13 Haziran 2021 Pazar

Ülkenin başına gelen bu "alakasızların birlikteliği hükümeti "için tek bir şey dileyebiliriz; BAŞARILAR!!

Yeni hükümetimizin düşündürdükleri!


Yaşamın en vazgeçilmez dürtülerinden bir tanesi kendinimizi yeterince güvencede hissetmek için aldığımız içgüdüsel tedbirlerdir. Hayatımızı korumak için gösterdiğimiz çaba, bizi tehlikeye atacak şeylerden kaçmak için verdiğimiz savaş daha çok küçüklükten içimizde var olan bir dürtüdür az ya da çok. Bu dürtü bizi hayatın çeşitli alanlarında korumaya almaya çalışır, öncelikle doğal tehlikelerden ve daha sonraları kimi sosyal ya da duygusal tehtidlerden  Doğal tehlikeler birincil olanlardır. Daha çocuklukta algılayabildiğimiz kimi doğal tehtidlerden kendimizi uzak tutmaya çalışırız. Ancak bir çok farkında olmadığımız, bilincine varamadığımız tehlikeleri ilk zamanlar bize anne babalarımız öğretir. Hayatın ilk etaplarında onlar bize siper olurlar.  Sosyal tehdidlerse daha sonraki aşamada, tamamen belli bir bilince dayalı, öğrenilerek tecrübe kazanılarak farkındalık kazanılarak elde edilir.

Gelmek istediğim konu, Israel gibi bir ülkede seçim yepildiğında, seçmenin seçeceği partide neleri aradığıdır.

Binyamin Netanyahu'nun, senelerce İsrallilerden neden oy aldığına gelmek istiyorum.

Israellilerin içinde var olan, Araplara ve Arap komşulara karşı olan güvensizliğe karşı, insanlar kendilerini yeterince güvencede hissettirecek bir lider arayışındadılar. Bu arayış işte o sözünü ettiğim tehlikelere karşı kendini koruma içgüdüsüyle ilgili.

Batıda bir lider seçtiklerinde öncelikle ne  ararlar?  Kendilerine, sosyal ve ekonomik güvence verecek karizmatik bir lider ararlar. Artık uzun senelerden beri savaşları geride bırakmış ülkelerde insanların temel arayışları sağlık sisteminin kendilerini yeterince korumasıyla beraber  sosyal güven ve kaliteli eğitimdir.

Israel gibi hala daha sınır güvenliğini elde edememiş, içte ve dışta varlığına tehtid olan etmenlere karşı  savaşmak zorunda olan bir ülkeyseniz eğer, bu ülkenin vatandaşlarının, sosyal, ekonomik, eğitim , sağlık gibi hizmetlerin hemen yanında, hatta bunlardan önce ( ! )  😢 güvenli bir toprak üzerinde yaşam hakkını arayan bir seçmen bulursunuz.

Netanyahu'nun 12 senelik başbakanlığının en ilk sebeplerinin başında bu gelir. Netanyahu seçmenini bu konuda ikna ederken,  sizi koruyabilecek kişi benim diyebildi. İnsanların onu seçmesinin ardındaki ilk şey adamın yansıttığı güven ve karizması oldu. Sahip olduğu zekası ve konuşma ve ikna yeteniğiyle insanlar üzerinde,  bir halkın sahip olmak istediği bir baba figürü gibi bir etki yarattı. Belki bunun büyük bir bölümü bir tiyatro da olsa..insanlar bu adamda koruyucu bir miğfer, bir zırh bulduklarını hissettiler.

Tüm bunların yanında istatistiklerin yalan söylediğini kimse iddia edemez mutlaka. Israel, dünyanın en etkili on ülkesi içine girdiğinde onu yöneten kişi Netanyahu'ydu. Israelllilerin yaşam kalitesi yükseldiğinde bu ülkenin başındaki lider yine oydu. Körfez ülkeleriyle yapılan barış için senelerce çaba harcayan insan yine odur!

Sorunlarsa mutlaka mevcut..

Herşeyden önce, uzun süren iktidarlarda yozlaşma söz konusu olur. Uzun süreli iktidarların sonunda yönetimi elinde tutan liderin bu gücünü, kudretini  kendi çıkarlarına hizmet için kullanmaya itebileceği açıktır.

Bugüne dek Netanyahu'yu devirmek için kendisi hakkında bir sürü, kimileri komik denecek iddialarla çıkanlara karşılık şimdilik hiç bir suçu ispatlanmamış olan bu liderin artık politik kariyerine son vermesinin tek esas gerekçesi ülkenin içinde oluşan ayrışmaya bir son vermektir.

Bence sekiz sene başbakanlık yapan bir liderin iki defadan fazla seçilmemesi temel bir yasa olmalıdır. Demokrasiyi korumanın ana yollarından biridir bu. Kimseye ülkenin mal sahibi olduğunu zannettirmemek önemlidir. Seçimle gelen liderler bile iki defadan fazla bu hakka sahip olmamalıdırlar.

Bugün göreve başlayacak yeni hükümetin başarabilmesi icin, bu hukumeti meydana getiren sekiz farkli partinin, sekiz farkli sesin kendilerinden, ideolojilerinden odun vermeleri gerekiyor. Yoksa bu hukumetuin yurumesinin mumkun olmadigi bellidir.

Binyamin Netanyahu'yla aynı çatı altında birleşmemek icin  solun oylarına ihtiyaç duyan sağla, Ra'am denen İslamist partiyle birlikte kurulan 36. Hükümetin, hemen önümüzdeki günlerde bekleyen kimi olası zor günler ilk sınavları olacak.

Hamas'la daha günler önce biten çatışmaların gerginliği hala sürerken, önümüzde bizi bekleyen gergin günler Naftali Bennett'in yüzde altıyla yüklendiği başbakanlığının ilk zorlu deneyimi olabilir.

