25 Ekim 2021 Pazartesi

Geceyarısı maceraları!!

İnsan vardır yatağında sakin sakin uyur. İnsan vardır, yorganı ve yastığıyla ve eğer yanında birlikte uyuduğu biri varsa onunla birlikte yatağı savaş alanına çeviririr.

Mesela kızımla kim uyursa sabah şikayet ederek kalkar. Arkadaşları Danielle'in tüm yatağı kapladığını iddia ederler. Bilmem artık bu da bir hiperaktivitemidir yoksa çok derin uyku uyuyan kişilerin kendi bedenlerinin kontrolünü kısmen yitirmeleri gibi bir durummudur?  Kimileri de gece hangi şekilde uyuya kalmışlarsa sabah aynı pozisyonda, aynı noktada uyanırlar. Ben sanırım biraz öyleyimdir. Kimi uykusuz geçen gecelerde oraya buraya dönsemde durmadan, uykuya daldıktan sonra sanırım normal bir uyku tempom vardır.

Geçenlerde oğlum gecenin bir yarısı salonda oturan babasının yanına giderek, "Baba yataktan düştüm!!"demiş.  Genelde küçük çocuklar düşer yataklarından. Biz büyüklerse ilginç bir bilinçaltı hakimiyetinden mi bilmem sınırımızı bilir onu aşmadan sabahı buluruz.  En dar yerde bile yatsak o küçücük alanda sabaha kadar olduğumuz noktada dönerek uykumuzu tamamlarız. Rahat etmesekte sorun olmaz. Oğlumsa 17 yaşında yataktan düşmeyi becermiş sonunda.

Ben 7-8 yaşlarımdayken bir sabah yatağımın altında uyanmıştım. Gözlerimi açtığımda ben değil de sanki yatak benim üzerimdeydi. Ne olduğunu anlayana kadar bir iki dakika burnumun ucunda duran şilteye gözlerim dikilmiti. Bir de, eğer yataktan düştüysem nasıl olurda o anda uyanmamış olduğuma şaşırmıştım. Ve nasıl olur da bir yerim incinmemişti? Biz büyükler yataktan düşsek herhalde acısı kötü çıkar. Ancak zaten normal şartlarda, uykuda bile çalışmaya devam eden bilinçaltımız vücudumuza hala daha yeterince hakim olduğu için bu tip şeyler bir büyüğün başına çok ender gelir. Ama ben ender desem de bundan seneler önce annem bir kez gerçekten yataktan düşmüştü!!! 

İstanbul'dan buraya kalmaya geldiği zamanlardı. Israel'de daha ikinci senemdi. Bir sabah, ben işe gitmek için hazırlanırken, daha saat altı buçukta annemin yattığı odadan topallaya topallaya salona geldiğini gördüğümde şaşırmıştım. "Anne ne oldu sana?" derken. Annem bana yataktan düştüğünü söylediğinde, Nasıl olur derken.. Annem uykusunda bir yerden kaçmak için bir çukurun üzerinden atladığını gördüğünü ve gerçekten uykusunda sıçramaya kalkınca kendini yerde bulduğunu anlattığında inanamamıştım. Ağrıdan yürümekte zorluk çektitiğini görüp onu acile götürdüğümde ayağının kırık olduğu ortaya çıkmıştı.  Böyle bir kaza Israel seyahatindeki en son planladığı şeydi diye gülmüştük bir yerden sonra.  Bir buçuk ay alçıyla zıplaya zıplaya yürüdüğü günlerde; "Oysa ben seninle gelinlik bakmak istiyordum!!" diye hayıflanıp durmuştu.

Annemin bir defa da uyur gezerlik denemesi olmuştu geçmişte. 

Kapıya doğru gittiği an kendisine gelmiş olması bir şanstı.

Babamın vefaatinin ardından bir gece kendini güzel mobilyalar olan bir salonda görmüş. Gecenin bir yarısı evinin salonunda müzedeymiş gibi gezerken;  "Bu ev bana ne kadar tanıdık, hatta benim evime ne kadar çok benzyor " diye düşünceler sıralanırken kafasında, kapının yanında, tam kilidi açacağı an kendine gelmiş.

Oğlumsa sık sık yattıktan bir iki saat sonra birden salona gelir ve etrafta hayalet gibi turlamaya başlar.

Ben önceleri uyanık olduğunu zannediyordum. Eşim, "Uyuyor!!"dediğinde inanamadım. Ve gerçekten sonradan,  o anlar ona verdiğimiz komutları otomatik olarak yerine getirdiğini farkettim. "Gal yatağına git!" dediğimizde, gerisin geriye odasına gidip uykusuna kaldığı yerden devam ediyor.

Geçtiğimiz aylardaysa bu sefer Gal bir gece beni korkuttu.

Geceyarısı kalkıp mutfağa gitmek istemiştim. Odamdan çıkıp salona gittiğimde birden karşı koltukta karanlıkta, bacak bacak üstüne atmış oturan bir erkek gölgesi gördüğümde, o uykulu halimle kalbim ağzımdan çıkacak gibi olurken aynı saniyelerde karşımda oturanın Gal olduğunu anlamıştım. O ilk anlık süpriz bile beni yeterince korkutmuştu.

Ve yine geçtiğimiz aylarda evde yaptığımız tadilat günlerinin getirdiği yorgunlukla bir gece eşimin çok komik bir macerası oldu..

