiler tanırız. Büyüdüğümüz ülkede, bazen yerleştiğimiz yeni bir coğrafyada, yaşadığımız toplum ya da aile içinde... Beraber büyüdüklerimiz, aynı sıraları paylaştıklarımız, çocukken aynı sokakta birlikte top oynadıklarımız ya da aynı iş yerinde çalıştığımız mesai arkadaşlarımız içinden yığınla insanlar tanımışızdır... İyiler, kötüler, yaramazlar, suskunlar, coşkulu tipler, alınganlar ve zekiler, düzenbazlar..ve diğerleri
En çok sevdiklerimiz genelde birlikte büyüdüklerimizdir.
Bazılarıysa kaderin yaklaştırdıklarıdır..bunlar kendi seçimimiz olmayanlardır.
Mesela aynı çekirdek aile içindekiler..... Sevsekte, sevmesekte, istesekte, istemesekte, Tanrının bizleri aynı çatı altında birleştirdiği insanlardır onlar. Bazen bunlar bize görünüş olarak çokta benzer olabilirler. Aynı ortamda, aynı iki kişinin ellerinden çıkan....bir fabrikanın, aynı imalatı olsanız da iki ayrı dünya olduklarınız olabilirler bu kader arkadaşlarınız..
Yaşam insanların birlikte yaptıkları bir vals gibidir sanki. Kimi insanlarla işimiz kolaydır...Adımlarına uyum sağlamakta zorlanmadıklarımzla bu dans kolaydır. Kendimize, hür, özgür insanlar olarak seçtiklerimiz genelde uyum sağladıklarımızdırlar. Sorun çıkarsada bu insanlara veda etmek çok zor değildir. Bazen bir yerden sonra yollarınız ayrılabilir.
Bazense hayat sizi kimi insanları kabullenmeye iter. Kimilerini kabul etmek için kendinizden ödün verirsiniz, aynı amaç için birlikte bir hayat paylaştıklarınızla sık sık yaşayabileceğiniz bir durumdur bu. Yeterki sonuç olumlu olsun. Zorlukları, farklılıkları iyi niyetle sindirip bir şekilde yolumuza devam ettiğmiz insanlar yaşamımızın bir parçasıdırlar.
Bir de ne yaparsanız yapın anlaşmanın mümkün olmadıkları vardır. Ne kadar iyi niyetle yaklaşsanız sizi bir hedef gibi görenler vardır. Amaçları sizi ve başkalarını anlamak olmayanlardır bunlar.
Bu insanların meşgul oldukları tek şey bir ego savaşıdır. Hiç aklınıza gelmeyecek şeylerin üzerinde durur, sizi köşeye sıkıştırmakla uğraşırlar. Her söz, her hareket alehinize bir delil gibi kullanılabilir. Kesinlikle dost bir ortam, uyum, ahenk ve ortak bir şeyler yaratmak değildir bu insanların akıllarında olan şey. Onlar sadece başkalarını bir alet gibi görürler. Onlar için diğerleri, egolarını tatmin için kullandıkları gereçlerdir. Bunun için sınır tanımazlar.
Başkalarını üzmekten çekinmeyen bu tipler özür dilemek gerektiğinde de yeni bir karşı saldırı gerçekleştirirler. Çünkü onlar her zaman haklıdırlar.
Çevrenizde kendinden başkalarını gözleri görmeyen, bu ve benzer tipte insanlar tanıdınız mı bilmiyorum. .
Toplumun yüzde birinden bahsediyorum ben.
Narsistik yapıda kişilerden.
Karşılarındaki insanları hiç dinlemeyen, empati kurmaktan tamamen yoksun olanlardan bahsediyorum.
Sadece ben diyen, digerlerinin duyguları, hayatları, sorunları kendileri icin bir şey ifade etmeyenlerden.
Gözleri ve kalplari kendilerinden başka herkese ve herşeye kapalı olanlardan.
Sadece kendi egolarını yükseltmek için hareket edenlerden ...
Narsistik Kişilik bozukluğundan.
Aslında her insanda belli bir narsizm mevcuttur.
Hepimizin egosu yok mu?
İnsan olmanın verdiği bir kendi kendimizi mutlu etmenin, sosyal hayatın normal ölçülerinde, kabul edilebilen bir ben vardır bizde.
O yüzden hafif narsistik özellikler taşıyan normatif kişilerden bahsetmiyorum. Biraz kendinden anlatmayı seven, biraz başarılarından bahseden ve çocuklarından anlatanlar toplumda çoğunluktur. Herkes biraz olsun kendi mutluluğunu paylaşmak isteyebilir. Bu da insanın toplumsal yönlerinin, belli bir tatmin arayışının doğal bir parçasıdır bunlar. Insan olmanın bir parçası...
Narsisizm de büyük bir spektrumdur. Otizm gibi. Az oranda narsistik özellikler normaldir...sınırları zorladığında, ve kimi patolojik işaretlerle görüldüğünde kişilik bozukluğu olarak değerlendirilir
İş insanları ve liderler içinde daha sık rastlanan bu kişilik bozukluğu olduğuna inanıyorum ben. Narsisizmin.
Özellikle otokrat, despot liderlerin büyük bir bölümünün narsist kişilikler oldukları açıktır.
İlk bakışta insanları etkileyen, egosentrik özellikleriyle kişileri manyetik alanlarına almayı başaran bu tipler, konuşma yetenekleri, başarmak hırsının getirdiği itici güçleriyle birlikte toplumları ele geçirmekte gösterdikleri becerileriyle sonuçta tek adam hakimiyeti kurdukları ülkelerde, kendi yasalarına ters gelenlere karşı en acımasız yaptırımları uygulayanlardır. Ele geçirdikleri insanları, toplumları kendi kompleks kişiliklerinin ardında sömürür, yıpratırlar.
Narsist bir liderin yapabileceklerinin ele geçirdikleri sınırların ötesinde çok büyük kitleleri hedef alabileceğini bugün Putin örneğinde de tekrar görüyoruz.
Sahip olduğu gücü kaybetmek korkusunun arkasında, oyunun kurallarını kendi lehine çevirmek için attığı hamlerde, olası tüm ihtimalleri göze alarak meydan savaşına çıkan bir ruh hastasıdır Putin. Daha fazla gücün peşinde, eski bir imparatorluğu tekrardan canlandırmak tutkusuyla bütün bir orduyu, binlerce askeri ateşe atarak, sivilleri gözünü kırpmadan öldürterek amacına ulaşmak için elinde hangi imkanlar varsa kullanmaktadır.
Bu insanlar hep yanılmayacaklarına inandıkları için, kendi kusursuzluklarından emin oldukları için, her durumda haklı oldukları için, başkalarına verdikleri zararları gözleri görmez bile!!
Kimileri toplum içinde, kimileri aile bireylerimizin arasında, kimileri kocaman bir ülkenin başında...her biri boyları kadar zarar veren bu insanları durdurabilmek nedense çoğu zaman zordur!!!