Farklı görüşlerin, farklı ideolojilerin birbirlerinin dengeleyebildikleri zaman gerçekten ideal bir ortam yaratılabilmesi belki mümkündür. Farklıların birlikteliğinden belki de en mükemmel şeylerin çıkması mümkündür. Ancak bu farklılar içlerinde radikal fikirler taşıyan kimi ekstrem ideolojileri barındırıyorsa beraberlikleri ne derece mümkündür bilmiyorum. Küçücük bir toprakta yaşayan bunca farklı insan gruplarının çakışan menfaatlerinden ortak bir polituk hedef yaratmak acaba mümkün olacak mı?

Yaşayıp göreceğiz. Son yapılan istatistikler  Israellilerin % 43'ünün bu hükümetin yürüyeceğine inanmadıklarını gösteriyor.

Eğer iki tarafın çıkarlarını en doğru şekilde savunabileceklerse ne ala. Bunu başarabileceklerine inanmak rüya gibi.

Ülkenin başına gelen bu "alakasızların birlikteliği hükümeti "için tek bir şey dileyebiliriz; BAŞARILAR!!


Batya R. GALANTI

 


10 Haziran 2021 Perşembe

Sağın kendisi içinde de bir çoklarının artık Netanyahu'nun istifa etmesi gerektiği günün gelmiş olduğu düşünüldüğü için ona alternatif gördükleri tek kişi olan Bennett'e verdikleri oylara karşılık Bennett' in İslamist bir partiyle aynı hükümette yer alması kimsenin en aklına gelmeyecek olasılıklardan biriydi. Kendi ideolojilerinin tam tersi bir çizgiyle seçmenini aldatmıştır bu adam.

Aldatmacalı yeni hükümet


İki sene sonunda ne mutlu (!) bize ki yeni hükümet kuruldu. Biraz zorlansa da sonunda biraraya gelebildiler. İki yıl içinde dört kez sandıklara gittiğimiz bir seçim sürecinin sonunda ortaya çıka çıka, ne olduğu, neye inandığı belirsiz bir hükümet önümüzdeki hafta eğer bir sorun çıkmazsa başa geçecek.

Geçtiğimiz hafta yapılan bir sondajda halkın büyük bir kesiminin sürüncemede giden iki belirsiz yılın ardından ne olursa olsun, kim olursa olsun kurulsun şu hükümet psikolojisini yaşadığı ortaya çıktı.  Yani sağ ya da sol ya da ikisi ya da hepsi yeteri ki artık bir hükümet kurulsun. Bütçe onaylansın. İki senedir geçemeyen bütçe yüzünden yarım kalan işler tamamlansın.

Tek merakım, birbiriyle bu kadar ters düşen fikirlerin daha kurulma aşamasında zorlanırken bu işi nasıl yürütecekleridir?

8 farklı partiden oluşan 36. Israel Hükümetinin içinde, Siyonistlerden, Progresistlere, Milliyetçilerden, Anti-Siyonistlere, Muhafazakarlardan,  Dincilerden ( İslamistler ) Liberallere birbirleriyle çakışan ideallerin aynı çatı altında bu ülke için kararlar almalarını beklemek durumundayız.

Örneğin Naftalı Bennett'in Yamina Partisinin ana çizgilerinden biri olan, Yehuda ve Somran'daki yerleşim yelerine olan desteğine karşı Progresist-Liberal Meretz Partisinin İki ülkeli barış planına olan destekleriyle karşı çıktıkları yerleşim birimleri hakkında bu iki parti birlikte nasıl bir duruş gösterebilecekler. Araplarla söz konusu olacak bir barış planına hangisinin koşullarıyla masaya oturacak hükümet?

Ra'am Partisinin, ülkedeki Yahudilerin çıkarlarına karşı Arapları destekleyecekleri durumlarda hükümetin içindeki sağcı ve milliyetçi kanat nasıl tepki verecek?

Meretz Partisi solcu, liberal kararlarına karşı muhafazakar Arap Partisinin LGTB haklarına karşı çıkacağı kararlarda nasıl orta yolu bulacaklar?

Bunlar benim aklıma gelen sadece bir iki soru?

Bu Hükümet yarın öbür gün gerçekten kurulsa da , 120 vekilden oluşan Knesset'te çoğunun elinde bulunan her bir partinin sahip olduğu 4-6 ya da  7 vekil içinden çıkaracakları bakanların sahip olacakları güç bu hükümeti ayakta tutmaya yetecek mi?

Sağ Görüşlü  seçmenlere göre radikal sol'un ne yapıp ne edip Netanyahu'yu sonunda bertaraf etmenin bir yolu olan bu hükümet kimisine göre sol , solculara bakarsanız yine de yeterince sağ eğilimlidir.

Bana kalırsa, Meretz gibi radikal sol görüşleriyle bilinen bir partinin yanında diğer Yesh Atid ve Mavi Beyaz ve İşçi Partileriyle yeterince sol ağırlığı olan bir hükümet olacaktır bu. Peki bu problem midir? Ortadaki tek problem, seçmenin yüzde yetmişinin sağ partilere oy vermesine rağmen sonunda sol ağırlıklı bir hükümetin görevi devralmış olmasıdır.

Bu yüzden bu hükümetin demokrasinin gereklerini yerine getirdiği söylenenemez. Sonuçta bu partilerin bir çoğunu sol-liberal olmaları onları demokrat yapmıyor. Çünkü bunlar halkın özgür iradesinin gereklerini yerine getirmemişlerdir.

Bunun mantıklı olduğunu kimse söyleyemez. Sonuçta kimilerinin, bu son hükümetin adeta bir sivil darbe girişimi iddiaları çok ta uçuk sayılmaz kanımca!  Sözde demokrasi adına yıllardır basının sağa karşı gösterdiği mücadele bir şekilde meyvelerini verdi. Seçmense bu son iki senede büyük bir hayalkırıklığı içindedir.

Sağın kendisi içinde de bir çoklarının artık Netanyahu'nun istifa etmesi gerektiği günün gelmiş olduğu düşünüldüğü için ona alternatif gördükleri tek kişi olan Bennett'e verdikleri oylara karşılık Bennett' in İslamist bir partiyle aynı hükümette yer alması kimsenin en aklına gelmeyecek olasılıklardan biriydi. Kendi ideolojilerinin tam tersi bir çizgiyle seçmenini aldatmıştır bu adam.