Bir gece çok yorgundu. Oturduğu koltukta yine  uyuyakalmıştı. Bense mutfakta tam kendime içecek bir şey hazırlıyordum. Bir çok sefer olduğu gibi yarı uyur yarı uyanık benimle konuşan eşime cevap verdikten hemen sonra elimde fincan salona doğru dönüp baktığımda bir saniyeden diğerine onun koltukta olmadığını gördüm. Israel!! neredesin?  derken.. Baktım sokak kapısı açıktı. Saat gece yarısı 12'ye geliyordu. Kapıdan dışarı çıkıp baktığımda Israel dışarıda değildi. Eve geri döndüm, odaya doğru gittim orada da yoktu. Salona yeniden dönüp kapıya tekrar ulaştığımda, yan daireden çıkan kocamı gördüğümde ne olduğunu anlamadım. Sanırım o da ne olduğunu anlamamıştı. Yorgunluktan odaya doğru gideceğine dışarı çıkıp komşunun kilitli olmayan kapısını açıp evlerine girmiş!!! Seni görünce ne yaptılar ? dedim. Salonda oturuyorlardı.  Onları karşımda görünce kendime geldim. 

Israel; "Pardon yanlışlık oldu!"deyip geri çıkmış...

Ben yan komşumu birden salonda bulsam ne yapardım bilmem. Üstüne üstlük bu insanlar yirmi senedir yan yana oturduğumuz eski komşularımız da değiller. Daha bir kaç ay önce bu daireye taşınan genç bir çift onlar. Kim bilir neler düşünmüşlerdir?!!!

Israel sanırım ilk kez bu derece yorgundu!!

Gece girdiğimiz yatağımız genelde en sakin, en sessiz, en kişisel alanımızken kimileri için geceleri de farklı maceralar yaşadıkları yerler oluyor. Hatta yatağın dışına taşan bu maceralar anlata anlata bitirlemez, komik hikayelere dönüyorlar!!

İyi ki hayatta komik şeyler de var...

İyi ki hayata sadece ciddi gözlerle bakmıyoruz. 

İyi ki bizi bir çok açıdan güldürebilen bir beynimiz var!!!


Batya R. Galanti

 




21 Ekim 2021 Perşembe

Irlandalı Yazar Rooney Israeli boykot ediyor

 

Israel'in Ortadoğu'daki işgalinden bahsedenler var hep. Nereye gitseniz aynı şey herkesin düşüncesinde . Bu çok adil dünya düzenini kirleten bir devletin kocaman bir toprağı işgali (!) İngilizleri, İrlandalıları, İskoçları, Hollandalıları, Belçikalıları,  Avustralyalıları Amerikalıları... çok ama çok rahatsız ediyor.

Öyleki şimdiye kadar çok sevdikleri (!) Yahudilerden şimdi çok ama çok nefret eder duruma geldiler.

Amerika'da ve Ingiltere de son zamanlarda Yahudi karşıtı bir sürü olaylar oluyor. Antisemitizm'in boyutları boyumuzu aşar oldu. Halbuki bugünlere dek hiç böyle şeyler yaşamamıştık 😕😁

Geçtiğimiz hafta İrlandalı yazar,  Sally Rooney BDS'se destek çıkarak, Israel işgaline son verene dek, kültürel alanda da olmak üzere bu devleti her hususta boykot etmenin doğru olduğunu savunarak, son kitabının İbraniceye çevrilmesine karşı olduğunu ve buna engel koyduğunu açıklamış.

Ona göre, Israelliler kendilerine ait olmayan toprakları işgal ediyorlar. Ona ve diğerlerine göre Yahudiler buralarda olmamalılar. ( Yahudileri eminim İrlanda'da da istemezdi Rooney!!) 

Dünyanın başka hiç bir yerinde bir tane daha Yahudi ūlkesi olmadığını bilse ya da bilmese farketmiyor. Bu ūlkenin boyutları ve sınırındaki sorunları da ona farketmez mutlaka. 

Yahudilerin bugüne dek sahip olmuş oldukları tek topraklar, Kenaan topraklarıdır. Ortaya cikarılan 2000 yıllık kalıntılar Yahudilerin varlıklarının  belgelerle ispatlandığı yer Israel. Yahudilerin binlerce yıllık tek tarihi evleri burasıdır. Bize ait başka bir evimiz hiç olmadı.

Ancak yine de Tanrının buraları bize söz verdiği hikayesinin sizi  ilgilendireceğini zannetmiyorum. Ancak, bugūnlere dek Diaspora'da özellikle siz Avrupalı kadeşlerimizden gördüğümüz iyi niyet ve kucak dolusu sevginin (!) ardından ne yapmalıydı bu millet???

Nerede olmamızı istersin Rooney??

Senin bir yerin var değil mi?? Hatta bu dünya'da kaç Katolik ülke var??

Kaç Protestan ülke var??

Kaç Müslüman ülke var??

Kaç Arap ülkesi var??? 

Ya peki tarihte, İrlandayı,  ( "sahip oldukları ülkelerini ")  yeni ufuklar, yeni maceralar, yeni bir hayat ve daha fazla imkanlar peşinde koşmak için arkalarında bırakarak, yeni yerlere göç eden Irlandalıların ( onun dedelerinin ) ,  özellikle yeni kıta'da, Amerika'da ele geçirdikleri topraklardaki yerli halka neler yaptıklarını sorsam????