Ortaya çıkan politik tabloya göre ülkeyi ve halkı düşünen hiç kimse yoktur.  



 Balkona tırmanmayı seven kız


Danielle, salondaki Laptop'ta uzun seneler önce ada'da çektiğim bir diski koymuş.. Yanında bebekliğine ait bir sürü başka disklerle beraber.  Kimi yerde, bir yaşında, kimi yerde yuva'da ve Purim kıyafetleriyle bir sürü videoyu izlerken o da çocukluğunu hatırlamak istemiş gibi birden..

Tüm disklerin arasında, bebekliğindeki İstanbul ziyaretimizi de bulmuş. Ağbimin Zekeriyaköy'deki evinde kaldığımız sefer çekilmiş videolardan biri. Bu tip şeyler bir zaman sonra o kadar değerleniyorlar ki. Hele kimi kaybettiğiniz sevdiklerinizin ardından geriye kalan tek değerli hatıralar oluyorlar bu görüntüler..

Danielle beni yanına çağırdı bir an; "Bak burada genç kız gibisin anne !"diyor..  ! O ise sanki küçük bir " ben" gibi duruyor.. Benim çocukluğuma ait çekimler yoksa da bu videolardaki Danielle'de ben hem onu hem de sanki kendimi görür gibi oluyorum. Küçüklüğünde kızım bana çok benziyordu. Bugünse biraz daha az...

Nasıl da rahat bir çocuktu Danielle.. her ortama, her duruma çok çabuk uyum sağlardı..kaprisleri yoktu. Ağlamazdı ve kısacası bir annenin isteyebileceği en ideal çocuktu!

Görüntülerdeki Danielle'ín o bebek halinden kocaman erişkin bir insan olduğu bugünlere gelişi sanki bir anlık bir film gibi   Bazı şeyleri belki de düşünmeye vaktiniz olmadan yaşamış ve geride bırakmış gibi hissediyorsunuz.. Hayat bir göz kırpışı kadar hızlı geçerken uzun zamanlar evvel yaşadığınız kimi dakikaları bile bazen o an gibi anımsıyorsunuz. Sanki tüm geçenler bir rüyaymış gibi bir his veriyorlar insana..

O an video'daki görüntüleri çekerken düşündüklerim şimdiye kadar hafızamdalar.. Kızımın doğumundan yaklaşık altı ay sonra bir bahar günü Büyükada'ya gitmiştik, ağbimle.. Senelerden sonra adanın sokaklarında dolaşmıştık, hep birlikte.. Çocukken, aynı mevsimde. yaz sezonu için ev bakmaya giderdik oralara.. Sanırım nisan gibiydi. Eğer mayıs olsaydı tam mimozalara denk gelirdik sanıyorum. 

Çamlarda, orada burada hafiften ısınmaya başlayan havayla birlikte sapsarı mimozalar açardı ben çocukken. Mimozalar, muhteşem kokuları ve renkleriyle, zihnimde yaklaşan yazın müjdecisiydiler.. 

O gün mimozalar gördüğümüzü hatırlamıyorum ama günün ileri saatlerinde üzerimdeki paltomu çıkarmak ihtiyacı hissedeceğim bir hava vardı..Artık oralara bahar gelmişti. Çamların arkalarına vardığımızda  adanın yemyeşil ortamını çevreleyen masmavi denizin görüntüsü gözlerimde hala..

O günkü gezimizin büyük bir bölümünü kameraya çekmiştim. Bazı anları özellikle belgelemek istersiniz...İki ya da üç neslin geçmişle buluşmasıydı o saatler..

O eski büyük, yandan minik bir kaset sokulan kamerlaradan vardı elimde.. Herkes  önden giderken ben gerilerde kalıyordum.. Kameraya sürekli konuşurken, o gün için geçmişte bıraktıklarıma bakıp bir an geleceği yaşadığımı zannederken o günlerden bugüne bir yirmi sene daha geçtikten sonra  geçmişle  gelecek arası geçen zamanın adeta bir algı oyunundan ibaret olduğu hissine kapılıyorum artık.

O gün, Kumsal caddesi..yani iskeleden lokantaları kıyı boyunca takip eden cadde üzerinden yürümüştük.. Çarşının sonunda oturduğumuz evin ilerisinde o zamanlar adanın belki de tek oteli olan Plaj Otelínin karşısında oturduğumuz kocaman balkonlu küçücük karanlık evi özellikle  görüntülemişim.

Benim için hayat sanki o sene o yerlerde, o zamanlarda başlamıştı. İlk sosyalleşmem, üç tekerlekli bisikletimle etrafta ilk turlayışlarım ve belki yine yüzmeyi ilk kez öğrendiğim zamanlardı bu zamanlar..

O sene çok fazla ilkler vardı sanki.. Ve Plaj Oteli karşısındaki  o ev giriş katıydı.. Balkon yerle birdi.  İşte o ziyaretimizde, uzun zamandan sonra o evin yanından geçtiğimde şaşırmıştım. Çünkü daha ilkokula bile başlamadığım o evde,  en sevdiğim şeyin  kapıdan değil, balkondan eve girmek olduğunu hatırlıyorum. Ve yanından geçerken balkonun altı yaşına daha varmamış küçük bir çocuk için hiçte alçak olmadığını görünce baya şaşırmıştım.

Ben o balkona nasıl tırmanıyordum? Aşağıdan demirleri yakalayıp kendimi yavaş yavaş yukarı çektiğimi hatırlarım.

Ve o yaz bir de arkadaşım vardı. Ama ne tipini ne de yüzünü hiç ama hiç anımsamadığım bir çocuktu bu. Sadece ismi aklımda kalmış; Dani!  Dani'nin içeriden pedallı, direksyonlu, kırmızı bir arabası vardı.