Esas siz Amerikayı terk edin desem??

Avustralyayi?

Yeni Zelandayi?

Kanadayı!!!!

İşgal ettiğiniz tüm topraklardan çıkın desem ben!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Önce siz çıkın!!! Geri verin başkalarından, gerçekten çaldıklarınızı..İnsanlıklarını, kültürlerini, dillerini ve en sonunda da varlıklarını!!!! Siz kimsiniz??!!!! Oradaki yerlilerin bir çoğu yok oldular!! Belki de bu yüzden rahatsınız bugün..geri verilecek adam bırakmadınız ?!!! Kaçı gitti kaçı kaldı??

Rooney'nin bu topraklarda yerlilere kendi babalarının.... İrlandalıların, İskoçların, İspanyol ya da diğerlerinin ne yapmış oldukları umurunda değil!! Bu yerlerde bir tarihin nasılsa, neredeyse sıfırlandığını düşünmez tabii.

Halbuki, Israel'de bugün bizimle beraber yaşamaya devam eden kocaman bir Arap toplumunu göz ardı ediyor. Israelli Arapları. Bu ülkedeki nüfusun yüzde yirmisinin, bugünlere dek bizimle savaşanların teşkil ettiğini bilmiyorlar mı?

Gazze ve Yehuda Somron'da yaşayanlardan bahsetmiyorum ben. Israel'de bizden olanlardan bahsediyorum!!. Burada hemşirelik yapanlardan, doktorlardan, memur ya da şoförlerden.. Parlamento'daki koltuklarından kalkıp hastanede yatan Hamas teröristini ziyaret eden Arap milletvekillerinden bahsediyorum. Israel'de doğan, okuyan, çalışan, emekli olan Arap kadınlardan. İki milyon Araptan. Buradaki ikinci konuşulan dilden. İkinci bir kültürden bahsediyorum....Yaşayan ve soluyan insanlardan!

Bence  Kolonializimi Avrupalı beyaz adama sormak lazım...

1492' te vardığı yeni kıtayı keşfeden Colombus'un ardından buraları işgal edenlere sormalı,  bu kıtanın "insanlarına" neler olmuş diye?

Binlerce değil, milyonlarca yerli Amerikalıya neler oldu??  Kıtanın gerçek sahipleri neredeler?

İşgal, sömürgecilik, kölelik, katliamlar, tecavüzlerle dolu bir tarihten geriye ne bıraktılar? 

Buradaki halkların yüzde doksan beşini yok edenlere sorsam??

Ya Afrika'daki işgali sorsam onlara??

Bugüne dek yeryüzünde devam eden o üstü kapalı ( ???!!!)  sömürünün arkasında yatan bir çok çirkinlikleri, kötütükleri, dünyanın gerçek yüzünü göz ardı edenler, masum olan hiç bir ülkenin olmadığını bilenler sadece Israelle uğraşmakla meşguller...

Ya 1915'te bir buçuk milyon Ermeniyi yok eden Osmanlının çocukları, İzmir'deki Yunanlı, Ermeni nüfusunu diri diri yakanlara ne demeli??.. Edirne'de Yahudilere pogromlar yapanlara? Hiç sebepsiz??? Yahudilerin varlığından bile rahatsız olanlara..  Onlar halbuki sabah akşam Israel'e katil diyorlar... Kendileri, Kuzey Irakı bombalarken oradaki halka çiçekler atıyorlar mutlaka.

Dünya halklarının bugüne dek yazdıkları "masum" tarihi kirleten bir Yahudi Devleti var, insanları çileden çıkartan!!

Bir milyardan fazla nüfusa sahip olan Müslüman dünyasının ortasındaki bu kırmızı işaretli "kolonialist" ülke herkesin kıçına diken gibi batmaya devam ediyor.


20 Ekim 2021 Çarşamba

Israel'de bir düğün


Neve Şalom'daki düğünleri anımsadım geçen gün.

Geçen gün gittiğim bir düğünde, bahçenin bir köşesinde kurulmuş çiçeklerle bezeli hupa'ya doğru, anne babasının kollarında yürüyen genç damadı gördüğümde hatırladım Istanbuldaki düğünleri.

Daha çoğu 20'li yaşların başlarında iken evlenen Yahudi kızlarını anımsadım. Ne isterlerse olsunlar, ister üniversite'de okusunlar,  ister çalışsınlar, ister hiç bir şey olmasınlar, belli bir yaşa geldikleri gibi cemaatin onlardan beklentisiydi evlenmeleri. İçimizden olan, kendi buldukları ya da kendileri bulamazlarsa etraftan ayarlayacakları biriyle tanışıp mutlaka evlenmeleri şarttı. 


                                                          Istanbul Neve Şalom'da bir düğün

Zaten, Neve Şalom'un kapısından içeri gelinlikle girmek bir çoğunun en baş hayali idi. Anne babanın kollarını bırakıp damadın kollarına teslim olmak.

Benimse en çok karşı çıktığım şeydi bu belki. Sadece birilerinin size doğru olduğunu söyledikleri bir yoldan gitmek. Kendime anne ya da babamın ya da toplumun isteği doğrultusunda bir yol çizmek. İlle de onların kabul ettiği şekilde davranmak. Bu beni delirtirken, yeri geldiğinde sinagoga karnı burnunda giren kimi hamile arkadaşlarımı gördüğümde durumumuza adeta acıyordum. Küçücük bir toplumda yaşayan esirler gibiydi bu insanlar. Cemaatin kurallarına göre yaşamaları gerekiyordu.

Anneme ille de siz istediğiniz için kendime damat bulmak zorunda olmak ne saçma derken, insanların farklı hayalleri olabileceğini anlatmakta zorlanıyordum. Çünkü DNA'imize işleyen en büyük özelliğimizdi bizim; " kimliğimizi korumak". Bunun da birinci kuralı erken yaşta cemaatten biriyle Neve Şalom'da okunacak duayla hayatımızı birleştirmekti. Benimse neleri hayal ettiğimin hiç bir önemi yoktu.

İstanbul'un karanlık havasını bırakıp gittiğim güne dek, ben  kendi dilediğim şeyi yapmakta diretmiştim, herşeye ve herkese rağmen!!

Geçen gece. törenin en başlarındayken Neve Şalom'daki o nikahlar canlandı gözümde. Edilen duaların çoğunu anlamadan Amen dediğimiz, her nikahta mutlaka devlet büyüklerine de "braha" gönderdiğimiz, yani kutsadığımız! ( Tora'ya göre Yahudilerin yaşadıkları ülkenin başına dua etmeleri bir mitzvadır!) O bizim kendi halimizdeki Sefarad düğünlerimizi!!!. Kadınların sağda erkeklerin solda yerlerini aldıkları düğünde, Türk Sanat Müziği makamında edilen duaların Amen bölümlerinin geri plandaki koro tarafından Aşkenaz-Israel müziği tarzında okunuşu,  törenin müzikal yönüyle ilgili hafif bir ikilem yaratırdı kulağımda. Oryantal dualara eşlik eden batılı tarz bir koronun yarattığı alakasızlıkların bütünlüğü belki de İstanbul'daki Yahudi toplumunun doğuyla batı arasında sıkışıp kalmış olan kültürünün bir yansımasıydı.


                                                               Israel'de bir düğün
 

Ve ben bir anda bugüne dönüverdim. Hupa'nın altında biraraya gelen iki ailenin ortasında, başlarının üzerinde tuttukları tallitin altında  mutlulukla gülümseyen çifte doğru dönük duran Rav'ın elinde tuttuğu mikrofondan evlilikle ilgili bir fıkra anlatarak başlattığı tören bana kimi geleneklerin burada tamamen özgürluğe salınmışlığını hatırlatıyordu. Israel'de bir bahçenin orta yerinde biraraya gelen insanlar kurulan bir yuvanın mutluluğunu paylaşmak için biraradaydılar.

İstanbul'da son senelerde büyük güvenlik önlemlerliyle girdiğimiz sinagogun içindeyse hiç bir zaman tam olarak güvencede olmamıştık. Yaşadığımız topluma yabancıyken, tekrardan yaşanabilecek bir olaya karşı olan korku farkında olmasakta hep içimizdeydi. Başımıza bir daha benzer bir felaket gelmemesi için gösterilen çabalarsa bunu zorla sağlamanın bazen imkansız olduğunu kanıtlayacaktı bir gün ve  bir kez daha.

2020'de koronanın engel olduğu düğünler bu sene yapılmaya başlandı. Hupa'nın altında birleşen çiftler şimdilik nikahları kıyılırken mutlulukla gülümsüyorlar. Sonuçta bu ülkede evlenenler dünyanın diğer normal ülkelerindeki gibi kendi istedikleri zamanda sadece  kendi seçimleri doğrultusunda bir insanla hayata gülümsüyorlar, korkusuzca ve özgürce!!!


Batya R. Galanti






Bu sabahta tatlılardan konuşsam?

 

Geçenlerde bulunduğum bir toplantıda bana baklavaları gösteren bir dostum, "Bak orada baklavalar var! Tam senlik "dedi... Tam benlik mi?!! Yok kalsın. Ben Israel'e geldiğimden beri baklavalara elimi sürmüyorum. dedim. Neden mi? Çünkü Türkiye'de baklava yemiş olan birinin Israel'dekileri sevmesi çok zor. Burada baklava yapmayı bilmezler.

Ortadoğu'da ün yapmış bir çok yemek ve tatlının çıkış yeri neresidir diye düşünüyorum. Ortadoğu ve Akdeniz mutfaklarının özelliği olan bir çok yemek ve tatlılar tam olarak hangi ülkeden hangi kültürden çıkıp bu bölgenin tümüne yayılmış tam açık değil sanırım.

Mesela Türkler mantı çok severler. Ve ben Israel'e geldiğimde, Azerbeycan ve Türkmenistan taraflarından Israel'e göç eden Yahudilerin de mantı benzeri bir yemekleri olduğunu gördüm. Aynı şekilde,  Avrupa'ya, uzanan hamurişi yemeklerin, özellikle İtalya'da yenen makarna ( spagetti ) ya da  Ravioli gibi hamur yemeklerinin, binlerce yıllık Çin Kültürünün, Çin yemeklerinin Avrupa'ya kadar uzanışının bir işareti olduğu söyleniyor.