Sanırım Danny'nin kendisinden çok o dört tekerlekli yarış arabasını seviyordum.  Ben ona üç tekerlekli bisikletimi veriyordum o da bana kırmızı arabasını.  Galiba o da halinden memnundu. Kısaca o sene o balkon ve Dani'nin arabası benim en büyük iki eğlencemdi

Dani ve balkona tırmanışlarımdan başka aklımda kalan bir olay daha vardır.. O da  evin iki sokak gerisinde kuzenlerimle koştururken ağaca çarpışımdı.

Genel olarak sessiz ve söz dinleyen bir çocuk olmamla beraber yine de çok hareketliymişim.. Koşmayı her zaman sevdiğimi hatırlarım . ( Şimdi artık sadece hızlı adım yürümeyi sevsem de )

Kumsalın ağaçlı yolunda bir gün koştururken bir an dönüp arkama bakmak istemiştim. Sonrası ağaca hızla çarpışım ve yere düşüp kendimden geçmem olmuş. Etraftan gelen insanlar benim yüzüme sular koyarak beni ayıltmaya çalışmışlar. Daha sonra eve geri yürüdüğümde yanımda kim vardı hatırlamıyorum. Kapıya geldiğimde başım hala yana düşüyormuş. Anneme, zar zor " Anne ben bayıldım " demişim..

Ve sonra anneme tedbir olarak birileri; "Onu hep dolaştır" demişler. Ve annem saatlerce beni dolaştırmaya kalkmış.  Durumumun pek normal olmadığını görünce beni doktora götürmüş akşam.

Başkalarının sözleriyle hiç bir zaman sağlık konusunda kafanıza göre iş yapmamanız gerektiği bu olayda da ortaya çıkmış. Doktor, kesinlikle dolaştırmanın tehlikeli olduğunu ve hareketsiz yatmam gerektiğini ve o gece uyumamam ve bir kusma durumunda acilen hastaneye götürülmemin şart olduğunu söylemiş.

Seneler sonra, hayatımda bir kez daha bir balkona tırmandığımı anımsadım . Bu kez 27 yaşımdaydım . 

Bir pazar öğleden sonra eve işten yorgun döndüğümde anahtarımı almadığımı görünce, kapıcının yerinden arkadaki bahçeye çıkarak evin arka penceresinin açık olup olmadığına bakmıştım.

Yazdı ve annemler çıkmışlardı ve biliyordum ki yakın bir saatte gelecekleri yoktu. Giriş katından bizim evin balkonuna tırmanmıştım. Oradan da pencereden içeri girmiştim..

Annem duyduğunda sen delisin demişti..

Bugün artık en fazla iskemleye tırmanıyorum 😂

Bir çok şeye rağmen içimde hala Büyükada'da koşuşturan küçük kızın yaşadığını hissederim..

Hala daha yolda yürürken bir taş görsem tekme atarım..

Hala daha kaldırımın kenarında dengemi kaybetmeden yürümeye çalışırım.

Hala daha bizim parkta Pitzi' yi gezdirirken yandaki alçak duvarın kenarına sıçrayıp, önce orada yürür sonra  yeniden aşağı atlarım.  Sadece bunları yapmadan önce etrafa bir göz atarım bana deli diyecek birileri var mı diye !


Batya R. Galanti

Tadilatla geçen yaklaşık bir buçuk ayın sonunda yeniden sakin günler gelmiş gibiler benim için.

Yeni evim!

Bir buçuk ay süren karmaşanın ardından, yavaş yavaş yeni evimize yerleşir gibiyiz.

Yeni ev mi? Ne yeni evi?  Yok yok yeni bir adrese taşınmadım. Ama olduğum yerde kendimi yeni bir adrese geçmiş gibi hissediyorum. Hayatımda ilk kez böylesi bir durum yaşıyorum. İlk kez yaşadığım ortamı böylesi bir köklü değişiklikle bambaşka bir şekle soktuktan sonra kendimi evimin yeni haline adapte etmeye çalışıyorum.

Ne tuhaf, aklıma eşimin annesi geliyor. Yeni olan şeylere adapte olmakta zorluk çekerdi. Genelde belli bir yaşa gelince insan alıştığının dışına çıkmakta zorlanırmış. Ama ben daha o yaşa gelmedim ki! Hem de evde olan değişiklikler genel olarak gayet olumlu. Çoğu şeyi yeniledik. Bir su borusunun patlaması bizi a'dan z'ye neredeyse tüm evi değiştirmeye itti.

Su borularını değiştirmek için kırdığımız seramiklerle yıkılan mutfa,  banyoları çıkarıp duş taktırmamızla ve tabii bu şekilde banyonun yerleri ve duvarları ve kapılarıyla birlikte 20 senedir tanıyıp bildiğim bir ortamı neredeyse tamamen yıkıp yerine yepyeni bir atmosferi taşıyan bir komple değişimi getirdi.

Ve bu değişim öyle bir oldu ki neredeyse hiç planlanmadan. Daha önceden üzerinde düşünülüp  hesaplanmadan. Bir günden diğerine. Eşimse benim bazı konularda rahat bir insan olduğumu biliyordu ama sanırım bu kadarı onu bile şaşırttı. Tamiratın getirdiği yükleri, kararları kaldırmak bir çok bayanlar için dünya sonuyken ben sanırım işi genel olarak yine de olumlu tarafından alabildim. Pek zorluk çıkarmadım ne kendime ne de ona!

Geçen hafta çok sevdiğim bir arkadaşım, bir akşamüstü beni arayarak bir kaç hediye almak için onunla birlikte alışverişe gidip gidemeyeceğimi sordu. Olur dedim. On beş dakika sonra bendeydi. Beraber gittiğimiz alışverişten ancak beş saat sonra döndüğümüzde arkadaşım iki küçük çocuğa aradığı hediyeleri ancak bulabilmişti.

Genç kızlığımda ne zaman bir arkadaşım bana vitrin gezmeyi önerse öyle çok sevinerek kabul etmezdim böylesi teklifleri. Sanırım ben bu konuda daha çok erkeklere benziyorum. Uzun uzun vitrin gezen, kendilerine alacakları kıyafetler için saatlerce bir dükkandan diğerine girip çıkan bayanların tam tersi bir yapım var. Bilemiyorum bu sabırsızlığım da belki de yine dikkat problemimle alakalı bir şey mi!