Türklerin de Orta Asya'dan Anadoluya geldiklerini hatırladığımızda, oralardan Anadoluya ve Akdenize hamurdan yapılan tatlıları getirmiş olabilecekleri mümkündür.

Ortadoğu'da hangi durakta durursanız en sık rastlayacağınız yemekler, kebaplar, falafel, mezeler ve kimi ortak tatlılardır. Ve sanırım bu tatlıları en iyi yapanlardan biri Türklerdir. ( Bir tek falafel Türkiye'ye girmemiş )

Ve ilk başta söylediğim baklava da bu bölgede her köşede yenilen bir tatlı. Ancak sanırım işin gerçek ustası Türkler.  Türk kahvesinin yanında da zaman zaman ikram edilen baklava çok tatlı seven biri değilseniz içinizi bulandırsa da dünyanın en bilinmiş tatlılarından biri sayılır.

A bir de şimdi ben Türk kahvesinin yanında diye başlarken beni bir Yunanlı duysa o Türk kahvesi değil, Yunan kahvesidir der.

Bu bölgenin bir çok yemekleri, mezeleri ya da tatlıları size her yerde benzer bir atmosferi yaşatırken,  Mesela Türklerin Yunanlılara baklavayı hediye etmiş olduklarını tahmin etsekte bir çok şey sadece iki kültürden gelen insanların tartışmasına açılabilir mi? O zaman da ortaya belki de güzel bir kavga çıkar. Hahaha özellikle birbirlerine bazen dostluk çoğu zaman da hısmi duygular besleyen, Türk ve Yunanlıları güzel bir rakı ya da uzo masasında oturtsak, neler olur? Şarkı söyleyip, tabak kırıp halay mı çekerler, sirtaki mi yaparlar yoksa birbirlerinin boğazlarına mı yapışırlar, bu iki benzer kültürün yan yana yaşayan uzak, yakın komşuları ??!!

Şurası bir gerçek ki, Türkler Osmanlı döneminde hakimiyet kurdukları Balkan toplumlarından ve Doğu'da Araplardan kendi mutfaklarına bir çok tatlar kattılar.

Bazen de galiba ustadan usta çıkabiliyor. Biri diğerinden öğrendiğini zamanla geliştirebiliyor...

Baklava'ya yeniden dönersem ( Baklava önemli bir konu :) ) dediğim gibi Israelli Arapların sattıkları baklava  içine yükledikleri şeker miktarıyla şekerlenmiş, hamur yaprakları birarada bir tek kalıba, bir bloka dönüşmüş gibidir ve şurubuna katılan kimi baharatlarla sözde ekstradan bir aroma eklenerek zenginleştirilme çabalarıyla yeterinden fazla ağırlaşmış bir tatlıdır buradaki baklava. Bir iki denemenin sonunda,  artık baklava gördüğümde en ufak bir özenti yaratmayan bu şeye dokunmuyorum bile,  Ve  buradakilerin yine de baklavayı severek yediklerini gördüğümde  biz Sefaradların Ladino'da kullandığımız bir deyim aklıma gelir benim.  " El quien no tiene la hermosa besa la mokoza!!.... Güzeline sahip olmayan sümüklüsünü öpermiş!!!

Seneler evvel kuzinimin Karaköy'deki Güllüoğlu'ndan getirdiği baklavanın tadını unutmayan Danielle bana bazen, Anne İstanbul'a  baklava yemeğe gidelim mi? der

Benimse baklavadan başka bir sevdiğim şey vardı İstanbul'da.

İstanbul Kosova Et Lokantası'nda yediğimiz bir şeydi bu. Bir de Bakırköy Gelik'te.

İncecik bir kadayıf hamurunun içine konulmuş az tuzlu özel peynirle fırınlandıktan sonra üzerine dökülen şurupla hazırlanan bir tatlıya bayılırdım ben. Yiyeceğimiz eti yada diğer şeyleri değil bir tek onu düşünerek giderdim o iki lokantaya!!

Tabi bu tatlı Künefe'ydi.

Ve şimdilerde son bir kaç senedir Israel'i saran bir künefe tutkusu var.

Ben bir kez bunun da tadına bakmıştım yıllar önce Israel'de. O da korkunçtu,,, Kadayıf'in içini boyayla  renklendirmeyi tercih eden Araplar, adeta çift kaşarlı tosta çevirdikleri tatlıyı gereksiz miktarlarda peynirle boğarken, üzerine ekledikleri gayet sulu ve bir o kadar da tatlı olan şurupla on tonluk bir şeker banyosunun ardından ortaya çıkan şey yenilecek gibi değildi.

Ancak bundan yaklaşık beş sene kadar önce Tel Aviv'de, bir Türk İşletmeci küçücük bir yer açtığı gün Israel'e yeni yepyeni bir künefe (Israel'deki deyişle, Knafe ) tutkusu girdi. Gece gündüz motor gibi çalışanların kuyruktakilere, yerinde yetiştirmeye çalıştıkları sıcak künefeleri ellerine tutuşturup gönderirlerken insana bir merak geliyor, gerçekten bu sefer dedikleri kadar var mı diye?!!

Bir kez tadına baktık. Fena değildi. Ve derken Israel'in her yerinde küçücük künefe dükkanları açılmya başladı. Sonuçta maliyeti çok düşük olan bu tatlı, insanlar için büyük bir kazanç getirebilir. Maaliyeti düşük satış fiyatı ise yüksek tutuluyor.. Derken mantar gibi türeyen künefe akımı insanların şekerini tepeye çıkaracak herhalde....

Geçenlerde o kadar baklavadan, künefelerden konuştuk ki bir Cuma sabahı eşim sabahtan kalkıp, süpermarketten bir gün evvelden getirdiği malzemeleri kullanarak baklava hazırladı.

Nasıl mı oldu? Gerçekten burada  yapılanlardan bin kat lezzetliydi. Ben genelde böyle şeylerin tadına bakmakla kalırken bu sefer bütün tepsiyi yememek için kendimi zor tuttum.


Batya R. GALANTI


19 Ekim 2021 Salı

Israel'de başlayan son gerginlikler

 

Israel Hapishanelerinde kimi güvenlik suçlarından tutuklu bulunan Hamas teröristleri tarafından bir süredir başlatılan açlık grevi devam ederken yaptığı 80 günlük grevin sonunda merkezdeki hastanelerden birine yatırılmak zorunda kalınan 21 yaşındaki tutuklu Miqdad Qawasmeh son günlerde sık sık medya'da haber sebebi olmaya devam ediyor.

Israel İçİşleri Bakanlığı tarafından, ( tahminim kimi güvenlik sırları nedeniyle ) Qawasmeh'in  hangi suçlardan tutuklu olduğu açıklanmazken, Hamas istediği şartları Israel'e kabul ettirtmek amacıyla son günlerde yeniden gerilimi arttırmaya çalışıyor.

Bir taraftan hapishanelerde devam eden açlık grevleri diğer taraftan Yeruşalayim'in doğusunda her gece tekrarlayan sokak gösterilerinin de dozu artmaya devam ederken,  durum geçtiğimiz Mayıs ayında yaşadıklarımızı anımsatıyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayında da olaylar benzer bir şekilde başlamış ve bir anda Gazze ile Israel arasında 11 gün süren bir çatışmaya dönüşmüştü.

Bu arada, açlık grevi yüzünden hastanede tutulan militanla, aynı hastanede hemşire olarak çalışan iki Arap asıllı Israellinin, sosyal medyaya yansıyan selfieleri hakkında hastane yönetiminin kendilerinden açıklama beklediği açıklandı.

İki Israelli sağlık çalışanının, bu ülkeye zarar vermek için savaşan bir teröristle resim çektirip bunu medyaya yaymaları kabul edilir bir davranış olabilir mi?

Ve en son bugün aynı terör militanını ziyaret eden (!) Knesset ( Israel Parlementosu )  üyesi, Birleşik Liste Partisinin  ( Arap Partisi )  Başkanı  Ayman Udah ile yine aynı saatlerde hastaneye gelen Yahudi Gücü Partisi Başkanı,  Radikal Sağcı İtamar Ben-Gvir arasında yaşanan kavga da sonunda Arap Parlamenterin sınırı aşmasıyla son buldu. 

Arap Partisi Liderinin bir teröristi hastanede ziyaret etmesi yetmemiş gibi, buraya gelen bir başka parti lideri olan İtamar Ben-Gvir'i elleriyle iteklemeye kalkması,  son günlerde Knesset'te görev yapan kimi parlamenterlerin (?!!)  sözlü dalaşmadan gerçek bir saldırganlığa doğru kaymakta olan eğilimlerini göstermektedir.

Demokratik bir ülkede insanların söz ve hareket özgürlüğünü saldırganlıkla engellemeye çalışanlara karşı mutlaka tedbirler alınmalıdır.

Bir ülkenin birlik ve bütünlüğüne, güvenliğine karşı olan terorist gruplara destek çıkacak nitelikte hastane ziyaretleri yetmemiş gibi, aynı hastaneye, durumu yerinde tespit amacıyla ziyaret eden bir başka parlamentere el kaldırmaya kalkacak kadar kendinde güç bulan Ayman Odeh Knesset'in verdiği dokunulmazlığı kendisi için bir güvence olarak görmektedir belki de.

Böylelerine gereken dersi demokrasi vermelidir.

Sağcı görüşleriyle bilinen Ben-Gvir'e terörist diyen Udah esasen kendisi bir teröristi destekleyerek kendisine seçilme hakkını veren bu ülkeye en büyük ihaneti etmektedir.

Dün Güney'de bir kez daha alarmlar çalarken bugün de Yerusalayim'ın doğusunda, Eski şehrin yakınlarından geçen bir otobüsü hedef alan Araplar otobüsün camlarını taşlarla kırdılar. Büyük bir şans eseri yaralanan olmadı.

Bu son gerginliğin neler getireceğini bekleyip göreceğiz!!


Batya R. Galanti

18 Ekim 2021 Pazartesi

Ölünün arkasından konuşmak

 

Shimon Peres ve Colette Avital


Kimi politikacılar insanların zihinlerinde, beyinlerinde, kalplerinde taht kurmuşlardır. Kimi politikacılar vardır, ülkelerinde tarih yazmışlardır.

Kimi ülkelerin kuruluşlarında, savaşlar ya da kimi devrimci akımlarda rol almış politik figürler o ülke halkları için birer kahramandırlar.  Tarih kitaplarına altın harflerle isimleri geçmiş insanlardır onlar...