Beğendiğim bir şey gördüğümde tereddüt etmeden karar veririm. Tabi fiyatı da uygunsa!

Evin tadilatında da aynı şey oldu. Seramikleri seçmeye gittiğimde, on dakika sonra bize yardımcı olan kişiye ne istediğimi gösterdiğimde adam adeta afalladı. " Bize gelen kadınların çoğu buraya üç beş kez gidip gelmeden karar veremezler" dediğinde adama benim bir seramik seçmek için bu kadar günümü öldürecek kadar sabrım yok! dedim.

Ve tüm seçimlerimde aynı şey oldu. Marangoza mutfak için nasıl bir şey düşündüğümü anlattığımda. iki gün sonra elime getirdiği çizgilerde tam istediğim dolapları gördüğümde gayet menundum. İnternette kendi başıma baktığım modellere ve renklere göre karar vermek kolaydı. Eşim bu konulara  karışmadığı için aramızda o olur bu olmaz gibi tartışmalar zaten olmuyor. O herşeyi beğendiğini söylüyor. Sanırım erkeklerle kadınları ayıran en belirgin özelliklerden biri, genel olarak coğu şeyin estetik yönüne kadınların verdiği öneme karşılık erkeklerin daha mülayim olmaları. Onlar seçtiğiniz şeylerin pratik olmasıyla daha ilgililer sanki. Belki de benim eşim böyle diyemi ben öyle olduğunda karar kıldım bilmem!

Ancak tüm bu tadilatı kısmen zora sokan, stres  yaratan şey araya giren savaş oldu. İşi bir on gün için kısmen yavaşlattı. Bizi biraz daha hırpaladı. Salondaki kanapede uyumaya çalışırken gecenin bir vakti sirenlerle güvenli olan merdiven boşluğuna koşturduğumuz o on gün  dışında herşey  yolunda gitti denebilir. Çok büyük sorunlar yaşamadık.

Şimdi kendimi yeni ortama adapte etmeye çalışıyorum. Gelenler evimizin şu anki görünümüne hayret ediyorlar. Tamamen değişmiş olduğunu söylüyorlar. Son derece yalın ama bir o kadar gözüme hoş gelen yeni ortamımıza alışmamam için aslında hiç bir sebep yok. En son temizliği de sözde bir şirkete yaptıracaktık, boş ver dedim. Yavaş yavaş herşey halloluyor.

Ev benim için hep önemli oldu aslında. Evcil bir yapım olduğu için belki de. Şartların beni çoğu zaman evden çalışmaya bağlaması evde bir çoklarına göre daha uzun saatler geçiren bir insana çevirmesi mi bilmem. Ancak gezmeyi, insanlarla olmayı çok sevmekle birlikte, bir o kadar kendi masamda sakin ortamımı, yanlızlığı ve sukuneti arayan bir yapım var benim. Bu yüzden bizim gibiler için evdeki atmosferin büyük bir önemi var. Evdeki ortamın olumlu olması çok önemli.  

Beni mutlu eden şeyler belki de hep çok temel şeyler oldu. Sakin ve huzur içindeki bir dünyadan başka ne arar ki insan derim hep. Bu yüzden Korona günleri evde olmak zorunda kaldıkları aylarda, gezemedikleri için depresyona giren çoğunluğa baktığımda yaşadığımız dünyanın bugünlere gelişinin sebebini açıkça karşımda gördüğümü düşündüm hep.  Doyumsuzluk ve sömürü üzerine kurulu yeni dünya düzeni insanları hiç olmadığı kadar egoist yaparken insanların Korona günlerinde yaşanılanlardan  çıkarabilecekleri dersleri çoğu kez çıkaramamış olmaları bence ayrı bir sorun.

Kendimiz için seçtiğimiz yaşam şekli ne olursa olsun öncelikle hayatın nimetlerinin değerini anlarken olduğumuz ve bulunduğumuz her duruma şükretmeyi unutmamalıyız.


Batya R. Galanti


8 Haziran 2021 Salı

 Karar sizin!


Gazze gibi sıkışık bir yerleşimin içinde bulunan terör yataklarını. terör yuvalarını, cephanelikleri ve Hamas bürolarını vuran uçakların tam noktayı hedef alsalar dahi, belli binları yıksalar da aynı çevrede bulunanların zarar görmelerini engellemeleri zordur. Hatta tahminimce imkansızdır.

Zaten sivil kayıplarını özellikle planlayan bir terör örgütü söz konusu olduktan sonra işiniz gerçekten imkansızdır.

Yıkılan binaların yanında yer alan diğer binaların patlamalardan çevreye yayılan, sıçrayan parçalardan zarar görmemeleri mümkün müdür? Hayır!

Basına yansıyan fotoğrafların çoğunda açıkça görülen şeyi bir çokları göz ardı etse de, vurulan hedeflerin çoğunun patlayıcı ve roket cephanelikleri, yanıcı maddelerin bulunduğu depolar olduğu resimlerde bile bellidir.

Hedeflerden yükselen simsiyah dumanlar ve bu dumanlardan çıkan alevler buralarda sadece insanların yaşamadıklarını ortaya koymaktadır.

Israel bu  cephaneleri ve tünelleri yok etmeğe çalışırken, açıkça Hamas'ın azılı liderlerini de yok etmek için savaştığı da biliniyor.

Bunların içinden bu savaşta Hamasın ileri gelenlerinden kişileri yok etmeyi başardıysa da yılanın başları hala hayattalar. 2004'te Israel'in Hamas'a karşı zafer elde edilebilmesinin  ana nedenlerinden biri, Ahmet Yasin'le Abdelaziz Rantissi'nin Israel'in havadan uçaklarla ortadan kaldırılmaları olmuştu.