Her ülkenin tarihinde o ülke için çok değer taşıyan politikacılar olmuştur.

Israel için değerli ve önemli sayılacak en bilinmiş önderleri de, David Ben Gurion, Moshe Dayan gibi bu ülkeyi kuranların olduğu bilinir.

1948'lere gelmeden, İngiliz Mandası zamanlarında canlarını tehlikeye atan kahramandılar Ben Gurion Moshe Dayan ve Yitzhak Rabin gibiler... 1948'lere gelmeden Israel'deki kurulan yishuv'ların yanı yerleşimlerin güvenliklerinden sorumlu olan Hagana. 1948'de kurulacak Israel Devletinin ordusunun bir başlangıcı niteliğindeki paramiliter örgüt içinde ( İbranice'deki anlamıyla, "Koruma"), ilk savaşan  savaşçılardı bu insanlar.

David Ben Gurion'un yanında olanlardan biri de 1934 yılında, o zamanki İngiliz Mandası zamanındaki ismiyle "Palestine"'e  , Polonya'dan ailesiyle, daha 11 yaşındayken göç etmiş olan  Shimon Persky idi. Israel'e geldiklerinde bir diğerleri gibi adlarını İbranileştirmeyi tercih eden Persky ailesi, Peres ismini seçmişlerdi kendilerine.

Shimon Peres, o zamanki Polonya sınırındaki, ( bugünkü Bielarus)'taki küçük bir yerleşim yeri olan  Wiszniew'den Israel'e göç etmişti. ( Rusya'daki komünist akımların etkisinde kalan Yahudiler,  en çok Aliya'nın olduğu bu ülkelerden gelenler Israel'de sosyalist fikirlerin yerleşmesinde etkili oldular. Sosyalizmin ışığında doğmuş olan Kibutzlar o dönem ilk ortak yaşam kültürünü geliştiren en tanınmış örnektiler.) 

Aynı akımların etkisinde kalan Shimon Peres te kimi kibutzlarda yaşamış ve eşi Sonia Gelman'la birlikte bir zaman tarımla uğraşmıştı. 1941'de Siyonist Genç İşçi Hareketinin başına gelmesi Peres'in ilk politik akımların içine girdiği dönemdi. Daha sonra, Ben Gurion tarafından,  Israel Ordusuna insan gücü ve silah teminatı için görevlendirilmişti.

Fransayla ilişkilerin ısınması için çok büyük çabaları olmuşsa da sonuçta, Fransa tarafından Cezayir'de, Bağımsızlık taraftarı milisleri desteklemekle suçlanmış.

Peres, Israel'in Batı'dan  ilk silahların ithal edilmesinde büyük rol oynamış ve Dimona'daki Nükleer Reaktörün kurulmasını da sağlamıştı.

Daha sonraki yıllarda Israel-Arap barışını sağlamak için en çok çaba harcayacak liderlerin başında gelirken, Filistin Kurtuluş Örgütünün tanınması ve Arafatla 1993'te yapılan antlaşma onun insiyatifi ve çabalarıyla gerçekleşti. Bu da ona 1994 Nobel Barış ödülünü getirdi.

1997'de Peres Barış Merkezini kurdu. Arap-Israel antlamaları ve iki tarafın karşılıklı olarak birbirlerini tanımaları ve ortak bir yaşama öncelik tanıyan bu kurum hala Yaffo şehrinde faaliyet göstermektedir.

Shimon Peres tarihimizde uluslarasıalanda da en çok saygı görmüş Israelli liderlerin başında geldi.

Barışa verdiği şans ve gösterdiği çabalar onun yeterince tanınmasına neden oldu.

Israel solu, Israel Akademisi ve medyası, halk tarafından yeterince sevilmemesine karşılık onu, barışa olan katkılarından dolayı her zaman destekledi. Ancak politik hayatı, hırslı, egosentrik kişiliği yüzünden her daim olumsuz etkilendi. Peres İşçi partisinin öncüsü olarak girdiği hiç bir seçimi kazanmayı başaramadı.

1984'te yapılan seçimlerde Likud Partisiyle kurulan koalisyon hükümetinde ilk başbakanlığı aldığında, 1982 Lübnan Savaşı sonrası yüzde 400'lere varan enflasyonu indirmek için  harcadığı çabalara rağmen seçimleri kazanmadı. Hayatı boyunca kimi dönemsel başbakanlık görevlerine hiç bir zaman halkın oyuyla gelmedi. Ya Rabin'in istifası ardından görevi devraldı  ya kimi koalisyon antlaşmaları çerçevesinde başbakanlık görevinde bulundu ve yine 1996 Rabin suikastı sonrası bir sonraki seçimlere kadar mecburi olarak geçici başbakan oldu.

Israel'de tamamen sembolik bir görev olan Cumhurbaşkanlığına ilk adaylığını koyduğunda bile, popülaritesi hiç yüksek olmayan Katsav'ın karşısında dahi yenilgiye uğradı.

En sonunda 2007'de, Katzav'ın cinsel taciz suçlamaları yüzünden görevinden alındığı gün onun yerine seçildi.

Başbakanlığı zamanlarında, politik kariyerinde kendisini sevdiremeyen Peres, 2007-2014 yıllarındaki cumhurbaşkanlığında yeterince saygı gördü.