Israel'in Gazze'deki halkı hedef almasının en ufak bir çıkar getirmeyeceği açıktır. Masum insanları bilerek hedef almak,  öldürmek  Israel'i her açıdan zora sokacak zalimce bir davranıştan ileri gitmez. Kimse bugünkü dünyada bu kadar gerizekalıca bir şeyi isteyerek yapmaz. Bunu anlamamak sadece ayrı bir önyargının sonucudur.

Israel'ín tüm dünyayı karşısına alacak şekilde çocukları öldürmesi kendi kendini sokacağı saçmasapan bir çıkmaz olmaz mı sizce?

Ancak sizi hedef alan kötülerle savaşırken karşınızdaki insanların sizi zora sokmak için sivilleri kullanmalarına ne diyeceksiniz?Çokkurnazca bir yol değil mi?

Düşmanın elini kolunu bağlayacak zalimce bir yöntem bu. Bir kaç (!) çocuğu kurban etmek..

Aşağıda, son Gazze Savaşından kimi resimler koymak istiyorum.

Vurulan hedeflerde patlayıcılar olduğunu açıkça gösteren resimler bunlar!!


 










Barış mı savaş mı; durumu belirleyecekler karşımızdaki İslamcı örgütler olacak.


Geçtiğimiz 10 Mayıs'ta Hamas'la son çatışma Yeruşalayim'deki olayların zirve yapmasıyla patlak vermişti. 1967'de Israel'in Doğu Kudüs'ü Ürdün'den almasının yıl dönümünde yer alacak bayrak törenleri üzerinden Hamas'ın yağdırdığı tehtidler ve sonunda Yeruşalayim'e attığı roketlerle başlayan çatışmaydı bu.

Hiç bir ülkenin kabul edemeyeceği koşullarda yaşamamızı bekleyen dünyaya karşı kendimizi savunmak için başlayan, kimsenin istemediği bir çatışma daha. Masum çocukların ödediği bedel ve tüm dünya'da büyüyen Israel ve Yahudi nefreti.

10 Mayıs'ta büyüyen olaylarla yapılamayan bayrak geçidinin bu perşembe günü düzenlenmesi bekleniyordu. Gençlerin ellerindeki bayraklarla, müzikle yapacakları  geçite karşı yeniden Hamas tehtidler savurmaya başladı.

Gazze'nin son sözünü söylemediğini belirten Sinwar, ellerinde daha fazlasıyla uzun menzilli roketler olduğunu, bunlarla Israel'in merkezini tekrardan vurmaya hazır olduklarını söyledi. Ellerinde  roketler ve yerin altında Israel tarafından yok edilememiş km'lerce uzunlukta tüneller olduğunu ve bu defa Israel'i pişman edeceklerini söyledi Sinwar.

Bir sonraki savaşta Ortadoğunun çehresinin değişeceğini iddia ediyor Hamas.

Dünya Gazzeye ağlıyor. ( Anlıyorum) . Ağlamasınlar demiyorum. Gazze'de yaşayan, ve bizim karşımızda, düşman safhında olmaktan başka hiç bir suçu olmayan hiç bir günahsıza karşı nefret duymak neden?  Gazze'de yaşayan,. sokaktaki insanla benim ya da bir başkasının arasında ne gibi bir sorun var?

Dünya ise Israel'den nefret ediyor. Ve her Israelliden! Kızımın arkadaşı, son Malta seyahatinde tanıştığı  gençten bir mesaj almış; "Siz Filistinlileri neden öldürüyorsunuz? "diye.

Kızımın arkadaşı, 22 yaşında. Müzik Akademisinde okuyan genç bir kız. Tek ideali müzik yapmak. Güler yüzlü, tatlı bir kız. Bir de onu sevecek genç bir erkek bulmak hayali de var tabi. Kızımla biraraya geldiklerinde en çok konuştukları şey yine müzik ve eğitimleridir. Tabi kimi çocuksu kahkahaları hiç eksik değildir ikisinin.

Oğlum gibi onun da adı Gal. Kimseye haksızlık yapmayı sevmeyen, dürüst bir genç bayan. Askerlikteki göreviyse , Israel Hastanelerinde tedavi görmeye geleceklere yardımcı olmaktı. Askeriye içinde mevcut bir bölük bu. Amaçları Filistinlilere yardım etmek. Bu çerçevede Gal hizmet süresi boyunca bir çok Arapla yakın ilişkide olmuş. Ve bu Filistinlilerden birinden askerliğini tamamladığınds kocaman bir hediye sepeti almış.  Halled beni çok seviyordu diyor Gal. Onunla her zaman iletişimde olduğum için artık iyice dost olmuştuk. Ona en pahalı parfümlerden biriyle birlikte bir sürü çikolatalar, şekerlemelerle dolu bir hediye sepeti yaptığında o görünmez dost Gali çok şaşırtmış ve Gal çok mutlu olmuş tabii. Hala Halled'ín adını andığında  bilemezsin ne tatlı bir insandır der durur. Sonuçta Gal Araplardan nefret etmek şöyle dursun, aralarından çok dost edinmiş bir genç bayan.

Şimdi, Malta'daki genç adamın ona; " "Siz" neden Filistinlileri öldürüyorsunuz ? " sorusunu cep telefonunda okuduğunda, kendi şahsına ne hissedebilir genç bir bayan. Birincisi Gal kimseyi öldürmedi, öldürmüyor. Bir gün öldüreceğini de hiç zannetmiyorum. Onun Filistinlilerden kesinlikle nefret etmediğini de biliyorum. İkincisi, insanların iki tarafın neler geçirdiğini bilmedikleri bir çatışmada size direk katil gibi yaklaştıkları bir soruya karşılık  ne hissedebilir herhangi, alelade, tek suçu Israelli olmak olan birisi.  Nasıl bir cevap vermesi gekir o genç adama ve karşısına geçen dünyaya!  Zaten içinden çıkılması zor bir sorunun direk tarafı olan bir insan olarak. Zaten, genç bir insan olarak, dünyanın her yerinde gezmeye gidilen  yaşta, kırk derece sıcakta, üzerinizde kalın üniformalarla devlete karşı zorunlu hizmet vermek zorunda olduğunuz bu bölgede yaşayan ve tüm güçlüklerin bedelini direk ödeyen biri olarak ne diebilirsiniz? İnsanlar ne bekliyorlar, küçük şahıslardan, sordukları böylesi suçlu yerine koyan sorulara karşılık!!? Malta'lı genç adamın sorusu karşısında üzüldüm ve kızgınım dedi. Ben kimseden nefret etmiyorum.  Tüm dünyaysa bana karşı gibi hissettim o an! Ama benim suçum ne?

Arada Hamas tehtidlerine devam ediyor.

Perşembe günü bu yürürüyüşün yapılması halinde tepemize yeniden roketler atacaklarmış.

Israel polisi ve iç güvenlik birimleri Hamas'ın bu tehtidlerini ciddiye alarak şimdilik bu geçit törenini ileri bir tarihe ertelediler.

Arada Katar'dan gelen para da var.  Israel bu paranın Hamas yoluyla Gazzelilere ulaşmasına bu kez karşı çıkıyor. Çünkü bu paraların ihtiyacı olanların ellerine geçmesini istiyor. Hamas ise arabulucuları reddediyor. Ve eğer para bir an önce eline geçmezse yine roketler atacaklarını iddia ediyor. Buyrun bir tehtid daha!

Dünya, direk ya da endirek olarak, Israel'e karşı Hamasa destek çıkıyor.

Bana sorarsanız Hamas deyince tüylerim ürperiyor. Hamas bana çok şeyi hatırlatıyor. Mesela II. İntifada'da, Israel'de yaşadığım ilk senelerimi.  Otobüslerin havaya uçtuğu zamanları hatırlatıyorlar bana. Çocukların, kadınların, sabah işlerine gidenlerin kafalarının, bacaklarının, kollarının koptuğu, ceset parçalarının binaların duvarlarından kazınmak zorunda kalındığı intihar saldırılarını yaşadığımız günleri hatırlatıyorlar bana. Kafelerde, restolarnlarda, okula gidenlerin beklediği otobüs duraklarında haftada bir ya da iki patlayan bombaları. Bir iki sene içinde 1000'den fazla sivilin acımasızca parça parça edildiği günler unutulur gibi değiller. Bu eylemlerin arkasında Hamas ve Islami Cihad vardı.

2006'daki son Gazze seçimlerinde (!) , Fatah'a karşı zaferle çıktıklarında Fatah'ın adamlarını binaların damlarından aşağıya atanlardan kurulu bir örgüt bu. 2014'teki Gazze-Israel çatışmasında ise Gazze'de Israel'in yararına ispiyonluk yaptıkları iddialarıyla yakaladıkları gençleri canlı canlı motosikletlerin arkasına bağlayarak en acımasız şekilde öldürüp, Gazze sokaklarında cesetleri örnek olsun diye sürenlerden meydana gelenler. Camilerin, hastanelerin, ambulansların cephanelikleri saklamak için kullandıklarını bildiğimiz insanlar bu insanlar.

Son günlerde, kuzeyden ve güneyden olan tehtidler hiç bitmiyor. Kuzey'de Hizbullah geçtiğimiz hafta son tehtidini savurdu; "Eğer Yerusalayim'de kırmızı çizgiyi aşarsa İsrael bu kez onlara süprizimiz var der gibiydi öksüre öksüre konuştuğu son tayında Nasrallah. Bu kez, Ortadoğunun çehresi değişecek diyorlar onlar da.

Hizbullah'ın elinde 150.000 roket var, Bu roketleri Hizbullah'a kim verdi sanıyorsunuz? Avrupa'nın Israel'e karşı desteklediği İran. Batının, medeniyetin ve insanlığın düşmanı olan radikalleri Israel'e tercih edenlerin destekledikleri terör devleti tarafından büyütülen radikal grup kendince Israel'e saldıracağı en uygun zamanı bekliyor.

Hamas, ise kendi halkının sefilliğinden istifade eden, bununla beslenen, bununla kendini ayakta tutan radikal bir örgüt. Dünya Israel'e karşı durdukça onlar daha da cesaret topluyor güçleniyorlar. Dünya Israel'in elini kolunu bağladıkça bu radikal örgüt ona verilen paraları direk cebine indirmeye kalanla da tüneller kazıyıp, roketler yapmaya devam ediyor. Halkı bastırırken, bir kısım insanın sefa sürdüğü bir yer olmaya devam ediyor Gazze.

II. Dünya savaşının ardından Birleşmiş Milletlerden aldıkları parayla bir teknoloji devi haline gelen Japonyaya karşılık, bugüne dek Japonların iki katı yardımla halkını süründürmeye devam edenlerin  Gazzelilere yaşattıklarının hesabınıysa kimse sormuyor.

Hamas, sefillikten besleniyor. Hamas bir yetmiş yıl daha geçse Israelí tanımayacaktır. Çünkü bu koşullar Hamas'ın işine geliyor. Şu an büyük bir kırılganlık içinde bulunduğumuz bu sözde ateşkes günlerinin hiç yoktan yeni bir çatışmaya yerini bırakması olası görünüyor. Herşey Hamas'a bağlı. 

Israel  bulunduğu koşulları belirleyenin karşısındaki terör örgütü olan tek demokratik ve sözde özgür ülkedir.


Batya R. Galanti


6 Haziran 2021 Pazar

Gal'le ilk konser..

 Uzun bir dönemin ardından Gal'le ilk kez konsere gitmek!


Gal dört beş yaşlarındayken onunla sinemada film izleme deneyimlerimden birini anımsıyorum. Böylesi problematik bir çocukla sinemaya gitmeyi denemenin başlı başına bir macera olduğunun farkındaydım. Her an her durumda nedenini bir türlü anlamadığım çığlıklarını göze alarak o güne dek onu pek fazla kalabalık ortamlara sokmanın zevkine varamamış bir anne olarak bu işin çok eğlenceli olmayacağından emindim. Ancak diğer taraftan başkaları gibi olabilmenin özlemiyleydim. Diğer anneler gibi çocuğunu son çıkan filmlere götürmek istiyordum ben de. Onunla en olağan şeyleri keyifle yaşamak istiyordum fakat Gal'le değil sinemaya gitmek aşağımızdaki parkta diğer çocuklar gibi oyun oynamayı dahi beceremiyorduk.