Öldüğünde, Barak Obama Amerika'da bayrakların yarıya indirilmesini emrederken, cenazesine 80'den fazla devlet adamı katıldı.

Ancak ölümünden beş yıl sonra, geçtiğimiz günlerde birden bire ortaya atılan iddialar, Israel Devletinin kurucularından, bu ülkenin tarihini ilk yazanlardan biri olan Peres'in hatırasına gölge düşürür nitelikte söylentilerin bir anda açığa çıkmasına neden oldu.

Bir ülkenin en yüksek kademelerinde görev yapmış, sevilmese de yeterince saygınlık kazanmış, yeterince bilgili ve görgülü olarak kabul edilmiş bir insan hakkında ortaya atılan cinsel taciz iddiaları yeni ve büyük bir hayal kırıklığıdır.

Shimon Peres'le uzun yıllar birlikte çalışmış bir kadın politikacının ağzından çıkanlar basında yankı yaparken belki de politik platformdaki bir çok insan duyduklarına o kadar da şaşırmadılar?

Eski Kneset üyelerinden Colette Avital tarafından ortaya atılan şeyler kimi başka kadınların da ağıizlarını açmalarına yol vermiş olmasının dışında, çok bilinmiş, Israel solunun güçlü kalemi Gideon Levy'nin; "Bunları ben Shimon hayatta iken biliyordum!! "diye teyid etmesi tamamen sansasyonel bir haberdir.

Peki insanlar bildikleri halde neden sustular?

Shimon Peres'le aynı odada yanlız kalmak istemeyen kadınların olduğu ortaya çıkarken, bu ülkenin böyle bir şeye göz yummuş olması inanılmazdır.

Ve herşey Shimon Peres'in barış için gösterdiği çabalar, uluslararası toplumdaki itibarı ve acendesine gösterilen boş bir saygıdanmış yani!!

Kadınları odasında sıkıştıran bir lidere göz yumulmuş!

Ve bunlardan biri,  o zaman değil ağzını ancak bugün açan eski politikacı Colette Avital'dir.

O zaman neden sustuğunu sorduklarında " Onun politik çizgisine duyduğum saygıdan dolayıydı!  "dedi.

Bu inanılır gibi değil. Kadının kendine olan saygısı demek ki daha az önemliydi.

Okay demek ki Katzav da daha saygın olsaydı hapise girmeyebilirmiydi?

Bu demek ki, politik acendanıza ve çizginize göre saygı görmekle hapis cezası almak arası değişen bir tepkiyle karşı karşıya kalmanız mümkündür?!!! 

Ben Shimon Peres'i severdim. Benim için örnek bir lider gibiydi ancak bu duyduklarım inanılmaz. Ve solun yeniden böylesi ikilemli davranışları yeni bir hayalkırıklığıdır.

Ölünün arkasından konuşulmaz derler ancak Colette Avital ve diğerleri daha fazla susamamışlar sanırım!!!!


Batya  R. Galanti

14 Ekim 2021 Perşembe

1500 yıllık bir şarap fabrikasının kalıntıları


Geçtiğimiz gün, Israel'in güney şehri Yavne'de iki senedir yürütülmekte olan arkeolojik kazılardan basına ilk kez yansıyan görüntüler insanın ağzını açık bırakacak nitelikteydiler.

Bazen hiç beklemediğiniz bir yerde, tesadüfen ortaya çıkan kimi kalıntıların ilgili kişilerin dikkatini çekmesiyle başlatılan araştırmalarla bir anda, küçücük bir kasaba ya da mütevazı bir şehrin  mahallelerindeki bir arazideki kum tepelerinin  altında gizli kalan 1500 yıllık bir geçmişi ortaya çıkarabiliyor insanlık.

Son iki senedir,  Tel Aviv'in güneyindeki bu şehirde Israel Eski Eserler Kurumu tarafından yönetilen kazılarda çalışan arkeologlar bugüne dek keşfedilmiş en büyük şarap fabrikasını ortaya çıkardılar.

Bizans Dönemine ait fabrika 2400 metre karelik bir alanı kapsıyor. 2 şarap presi, şarabı yıllandırmak ve pazarlamak için kullanılan dört büyük depo, kil ve şarap testilerinin pişirildiği fırınlar ve on binlerce kırık şarap testilerinin bulunduğu bir kompleks bu.

1500 yıl önce, o zamanın en büyük şarap fabrikasının burada olduğunu düşünen arkeologlar, her yıl yaklaşık  2-3 milyon litre şarabın bu fabrikada üretildikten sonra o zamanki Gazze limanından tüm dünyaya ihraç edildiğini tahmin ediyorlar.

Şu an için hala devam eden kazılar, ortaya çıkarılan yeri şimdilik ziyaret edemeyeceğimizi gösteriyor. Hala torağın bir kaç metre altına inen bu yerde usta eller inceden inceye yürüttükleri çalışmalarla yeniden, geçmişi gözlerimizin önüne taşımak için çalışıyorlar,

Arkeologlar 1500 sene evvelinden bugünlere taşınan şarabın yıllanmış kokusunu ne kadar hissediyorlar bilinmez ancak bu tip eserlerin ortaya çıkışı insanı her defasında bir kez daha heyecanlandırıyor.