Sözün kısası, dört yaşında gittiği yuvada, diğer tüm çocuklarla birlikte ki zaten bu  "Konuşmada geciken çocuklar" için özel ve az sayıda öğrencinin eğitim gördüğü bir yuvaydı. Sonuçta o yuvada sanırım altı çocuktan biriydi Gal. Hep birlikte gittiğimiz bir filmdi bu.

Bendeki heyecan büyük, bakalım Gal nasıl davranacak. Biletler alındı..İçeri girildi, ışıklar söndü ve reklamlar başladı.. Bir kaç reklamın sonunda Gal, "Anne ne zaman bitecek? "diye sordu.

Filmin her bir kaç dakikasında beni tualete taşımasının dışında o gün ve her gün Gal sadece ve sürekli şikayet etti. Bu hiç bir dönem ne bitti ne de azaldı.

O ilk yuva yılları, okulda gürültülü geçen günler onun için hep eziyetti.Müzik olsun, müzikli aletlerin çalındığı herhangi bir faliyet olsun Gal hep krizler yaşıyordu.  Yuva Öğretmeni bana kulaklarını tıkamak için bir çift kulak tıkayıcı almamı önermişse de Gal onları da takamadı.

Geçen zamanla Gal müziği çok sevmeye başladı. Hatta bir ara bunun beni çok ümitlendirmesiyle onu piyano derslerine götürmeyi denemiştim.  Ve o derslere girmemek için çığlıklar attığında  sonunda bütün şevkim bir kez daha kırılmıştı.

İlk kez bu son senelerde arabada sevdiği şarkıları dinlediğimizde benden müziğin sesini daha ve daha çok açmamı ister oldu.

Ve Gal geçen senelerle bizimle sinemaya ya da konsere gitmeyi kabul etmese de okuldan onları götürdüklerinde çaresiz boyun eğer oldu..

Geçtiğimiz sene, neredeyse bir buçuk yıl ne sinema ne konser hiç birimiz için mümkün olmadı. Korona küçük mutluluklardan bile insanları bir dönem mahrum bıraktı.

Korona başlamadan gittiğim son bir kaç konserden ikisine çok büyük bir heyecanla bilet aldığımda zaten hayal kısıklığı yaşamıştım. Senelerce dinlediğim Amerikalı soul  sanatçısı Dionne Warwick'ín iki kerelik bir Konser için Tel Aviv'e geleceğini duyduğumda bu kadını mutlaka canlı dinlemek şansını kaçırmamam gerektiğini düşündüğümde konserden büyük bir hayal kırıklığıyla çıkacağımı tahmin etmemiştim. Sesi ve şarkıları bugüne kadar çok hoşuma giden bu eski dönem müzisyenlerinden olan şarkıcı sanırım yaşının yetmişi geçmesi yüzünden eski performansını kaybetmişti. Çok durgun, çok soğuk, seyirciyle çok fazla iletişim kurma çabası olmayan bir sanatçı çıkmıştı karşma..

Ve Korona'dan çok kısa bir süre evvel  bu kez Lara Fabian denememiz de öyle çok tatminkar bir geceyle sonlanmadı. Dinlemekten çok hoşlandığım bir yığın şarkısı yerine çoğu tanımadığım şeyleri seslendirmesinin dışında sahneye büyük bir orkestra yerine çok basit bir grupla çıkınca, performansı da yine çok yüksek gelmemişti bana.

Geçtiğimiz ay ilk kez artık neredeyse bir buçuk seneden sonra konserlerin başlayacağını açıkladıklarında Danielle bize Israelli popüler bir sanatçıya bilet almayı önerince ben hemen ,"Neden olmasın!" dedim. Danielle kendi arkadaşlarıyla gidecekti. Bize de Gal'le birlikte ayrıca yer ayırınca Gal' e İvri Lider'i sen de seversin dedim. Gal karşı çıkmadı. Ancak her gittiğimiz yerde hayatından şikayet eden oğlumla uzun zamandan sonra gideceğimiz konserin nasıl olacağını tahmin etmek zordu.

Dün Tel Avivín en büyük parklarından birinde, Park Leumi'de küçük sayılacak bir Amfideydi konser. Ve Gal'e  ilk dakikalarda hayatından memnun olup olmadığını sorduğumda, şimdi evde olsak daha iyi olurdu dedi ilkte. Onun genelde evde de pek memnun olmadığını hatırlattım önce . Ve sonra konser başladı. Hoparlörlerin hemen yanında olduğumuzu farkettiğimde bunun iyi bir fikir olmadığını düşündüm önce . Ama sanatçı müziğine başladığında öylesi  bir enerjiyle seyirciyi bir neşe çemberinin içine soktu ki baktım oğlum bile şikayet etmiyor. Müziğin temposu hepimizin içindeki o monotoniyi bertaraf etti birden. Yaş ortalamasını yükseltenler arasında olmamı önemsememeye çalışarak ellerimi çırpıp, en önde dans edenlerin arasına karıştım. Genç kızlığım aklıma geldi bir an. Dans ve müzik kadar beni mutlu eden bir başka şey yoktu sanırım. Bugün de bu böyledir. Bir yerde tempolu bir şeyler çalmaya başlasa yerimde duramam ben. Kimse dansetmese bile umurumda olmaz. İçimdeki tüm olumsuzlukları, üzüntüleri bir çırpıda unutmanın en kısa yolu, güzel tempolu bir müziktir.. Latin, rock and roll, disco vs... farketmez.

Ve Gal o gürültünün içinde anne Danielle'e söyle gelecek sefer bize bir bilet daha alsın dediğinde benden mutlusu yoktu!


Batya R. Galanti